Rus Jeopolitiğinin Karalardan Denizlere Genişlemesi: “Rusya Deniz Doktrini”

Putin’in Rus denizcilerin Donanma Günü’nü kutlamak amacıyla St. Petersburg açıklarındaki savaş gemilerini ziyaretinde yaptığı konuşmada bu doktrini onaylandığını söylemesine ve belgede belirlenen sınırların ve çıkarların tüm imkânlarla korunacağına dair net ifadelerde bulunmasına ek olarak ABD ve NATO’nun da tehdit kategorisinde ele alınması, doktrinin sadece devletin çıkarlarını muhafaza amacıyla tesis edilmediğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda mevzubahis doktrin, ABD’yle yürütülen küresel rekabetin askeri boyutta karadan denize taşındığının ilanı olarak yorumlanabilir.

*****

Dr. Kadir Ertaç ÇELİK[i]

ANKASAM Uluslararası İlişkiler Danışmanı Dr. Kadir Ertaç ÇELİK, lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Günümüzde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim elemanı olan Çelik’in başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, Türk Dünyası, güvenlik ve stratejidir.

Kadim gelenekleri ve cihanşümul hedef ve iddiaları olan devletler, uzun vadeli projeksiyonlarını ve stratejilerini konjonktürel meselelerden bağımsız bir şekilde ele almaya çalışırlar. Moskova yönetimi de bu noktada özellikle de Vladimir Putin’in Rusya Devlet Başkanı olmasının ardından dış politika stratejisini uluslararası sistemde başat aktör olma iddiası üzerinden şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu durumun son örneği ise 31 Temmuz 2022 tarihinde deklare edilen “Deniz Doktrini”dir.

Rusya’nın yeni deniz doktrinine ana hatlarıyla bakıldığında, ulusal çıkarların sınırlarının belirlendiği bir deniz konsepti üzerinden okyanuslardaki çıkarların savunulmasının kararlaştırıldığı ve ulusal güvenlik hattı olarak Arktik Bölgesi’nden Kuril ve Baltık boğazlarından Karadeniz ve Hazar’a, Akdeniz’in doğusundan Asya ve Afrika kıyılarına uzanan bir hattın belirlendiği görülmektedir.

Çıkar alanlarının açıkça belirlendiği belgede, gerekli olması halinde söz konusu bölgelerde askeri seçeneklerin kullanılacağı, Hazar Denizi’nde askeri varlığın arttırılması gerektiği, Doğu Akdeniz’de yeni üsler elde edilmesinin düşünüldüğü ve Karadeniz başta olmak üzere çıkarların bulunduğu bölgelerde Rusya’nın jeopolitik konumunun kuvvetlendirilmek istendiği yönündeki hedefler açık bir biçimde belirtilmiştir.

Rus Donanması’nın kabiliyetinin ve kapasitesinin küresel ölçekte arttırılmasını amaçlayan yeni doktrinde Arktik ve Asya-Pasifik bölgelerinin yer alması ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) faaliyetlerinin Rusya’nın ulusal güvenliğine yönelik başlıca tehdit olarak nitelendirilmesi, üzerinde durulması gereken mühim bir konu olarak dikkat çekmektedir.

Putin’in Rus denizcilerin Donanma Günü’nü kutlamak amacıyla St. Petersburg açıklarındaki savaş gemilerini ziyaretinde yaptığı konuşmada bu doktrini onaylandığını söylemesine ve belgede belirlenen sınırların ve çıkarların tüm imkânlarla korunacağına dair net ifadelerde bulunmasına ek olarak ABD ve NATO’nun da tehdit kategorisinde ele alınması, doktrinin sadece devletin çıkarlarını muhafaza amacıyla tesis edilmediğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda mevzubahis doktrin, ABD’yle yürütülen küresel rekabetin askeri boyutta karadan denize taşındığının ilanı olarak yorumlanabilir.

Küresel hâkimiyet mücadelesinde başat aktör olabilmenin koşulları üzerine yoğun çalışmalar yapan ve dış politika ile coğrafya arasındaki ilişkiyi inceleyen jeopolitikçilerin analizlerine bakıldığında da bahsi geçen belgenin teorik olarak küresel rekabet anlayışı çerçevesinde hazırlandığı anlaşılmaktadır.

Amerikalı deniz subayı ve tarihçi Alfred Thayer Mahan’a göre, modern dönemlerde stratejinin merkezinde karalardan ziyade denizlere hâkim olmanın önemi artmıştır. Ünlü jeopolitikçiye göre denizler, karalara göre çok daha iyi hareket kabiliyeti ve ulaşım imkânı sağlamaktadır. Yani Mahan, dünya rezervlerinin büyük bölümüyle irtibatlı olarak denizcilik gücünün askeri kuvvetler kadar ekonomik ve politik bakımdan da ehemmiyet arz ettiğine dikkat çekmektedir.

Ayrıca denizcilik gücü; Süveyş Kanalı, Cebelitarık, Singapur, Babülmendep Boğazı, Türk Boğazları, Seylan Kanalı, Tayvan Kanalı, Kore Kanalı, Hürmüz Boğazı, Florida Boğazı ve Yukaton Boğazı gibi kritik noktaları kontrol altında tutarak dünya ticaretine egemen olunmasını sağlayabilir. Bu anlamda kara sınırları emniyette olmayan hiçbir devlet, nispeten güçlü bir ada devletiyle deniz üstünlüğü için başarılı bir şekilde mücadele edemez. Özetle, Mahan’ın da işaret ettiği üzere, denizlere hâkim olan bir devlet tüm dünyaya hâkim olur.

Mahan, her ne kadar Amerikalı olsa ve geliştirdiği teori, Amerikalı karar alıcılar tarafından devletin dış politika stratejisinin oluşturulmasında ve uygulanmasında kullanılsa da günümüzde ABD’nin küresel rakipleri arasında yer alan veya almaya çalışan Rusya için de güvenlik ve dış politika bağlamında deniz stratejisinin teorik düzlemini teşkil etmektedir. Rusya’nın yeni doktrini incelendiğinde, Mahan’ın teorik çalışmalarında belirttiği kritik noktaların doktrinde vurgu yapılan hususlarla örtüştüğü görülmektedir.

Dahası ABD’nin Barack Obama döneminden itibaren dış politika önceliğini Asya-Pasifik’e kaydırması da Mahan’ın teorisi üzerinden okunabilir. Buna bağlı olarak Rusya’nın da ulusal çıkarlarının sınırları ve bölgeler bağlamında Asya-Pasifik’e özel bir başlık açması göz ardı edilmemesi gereken bir gelişmedir. Söz konusu belgede ABD ve NATO’nun tehdit olarak değerlendirilmesi ve orta ya da küçük büyüklükte devletlere ilişkin kayda değer atıfların yapılmaması da meselenin küresel rekabet boyutunda ele alındığını ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, Karadeniz jeopolitiğinin önem kazandığı, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik süreciyle Arktik Bölgesi’nin hareketlendiği, Kuşak-Yol Girişimi’yle Hazar’ın merkezi konuma evrildiği ve ABD’nin Asya-Pasifik’e ağırlık vermesi nedeniyle küresel siyasetin hararetlendiği bu dönemde, mevzubahis doktrinin ilanı vesilesiyle Moskova yönetimi, meseleyi bölgesel rekabetten küresel rekabete taşıdığını ve bölgesel aktör pozisyonunu reddederek küresel aktör iddiasıyla başat güç olma yönünde stratejik bir vizyon ortaya koyduğunu gözler önüne sermiştir.

———————————————-

Kaynak:

https://www.ankasam.org/rus-jeopolitiginin-karalardan-denizlere-genislemesi-rusya-deniz-doktrini/

***

[i] Dr. Kadir Ertaç ÇELİK, ANKASAM Uluslararası İlişkiler Danışmanı Dr. Kadir Ertaç ÇELİK, lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Günümüzde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim elemanı olan Çelik’in başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, Türk Dünyası, güvenlik ve stratejidir.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen