Prof.Dr. Remzi Oğuz ARIK

 

Remzi Oğuz Arık (1899 – 3 Nisan 1954)

Remzi Oğuz Arık 1899 yılında Adana’nın Kozan ilçesine bağlı Kabaktepe Köyü’nde doğdu. İlköğrenimini doğduğu yerde sürdüren Arık, orta eğitimini Selanik, İşkodra ve İstanbul’da tamamlar. Bir ara İzmir Sultanisi’nde öğrenim gören Arık daha sonra İstanbul Muallim Mektebini bitirir. Kısa bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’ndeki eğitimini üstün başarı ile tamamlar. 1926’da Devlet sınavını başarı ile geçen Remzi Oğuz Arık uzmanlaşmak üzere Avrupa’ya gönderilen ilk öğrenci grubu içinde yer alır. 1926-1930 yılları arasında Paris, Sorbon Üniversitesi’nde “Sanat Tarihi”,  Louvre Arkeoloji Enstitisü’nde “Arkeoloji” ve yaşayan Doğu Dilleri Okulunda Arapça eğitimi görür ve 1931 yılında yurda döner.

Maarif Vekâleti Arkeoloji Mütehassıs yardımcılığı ile göreve başlayan Arık, 1931 yılında Yalova kazısını sürdürür. 1932 yılında İlk Türk Arkeologu olarak Alişar kazısında devlet komiseri olur. Ertesi yıl Ankara yakınında Karalar’ da kazı yapar. 1934 yılında Gazi Eğitim Enstitüsüne Sanat Tarihi Hocası olarak tayin edilir. Bu arada Niğde Göllüdağ kazısına devam eder. 1935 yılında Türk Tarih Kurumu üyeliğine seçilir. Aynı yıl Çanakkale Truva kazısında devlet komiserliği yapar. 1936 Oslo Milletlerarası Arkeoloji Kongresi’nde Türkiye’yi temsil eden Remzi Oğuz Arık 1935 yılında Dr. Hamit Zübeyr Koşay ile birlikte Alacahöyük Kazısını başlatır. Heyet, Eski Anadolu arkeolojisinin temel kaynaklarından biri olan Alacahöyük kazısının ilk dönemlerinde, büyük bir şehir uygarlığının müjdecisi olan eserler keşfeder. Böylece Anadolu kazı tarihinde yeni bir dönem başlar.

Remzi Oğuz Arık, 1937 yılında Fin ve Alman Arkeoloji Cemiyetlerinin üyeliğine seçilir. Aynı yıl Ankara merkezinde ve yakın çevresinde çeşitli kazılar yapar. Bunlar Ankara Kalesi, Çankırı Kapı, Karaoğlan ve Hacılar höyükleridir. 1942 yılında bunlara Bitik kazıları katılır. Bu kazılar sayesinde Ankara çevresinin Eski Tunç, Hitit ve Demir Devri Kültürleri aydınlatılır ve özellikle Kızılırmak ve Sakarya Nehirleri arasındaki sahada Hitit uygarlığına ait eserlerin yayılışı konusundaki bilgilere önemli katkı sağlanır. Konya- Alaeddin Tepe, Amik ve Karaağaç Kazıları diğer mesleki faaliyetleridir.

1938 ve 1939 yıllarında yurt dışında çeşitli konferanslar veren R.O.Arık, 1939’a kadar Ankara Üniversitesi’nde Ön asya Arkeolojisi olarak gelişen ve devam eden bölümün yanında, Klasik Arkeoloji’nin de kurulmasını sağlar ve hocalığını yapar. 1941 yılında Ankara Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürlüğü yapan Arık, aynı yıl Hatay Müzesi’ni kurar. 1949 yılında yeniden Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde göreve başlar. Burada Sanat Tarihi kürsüsünü kurmuş, Türk İslam Tarihi okutmuş ve Türk İslam Sanatları Enstitüsü’nün temellerini atmıştır.

1950’de Seyhan milletvekili olarak TBMM’de göreve seçilen Arık, 1952 yılında kurduğu Köylü Partisi lideri sıfatı ile 1954’de seçim mücadelesine girer. Bir seçim gezisi için bindiği uçağın kaza yapması ile 3 Nisan 1954’de vefat eder.

Eserleri
Adana Ticaret Rehberi, 1924
Alacahöyük Hafriyatı, 1937
Karaoğlan Kazıları, 1938
Köy kadını – Memleket parçaları, 1944
İdeal ve İdeoloji, 1947.
Truva Kılavuzu, 1953
Coğrafyadan Vatana, 1956.
Veraset ve Cemiyet, 1957
Türk İnkılabı ve Milliyetçiliğimiz, 1958.
Türk Gençliğine, 1968.
Gurbet-İnmeyen Bayrak, 1968
Meseleler, 1974
Türk Sanatı, 1976.

Kaynakça

1) Ana Britanya, Anayayıncılık, cilt 2, 1987, syf 275-276

Yukarıdaki yazı http://sosyal-bilimciler.blogcu.com/remzi-oguz-arik-in-hayati/12559492 sayfasından alınmıştır.

Ali Alper Çetin

 

3 Nisan 1954…Elim bir uçak kazası….Adana’dan Ankara’ya giden uçağın Kozan üzerinde infilak ederek parçalanıyor ve Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık’ı kaybediyoruz…Şimdi vefatının 55. yıldönümü, onu saygıyla, özlemle anıyoruz…

 

Merhum Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık, Ülkemiz ve Çukurova Bölgemizin (Kozan) mümtaz insanı, müstesna şahsiyeti, arkeolog, felsefeci, idealist, vatanperver “Anadolu Milliyetçiliğinin, Ulusçuluğunun” fikir babası bir ilim adamıdır…Milliyetçilik Tanzimat’tan sonra, bütün batılı değerler gibi, fikir dünyamıza girer. Her ülkede değişik özellikler gösteren bu kavram, Kiminde “faşist”, “nazist” kiminde “liberal”, kiminde “sosyalist” kiminde de “otoriter” şekil alır. Batı milliyetçiliğinin farklılıklar göstermesine rağmen, genel hakim karakteri; Milli çıkarlar için “emperyalist” oluşudur. Bizde siyasi ve sosyal programa Ziya Gökalp’le, uzak tarih ve coğrafyalara uzanarak bir ifade şekline ulaşırken, Remzi Oğuz Arık, Milliyetçiliği oluşturan unsurları ikiye ayırır. Statik ve dinamik unsurlar. O sermaye terakümüne ve sermayenin imtiyazlı ellerde toplanmasına karşıdır. Türk halkının topyekun  kalkınması  için sosyal adaletçi görüşlere sahiptir. Ömrü boyunca bu vatanı bütün sevgisi ile kucakladı, içinde bir mabedteymiş gibi yaşadı. I.Dünya Savaşında cephede savaştı, yaralandı. Fransa’da öğrenime giden öğrencilere “velilik”, arkeolog olarak kazılar yaptı, Türk Müzeciliğinin kurucusu oldu. Üniversitede “Hocalık”, Mecliste Milletin “vekil” liğini yaptı.

O müstesna şahsiyeti, dergimizin bu Nisan-2009 sayısında; Çok değerli bilim adamlarımız, onu daha iyi idrak eden ve yorumlayan ağabeylerimiz anlatacaklar. Ülkemiz, Bölgemizin yetiştirdiği feyiz kaynağı, maalesef unutulmaya yüz tutmuş…Yeni nesiller onu tanımıyor, okumuyor. Onun fikirlerini, ideolojisini genç kuşaklara aktarmak için dergimizin bu sayısını “Remzi Oğuz Arık Özel Sayısı” yapıp, Çukurovalılar Derneği olarak, 4 Nisan 2009 Cumartesi günü ruhuna Kuran-ı Kerim okutarak, onu idrak etmiş bilim adamlarımızın konuşmacı olarak katıldığı bir Konferans ile “Remzi Oğuz Arık’ı Anma Programı” düzenledik.

Remzi Oğuz Arık’ın milliyetçiliğinde en belirgin özellik; Anavatana (Anadolu’ya) ve köylüye verdiği önemdir. O bir toprak aşığı idi… Toprakla haşır neşir olmayan insanı sevemez. Coğrafyadan Vatana adlı eserinde; “Bir memleketin coğrafyası, ilk bakışta, ne kadar aşağı, ne kadar zavallıdır…Bu coğrafya, ister esrarlı dağlar, ister cennet gibi ovalar, ister kuş uçup kervan geçmez bozkırlar olsun: İnsanın, hayvanın çiğnediği bir ölüm alemidir…

Fakat bir gün gelir, insan ve hayvanın aynı kayıtsızlıkla çiğnediği bu coğrafya canlanır…

Anadolu’da Oğuz boyları, yabancı ne varsa asırlarca bir sel hücumu ile yıkmış, süpürmüş; sonra bu örenler üstünde yavaş yavaş kendilerinin beldelerini, idaresini, sanatını, yaratarak anavatanı kurmuştur…Coğrafya vatan olmuştur.” diyor. Ona göre coğrafyayı vatan yapan kültürdür.

Prof. Dr. Mehmet Kaplan; “Remzi Oğuz Arık, bir siyaset adamı değil, bir gizem, bir milli duygu ve milli şuur gizemi idi. Siyaset adamı günün gereklerine göre her kalıba giren kimselerdir. Bir tek şey olamazlar: Şahsiyet.

 

Şahsiyet, bir bütünlük ve sürekliliktir. Bir ömür boyunca yaşayan duygular ve düşünceler bizi şahsiyet haline getirir. Bu da insanın varlığına hakim olan bir inancı gerektirir. İnancı olmayanlar şahsiyet haline gelemezler. Onlar her gün bir başka insandırlar. Onlara inanamaz ve güvenemeyiz.” diyerek Remzi Oğuz Arık’ın tam bir şahsiyet olduğunu anlatıyor.

Remzi Oğuz Arık;  Osmanlıcılık bir ideoloji yapılmak istendiği sıralarda gayenin ağırlık merkezi Anavatan’dan başka bir yerler olmuştu… “Turancılık” la ifade edeceğimiz ilk milliyetçi şuur devrinde de İdeolojinin ağırlık merkezi Anavatan dışında kurulmuş, emellerimiz başka yerlere çevrilmiştir” diyor… “Turan” mefkuresi, ardından “Kızılelma”… Sonra “Pan-İslamizm” akımları… İşte bundan sonra Remzi Oğuz Arık’ın “Anadolu Milliyetçiliği”, ulusçuluğu mefkuresi…

Yine o Bizim ideolojimizi dayadığımız realitelerden başlıcası toprağımızdır. Coğrafyadan Vatana adlı kitabın başında etraflıca anlattığımız üzere, tarihi akışımızın gelip döküldüğü bu Anavatan, bizim milliyetçiliğimizin baş realitelerinden ve asıl hedeflerinden biridir. Başkasının vatanında gözümüz yoktur; fakat bu topraktan da bir zerresini feda edemeyiz. Kumara basar gibi sergüzeştlerde harcayamayız. Emeğimizin, ordumuzun, maliyemizin, iktisadımızın, siyasetimizin mihveri; basit bir coğrafya iken vatan haline getirdiğimiz bu topraklardır…. Türk Milliyetçisi her şeyden önce, her şeyin üstünde yurdunu, milletini sevmesidir. Biz, kimseden, kimsenin milletinden, yurdundan nefret etmiyoruz. Sadece kendi yurdumuzu, kendi milletimizi sevmekle işe başlıyoruz. Bir madalyanın ters yüzü gibi, nefretimize ancak, her şeyden üstün tuttuğumuzu sevmeyeni, tehlikeye düşüreni vuracaktır: Ve bu, bizim milliyetçiliğimizin en keskin vasfıdırdiyor.  

 

Remzi Oğuz Arık gibi müstesna şahsiyeti, Devletin en tepesindekiler onu idrak etmiş, Milli Eğitim Bakanlığımız onu okullarımızda okutmuş olsa idi, sanıyorum “Etnik Milliyetçilik” en asgaride olacak, alt kimlik- üst kimlik tartışmaları olmayacak, Hükümetimiz, Üniter Devleti bölmek isteyen bölücüler için, farklı müspet çözümler üretecekti… Remzi Oğuz Arık’ı özlemle ve rahmetle anıyoruz.

 

Yukarıdaki yazı http://cukurovader.org.tr/?p=2248  sayfasından alınmıştır.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen