Karadır Kaşların

Nart’ın Kayseri’de bir çay ocağı var, adı; Ehl-i Dil.
Orada gönül demlenir, türkü söylenir. Gelenin gidenin uğrak yeridir.
Hafız Yusuf Cemil Ararat’ın ifadesiyle;
“Geçti mazi, çekme istikbale gam,
Gün bu gün, saat bu saat, dem bu dem.” dir.
Bizim kültürümüzde ok ve yay önemli.
Her ailenin oku ayrı olurmuş, diğerleri de tanırmış kimin oku olduğunu. Oku alıp gittiğinde kimden haber geldiğini bilirlermiş. Bugün de düğüne, mevlide “okuruz” meselâ.
Ortaya söyleriz bazen ama duymasını istediğimiz sevdiğimizdir.
Oku yâra,
Aç kitap oku yâra,
Sinemde yer kalmadı,
Meğer ok oku yara.
Yayın eğriliği de doğruluğunu gösterir.
Nemrut’u dört kartal yükseltmeye başlamış. O da göğe yaklaştığını zannedip ok atmış
Dar günde yatanların,
Dünyaya batanların,
Göğe ok atanların,
Sonrası kolay olmaz.
Olmamış tabi. Bir sivrisinek yetmiş.
Ok ve yay türkülerimizde de çokça var. Bir türkümüzde diyor ya;
“Keman mıdır, yay mıdır?
Güneş midir, ay mıdır?
Zülfüne bağlanmışım,
Ayrılmak kolay mıdır?”
Abdurrahim Karakoç Ağabey de bağlanmıştı Mihriban’ına.
“Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!”
Bir başka türkümüz de şöyle;
“Dedim kaşın Zülfikar mı, dedi ki, yay
Dedim cemalin ne güzel, dedi ki, ay
Dedim seni seviyorum, dedi ki, vay
Dedim elde gönlün var mı, dedi ki, yoh yoh”
Bizim bir de Karadır Kaşların Ferman Yazdırır türkümüz var. Zonguldak’ın görünüyor ama esasında Eskişehir’in.
1940 lı yıllarda Mustafa ile Rabia birbirini seviyor. Aileleri vermeyince kaçırmak istiyor Mustafa. Rabia çeşmeye su doldurmaya gelecek.
Bekir Sıtkı Erdoğan Ağabey bir şiirinde şöyle demişti;
“O çeşmeye gelir, sabrım son hadde.
Cilve kitabına girmez bu madde!
Bir küçük testiyi yarım saatte
Doldurur, sallanı sallanı kafir…”
Rabia çeşme başına gelince Raşit’in arabasına binip gidiyorlar. Araba yolda kaza yapıyor. Rabia babasına teslim ediliyor, Mustafa da cezaevine. Rabia her ne kadar kendi rızamla kaçtım dese de yaşı küçük olduğundan, ili yıl cezaevinde yatıyor Mustafa. İçeride de şiir yazıyor, türkü yakıyor.
Rabia’yı başka biriyle evlendiriyorlar. Mustafa da cezaevinden çıkınca muhtelif şehirlerde inşaat işlerinde çalışıyor. O da Kalecik’li bir kızla evleniyor.
Bu türkü Mustafa’nın.
Karadır kaşların ferman yazdırır,
Bu dert beni diyar diyar gezdirir,
Lokman hekim gelse yaram azdırır,
Yaramı sarmaya yar kendi gelsin.
Ormanlardan aşağı aşar gelirim,
Nazlı yari kaybettim ağlar gezerim,
Ormanların gümbürtüsü başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.
Karadır kaşların benzer kömüre,
Yardan ayrılması zarar ömüre,
Kollarımdan bağlasalar zincire,
Kırarım zinciri varırım yare.
Uzaklara gittim ki gelirim diye,
Tabanca doldurdum vururum diye,
Hiç aklıma gelmez ölürüm diye,
Ölüm ver Allah’ım ayrılık verme.
Geçen gün Nart’ın çay evinde Saliha kızımız bu türkünün muhteşem bir dörtlüğünü söylüyordu;
“Karadır kaşların yay eylemişler,
Aklımı başımdan zay eylemişler,
Duydum güzelleri pay eylemişler,
Hele gidem bakam yar kime düştü.”
Ne güzel söylüyordu.
Türkülerimiz ne güzeldi. Bize bizi anlatıyordu. Bizi bizde demliyordu.
Saliha kızımıza bir kitap gönderdim sonra.
Mete ordusunda oklananlardan olmamak da güzeldi herhalde.
Bir de ormanları dolaşıp gelmeli.
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen