YAZARLIK DERSLERİ – 6 BİLİM-KURGUYU HAYAL ETMEK – 2

Bilim-kurgu alanında zihin jimnastiğine bu yazımızda da devam ediyoruz. Zaman kavramını biraz daha deşeceğiz. Fizikte zamanın yönü şöyledir: “Mekân üzerinde ileri geri, sağa sola, yukarıya aşağıya gidebilen biz, zamanda sadece ileriye doğru sürüklenmekteyiz. Zamanın oku tek yönlü ve ileriye doğrudur.”[1] Senaryo veya roman olarak bilim-kurguyu hayal ederken ‘zaman algısı ve zaman olgusu’ unsurunu göz ardı ettiğimizde izleyicide ya da okurda gerçekçilik duygusu oluşturmayı başaramayız. Seyirci ve okur ‘zaman’ kavramı hakkında en ufak bir malumata sahip bulunmasa bile seyircinin ve okurun bilinçaltı yahut iç dünyası ‘zaman algısı ve zaman olgusu’ ile dopdoludur. Yazarın özgürlüğü mutlak değildir. Unutmayalım ki yazarlar da zaman denen o gizemli unsurun içindedirler. Zamanda yolculuğu düşleyebiliriz fakat bu düşümüzü kurgularken zamanın okunun tek yönlülüğünü görmezden gelmemeliyiz. Şöyle ki: Kurgumuzun kahramanı zaman makinesiyle ya da ışınlanma yoluyla geçmişe gitmiştir. Geçmişe gittiği için biz o kahramanın yolculuğunu zamanın ileriye doğru tek yönlü akışının tersi olarak düşünürüz. Yani kahramanımız ileriye doğru ilkesini kırmıştır. İlk bakışta bize böyle görünecektir. Kahramanımız varsayalım ki milâttan önce 5000 yılına gitmiştir. Ve kahramanımız milâttan önce 5000 yılında birtakım serüvenler yaşarken zaman yine ileriye doğru akacaktır. Farz edelim ki kahramanımız milâttan önce 5000 yılında üç gün kalmıştır. Kahramanımız kendi zamanına döneceği anda üç günlük farkla dönecektir. Kendi zamanından ayrıldığı dakikaya dönse bile milâttan önce 5000 yılındaki dönüş zamanı üç gün nedeniyle değişmiştir. Kahramanımız geçmişteyken bile zamanın ileriye doğru okunu kırmayı başaramamıştır. Buraya kadar söylediklerim ne anlama geliyor? Bilim-kurgucu yazarımızın hayal gücü bu soruya birtakım yanıtlar verecektir.

Claude Lévi-Strauss “doğa kültüre doğru ilerler” diyor.[2] Zamanın oku da daima ileriye doğru akıyor. Şu halde zamanda geriye doğru yolculuk yaptığımızda insanlık kültüründe de geriye doğru gidiyoruz demektir. Geleceğe yolculuk yapıyorsak şu halde doğadan biraz daha uzaklaşıyoruzdur. Bu yargıyı ne kırabilir? Çok uzak geçmişte insanlığın yüksek bir kültürü keşfedilmiştir diyelim. 21. Yüzyıldaki kültürümüzden bile yüksek bir kültürün keşfedildiğini varsayalım. Zamanda geriye giderek o fevkalade yüksek kültüre ulaştığımızda doğadan da uzaklaşmış oluruz çünkü doğa kültüre doğru ilerler. İşte bu özel durumda bir çelişki veya paradoks karşımıza çıkıyor. Fevkalade yüksek kültürü zaman yolculuğu ile ziyaret ettiğimizde zamanda geriye gittikçe doğada ileriye gitmiş olacağız. Şu halde zamanın okunun ileriye doğru akışını yine tam kıramıyoruz. Geçmişteki ilkel bir kültürü ziyaret edecek olursak ancak bu durumda hem doğada hem kültürde geriye gitme imkânımız olacaktır. Bütün bu karmaşık sözlerimin bir zihin jimnastiği olduğunu ve bilim-kurgu yazacaklara birtakım ilginç fikirler vermeye çalıştığımı hatırdan çıkarmayınız.

Bilim-kurguda hatırda tutulması gereken bir husus da şudur: “Paul’ün Peter hakkında söyledikleri, bize Peter’den daha çok Paul hakkında bilgi verir.”[3] Bunun böyle olmasının sebebi açıktır. Çünkü yanlızca kendimizi en iyi tanırız. Başkasını anlatırken epeyce bilgi eksiğimiz olacaktır ve işbu eksikleri kendimizle doldurarak anlatıdaki bütünlüğü sağlama alabiliriz. Erich Fromm’un bu sözünü şöyle de düşünmeliyiz: “Türk yazarın Alman kültürü hakkında söyledikleri, bize Alman kültüründen daha çok Türk kültürü hakkında bilgi verir.” Bunun nedeniyse Türk yazarın Alman kültürünü anlatırken bir Alman gibi olamaması ve Alman kültürünü Türk kültürü üzerinden yargılamasıdır. Bir yazar Alman hayranı olsa bile onun durduğu yer (baktığı pencere) Alman penceresi değil kendi kültürünün penceresidir. Buna basit bir örnek verelim. Kendi kültürüne yeterince güvenemeyen kompleksli bir Türk yazar şöyle diyecektir: “Almanlar şöyledirler böyledirler. Oysaki biz Türkler şöyle böyle olamıyoruz.” Bunun halk dilindeki karşılığını da verelim: “Adamlar yapıyor kardeşim.” Buradaki ‘adamlar’ı öven kompleksli Türk yazar “Türkler adam olamıyor” demektedir ki bunun anlamı Paul’ün Peter hakkında söylediklerinin bize Peter’den daha çok Paul hakkında bilgi vermesiyle benzeşir. Aynı şey bilim-kurgu için de geçerlidir. Dünya gezegeninden X gezegenine gitmiş olan Paul adlı astronot veya araştırmacı X gezegenine yönelik gözlemlerini Dünya gezegenine aktarırken X gezegeninden ziyade Dünya gezegenini tanımlamış olacaktır. X gezegeninde durum şöyledir dediğinde Dünya gezegenine göre yargıda bulunacaktır. X gezegeni için normal olan şeyler Dünya gezegeni için sıra dışıdır veya anormaldir. X gezegenini Dünya gezegeni üzerinden yargılamaktan kurtulamayız. Yargı kıyaslamadır. İki gezegenin uygarlığını kıyasladığımızda her iki uygarlık hakkında bilgi vermiş oluyoruz. Baktığımız pencere Dünya kültürünün alışkanlıkları olduğu için de X gezegeninden fazla olarak Dünya gezegenini tanımlamış oluyoruz. Pencereden gördüğümüz yer X gezegenidir ama X gezegenini bize gösteren pencere Dünya kültürüdür. Uzaya çıktığımızda Dünyalı kimliğimizi yeryüzendeki uzay üssünde bırakmıyoruz.

Bilim-kurguda hem yazarın hem de anlatının zaman içerisinde yayıldığını da hatırlatalım: “İnsan sadece bir tabiat varlığı değildir. İnsanı insan yapan akıl sahibi bir varlık olmasıdır. Dolayısıyla insan, bu yetisiyle yaptığı her şeyden kendisi sorumludur. İnsan aynı zamanda tarihi bir varlıktır. Onun tarihi bir varlık olması demek, geçmiş, şimdi ve gelecek denilen üç boyutlu zamanın içerisine yayılması demektir. Hayvan yalnızca ‘şimdi’ boyutuna sahipken ve orada yaşıyorken, insan böyle değildir.”[4] Doğa kültüre doğru ilerliyor ama insanın doğası kendine özgü kalıyor. İnsan, doğanın içindedir fakat doğadan kısmen bağımsızdır. Diğer canlılar için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Kısmî bağımsızlığımız olmasaydı kültür inşa edemezdik. Bilim-kurgu anlatılarımızda işleyeceğimiz diğer gezegenlerin kültürlerini hayalimizde inşa ederken doğadan kısmî bağımsızlık unsurunu ölçüp biçmeliyiz. X gezegeninin toplumu kendi gezegeninin doğasından ne derece bağımsızdır? İnsan kadar mı bağımsızdır yoksa insandan az veya insandan çok mu bağımsızdır? X gezegenindeki uygarlık düzeyini işte bu ölçüp biçmeyle şekillendirebiliriz. Dünyamızdaki hayvanlar ve bitkiler daima şimdidedirler. Onlar hep kendi anlarında yaşıyorlar. Onlar kendi başlarına yaşıyorlar. Onların yığınla eşyası yoktur. Onların gelecek tasarımları yoktur. Bir sonraki kış için yiyecek depolamaları onların kültür sahibi oldukları anlamına gelmiyor çünkü onlar bunu içgüdüleriyle yapıyorlar. Hâlbuki biz insanlar geleceğimizi tasarlarken içgüdülerimizden yararlanmanın yanı sıra aklımızı ve zekâmızı da kullanıyoruz. Biz insanlar geçmişimizi merak edip araştırıyoruz. Oysaki diğer canlılar (hayvanlarla bitkiler) tarih yazmıyorlar. Biz insanlar üç boyutlu zamanın içerisine yayılıyoruz. Diğer gezegenlerdeki zeki varlıkların da üç boyutlu zamanın içerisine yayıldıklarını hayal ederken onların nasıl bir psikolojiyle ve nasıl bir uygarlık algısıyla yayıldıklarını düşleyerek yazarlık hünerimizi sergileyebiliriz.

Metin Savaş

 

[1] Feyza Ceyhan Çoştu, Öznel ve Nesnel Zaman, sayfa 130, Elis Yayınları, Ankara 2018

[2] Claude Lévi-Strauss, Irk Tarih ve Kültür, sayfa 156, Metis Yayınları, İstanbul 2013

[3] Erich Fromm, Psikanaliz ve Din, sayfa 62, Say Yayınları, İstanbul 2012

[4] Feyza Ceyhan Çoştu, Öznel ve Nesnel Zaman, sayfa 150

Yazar
Metin SAVAŞ

Metin Savaş, 1965 yılında Balıkesir’de, kalabalık ve nispeten varlıklı, klasik bir taşra ailesinin içinde doğdu. Lise eğitimini Vefa Lisesindeyken yarıda bırakarak çalışma hayatına atılmak zorunda kaldı. Babasının iş dünyas�... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen