Milliyetçilik ve Modernist Teoriler: II

 

Doç.Dr. Durmuş HOCAOĞLU

Bundan önce de kısaca açıklamış olduğumuz gibi, bütün fraksiyonları ile birlikte, Milliyetçiliğin Modernizasyon Teorileri, Milliyetçilik’in hem bir ürünü ve hem de onun geliştiricisi olması bakımından Modernite ile sıkı bir bağlantı içerisinde bulunduğunu temel çıkış noktası olarak seçmektedirler. Bu sütünlarda detayına girmemiz imkânsız olan bu çok geniş teoriler koleksiyonu için kifâf-ı nefs sadedinden olmak üzere, çok kısaca hulâsa etmek kastıyla, bir küçük örnek olarak vereceğimiz Encylopaedia Britannica, “fertlerin ulus-devlete sadâkat ve bağlılığının diğer ferdî veya grup değerlerine nisbetle daha üstün olduğu kaziyesi üzerine kurulu ideoloji ” olarak tanımladığı Milliyetçilik için, “modern bir harekettir” demekte ve şunu eklemektedir: “Tarih boyunca insanlar kendi tabiî ve fıtrî topraklarına, ebevenlerinin geleneklerine ve müesses otoritelere bağlı olagelmişlerdir; fakat milliyetçiliğin genel olarak kamu ve özel (mahrem) hayatını şekillendiren içselleştirilmiş bir hissetme ve en büyüğü olmasa (bile), modern tarihi belirleyen en büyük âmillerden birisi olmaya başladığı 18nci yüzyıl sonuna kadar bu hâlde değildi”.

O hâlde neydi bu “bu hâlde olmayan”; veya başka bir ifâdeyle, nedir bu “bugünkü anlam ve içerik” ve nedir Modernite ile olan bu derin alâka? Cevabı hem kolay ve hem de zor. Kolay olan tarafı kısaca şu: Modernite ile birlikte, insanların, bilhassa “din” gibi başka kollektif kimlikleri ikincileştirerek kendilerini, adına millet (nation) dedikleri iktisâdı, siyâsî, kültürel ve medenî bütün münâsebetlerde merkeze yerleştirdikleri belirli ve belirleyici, çok güçlü, çok kapsayıcı, adetâ varlık âlemindeki yerlerini ve var-oluşlarını birinci dereceden anlamlandıran bir “kollektif kimlik” ile tanımlamaları; işbu milletin adını taşıyan ve yalnız ona inhisar eden, ‘başkaları’ ile paylaşmak istemedikleri bir tek ve tekil devlet istemeleri. Zor olan tarafı da, eğer bunun adı Milliyetçilik ise, sâdece Modernite ile zuhûr etmiş, daha önce hiçbir benzeri, en azından prototipi, ‘ilk-seli’ (primordiyali) bulunmayan, radikal olarak yep-yeni bir şey olduğu iddiasının yeterince iknâ edici olamaması. Şöyle de diyebiliriz: Milliyetçilik, daha Modernite öncesinde var-olan ‘ilk-sel’ biçimlerinin diyalektiksel bir dönüşüm geçirerek ve “aşılarak” keyfiyet (kalite) îtibâriyle kavuşmuş olduğu radikal olarak farklı yeni bir hâli midir, yoksa o ‘ilk-sel’ şekillerinin sâdece kemmiyet (kantite) îtibâriyle daha ilerlemiş yeni biçimi midir, ya da bunların hiçbirisi olmayıp, yine radikal olarak farklı, ama eski ile irtibatsız bir keyfiyet midir?

Söz çok uzayabilir; kestirmeden gitmekte fayda var: Üçüncü şık imkânsız; çünkü o takdirde boşlukta doğmuş olurdu. Doğrusu, ikincisi olmalı. İlkin, Modernite, kendisinden öncekinin içinden çıkan, ama onu aşan, diyalektiksel bir dönüşümle aşan radikal bir yeni keyfiyet; fakat sıra Milliyetçilik’e gelince işbu “aşma” keyfiyeti belirgin bir farklılık arzediyor.

İmdi: Bu hâliyle Milliyetçilik elbette yeni ve bugüne âit ve, Modernite ile bağlantılı. Zîra, temelinde modern bilimlerin bulunduğu ve insan ile eşyâ arasındaki münâsebetlerin daha önceki dönemdekilerle radikal bir şekilde farklı olarak yeniden inşâ olunan ve sonuçta insan ile insan münâsebetlerinin de daha önceki dönemdekilerle radikal bir şekilde farklı olarak yeniden inşâ edildiği yepyeni bir dünya kurulmasını intâc eden Modernite, kollektif kimlik algılamalarını da kökten değiştirmiştir. İşte “modern anlamıyla milliyetçilik” çok kısaca budur: Modernite’nin sonucu olan Sanâyi’ Devrimi’nin homojenleştirdiği toplumların varlık ve oluşlarını anlamlandıran yeni kollektif kimlik algılaması ve hattâ daha ötesi: Yeni bir dünya kurmanın ideolojisi.

Ama, acaba bu bir “aşma” mıdır? İşte burası, üzerinde çok teemmülle düşünülmesi gereken çok hassas bir husus, adetâ konunun can damarıdır. Çünkü, “aşmak” bir diyalektik terimidir ve “yeninin eskiyi nefyetmesi” (red/inkâr), eski ile bağlarını koparması demektir; bunu daha sonra ele alacağım.

————————————-

Kaynak:

Yeni Çağ [Analiz]., 13 Şubat 2004, Cuma., s.12; Yeni Çağ Sıra No: 074; 2004-017; Şubat-05

 

 

Yazar
Durmuş HOCAOĞLU

1948 yılında Bayburt'ta dünyaya gelen Durmuş Hocaoğlu 1974 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 1982 yılında mühendislik mesleğini terketti ve Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen