Anadilinde Çocuk Olmak; Türkiye’de Yabancı Dil Öğretimi ve Yabancı Dille Eğitim

YABANCI DİL

Dışarı çıkmış sayılmaz

Yabancı dil bilen

O dilde vardığı yeri

Anadilinde söyleyemezse

Yaşamak yeryüzüncedir uzak uzun

Benzer

Bir yabancı dilde gezmeye-yalınayak

Devenin eğri boynu ne der ki

Orman

Yelleri yeşilleri yılları kapsamıştır ne der ki

Kangurunun yavru taşıdığı sıcak karın ne der ki

Ne der ki

Bakışlarıyla dağı aydınlatan-kurt

Kurdu aydınlatan-gece?

Hayır hayır

Yabancı dile değil

Yabancı dillere benzer yaşamak

Fazıl Hüsnü Dağlarca

(Sığmazlık Gerçeği)

 

 

İlke BÜYÜKDUMAN

Giriş

Dil, bilim, sanat ve teknikte ulusal sınırların aşıldığı bir çağda iletişimin en gerekli araçlarından biridir. Bu yüzden insanın kendi anadilinden başka bir ya da birkaç dili bilmesi kendisi için de yaşadığı toplum için de kazançtır. Yabancı dil öğretiminde, tıpkı diğer disiplinlerde olduğu gibi yeterli olamayışımız aslında eğitim sisteminin kötü işleyişinden kaynaklanmaktadır. Örneğin temel eğitimde de ortaöğretimde de müzik dersi olmasına rağmen pek az öğrenci bir müzik aleti çalabilmekte ya da notaları öğrenebilmektedir. Beden eğitimi dersinde bir sporu layığıyla yapabilecek kadar öğrenci nadiren yetiştirilebilmektedir. Resim dersinde yerli ve yabancı ressamları tanıyarak ve resim tekniklerini öğrenerek yetişenlerin sayısı çok azdır. Hatta matematik ve fen derslerindeki başarı bile LGS ve ÖSS’de gördüğümüz kadarıyla pek iç açıcı değildir. Yabancı dil dersi de tüm bu dersler gibi layığıyla öğretilemeyen bir derstir.

Ancak yabancı dilin öğretiminde tüm derslerin dışında farklı bir tartışma süregelmektedir. Bu tartışma, Anadolu liselerinde ve özel okullarda fen bilimleri, matematik gibi bazı derslerin yabancı dille işlenmesi konusunda başlamıştır. Kimileri yabancı dille eğitimin ülkenin bağımsızlığına ve ulusal onuruna gölge düşürdüğünü; kimileri de yabancı dille eğitimin kişiyi geliştirdiğini, hem anadili hem de yabancı dilde yayınları takip edebilme olanağı sağladığını, böylece de kişiyi olduğu kadar ülkeyi de geliştirdiğini savunmuştur. Yabancı dil öğretimine mi yoksa yabancı dille eğitime mi önem ve öncelik verilmesi gerektiği konusunda uzun süren tartışmalar sonucu kimi özel okullarda ve Anadolu liselerinde yabancı dille eğitime son verilmiştir.

Türkiye’de yabancı dil öğretimiyle ilgili yapılan tüm tartışmaların bu alanda daha ileriye gidebilmek için çabalar olduğunu kabulle, bu alandaki arayışların devam edeceği ve daha iyi bir düzeye ulaşabilmek için çabaların süreceği umulmaktadır.

Bu çalışmada öncelikle tarihten günümüze ülkemizde yabancı dil öğretimi ele alınmakta, ardından da yabancı dille eğitim ve yabancı dil öğretimi konusunda tartışmalara değinilmektedir.

Türkiye’de Yabancı Dil Öğretiminin Tarihsel Gelişimi

Ülkemizde yabancı dil öğretimi tarih içinde bazı değişikliklere uğramış olmakla birlikte eski bir geçmişe sahiptir. Aşağıda eğitim kurumlarımızda yabancı dil öğretiminin gelişimi tarihi dönemlere göre özetlenmektedir.

Cumhuriyetten Önceki Dönem

Türkiye’de öğretilen yabancı dil, tarih içinde iletişimde bulunulan ülkelerin ve kültürlerin etkisiyle değişim göstermiştir. Tanzimat’tan önce Osmanlı’da Arapça ve Farsça, medreselerde, ikinci dil olarak öğretilmiştir. Tanzimat’la birlikte başlayan batılılaşma hareketiyle, o günlerin en geçerli dili olan Fransızca, okul programlarında yer almıştır. Ortaöğretimde yabancı dille (Fransızca) öğretim yapan ilk devlet okulu Galatasaray Sultanisinin (Galatasaray Lisesi) 1868’de açılması ve bu okuldan mezun olanların siyasal ve bürokratik alanlarda görev almasıyla Fransızcanın Türkiye’deki etkisi artmıştır (Demirel,1999).

Meşrutiyet döneminde Almanca güncellik kazanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise etkin dil, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinin dünyada daha çok söz sahibi olmasıyla, İngilizce olmuştur. Tazminat döneminde yabancılar tarafından açılan ilk özel okul olan ve 1863 yılında eğitime başlayan Amerikan Koleji (Robert Kolej) bu dönemde Müslüman öğrencilerin de talep ettikleri bir okul haline gelmiştir. Bu okul Amerikalı bir misyoner tarafından kurulmuş ve İngiltere’deki kolejlerdekine benzer bir eğitim vermiştir.

Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyet döneminde ise 1924 yılında yasalaşan Tevhit-i Tedrisat (eğitim birliği) kanunuyla medreseler kapatılmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun eğitim kurumlarında yabancı dil olarak öğretilen Arapça ve Farsça yerine Almanca, Fransızca ve İngilizce okul programlarında yer almıştır (Demircan, 1993).

1956 yılında derslerin bir kısmını yabancı dilde (İngilizce) yapan Maarif Kolejleri açılmıştır. Daha sonraları Anadolu Lisesi adını alan bu okullarda ağırlıklı yabancı dil derslerinin yanı sıra matematik ve fen dersleri de yabancı dilde öğretilmiştir.

1928 yılında kurulan Türk Eğitim Derneği 1931-1932 öğretim yılında TED Ankara Koleji’nde takviyeli İngilizce öğretimine başlayan ilk özel okul olmuştur. 1952 yılından sonra bu okul İngilizce eğitim ve öğretime geçmiştir (TED,1977). TED Ankara Koleji örneğini izleyen okullar daha sonraki yıllarda yaygınlaşmış ve böylelikle Anadolu liseleri ve özel kolejlerde bir yıllık hazırlık sınıfından sonra ortaokul ve liseye devam eden öğrenciler, yabancı dil derslerine ağırlık verilen bir eğitim almışlardır. Bu okullarda yabancı dil dersi ortaokullarda haftada 10-12 saatken resmi okullarda üç saatle sınırlı kalmıştır.

Özel sektörün eğitim alanına girmesi ve Anadolu liselerine rakip şekilde ağırlıklı yabancı dil dersleri vermesiyle Milli Eğitim Bakanlığı da resmi devlet okullarında yabancı dil öğretimine ağırlık vermek zorunda kalmıştır. İlköğretimin sekiz yıla çıkarılmasından önce orta dereceli okullar yabancı dil öğretimi açısından üçe ayrılmaktaydı:

1.  Normal Yabancı Dil Öğretimi Yapan Okullar: Bu okullar, genel, mesleki ve teknik okullardır. İngilizce, Almanca ya da Fransızca dillerinden birini, beş yıllık ilköğretimi tamamlayıp ortaokula devam edecek öğrencilerin aileleri belirlemekteydi. Dil öğretimi, eğitim programında üç ders saatlik bir süreyi öngörmekteydi ve zorunluydu. Yabancı dil öğretimine beş yıllık ilköğretimin tamamlanmasıyla, ortaokulda başlanmakta ve lisenin bitirilmesine dek haftada üç saatlik bir programla sürdürülmekteydi.

2.  Yabancı Dil Destekli Öğretim Yapan Okullar : Bu okulların normal yabancı dil öğretimi yapan okullardan farkı, yabancı dil olarak yalnızca İngilizcenin zorunlu ve ders saatinin de fazla olmasıydı. Bunun dışında diğer ders programları açısından farklılık yoktu. Bu okullar sayıca azdı ve İngilizce öğretimi konusundaki gittikçe artan talebi karşılayamıyordu.

3.  Yabancı Dille Öğretim Yapan Okullar : Bunlar, resmi ve özel okullar olmak üzere iki gruba ayrılmaktaydı. Yabancı dille öğretim yapan resmi ve özel okullar, öğretim dili olarak İngilizce, Almanca ya da Fransızca dillerinden birini benimsemekte ve matematik, fen bilgisi derslerini bu dilde yapmaktaydı. Bu okullar beş yıllık ilköğretimin tamamlanmasının ardından merkezi sınavla öğrenci almaktaydı. Bu sınavda başarılı olan öğrenciler, bir yıl süren yabancı dil hazırlık sınıfı programına tabi tutulmakta ve bu sınavın başarıyla tamamlanmasının ardından ortaokula devam edebilmekteydi. Özel okulların resmi okullardan tek farkı bu okullardaki öğrencilerin, eğitim öğretim için para ödemesiydi.

 

Yabancı Dilde Basamaklı Kur Sistemi Uygulaması

Milli Eğitim Bakanlığı 1988-1989 yılında yabancı dil öğretiminde basamaklı kur sistemine geçilmesi kararını almıştır. Bir öğretim yılı uygulanabilen bu sistem aşağıdaki gibi özetlenebilir (Demirel, 1999):

  1. Sistem, altı basamaktan oluşur. Her basamağın süresi bir öğretim yılıdır.
  2. Birinci basamak zorunlu, diğer basamaklar isteğe bağlıdır.
  3. Her basamak sonunda başarılı olan öğrencilere sertifika verilir.
  4. Sistemde dil değiştirmek olasıdır.
  5. Sistemde haftalık ders saati sayısı beştir. Yabancı dil derslerinde sınıf mevcudu en az 8, en çok 25’tir.
  6. Öğrenci başarısı, yılsonu başarı notu ve merkezi sistemle yapılan sınavlarla ölçülür. Yapılan sınavda 100 üzerinden 70 alanlar başarılı olur.

Yabancı Dil Ağırlıklı Program Uygulaması

1992-1993 öğretim yılından başlayarak lise önüne bir yıl yabancı dil hazırlık sınıfı konulması ile yabancı dil ağırlıklı program uygulamasına geçilmiştir. 1997-1998 öğretim yılında yabancı dil ağırlıklı okul sayısı 662’ye ulaşmıştır.

Yabancı Dil Öğretiminin Günümüzdeki Durumu

1997 yılında sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim 4036 sayılı kanunla yasalaşmıştır. Böylelikle yabancı dille öğretim yapan resmi ve özel okullardaki ortaokuldan önceki hazırlık sınıfı kaldırılmıştır. İlköğretim okullarının dördüncü sınıfında haftada en az iki saatle başlayan İngilizce dil öğretimi programı, lise üçüncü sınıfa kadar sürmektedir. Ortaokulun önündeki bir yıllık yabancı dil hazırlık programının kaldırılmasıyla, bu okulların giriş sınavları, ilköğretimin tamamlanmasının ardından yapılır hale gelmiş ve hazırlık sınıfı da lisenin önüne eklenmiştir. Böylelikle ilköğretim boyunca daha önceleri resmi ve özel okullardaki ortaokulun öncesinde yer alan hazırlık programında bir yılda verilen yabancı dil dersinin beş yıla yayılarak öğretilmesi amaçlanmıştır.

Daha erken yaşta yabancı dil öğrenmeye başlayan bireylerin bu dili daha hızlı ve etkin öğrenecekleri ve öğrenmenin daha kalıcı olacağı son yıllarda yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır (Celce-Murcia ve McIntosh, 1989).

Yabancı Dille Eğitim mi, Nitelikli Dil Öğretimi mi?

Yabancı dille öğretim konusunun ayrıntılı tartışıldığı 80’li yılların sonunda kimi düşünürler ve bilim insanları (Cem Alptekin, Joshua Bear, Dilek Doltaş gibi) yabancı dille eğitime taraf olmuş, yabancı dille yapılan eğitimin anadili de geliştirdiği, insan beyninin on sekiz yaşına dek bir sünger gibi verileni aldığı, yabancı dil öğreniminin anadil öğreniminin tamamlandığı iki üç yaş civarında bile başlayabileceği, yabancı dille eğitimin kültürel ve siyasal emperyalizme yol açmayacağı, bunu savunmanın da ksenofobi (yabancı düşmanlığı) olduğu gibi savlar ileri sürmüşlerdir (Kilimci, 1998). Diğer yandan, başka düşünürler ve bilim insanları da (Ahmet Kocaman, Onur Kula, Sevgi Özel, Emirhan Zeybekoğlu gibi) hiçbir bağımsız ülkenin herhangi bir yabancı dili öğretmek için o dili ders dili yapmadığı, Türkçeyi çok iyi kullanan Tomris Uyar, Nazlı Eray, Pınar Kür, Orhan Pamuk, Enis Batur gibi birçok yazar ve ozanımızın yabancı dille eğitim yapan okullardan mezun oldukları, yabancı dille yapılan eğitimin anadilin gelişmesine ve kullanımına olumlu katkılarda bulunacağı, farklı kültürleri tanıyarak yetişen kuşakların çağa daha kolay ayak uydurabileceği, nitelikli dil öğretiminin doğru bir yaklaşım olduğu ancak ülkemizin kısıtlı koşullarında yaşama geçirilmesinin olanaksız olduğu düşüncesindedirler (Kilimci, 1998).

Yukarıda anılan tüm bilim insanlarının ülke yararını gözeterek, gelecek kuşakları düşünerek yabancı dil öğretimine çözüm bulmadaki iyi niyetleri tartışma götürmez bir gerçektir. Kaldı ki günümüzde yabancı dil bilmenin çağdaşlığın vazgeçilmez öğelerinden biri olduğu, geniş ölçüde kabul görmektedir. Yabancı dil öğretmek üzere her düzeyde, özel okullarda olduğu kadar Anadolu liselerinde ve devlet okullarında yoğun çaba harcanmaktadır. Ancak yabancı dille eğitim ve yabancı dil öğretimi arasındaki farklılığı açık şekilde ortaya koymak gerekmektedir. Yabancı dille eğitimde matematik, fen bilgisi (fizik, kimya, biyoloji) gibi birkaç ders yabancı dille işlenmektedir. Yabancı dil öğretimi için yabancı dilin ders dili yapılması yerine, o dilin öğretimini nitelikli hale getirmek gerekmektedir.

Nitelikli dil öğretimini, Cem Alptekin (Cumhuriyet, 11 Eylül 1989; Bulunduğu eser Kilimci, 1998) Godot’yu beklemeye benzetmektedir. Yabancı dil öğretiminde en öncelikli konu, neyin neden yapıldığının saptanmasıdır. Ekonomik kaynakları uygun kullanarak, yabancı dil öğretimiyle ilgili sorunu çözmede duygusal davranmayarak ve insanlara niçin yabancı bir dil öğretmek istediğimizi belirleyerek işe başlanmalıdır.

Şu an var olan duruma bakıldığında devlet okullarında yabancı dil derslerine temel eğitimin dördüncü sınıfında başlanmaktadır. Bu dersler de tıpkı diğer dersler gibi kalabalık sınıflarda, laboratuvar ve hatta teyp ve kaset olanağından yoksun olarak, çoğu yetersiz öğretmenlerle sürdürülmektedir (Büyükduman, 2001). Bu derslerde amaç öğrenciye konuşmayı öğretmekse, bu yapılamamaktadır. Eğer amaç öğrenciye okuduğunu anlamayı öğretmekse, bu da oldukça yetersiz düzeydedir. Geriye kalansa yalnızca öğrenciye dile karşı tanıdıklık kazandırmaktır. Eldeki olanaklarla zaten daha fazlası hayaldir.

“Anadolu” liseleri adındaki okulların ne oldukları pek belli değildir. Bu okullar, “Anadolu”lu olmaktan uzak, sistemin tüm arızalarından nasibini almış şekilde, kalabalık sınıflarda, niteliksiz öğretmenlerle yabancı dil öğretimi yapmaktadırlar. Buna rağmen, her yıl binlerce ana-baba, çocuklarının bu okullarda okuması için müthiş bir yarış içine girmekte, bu uğurda ciddi paralar harcamakta ve çocukları kadar kendileri de sıkıntı çekmektedirler. Yabancı dil öğrenme uğruna çekilen bunca sıkıntıya rağmen, Anadolu lisesi mezunlarının pek çoğu yabancı dilde iki sözcüğü bir araya getirip konuşamamaktadır. Genel yabancı dil düzeyleri de olması gerekenin altındadır.

Aynı durum yükseköğretim kurumlan için de geçerlidir. Pek çok üniversite, kalitesi tartışılır yabancı dil hazırlık programlarıyla öğrencilerine yabancı dil öğretimi yapmaya çalışmaktadır. Bu konuda amiral gemisi konumundaki Boğaziçi Üniversitesi bile çok yeterli görünmemekte ve çeşitli sıkıntılar yaşamaktadır (Zeybekoğlu, 1989; Bulunduğu eser Kilimci,1989).

Öğrencilerine gereken ölçüde anadili eğitimi veremeyen bir sistemin yabancı dil öğretimine düşüncesizce ve alt yapı çalışması yapmadan, öğretmenlerini yetiştirmeden, kaynak ayırmadan girişmesi acıklı bir durumdur. Eğitim kurumlarımızda yetişen gençler, düşüncelerini yazılı ya da sözlü biçimde akıcı ve anlaşılabilir biçimde anadilinde ifade edememekte, iki satırlık bir dilekçeyi bile düzgün bir dille yazamamakta, noktalama imlerini bilmemektedirler. Anadil eğitiminde bile istenen düzeye gelemeyen öğrencilerimize nitelikli dil öğretimi Cem Alptekin’in de belirttiği gibi eldeki olanaklarla oldukça güç görünmektedir.

Bu durumda yapılması gereken, yabancı dil öğretimini bir yana bırakıp Türkçe okuyup yazmasını, düşünmesini, düşündüklerini ifade edebilmesini beceren gençler yetiştirmek olmalıdır. Özellikle devletin zaten zorlandığı yabancı dil öğretimi işini desteklememesi gerekir. Ancak anadilini layığıyla okuyup yazma işini öğretebildikten sonra, akılcı yöntemlerle yabancı dil öğretimine geçilmelidir. Yabancı dil öğretimine geçilmeden önce alt yapı çalışmaları yapılmalı, gerekli kaynaklar ayrılmalı, nitelikli öğretmen yetiştirilmeli ve kararlar popülist politikalardan arındırılmalıdır. Var olan durumla gençlerimiz ne anadillerini ne de bir başka dili etkin biçimde kullanabilmektedirler. Bu şekilde yetişecek kuşaklar da Türk ulusunu ileriye götürebilecek becerilerle donanamayacak ve şu an içinde bulunduğumuz kültürel çöküntü daha da derinleşecektir.

 

KAYNAKÇA

Büyükduman, Figen İlke (2001). İlköğretim Okullarında Görev Yapan İngilizce Öğretmenlerinin Milli Eğitim Bakanlığı Birinci Kademe İngilizce Öğretim Programına İlişkin Görüşleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Yıldız Teknik Üniversitesi, Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalı.

Celce-Murcia, Marianne and Lois McIntosh (1989). Teaching English As A Second Or Foreign Language. Los Angeles: Newbury House Publishers, Inc.

Demircan, Ömer (1988). Dünden Bugüne Türkiye ’de Yabancı Dil. İstanbul: Remzi Yayıncılık.

Demirel, Özcan (1999). İlköğretim Okullarında Yabancı Dil Öğretimi. İstanbul: MEB Yayınları, yayın no: 3231.

Kilimci, Ayşe (Ed.) (1998). Anadilinde Çocuk Olmak Yabancı Dilde Eğitim. İstanbul: Papirus Yayınları.

Türk Eğitim Derneği (1977). Türk Eğitim Derneğini Tanıyalım. Ankara.

Yazar
İlke BÜYÜKDUMAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen