Stoa Felsefesi ve İslam Düşüncesine Etkisi

Stoa Felsefesi ve İslam Düşüncesine Etkisi[i]

 

Prof. Dr. İbrahim ÇAPAK[1]

Özet

Stoa okulu felsefe tarihinin en etkin olan okullardan biridir. Yak­laşık 6 yüzyıl bilim dünyasına etkin olan bu okul, Zenon, Kle- anthes, Khrysippos, Diogenes, Panetius Poseidoioss, Seneca, Epictetos ve Marcus-Aurelius gibi birçok filozof yetişmiştir. Stoa okulunda tartışılan temel konular hem İslam dünyasında hem de diğer ilim çevrelerinde bir çok etki yapmıştır. Örneğin Farabi, Yahya b. Adiy ve Cassas gibi Müslüman alimlerin mantık, ahlak ve hukuk gibi konularda Stoa felsefesinden haberdar olduklarını ve onların fikirlerinde istifade ettiklerini görmekteyiz. Bu çalışma­da Stoa felsefesinin belli konularda Müslüman düşünürleri etki­lediği irdelenmeye çalışılmaktadır.

Temel kavramlar: Stoa okulu, İslam düşüncesi, Zenon, Farabi, ahlak, mantık, hukuk

 

Stoic Philosophy and Its Impact upon Islamic Thought

Abstract:

Stoic school is one of the most poignant schools in the history of philosophy. This school, which flourished in scientific world approximately six century, taught many philosophers like Zeno, Cleanthes, Chrysippus, Diogenes, Panaetius, Posidonius, Seneca, Epictetus, and Marcus Aurelius. The basic issues discussed in Stoic school had many impact on both Islamic world and other scientific circles. For instance, we see that Islamic philosophers such as Farabi and Yahya b. Adiy knew the Stoic philosophy and benefited from it in the fields of logic, ethics and law. In this study, influences of Stoic philosophy on Islamic thinkers in certain fields are scrutinized.

Keywords: Stoic School, Islamic Thought, Zeno, Farabi, Ethics, Logic, La

 

Stoa Felsefesi ve İslam Düşüncesine Etkisi

M.Ö. 300 tarihinde Zenon (M.Ö. 336-264) tarafından Atina’da kuru­lan ve İslam felsefesinde “Rivakiyye” olarak adlandırılan Stoa okulu,[2] üç büyük döneme ayrılmaktadır: Bunlar; M.Ö. III. Yüzyılda Kıbrıs’lı Zenon (336-264), Kleanthes (331-232) ve Khrysippos’un (280-210) yer aldığı “Eski Stoa”, M.Ö. II.-I. yüzyıllarda, öcülülüğünü Diogenes, Pa- netius (185-112) ve Poseidoioss’un (135-51) yaptığı “Orta Stoa”, M.S. I.-II. yüzyıllarda Seneca (M.Ö.4.- İ.S. 65.), Epictetos (50-130) ve Mar- cus-Aurelius’un (121-180) öncüllüğündeki “İmparatorluk Stoası” ola­rak da isimlendirilen “Son Stoa” şeklinde sıralanabilir.[3]

Akdeniz bölgesinin farklı yerlerinde, birbirini takip eden değişik zamanlarda, üç ayrı görünümle ortaya çıkan Stoacı akımlar arasın­da her ne kadar bazı farklılıklar bulunsa da, temelde ahlâk, adalet ve erdem esaslarına dayanmaktadırlar. M.Ö. IV. Yüzyılın sonunda başlayan bu düşünce akımı Roma’da da taraftar bulmuş, Seneca ve Marcus Aurelius’le M.S. II. Yüzyılın sonuna kadar düşünsel etkisini sürdürmüştür.[4] Ayrıca Hıristiyan teolojisini, Shakspeare, Spinoza ve Butler gibi klasik filozofların yanı sıra çağdaş döneme uzanan etkisi de olmuştur. Stoa ahlâkı Ortaçağ, Rönesans ve modern zamanlarda da canlılığını sürdürmüş, okullarda okutulmuş, Montaigne, Descartes, Pascal, gibi filozoflar Stoacı düşüncelerde yoğunlaşmışlardır.[5]

Helenistik devrin büyük düşünce hareketlerinden biri olan Stoa okulu, çağdaşı olan Epikür Okulu gibi insanı, mutluluğa ulaştıracak bir hayat görüşü ortaya koymaya çalışmıştır. Okulun kurucusu olan Zenon, mutluluğun dıştan gelen etkilere ve kaderin cilvelerine değil, insanın bunlar karşısında takınacağı tavra bağlı olduğunu ileri sür­mektedir. Stoa okulu, üç yüzyıl boyunca bu görüşü esas almıştır.[6]

Zenon’un ileri sürdüğü söz konusu düşünceler, İslam düşüncesinde insana verildiğine inanılan cüz’i iradede karşılığını bulmaktadır.

Sokrates’e hayranlık duyan Zenon, önce yerleşik ahlâkî yaklaşım­ların köklü bir eleştirisini yapmış, insan için gerçek iyinin; sağlık, zenginlik ya da mutluluğu dünyevî başarıya bağlayan herhangi bir değerler dizisi olmadığını ileri sürerek, sadece erdem ve erdemsizliğin iyi ve kötü sayılabileceğini savunmuştur. Zenon’a göre erdem, bütün­lüğe ve dinginliğe ulaşmış bir zihin durumu olarak her zaman yararlı, erdemsizlik ise parçaları arasında sağlam ilişkilerden yoksun, dolayı­sıyla huzursuz bir zihin durumu olarak zararlıdır[7]. Erdem, stoacılara göre bireyin hayatında var olan tek iyidir. Başka bir ifade ile en yüksek iyi, kendiliğinden yapılan erdem, kendiliğinden yerine getirilen ödev olup geri kalan her şey; sağlık, servet, ün, haz arzularımızın hedefi olduklarından fena olan şeylerdir.[8]. Stoacıların erdem ve erdemsizliğe benzer görüşleri birçok Müslüman filozofta da karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Nasiriddin Tusi, Aklakı Nasiri adlı eserinde bu konuları ayrın­tılı bir şekilde ele almakta bu bağlamda fazilet ve rezilet olarak kabul edilen unsurlara yer vererek her birini ayrı ayrı incelemektedir. Yine Yahya b. Adiy, Tehzibu’l-Ahlak adlı eserinde kâmil insan portresine yer verirken kamil bir insanın hangi erdemlere sahip olması gerektiğini sırasıyla aktarmaktadır.[9]

Felsefeyi ilk kez mantık, fizik ve ahlâk olmak üzere üçe ayıran Zenon, felsefesinin merkezine ahlâkı oturtmuştur. Ayrıca O, ahlâkı bilimsel olarak temellendirmek için fiziği gerekli görmüş ve fiziği de, ahlâkı da, mantıkla desteklemeye çalışmıştır. Felsefenin “ilahi ve in­sani şeylerin bilinmesi” olarak tarif edilmesi; fizik, ahlâk ve mantık biçiminde bölümlemeye tabi tutulması, Stoa okulunun felsefe özel­de ise İslam felsefesi konusundaki katkısını güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.[10] Çünkü İbn Rüşd Faslu’l makal adlı eserinde felsefeyi “yaratılan üzerinde düşünerek yaratıcıya varmaktır” şeklinde tanımla­yarak benzer görüşler ortaya koymaktadır.[11]

Zenon’un mantık fizik ve ahlakı önemli görmesi İslam düşüncesin­de de karşılığını bulmuştur. Nitekim Gazali “mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez” derken Stoacıların mantığa yüklediği önemi aynı şekilde mantığa yüklemektedir. Gerek Sokrates’in gerekse Stoacıların ahla­ka dair görüşleri Müslüman filozofların erdemi tanımlamada etkisini gösterirken, İslam dininin yasakladığı konularda Müslüman filozoflar Stoacıların görüşlerinden ayrılmışlardır. Nitekim Zenon ve öğrencisi Kleanthes gibi bazı Stoacı filozoflar intiharı meşru görürken hiçbir Müslüman filozof intiharı meşru görmemiştir.[12]

Stoacıların diyalektiği son derece önemsediklerini görmekteyiz. Diyalektik ve retorik üzerinde duran Stoacılar, retoriği açık seçik or­taya konmuş konularda güzel konuşma bilgisi olarak tanımlarken, diyalektiği soru-cevap yoluyla konuları doğru tartışma bilgisi olarak tanımlamışlardır.[13] Khrysippos’un diyalektik konusundaki çalışma­ları felsefe tarihinde çok dikkat çekmiştir. Nitekim Diogenes Laer- tios, Khrysippos hakkındaki “Tanrılar arasında diyalektik olsaydı, bu, Khrysippos’unkinden farklı bir şey olmazdı” ifadesini nakleder.[14] Bu durum Stoa okuluna mensup filozofların diyalektik ya da cedel konusundan da çok etkili olduklarını göstermektedir. Stoacıların Muallimu’l-evvel olarak kabul edilen Aristoteles’ten sonra diyalektik konusunda dikkat çekici görüşler ileri sürmeleri, Müslüman düşünür­lerin Aristoteles’in mantık eserlerini şerh ederken daha dakik olmala­rına, Farabi ve İbn Sina başta olmak üzere birçok Müslüman filozofun diyalektiğe dair önemli görüşler ortaya koymalarına katkı sağlamıştır.

Stoacılığın son döneminde kişinin kendisini geliştirmesinde irade çok önemsenmiştir. Nitekim Epiktetos’un kendi kendini denetleme yetisinin şaşılacak ölçüde gelişmiş olduğu, onun, kolunu büken efen­disine verdiği ünlü cevapta açıkça görülmektedir. Şöyle ki; ilk önce, yumuşak bir dille uyarır efendisini: “Kolumu bükmeyin, efendim, son­ra kırılır” der. Efendisi aldırmaz, Epiktetos’un kolunu bükmeyi sürdü­rür, sonunda gerçekten kol kırılır. Epiktetos’un tepkisi, serinkanlılık­la: “Söylemiştim size, kırıldı işte” demek olur.[15]

Stoacılara göre hayat, birbirine karşı olan ve birbiriyle uzlaşama- yan iki düşman arasında, yani özgürlükle tutkular arasında geçen şiddetli bir savaştan ibarettir. Bu savaşın kazanılması, başka deyişle özgürlüğün elde edilmesi için tutkuların dizginlenmesi, zayıflatılması ve kesinlikle yok edilmesi gerekmektedir. Zenon’a göre tüm tutkular iradidirler, bir tasavvurun veya görüşün arkasından gelirler; ruhun birer iletileridirler, Çünkü doğaya aykırıdırlar. Tutkuları iyi anlamak ve yok edebilmek için, doğal eğilimler ile aralarındaki farkı bilmek ge­rekir. Eğilimlerimiz ise Zenon’a göre, birer içgüdüdürler. Oysa insanda akıl gücü bulunmaktadır. Bu, doğanın en yüksek amaçla ulaşmak için izlediği en yetkin yoldur.

Stoacı filozoflar arasında Epiktetos gibi köleler olduğu gibi Marcus Aurelius gibi hükümdarlar da bulunmaktadır. Bir hükümdarla bir azatlı kölenin yani Epiktetos’la Marcus Aurelius’un, aynı felsefi öğre­tiyi benimsemiş olmaları büyük ölçüde, Stoacı ahlâkın, tüm insanları kardeş gibi görmesine, sadece Roma devletinin yurttaşı değil, dünya yurttaşı saymasına bağlanabilir. Stoa felsefesinin dinî yanı, en güçlü biçimde Marcus Aurelius’ta görülür. Seneca ve Marcus Aurelius ru­hun ölümsüzlüğüne inanırken, Epiktetos ölümden sonra bir yaşamın varlığını kabul etmez.[16] Müslüman filozoflar arasında yeniden diri­lişin cismani ya da ruhaniliği üzerinde tartışmalar olurken, ruhun ölümsüzlüğü fikri hiç tartışılmamıştır. Çünkü Müslüman filozoflar inançlarının da gereği olarak ruhun ölümsüz olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir.

Ahlâk felsefesinin yanı sıra, mantık ve fizik bilimlerine de ayrı bir önem vermiş olan Stoacılar, kozmosun yapısını inceleyen fiziği bir ağaca; insanların bu yapı içinde nasıl hareket edeceğini gösteren ahlâ­kı verimli bir tarlaya ve fizik ile ahlâkı koruduğu için mantığı bir sura benzetirler.[17] Ayrıca Stoacılar, felsefeyi canlı bir varlığa benzetirken; mantığı onu oluşturan kemik ve sinirlere, ahlâkı etli kısımlara, fiziği ise bu canlı varlığın ruhuna benzetirler. Başka bir örneklemede onlar, felsefeyle yumurta arasında benzerlik kurmuşlardır. Buna göre yu­murtanın kabuğu mantığa, akı ahlâka, içi yani sarısı da fiziğe karşılık gelir. Diğer taraftan bazı Stoacıların felsefeyi bir bahçeye benzettiği de olmuştur. Bunlara göre mantık bu bahçeyi çevreleyen ve koruyan bir duvar vazifesi görürken, fizik bahçenin içindeki bitkiler, ahlâk da bunların meyveleridir.[18]

Stoa felsefesinde mantığın son derece önemli bir yeri vardır. Ni­tekim çalışmalarının büyük bir kısmını Stoa felsefesine ayırmış olan Diogenes Laertios (M.S. III. Yüzyıl) konu ile ilgili şu ifadelere yer ver­mektedir:

“Stoacılar mantık eğitiminin zorunlu olduğunu ileri sürerler. Çün­kü mantık diğer tek tek erdemleri içine alan bir erdemdir. Mantık bil­meyen biri yanlış çıkarımlardan kaçınamaz. Mantık bilge bir insana doğruyu yanlıştan ayırt edebilme yeteneği kazandırır.”[19]

Ayrıca O, şöyle demektedir:

“Stoacılar, gerçek mantıkçının her zaman için bilge olduğunu belir­tirler; çünkü ister fizik alanında olsun ister ahlâk alanında olsun her konu, ancak mantık alanındaki çalışma sayesinde kavranır. Zira söz­cüklerin doğruluğu, yasaların insan eylemlerine ilişkin düzenlemeleri ancak mantıkla anlaşılabilir.”[20] Farabi, İbn Sina ve Gazali gibi meşhur Müslüman filozofların mantığın gerekliliği ile ilgili görüşleri neredeyse stoacıların görüşleri ile aynıdır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Gaza­li “mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez” derken, Farabi ve İbn Sina mantığı bir alet olmaktan çok bir ilim olarak görmüşlerdir.

Stoacılar, Aristoteles’te olduğu gibi mantığı felsefe için bir araç ola­rak değil, aksine onun bir parçası olarak görürler.[21] Yani onlara göre mantık, Aristoteles’te olduğu gibi, düşüncenin bir aleti, aygıtı, tekniği, sanatı değil, tersine bir katılımın ifadesidir.[22] Stoacılar mantığı diya­lektik ve retorik olmak üzere ikiye ayırırlar. Onların, mantığı diyalek­tik ve retorik olarak ikiye ayırması, kendi felsefi düşüncelerinde dil ve düşüncenin bir bütün olarak ele alınmasından ileri gelmektedir.[23]

Zenon’un dil çalışmaları kendisinden sonra gelenler üzerinde derin etkiler bırakmış ve onlar da bu çalışmaları devam ettirmişlerdir. Böy- lece, Stoacıların ortaya koymuş olduğu dil felsefesi ve dil teorisi daha sonraki devirler üzerinde ve Romalılar devrinde derin etkiler bırakmış­tır. Hatta bu teori eski dillerle ilgili öğretim sistemi içinde günümü­ze kadar sürecek bir önem kazanmıştır. [24] Stoacıların, dil ve düşünce arasındaki ilgi problemine son derece önem vermeleri ve etimoloji ile uğraşmaları, onların gramer konusuyla da geniş çapta ilgilenmeleri­ne neden olmuştur.[25] Onların, geleneksel gramer biliminin kurucuları oldukları ifade edilmektedir.[26] [27] Bunun yanı sıra Stoacılar kurallara uy­gun sözel formlar bulmak ve kelimelerin nasıl oluştuğunu açıklamak için şiir, ölçü bilim, müzik ve dil felsefesi ile de ilgilenmişlerdir. İslam düşüncesinde de mantık ve gramer ilişkisi tartışma konusu olmuştur. 27 Nitekim İslam dünyasında Aristoteles’ten yaptığı tercümelerle tanı­nan ve Fârâbî’nin hacası olarak da gösterilen Ebu Bişr al-Matta (870­940) ile önde gelen bir gramerci, Ebu Sa’id el-Sirafi (893-979) arasın­da geçen, mantık ve gramerin değeri üzerinde durulan bir tartışmada benzer konular ele alınmaktadır.[28]

Stoacılar üzerinde durdukları konular açısından kendilerinden sonraki düşünürleri birçok konuda etkilemişlerdir. Örneğin Fârâbî, beş tümeli ayrıntılı bir şekilde ve temelde Porpyrios’u takip ederek, ele alırken Stoacılar sadece cins, tür ve çeşit üzerinde durmaktadırlar. Ancak Fârâbî’nin beş tümelden biri olan özelliğe verdiği “köpeklerin havlaması”, “atların kişnemesi” örneklerini (Fârâbî, İsaguci, s. 131), Stoacılar tanım ve bölme kısmında kullanmaktadırlar. Aynı örnekle­rin kullanılması Fârâbî’nin Stoacılardan etkilenmesinin bir gösterge­sidir. Tanım konusunda Stoacılar, hadd ve resm üzerinde duruken, Fârâbî de hadd ve resm üzerinde durmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla Aristoteles’te hadd ve resm ayırmı yoktur. Bu ayrımı ilk defa yapan Stoacılardır. Bize göre Fârâbî’nin de aynı ayrımı yapması onun Stoacı­lardan etkilendiğini göstermektedir.

Ayrıca kimi düşünürler, tasavvur ve tasdik ayrımını ilk defa Aris­toteles, kimileri Stoacılar, kimileri de Fârâbî tarafından yapıldığı ileri sürmektedirler. Böyle bir ayrımın ilk defa Aristoteles tarafından ya­pıldığını söylemek doğru olmaz. Kaynaklara baktığımızda Stoacıla­rın tasavvur ve tasdik ayrımına gittiklerini görüyoruz. Osman Emin, Felsefetü’r-Revakiyye ve Ali Sami en-Neşşar, Menahic adlı eserlerinde bu ayrımı ilk defa Stoacılar tarafından yapıldığına yer vermektedirler. Fârâbî, ilmin tasavvur ve tasdik olduğunu ifade etmekte ve bunların tanımlarını vermekle yetinmektedir. Fârâbî’nin bu ayrımda Stoacılar­dan etkilendiğini düşünüyoruz. Fârâbî, tasavvur ve tasdik ayrımın ilk defa yapan değil, Müslüman düşünürler arasında ilk yapan kişidir denebilir.[29]

Bilgi teorisi konunda da Stoacılarla Müslüman düşünürler arasın­da kimi benzerlikler bulunmaktadır. Stoacılar temelde duyulara daya­lı bilgilere dayanırken yer yer doğuştan bilginin varlığını kabul ettikleri görülmektedir. Stoacıların duyusal bilgi anlayışı Müslüman filozoflar arasında mahsusat ve müşahedat, doğuştan olan bilgi anlayışı ise ev­veliyat olarak karşılığını bulmuştur.

Stoacıların İslam hukukuna da katkısı olduğuna dair tartışmalar bulunmaktadır. Nitekim Nabil Shehaby, “The inilence of Stoic Logic on al-Jassas’s Legal Theory” adlı makalesinde Cessas’ın veya diğer İslam hukukçularının Stoacılardan haberdar olduklarına dair somut bilgi­nin olmadığına dikkat çekmekte, ancak teorilerindeki benzerliklerden hareketle Cassas’ın Stoa mantığından etkilendiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Shehaby, Diogenes Laertius’un Ünlü Filozofların Yaşam Öğretileri adlı eserinden ve Sextus Empricus’un Against the Logicians adlı eserinden söz ve konuşma ile ilgili bir takım alıntılar yapmakta, konu ile ilgili Cassas’ın görüşlerine yer vermektedir.[30]

Sonuç olarak, bilim tedrici olarak gelişen ve Kindi’nin ifadesi ile “kimden gelirse gelsin baş tacı edilmesi” gereken bir olgudur. Aristote­les ilk öğretmen olarak insanlığa çok şey katmıştır ancak onun eksik bıraktığı konuları kendisinden sonra gelen düşünürler tamamlamaya çalışmışlardır. Nitekim Aristoteles’in eksik bıraktığı bir takım konula­rın Stoacılar, Stoacıların eksik bıraktığı bir takım konuların da Müs­lüman düşünürler tarafından tamamladığını görmekteyiz. Örneğin Aristoteles Organon’da mantıkla ilgili birçok konuyu ele alırken şartlı önerme ve şartlı kıyaslara hiç değinmemiş, daha sonra stoacılar bu konular üzerinde durmuşlardır. Fârâbî gibi düşünüler de bu konula­rın anlaşılmasını ve yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Yine erdem konu­sunda Stoacılar Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik ’nde yer alan konula­ra benzer görüşler ortaya koymuşlardır. Benzer görüşlerin Müslüman ahlak filozofları olan İbn Miskeveyh’in Tehzibu’l-ahlak ve Nasiriddin Tusi’nin Ahlakı Nasiri’side de görmekteyiz. Ayrıca Stoacıların tasavvur ve tasdik, had ve resm gibi ayrımlarının Müslüman düşünürlerde de olduğu aşikârdır. Dil tartışmalarında da yani dilin menşei, dil-mantık dil gramer arasındaki ilişki konularında da aralarında bezerlikler bu­lunmaktadır.

Kaynakça

Aurelius, Marcus, Düşünceler, (çev. Şadan Karadeniz) İstanbul 2004. Bayrakdar, Mehmet, İslam Felsefesine Giriş, Ankara 1997.

Bilen, Osman, “Mantık ile Gramer İlişkisi Üzerine İki Görüş”, D. E. Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı XIII-XIV, İzmir 2001.

Birand, Kâmıran, İlk Çağ Felsefesi Tarihi, Ankara 2001.

Brun, Jean, Stoa Felsefesi, (çev. Medar Atıcı), İstanbul 1997.

Çapak, İbrahim, “Sokrates ve Gazali’ye Göre Dilim Menşei” İslami Araştırma­lar, C. 6, Ankara.

Stoa Mantığı ve Fârâbî’ye Etkisi, Ankara 2008.

Çüçen, A. Kadir, Mantık, Bursa 1999.

Dumitriu, Anton, History of Logic, Kent 1977.

Dürüşken, Çiğdem, “Stoa Mantığı” Felsefe Arkivi, İstanbul 1991.

Emin, Osman, Felsefetü’l-Revvakiyye, Kahire 1971.

en-Neşşar, Ali Sami, İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu, (çev. Osman Tunç), İstanbul 1999.

Menahicü’l-Bahs inde Mütefekiril İslam, İskenderiye 1947. el-Cahız, ed-Dala’il ve’l-İ’tibar, Haleb 1928.

İbn Rüşd, Faslu’I-makal (Çev. Bekir Karlığa) İstanbul 1992.

Kıllıoğlu, İsmail, “Hukuk Felsefesi Açısından Stoacılık”, İlim ve Sanat,

Ankara 1985.

Laertios, Diogenes, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, (çev. Candan Şen- tuna), İstanbul 2003.

Lukasiewicz, Jan, Aristotle’s Syllogistic, Oxford 1954.

Löringhoff, von Freytag, Mantık (çev. T. Mengüşoğlu), İstanbul Ünv. Edebiyat Fak. Yayınlan, trhs.

Öktem, Niyazi, “Stoisizm”, İst. Üni. Hukuk Fak. Mecmuası C. XL, Sayı, 1-4, İstanbul 1974.

Paksüt, Fatma, Seneca’da Ahlak Görüşü – Zevk Anlayışı, Ankara Russell, Bertand, Batı Felsefesi Tarihi (çev. Muammer Sencer), İstanbul 2000. Shehaby, Nabil, “The Inflence of Stoic Logic on al-Jassas’s Legal Theory”, The Cultural Context of Medieval Learning Boston Studies in the Philosophy of Science Volume 26, 1975.

Thilly, Frank, Yunan ve Ortaçağ Felsefesi, (çev. İbrahim Şener) İstanbul 2002. Tusi, Nasiruddin, Ahlak-ı Nasiri, İstanbul 2007.

Weber, Alfred, Felsefe Tarihi, (çev. H. Vehbi Eralp) İstanbul 1993.

Yahya b. ‘Adi, Tehdhib a-l-Akhlaq, (thk. Naji al-Takriti), Beirut-Paris, 1978. Zeller, Eduard, Grek Felsefesi Tarihi, İstanbul 2001.

 

Dipnotlar

[1] Yakın Doğu Ünv. İstanbul Ünv. [email protected]

[2]     Rivakkiyye, kelime anlamı “Revaka mensup” veya “Revaka ait” demektir. Bir kavram ola­rak genelde Stoacılık, özelde “İslam Stoacılığı” anlamında kullanılır. İslam filozoflarından, Stoacıların felsefesini kabul eden ve onların yolunda yürüyenlere de Stoacılar anlamın­da “Rivakiyyun” denir. Stoacılar için Ustuvâniyyun, ustuvani veya Ashabu’l-Ustuvana, Ashabu’l-Minzalla; er-Ruhaniyyun; Cirmiyyun gibi isimler de kullanılmıştır. Kaynaklar­da, Zenon’un Polygnotos’un resimlerinden ötürü boyalı sundurma ya da Yunanca’da Stoa Poikile denen yerde bir aşağı bir yukarı yürüyerek ders verdiği ve amacının buraya aylakları sokmamak olduğu için bu isimle anıldıklarına yer almaktadır. Bkz. Bayrak- dar, Mehmet, İslam Felsefesine Giriş, Ankara 1997, s. 54, 103-104. el-Cahız, ed-Dala’il ve’l-İ’tibar, Haleb 1928, s.76; Laertios, Diogenes, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretile­ri, (çev. Candan Şentuna), İstanbul 2003. s. 304. en-Neşşar, Ali Sami, İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu, (çev. Osman Tunç), İstanbul 1999, C. I, s. 225; Kıllıoğlu, İsmail, “Hukuk Felsefesi Açısından Stoacılık”, İlim ve Sanat, Ankara 1985, Sayı 3, s. 39; Paksüt, Fatma, Seneca’da Ahlak Görüşü – Zevk Anlayışı, Ankara 171, s. 11.

[3]     Bkz. Laertios, age, s. 304; Brun, Jean, Stoa Felsefesi, (çev. Medar Atıcı), İstanbul 1997, s. 13; Öktem, Niyazi, “Stoisizm”, İst. Üni. Hukuk Fak. Mecmuası C. XL, Sayı, 1-4, İstanbul 1974, s. 593-4.

[4]     Öktem, Niyazi, “Stoisizm”, s. 590-594.

[5]     Brun, Stoa Felsefesi, s. 29.

[6]     Birand, Kâmıran, İlk Çağ Felsefesi Tarihi, Ankara 2001, s. 97.

[7] Aurelius, age., Öndeyiş, s. 9. Bkz. Weber, age., s. 92

[8] Kıllıoğlu, İsmail, “Hukuk Felsefesi Açısından Stoacılık”, İlim ve Sanat, Ankara 1985, Sayı 3, s. 39 vd

[9] Bkz. Yahya b. ‘Adi, Tehdhib a-l-Akhlaq, (thk. Naji al-Takriti), Beirut-Paris, 1978, s. 67 vd. Nasiruddin Tusi, Ahlak-ıNasiri, İstanbul 2007, s. 90-91.

[10] en-Neşşar, Ali Sami, İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu, C. I, s. 228; Menahicü’l-Bahs inde Mütefekiril İslam, İskenderiye 1947, s. 228.

[11] Bkz. İbn Rüşd, İbn Rüşd, Faslu’I-makal (Çev. Bekir Karlığa) İstanbul 1992, s. 13. Vd.

[12]   Bkz. Weber, Alfred, age., s. 92. Bkz. Laertios, age., s. 304. en-Neşşar, age., s. 225. Thilly, Frank, Yunan ve Ortaçağ Felsefesi, (çev. İbrahim Şener) İstanbul 2002 s. 192; Zeller, Eduard, Grek Felsefesi Tarihi, İstanbul 2001, s. 259.

[13]   Dürüşken, agm., s. 291. Laertios, age., s. 317, 323.

[14]   Laertios, age., s. 165.

[15]   Aurelius, Marcus, Düşünceler, Öndeyiş, s. 15.

[16]   Aurelius, age., Öndeyiş, s. 16.

[17]   Thilly, age., s. 194-195.

[18]   Laertios, Diogenes, age., s. 317. Bkz. Russell, Bertand, Batı Felsefesi Tarihi (çev. Muam­mer Sencer), İstanbul 2000, C. I, s. 384; Löringhoff, von Freytag, Mantık (çev. T. Mengü- şoğlu), İstanbul Ünv. Edebiyat Fak. Yayınları, s. 28, Emin, age., s. 89.

[19]   Laertios, Diogenes, age., s. 318; Dumitriu, Anton, History of Logic, Kent 1977, C.I, age., s. 220

[20]   Laertios, age., s. 330

[21]   Lukasiewicz, Jan, Aristotle’s Syllogistic, Oxford 1954 s. 13; Emin, age., s. 88, 116; en- Neşşar, A. Sami, Menahic, s. 17-18.

[22]   Brun, age., s. 95.

[23]   Dumitriu, age., s. 223. Bkz. Dürüşken, agm, s. 291-292.

[24]   Birand, Kâmıran, İlk Çağ Felsefesi Tarihi, Ankara 2001, s. 98. Bkz. Çüçen, A. Kadir, Man­tık, Bursa 1999, s. 30.

[25]   Dumitriu, age., s. 222-223.

[26]   Thilly, Yunan ve Ortaçağ Felsefesi, (çev. İbrahim Şener) İstanbul 2002 s. 195.

[27]   Bkz. Çapak, İbrahim, “Sokrates ve Gazali’ye Göre Dilim Menşei” İslami Araştırmalar, C. 6, s. 18, sy. 65-74.

[28]   Bkz. Bilen, Osman “Mantık ile Gramer İlişkisi Üzerine İki Görüş”, D. E. Ü.İlahiyat Fakül­tesi Dergisi Sayı XHI-XIV, İzmir 2001, s. 89-100

[29]   Çapak, İbrahim, Stoa Mantığı ve Fârâbî’ye Etkisi, Ankara 2008, s. 69 vd.

[30]   Shehaby, Nabil, “The inilence of Stoic Logic on al-Jassas’s Legal Theory”

———————————————————–

[i] Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezî Dergisi, Yıl 1, Cilt 1, Sayı 2, 2015 (7-29)

Yazar
İbrahim ÇAPAK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen