Erol Güngör: Batılılaşma, Yozlaşma ve Milli Kültür

 

Prof.Dr. Ergin KARİPTAŞ[i]

 

Giriş

Türk-İslam düşüncesinin önemli isimlerinden olan Erol Güngör, 25 Kasım 1938 tarihinde Kırşehirde doğmuştur. Babası Abdullah Sabri Bey, annesi Zeliha Gülşen Hanımdır. İlk, orta ve lise öğrenimini bir ilim ve irfan merkezi olan Kırşehirde tamamlamıştır. Öğrenimi süresince başta Arapça olmak üzere özel derslerde almıştır. Ziya Gökalp ve Hilmi Ziya Ülken’in etkisinde kalan Güngör, ilmi ve fikri hayatını yerli, milli ve dini bir temele oturtmuştur (Bilgin, 2006; Yılmaz, 2003).

1956 yılında İstanbul Üniversitesi, Hukuk Bölümüne kaydolan Güngör, burada Hüseyin Nihal Atsız’ın oğlu Yağmur Atsız ile beraber okumuştur. Öğrenimi sırasında Fethi Gemuhluoğlu’nun aracılığıyla Mümtaz Turhan’la tanışmıştır. Turhan’ın yönlendirmesi ve desteği ile hukuk fakültesinden ayrılıp İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne kaydını yaptırmıştır. 1961 yılında “Kültür Temaslarının Atitüdler Üzerindeki Tesiri” adlı lisans tezinin savunmasında başarı göstererek mezun olmuş aynı yıl Tecrübî Psikoloji kürsüsünde asistan olmuştur (Vayni, 2002). Bu arada Fransızca ve İngilizce öğrenen Güngör, misafir profesör olan Hains’in da asistanlığını yapmış onun ders notlarını Türkçeye çevirmiştir. Bu dönemde Güngör, Türkiye’de yeni bir bilim dalı olan Sosyal Psikolojiye yönelmiştir. Sosyal psikoloji alanında çalışmaları ile tanınan Krech ve Crithfield’in “Sosyal Psikoloji” kitabını Türkçeye çevirmiştir. 1965 yılında hazırladığı ‘Kelâmî (Verbal) Yapılarda Estetik Organizasyon’ adlı teziyle doktor ünvanını almıştır.

Güngör, 1966’da ABD Colorado Üniversitesi’nde görev yapan sosyal-psikolog Dr. Kenneth Hammond’un daveti üzerine Amerika’ya gitmiştir. Burada “Davranış Bilimleri Enstitüsü” nde milletlerarası bir ekibin araştırmalarına katılmıştır. Sosyal- psikoloji ders ve seminerlerini yürütmüştür. 1970 yılında hazırladığı “Şahıslar arası İhtilafların Çözümünde Lisanın Rolü” adlı teziyle doçent unvanını almıştır. Akademik çalışmalarının yanında çeşitli yayın organlarında yazılar yazmaya da devam etmiştir. Güngör, üniversitede verdiği derslerle ve ilmi yayınlarıyla Türkiye’de sosyal-psikoloji dalını önemli bir alan haline getirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın çeşitli komisyonlarında görev alan Güngör, 1978 yılında “Değerler Psikolojisi Üzerinde Araştırmalar” adlı teziyle profesör olmuştur.

1982 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından Konya Selçuk Üniversitesine rektör atanmıştır. Bu görevi sırasında 24 Nisan 1983’te İstanbul’da kalp krizi geçirerek vefat etmiştir.

Milliyetçi bir gelenekten gelen Güngör, ahlak, kültür ve İslam’a dair önemli tespitlerde bulunmuş yer yer içinden çıktığı geleneğe ciddi eleştireler getirmiş, nev-i şahsına münhasır bir aydındır (Can, 2016). Bu çalışmada Erol Güngör’ün Batılılaşma ve modernleşme bağlamında milli kültürümüzde oluşan yabancılaşma-yozlaşma gibi sorunsallar üzerine ortaya koyduğu düşünceleri ve çözüm önerileri ele alınacaktır.

 

Batılılaşma ve Modernleşme

Türk-İslam düşüncesinin önemli temsilcilerinden olan Güngör, Batılılaşma ve modernleşme kavramlarını bir kültürel değişim olarak değerlendirmektedir. Bunu yaparken de bir bilim insanına yakışan şekilde gayet ilmi verilerden hareket etmektedir. Bu durum eserlerinde de kendini göstermektedir. Güngör, salt bir düşünceye saplanıp kalmamakta, düşüncelerini dogmatizme dönüştürmemektedir. Gelişmeleri takip edebilen, dünyayı okuyabilen aynı zamanda Türk milli kültürünü de özümseyen nadir bir bilim insanıdır.

Güngör’ün Türk düşünce hayatına en büyük katkısı Batılılaşma ve modernleşme arasındaki farkı ortaya koyabilmiş olmasıdır. Bugün bile Batılılaşma ve modernleşme kavramları birbirinin yerine aynı şekilde kullanılabilmekteyken, Güngör bu iki kavramın temelde birbirinden farklı olduğunu ortaya koymuştur. Bu iki kavram aslında iki farklı dünya görüşünü ifade etmektedir. Güngör’e göre Batılılaşma Avrupalı olmak, Avrupalılaşmak, Avrupa’nın kültürel değerlerini benimsemektir. Avrupa maddi gelişimini kendi kültürel dinamikleri ile gerçekleştirmektedir. Bunun arka planı inanç boyutunda olmak üzere manevi düşünce dünyasıdır. Türkiye’de ise manevi arka plan İslam’dır ve Türk milli kültürüdür (Güngör, 1986a; 1993).

Modernleşme ise salt Batı’ya özgü bir kavram olarak değerlendirilmemelidir. İnsanlığın ortak değerleri noktasında ele alınmalıdır. Bu çerçevede yeri geldiğinde Avrupa’da ortaya çıkan gelişmelerin maddi boyutlu olarak ele alınması ve manevi değerlerin korunarak Türk-İslam düşünce anlayışı eksenli bir gelişme sağlanmalıdır. Sadece Batı’da ortaya çıkan gelişmelerin tamamen alınıp olduğu gibi uygulanması Türk milli kültürünün yozlaşmasına sebep olacaktır. Zira Batıdan alınan her türlü yenilik içinde kendi kültürel değerlerini de barındırmaktadır. Bu hususta dikkatli olunmazsa maddi olarak gelişmelerin alındığı zannedilirken aslında manevi olarak gelişmelerin alınabileceği bu durumunun farkında olmadan bir kültürel yozlaşmaya sebep olacağını vurgulamıştır. Bunu önlemek için madem maddi gelişmeler Batı’da ortaya çıkmaktadır o zaman Türk milli kültürüne uyarlanarak alınması gerekmektedir (Güngör, 1986a; 1986b; 1993).

Modernleşmenin sadece Batı’ya özgü bir kavram gibi değerlendirilmesine karşı çıkan Güngör, aslında o dönem için birçok bilim insanının sormaya ve tartışmaya cesaret edemediği konuyu tartışmaya açmaktadır. O, “Modernleşmenin ölçütleri nelerdir? Kime göre modernleşme? Neye göre modernleşme?” gibi sorulara verilen cevapların hepsinin değerli olduğunu ancak bu tür tartışmaların sosyolojik bir kavram meselesi olmadığını aslolanın bunlara objektif ve ilmi bir değerlendirmeler olduğu kanaatindedir (Güngör, 1986a; Akgül, 2015). Zira Güngör, Batının nesinin alınıp nesinin alınmayacağı tartışmasının artık gerilerde kaldığını dolayısıyla yaklaşık iki asırlık bir süreçte nelerin alınıp nelerin alınmadığının bir bilançosunun yapılmasının gerekliliği üzerinde durmaktadır (Gelekçi, 2010).

Güngör, Osmanlı Devletinin son döneminde başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden modernleşme düşüncesinin batılılaşmanın dışında geliştiğini ve şekillendiğini savunmuştur. Zira Osmanlı Devletinin İslami karakterinin bu noktada batılılaşmaya karşı ciddi bir direnç göstermiştir. Bu yönü ile Osmanlı Devleti dönemindeki çalışmaları modernleşme olarak değerlendirmektedir (Güngör, 1986a). Türkiye Cumhuriyeti ise her ne kadar tamamen Türk kimliği üzerine inşa edilmişse de batının pozitivist ve laik anlayışının da etkisinde kalmıştır. Böylece bir modernleşmeden ziyade batılılaşma sorunu ortaya çıkmıştır. Öte yandan Türk kültürünün korunması ve geliştirilmesi devletin temel felsefesi olarak değerlendirildiğinden ilerleyen dönemde ister istemez Türklük ve İslamlık bir sentez olarak ortaya çıkmıştır. Zaten Türk tarihinin gelişiminde İslamiyet ile Türklük iç içe girmiş ruh ve vücut bütünlüğü sağlanmıştır (Güngör, 1986b). Burada esas dikkat çekici husus İslamiyet’in Türklük ile uyumudur.

Tarih boyunca çeşitli dinleri kabul eden farklı kültürlerle etkileşim içerisine giren Türklerin kültürel yapılarına İslamiyet’in bu derece uyumlu olması ayrıca dikkat çekicidir. Böylece Türklük ve İslamlık birbirinin ayrılmazı vazgeçilmezi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde başlayan modernleşme bu noktada bir tehlikeyi beraberinde getirmiştir. Modernleşmenin batılılaşma ile eş değer algılanması beraberinde batının kültürel değerlerinin de Türk-İslam toplumuna alttan alta sirayet etmesine sebep olacaktır. Her ne kadar Türklerdeki İslami düşünce güçlü bir geleneğe sahip ise de kültürel yozlaşma günümüz toplumlarının en büyük sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Türk kültürünün köklü bir geçmişe sahip olması ve İslamiyet’in evrensel mesajı bu noktada ciddi bir direnci de beraberinde getirmektedir. Ancak Güngör’e göre Türkiye’deki aydınlar, bilim insanları henüz bu kavramlar arasındaki ayırda varamamış ve tehlikenin büyüklüğünü görememiştir (Güngör, 1986a; 1993).

Güngör, dine karşı aldıkları tutum ve tavırlar açısından özellikle inkılapçı aydın ve idarecileri ciddi şekilde eleştirmektedir. Ona göre, “Cumhuriyet’in ilk dönemdeki din dışı/karşıtı duruşu, yaşadıkları dönemlerde egemen olan bilimsel ve ideolojik anlayışlarla, yani Batı medeniyetinin dayandığı rasyonalist ve pozitivist yaklaşımla ve Türk modernleşmesinin esas itibariyle zorlayıcı – içerden ve dışarıdan- bir karaktere sahip olmasıyla açıklar. Ayrıca, din ve dini inançların hedef tahtasına konmasını geleneksel kültürde dinin çok büyük bir yeri olmasına bağlar ve kültürün çekirdeği olarak dinin değişim karşısında çok güçlü bir direnç noktası oluşturması sebebiyle aydın ve idareciler tarafından en fazla hücum edilen bir konu olduğunu söyler” (Akgül, 2015). Ona göre, burada ahlak mefhumu gözden kaçırılmakta kaynağının din olması hesaba katılmamaktadır. Zira hakiki bir medeniyetin mayası ancak dinî olabilir. Öyle ki Batı medeniyetinin bu mayadan yoksun olmanın yanında, teknoloji ile ilme duydukları aşırı güven neticesinde insanlığa Faşisizm ve Komünizm gibi belaları getirerek tıkanma noktasına gelmiştir (Aydın, 1998; Songül, 2010).

Güngör, modernleşme ile milli kültürün ortadan kalkacağı ve tek tipçi bir kültürün oluşacağı yönündeki düşünceleri reddetmiştir. Güngör’e göre modernleşirken de milli kültür korunabilir. Burada asıl soru baskın kültür ve milli kültürün köklü bir geçmişinin olup olmadığıdır. Manevi değerler korunarak modernleşme gerçekleşebilir. Bu çerçevede Güngör modernleşmeyi üç başlık altında ele almaktadır: Mutlak modernizm, kontrollü modernizm ve modernleşme karşıtlığı (Güngör, 1993). Mutlak modernizm de batı medeniyeti maddi ve manevi bütün unsurları ile alınmalıdır. Burada herhangi bir tartışmaya, eleştiriye gerek yoktur. Çünkü zaten modernleşme Batı medeniyetine özgüdür. Onun kültürel değerlerinden ortaya çıkmıştır. Kontrollü modernleşme de ise Batının tüm değerlerinin değil, Türkiye için Türk milleti için gerekli olanların alınmasıdır. Zira Türk kültürüne aykırı olanların kültürün deformasyonuna sebep olacaktır. Bu noktada kontrollü modernleşme ihtiyaç duyulan unsurların alınmasını ihtiyaç duyulmayanların ise alınmamasını esas almaktadır. Modernleşme karşıtları ise yerli kültürün saflığına vurgu yapmaktadırlar. Ama bu konuda kesin bir görüş ortaya koyamamaktadırlar. Bu noktada yerli kültürün ne olduğu, içeriği ve niteliği bir tartışma konusu olmaktadır. Zira kültürün geçirgen bir yapısı olduğu ve dünyanın hızlı bir şekilde değiştiği göz önüne alındığında kısır bir tartışmaya dönüşmektedir.

Görüldüğü üzere Güngör, bir bilim insanında olması gereken eleştirel anlayışa sahiptir. Modernleşmeyi tamamen kabul etmediği gibi tamamen reddetmeyi de doğru bulmamıştır. Daha çok milli değerlerin korunmasını ön plana almıştır. Değişen dünyada ortaya çıkan gelişmelerin takip edilmesini ve milletin gelişmesine katkı sağlayacak olanların alınması gerektiğini vurgulamıştır.

 

Kültür Buhranı, Yozlaşma ve Milli Kültür

Erol Güngör, bir sosyal bilimci olarak kültürümüzün geçirmekte olduğu büyük buhranı çözmek ve analiz etmeye yoğunlaşmıştır (Songül, 2010). Güngör, Tanzimat sonrası yapılan her türlü reform çabasını ve bu süreçte meydana gelen değişim kaynaklı sorunları, sosyal bilimsel bir bakış açısıyla kültür değişmesi bağlamında ele almaktadır. Özellikle “okumuş kadro batılı kültüre teşne olup, milli kültüre yabancılaşması neticesinde, geleneksel toplumun her tabakasının benimsediği maddi-manevi homojen kültür kaynakları, özellikle kültürün manevi unsurları olan inanç ve değerler dünyası ile bağını modern batı medeniyetinin dayandığı pozitivist, materyalist ve rasyonalist ilkeler nedeniyle koparmış olduğundan toplum bir kültür buhranı yaşamaktadır” (Akgül, 2015).

Güngör (1993), içinde bulunduğu dönemde revaçta olan ve kültürü ‘gölge değer’, ‘üst yapı’ gibi gören, kapitalist-marksist yaklaşımlara karşı durarak Türk kültürüne yabancı ideolojilerin değil, rasyonel ve ilmi düşünüşün gereğini işaret etmiştir. Bu düşünüş tarzlarının düşünce dünyamızda ve toplumumuzda bir tür yozlaşmaya sebep olduğu temel argümanını savunan Göngör, bu durumun Batıya karşı duyulan kompleksten kaynaklandığını sıklıkla vurgulamaktadır. Özellikle aydınımızda bulunan bu kompleksin, Batılı aydına özentiye yol açarak onları kendi kültüründen ve halkından kopardığı üzerinde durmaktadır. Bu kompleksin gidermek için yapılması gereken ise öncelikle tarihe bakmak olduğunu ifade etmektedir (Songül, 2010). Zira Batılı kavramlar üzerinden yapılan okumalar vasıtasıyla öne sürülen çözüm önerileri toplumsal gerçekliklerle örtüşmediği gibi başarısızlıklarla sonuçlanarak milli kültürü tahrip etmektedir (Akgül, 2015)

Güngör’ün farklılığı ise, modernleşme sürecinde milliyetçiliği, halkın kendi geçmişiyle geleceği arasında manevi bağları üretecek bir dünya görüşü olarak yorumlamasıdır (Songül, 2010). Burada Erol Güngör, Türk-İslam medeniyetinin Batı medeniyeti karşısında var olabilmesi için tarih, kültür ve toplumsal gerçeklik açısından gereken süreklilikleri ve devamlılıkları temsil eder. Bu temsiliyet Güngör’ün milliyetçilik anlayışına tekabül ederek korunması ve değişmemesi gereken sabiteleri belirler. Zaten modernleşme sürecinde ‘değişen, değişmesi gereken ile ‘değişmeyen veya değişmemesi gereken sabiteler’ kültür unsurları arasındaki kararsızlıklar sorunların temel kaynağıdır. Ona göre dini inanç ve değerler kesinlikle değiştirilmemelidir (Akgül, 2015).

 

Sonuç Yerine

Kültürel buhrandan ve onun yabancılaşma-yozlaşma gibi neticelerinden kurtulmanın yegâne yolu olarak, Batı medeniyetini sansürlemek veyahut üzerinde kontrol mekanizması kurmaktan ziyade sağlam bir milli kültür oluşturmak Güngör’ün temel referans noktasıdır. Güçlü bir milli kültür günümüzde engel olunamayan Batı teknolojisi ve medeniyeti ile gelebilecek her türlü olumsuzluğu engelleyebilecektir. Kültür değişmesi kaynaklı bu sorunların çözümü için zorunlu ve baskıcı değişim süreçlerinin aksine kültürel değerleri önceleyen, Müslüman Türk bünyesine uygun milli-demokratik bir yöntem ve siyasi mekanizma şarttır. Burada evrensel ile milli olanın birlikteliğini sağlamak oldukça önemlidir.

 

Kaynaklar

Akgül, M. (2015). Erol Güngör; hayatı, eserleri ve düşünceleri. B. A. Çetinkaya (Ed.), Doğudan Batıdan Düşüncenin Serüveni Ansiklopedisi, Cilt 10 içinde (s. 361-384). İstanbul: İnsan

Aydın, M. (1998). Prof. Dr. Erol Güngör ve İslam’ın bugunkü meseleleri. A. Sevgi (Ed.), Prof. Dr. Erol Güngör’ün Anısına Armağan içinde (s.148-157 ). Konya: Selçuk Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Yayınları.

Başak, S. (2016). Türkiye’nin ana siyasal-düşünsel ekseninde değişme eğilimleri (1960-1980). Sosyoloji Konferansları, 53, 205-219.

Can, İ. (2016). Erol Güngör’ün İslam’a dair sosyolojik mülahazaları. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 36, 20-30.

Gelekçi, C. (2010). Erol Güngör’ün batılılaşma ve değişime bakışı. Komisyon (Ed.), Prof. Dr. Erol Güngör’ün Anısına Sosyal-Kültürel-Siyasal-Ekonomik-Dinsel Açıdan Türkiye’de Değişim Sempozyumu içinde (s. 147­155). Ankara: Gazi Üniversitesi Rektörlüğü.

Songül, A. (2010). Prof. Dr. Erol Güngör’e göre kültür ve din ilişkisi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Bilgin, V. (2006). Bir düşünür olarak Erol Güngör’ün dünyası. M. Yılmaz (Ed.). Erol Güngör içinde (s. 118-131). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Güngör, E.(1993). Türk kültürü ve milliyetçilik. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Güngör, E. (1986a). Kültür değişmesi ve milliyetçilik. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Güngör, E.(1986b). İslamın bugünkü meseleleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Vayni, C. (2002). Erol Güngör. Ankara: Alternatif Yayınları.

Yılmaz, M.(2003). Erol Güngör. T. Bora ve M. Gültekingil (Ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce (Muhafazakârlık) içinde (s. 650-657). Ankara: İletişim Yayınları. 

————————————————–

Kaynak:

Ergin KARİPTAŞ, “Erol Güngör: Batılılaşma ve Yozlaşma Karşısında Türk Milli Kültürü”, “Cumhuriyet Dönemi Millî Düşünce Sistematiğinde Erol Güngör Sempozyumu”, 26-27 Nisan 2018 – KIRŞEHİR,  Sf. 251-257, 

 

[i] Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi

Yazar
Ergin KARİPTAŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen