Bana Avımı Getirin-2

Hasan ERDEM

4. Murat, Sadrazamı ve hocası Hafız Paşa’nın gözleri önünde dökülen kanının ardından hiç istemediği halde isyanı kışkırtanların yüksek makamlara getirilmesine ne yapıp ne ettiyse engel olamamış, bu kanlı olayın en büyük kışkırtıcılarından biri olan Recep Paşa’yı, Paşa’nın ihtirasının en son aşaması olan sadrazamlık makamına atamak zorunda kalmıştı. Bu atamalar başkentteki çalkantıyı sona erdirmişti, ama Sultan Murat’ın genç yüreğinde kopan fırtınaları ise kasırgaya dönüştürmüştü.

İsyanın başlıca yaratıcılarından biri olan eski Sadrazam Hüsrev Paşa, Konya’da isyanın sonucunu bekliyor, kaybettiği sadrazamlığa geri dönebilmek için gece gündüz dualar ediyor, dört gözle başkentten müjdeli haberi getirecek olan ulakları bekliyordu. Ortalık yatıştıktan sonra Hafız Paşa’nın kanını yerde bırakmak istemeyen Sultan Murat, sadakatine pek güvendiği Özi muhafızı Murteza Paşa’yı Diyarbakır Beylerbeyliği’ne atadı. Murteza Paşa’yı görev yerine gönderen Sultan Murat, ondan yolu üzerindeki Konya’ya uğramasını ve Hüsrev Paşa’yı idam etmesini istedi. Bununla da yetinmeyen Sultan Murat, Murteza Paşa’yı gayrete getirmek için Paşa’ya görkemli bir ödül vaat etti, idam edeceği Paşa’nın bütün servetini kendisine bağışlayacağını söyledi.

Osmanlı sarayındaki yandaşları sayesinde bundan haberdar olan Sadrazam Recep Paşa, asi Hüsrev Paşa’yı uyarmak için Murteza Paşa yola çıkmadan önce harekete geçti ve sadık bir adamını gizlice Konya’ya gönderdi. Yeniden Sadrazam olmayı beklerken idam kararını öğrenen Hüsrev Paşa evine kapandı ve emrindeki askerlerin neredeyse tamamını evinin etrafında nöbete dikti. Maiyeti ile birlikte Konya’ya ulaşan Murteza Paşa, kentin kadısına ve kale komutanına asi Paşa’nın idam fermanını gösterdikten sonra can kaygısıyla evine kapanan ve teslim olmasını isteyen ulaklara hasta olduğunu söyleyerek başından savan Hüsrev Paşa’nın evini top ateşine tutturdu. İşin ciddiyetini kavrayan Hüsrev Paşa, Murteza Paşa’yı ortadan kaldırıp idam fermanını ele geçirmek için bir tuzak kurdu. Kahyası Macar Ali’yi Murteza Paşa’ya göndererek Padişah’a itaat edeceğini, kendisi ile görüşmek için evine gelmesini rica etti. Hüsrev Paşanın planına göre Paşa evine gelirse sağa sola gizleyeceği sadık askerleri Murteza Paşa’nın üzerine atılıp işini oracıkta bitireceklerdi.

Yola çıkarken Padişahının öcünü almaya yemin etmiş olan Murteza Paşa bu çağrıdaki, tuzağın kokusunu hemen sezmişti. Murteza Paşa davete icabet etmedi ve kendi kahyası Zülfikar ile idam fermanını Hüsrev Paşa’ya gönderdi. Konya halkının ve kendi askerlerinin büyük bir bölümünün kaderiyle baş başa bıraktığı Hüsrev Paşa, titreyen elleri ile açtığı Sultan Murat’ın fermanı okuduktan sonra tevekkül ile ölüme razı oldu ve top atışları nedeniyle harabeye dönmüş olan evinden çıkıp, Murteza Paşa’ya teslim oldu.

Hüsrev Paşa, Murteza Paşa’nın izni ile abdest alıp iki rekat namaz kıldı, Allah’dan merhamet dilendi ve gözyaşları arasında boynunu yağlı kemende uzattı. Murteza Paşa idam ettirdiği Husrev Paşa’nın yüz bin duka altınından fazla tutan servetinin tek kuruşuna dokunmadı ve bu hazineyi Paşa’nın kesik başı ile birlikte İstanbul’a, çok sevdiği Padişahına gönderdi.

Hüsrev Paşa’nın idamı ve hazinesi ile atlarının İstanbul’a gelmesi Kapıkulu askerlerinin yeni bir isyanı için uygun zemini hazırlamıştı. Hüsrev Paşa’nın kesik başını görünce kendi geleceği için kaygılanan Sadrazam Recep Paşa, Kapıkulu askerlerine gizlice haberler göndererek kışkırtmaya başladı. Recep Paşa’nın çalışmaları semeresini verdi ve dükkanlar kapandı, halk ve askerler sokağa dökülerek Padişahın gözdelerinden Musa Çelebi, Yeniçeri Ağası Hasan Paşa ve eski Defterdar Mustafa Efendi’nin kellesini istemeye başladılar. Ancak akşam saatlerine doğru başlayan yoğun kar yağışı, toplanan kalabalığın dağılmasına yetti.

Ertesi gün daha da kalabalıklaşan isyancılar yürüyüşe geçtiler ve Saray’ın dış avlularını işgal ettiler. Hüsrev Paşa’nın intikamını almak isteyen ocaklılar, bağırıp çağırarak Sultan Murat’ı ayak divanına çağırdılar. Saray’dan çıkan Sultan Murat, kalabalığın önünde belirince ocaklıların elebaşları ileri çıktılar ve “Padişahım, sen niçin Hüsrev Paşa gibi bir yarar veziri katledip kendi devletine yara açtın; imdi sen elbette bize Hasan Halife’yi, Musa Çelebi’yi, Defterdar Mustafa Paşa’yı ver paralayalım” dediler. Bununla yetinmeyerek edepsizliklerini daha da ileri götüren isyancılar, halk arasında yayılan hünkar şehzadeleri boğdurmuş yalanına sarılarak “Şehzadeler bizim efendimiz oğullarıdır, gayrı sana itimadımız kalmadı; boş yere Hüsrev Paşa’yı öldürdün; şehzadelere dahi kıyarsın; şehzadeleri çıkarıp bize göster” diye ayak diremeye başladılar.

Öfkeli kalabalığa seslenen Sultan Murat, kardeşlerini boğdurduğu yalanının iftira olduğunu, kellesini istediklerinin de nerede olduklarını bilmediğini söyledi. Bunun üzerine ocaklılar “Şehzadeleri çıkar görelim” diye haykırmaya başlayınca Sultan Murat’ın buyruğu ile kardeşleri Bayezid, Süleyman, Kasım ve İbrahim’i saraydan getirterek asilere gösterdiler.

Annelerini kaygı içinde bırakacak biçimde apar topar dairelerinden alınan Şehzadelerin en büyüğü olan Bayezid, ayak divanına çıkınca kardeşlerinin yanından ayrıldı ve asilere doğru ilerledi “Bizden ne istiyorsunuz? Bırakın sarayımızda sakin yaşayalım. Adlarımızı söylemekten çekinin. Çünkü masum başlarımız üzerine kuşku çekeceksiniz. Allah’tan korkmuyor musunuz? Efendiniz Padişah’a saygı duymuyor musunuz? Siz olmadan da Allah bizi korur” dedi. Şehzade Bayezid’in sert bir ses tonuyla yaptığı suçlamalar isyancıları yumuşattı.

Ayak divanına çıkarılan dört şehzade dairelerine götürülürken ayaklanma bastırılmış gibi görünüyordu. Ancak ikili oynayan Sadrazam Recep Paşa, Sultan Murat’a başvurarak Musa Çelebi’yi kendi evinde muhafaza edebileceğini, böyle hareket ederek isyancılara ona duyduğu sevgiyi göstermesini, ancak bu biçimde isyancıların Hasan Paşa ile Defterdar’ın kellelerini istemekten vazgeçebileceklerini söyledi. 4. Murat kardeş gibi sevdiği arkadaşını Recep Paşa gibi bir kışkırtıcıya teslim etmek istemedi. Ancak Canbuladoğlu Mustafa Paşa’nın araya girmesiyle ikna oldu ve “Eğer Musa’nın bir kılına bir şey olursa kellelerinizle ödersiniz” dedikten sonra arkadaşını Sadrazam’a teslim etti.

İbrahim Paşa, Musa Çelebi ile birlikte kendi sarayına vardığında binanın Kapıkulu askerleri ve halk tarafından sarılmış olduğunu gördü. Musa Çelebi’ye dönen Hain sadrazam “Evladım, senin ve benim gibi bin can, Padişahımızı kurtarmak için önemsiz kalır. Asilerin yanına gidelim ve ne istediklerini öğrenmeye çalışalım” dedi. Korkudan eli ayağı titreyen zavallı delikanlıya fark ettirmeden uşaklarına sokulan Sadrazam onlara Musa’yı asilerin arasına itmelerini söyledi. Uşaklar emri yerine getirdiler ve asilerin bulunduğu yere yaklaştıklarında sözde korumaya aldıkları Musa’yı asilerin arasına doğru ittiler. Bir anda havaya kalkıp inen kılıç ve hançerler talihsiz genci parça parça etti. Bu sırada Sadrazam da dehşete düşmüş gibi bağırıp çağırıyor, güya Padişahın çok sevdiği arkadaşını kurtarmaya çalışıyordu.

Aynı gün Bebek’teki köşkünde asiler tarafından ele geçirilen Hasan Paşa bin bir hakaret ve işkence altında At Meydanı’na götürüldü, oracıkta boğazlandıktan sonra ayaklarından bir çınar ağacının dalına asıldı. Birkaç gün sonra isyancıların her yerde fellik fellik aradığı Defterdar da yakalandı, Sadrazam’ın buyruğu ile hemen kafası vuruldu ve başsız bedeni Hasan Paşa’nın sallandırıldığı çınar ağacına asıldı.

Sadrazam Recep Paşa’nın kışkırtmasıyla işlenen bu cinayetler 4. Murat’ın tahttan indirilmesinin ve belki de öldürülmesinin habercileri gibi gözüküyordu. Kapıkulu askerlerinin ve ayaktakımının her yaptığı edepsizliği ses çıkarmayarak onların gözdesi haline gelen Recep Paşa, sağda solda şehzadelerden birini tahta çıkararak, kendi iktidarını güvence altına alacağını açıkça söylemeye başlamış, efendisi olan Osmanlı Padişahına meydan okur olmuştu.

En küçük bir olayda Sadrazam’ın kışkırtmasıyla harekete geçen zorbalar yeni kelleler istiyordu. Subayların askerler tarafından katledilmesi kışlaların günlük eğlencesi olmuştu. Ocak ağaları, kendilerini idam etmek isteyen cebeciler ve sipahiler tarafından alaya alınıyorlardı. O günlerde askerleri taklit eden ayaktakımı ise İstanbul halkının başına tam bir bela kesilmiş, kentte terör estiriyordu.

İşlenen cinayetlerin fazlalığından pişman olan halkın duygularından haberdar olan Kösem Sultan, Recep Paşa’nın yakınındaki iki veziri de elde etmeyi başarınca oğlu 4. Murat’a harekete geçme vaktinin geldiğini bildirdi. Sadrazamın kişiliğinde gelişen anarşiyi yok edecek darbeyi indirmek için halkın sırt çevireceği ve askerlerin de bıkacağı bir zamanı dört gözle kollayan, öç isteği ile yanıp tutuşan Sultan Murat, asilere indireceği darbenin daha sağlam olması için hazırlıklarını büyük bir gizlilik içinde tamamladı.

Sultan Murat, 18 Mayıs 1632 günü akşamı Divan toplantısından sonra ikiyüzlü sadrazamını alelacele Saray’a çağırdı. Padişahının çağrısını alınca evinden çıkan ve adamlarını ardına takarak koşarak Saray’a gelince hiç bekletilmeden Bab-ı hümayun kapısından geçirilip bekleme salonuna alınan Recep Paşa’ya haremağaları, Padişahın kendisi ile tek başına görüşeceğini söyleyerek Sadrazam’ı bekleme salonunun yanındaki küçük bir odaya aldılar.

Odadan içeri girer girmez içeride hazır bekleyen haremağalarının ve dilsizlerin yüz ifadelerinden her şeyi anlayan Recep Paşa ayakları üzerinde sendeledi. Haremağalarından biri, odanın bir ucunda oturan Sultan Murat’ı gözlerden saklayan perdeyi ağır ağır kaldırdı. Perdenin ardındaki tahtının önünde ayakta dikilen Sultan Murat, kendisini görünce yüzü allak bullak olan, kaftanının eteğini öpmek için yerlere kadar eğilen küstah sadrazamına acı acı gülümsedi. Ülkesindeki isyan hareketlerinin Recep Paşa’nın başı altından olduğuna şüphesi olmayan Sultan Murat, nikris hastalığından muzdarip olduğu için topallayarak yürüyen Sadrazamı’nın korku ile kasılmış gözlerinin içine dimdik baktıktan sonra “Beru gel topal zorba başı” diye kükredi.
DEVAM EDECEK

KAYNAKLAR
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall
OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne
Yazar
Hasan ERDEM

Hasan Erdem; 1961 yılında Tekirdağ ili Hayrabolu ilçesi Kutlugün köyünde doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Eskişehir’de okudu. Askerden geldikten sonra Bursa’da otomotiv sektöründe üretim yapan bir firmada 25 yıl güvenlik şefi ol... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen