Türkçe’nin Gücü

Ahmet URFALI                

“Bir Türk’le Türkçe’den başka bir dille konuşmak, bana adeta bir günah gibi geliyor.” 

Johan Vandewalle (Belçikalı Dil Bilimci)

Bozkır göçerlerinin dilidir Türkçe, bozkır kadar saf, sade ve gerçek. 

Türkçe, bülbül sesidir duyulduğunda kalbi yeni heveslerle kanatlandıran.

Bir sabah esintisidir, atlı yiğitlerin bozkır ikliminde seslendirdiği.

Türkçe, Orhun nehrinin soğuk sularını yüzünden öpen salkım söğüt yapraklarının mutluluk türküsüdür.

Türk ruhunun güzelliğine açılan kapısıdır Türkçe.

Türkçe bir akıncı türküsüdür, Uluğ Türkistan’dan kalkıp Tuna’yı geçerken söylenen.

Yunus’ta ağırbaşlılık, Köroğlu’nda başkaldırıdır.

Yüreğin üstüne baş düşürmektir.

Bir şiir dilidir Türkçe, pınar suyu duruluğundadır, gözelerinden giz’ler çıkaran.

Jean-Paul Rox, Türkçe’in özelliğini şöyle vurgular: “Türklerle ilgili olarak kabul edilebilecek biricik tanım dilbilgisel olandır. Türklerin dili çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğundan ilişkide bulundukları birçok insan topluluğu tarafından benimsenmiştir.”

Türk anneler çocuklarına anadillerini öğretmenin mutluluğunu yaşarlar, dillenip konuşmaya başlayınca kuzuları.

Bozkır göçerlerinin dilidir Türkçe, hareketin söz olup bahar sabahlarında gönüllere güneşin doğmasıdır. Dil BilimciJean Deny “Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor. Fakat böyle bir kurul, Türkistan bozkırında kendi başına kalmış olarak ve kendi yasaları ya da kendi içgüdüleri itişiyle, insan beyninin yarattığı bu sonucu sağlayamazdı.” diyerek bu gerçeği ortaya koyar.

Üstte mavi göğün, altta yağız yerin inanan ulu milletin ses bayrağıdır Türkçe.

Annelerin ağızlardaki sütüdür ve bilinir ki, dilini kaybeden, kaybeder her şeyini.

Ve yine bilir ki, kendi dilini tam bilmeyen başka dilleri hiç bilemez.

Kaşgarlı Mahmut’un naklettiği hadislerle pekiştirilir Türk ve Türkçenin gücü:

“Yüce Tanrı: Benim bir ordum vardır ki onlara Türk adını verdim.”

“Yüce Tanrı: Türkçeyi öğreniniz, çünkü Türkçenin uzun bir saltanatı vardır.” 

Âşık Paşa uyarır, Türkçeyi bırakıp yabancı dille konuşup yazanları:

“Türk Diline kimse bakmaz idi

Türklere her giz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri

İnce yolu ol ulu menzilleri.

Yol içinde birbirini yermeye,

Dile bakıp manayı hor görmeye,

Ta ki mahrum kalmaya Türkler dahi

Türk dilinden anlayalar ol haki.”

Bey buyruğudur Türkçe konuşmak, haykırır Mehmet Bey Anadolu’nun ortasından, Karaman’dan:

“Bundan gerü, çarşıda pazarda Türkçe’den başka dil konuşulmaya”

Ötelerden Ali Şir Nevai’nin bahar gülü olduğunu söylediği Türkçe’nin kokusu gelir:

“Bu âlemin gül bahçelerine girdim. Gülleri feleğin güneşinden daha parlaktı. Her yanında göz görmedik el değmedik daha neler ve neler vardı. Ama bu mahzenin yılanı kan dökücü ve bu güllerin dikeni sayısızdı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki: demek bizim Türk şairleri bu korkulu ve dikenli yollardan çekindikleri için Türkçeyi bırakıp gitmişler. Ben Türkçe’nin fezasında tabiatımın atını koşturdum; hayalimin kuşunu kanatlandırdım. Vicdanım bu hazineden nihayetsiz kıymetli taşlar laller, inciler aldı; gönlüm bu gül bahçesinin türlü çiçeklerinden uçsuz bucaksız güzel kokular kokladı”

Yazarların Türkçe konuşup yazmayan kimselere olan sitemi, Türk dili üzerindeki Arapça ve Farsça baskısıydı.

“Türkçe, Türk Milletinin kalbidir, beynidir.” der Atatürk.

Çünkü milli kimlik, milli benlik ancak anadili ile korunur, geliştirilir, sürdürülür.

Türkçe; Kerkük’te yaralı bir güvercin, Türkistan’da tutsak bir aslandır.

Yunus Emre’nin dilinde kut alır Türkçe: 

“Söz ola kese savaşı

Söz ola bitire başı

Söz ola ağulu aşı

Bal ile yağ ede bir söz.”

Söz, Türkçe’dir, Türk’ün yüreğinden kopup gelen insanlık özlemidir.

Ünlü dilbilimciler Türkçenin yetkinliğini ve kurallı oluş bakımından öteki dillerden üstünlüğünü, eylem çekimlerindeki düzenliliği övmüşlerdir:

Max Müller, Türk’ün gücünün dil kuvvetinde saklı olduğunu belirtir:          

“Türkçe’nin bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için bir zevktir. Türlü dilbilgisi kurallarının belirlenmesindeki ustalık, eylem çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık, kolayca anlaşılabilme niteliği, insan zekâsının dil aracılığı ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır… Türk dilinde her şey saydamdır, apaçıktır.” 

Her Türk’ün görevi bu kutsal dille konuşup yazmaktır, onu öğretmektir, soylu oğullarına, gökçek kızlarına. Varlığını Türk olarak sürdürmek dileğinde olan herkes, yüzyıllar ötesinden Bilge Kağan’ın sözüne kulak vermelidir, beylik erkek oğlunun kul olmasını, hanımlık kız çocuğunun cariye olmasını istemiyorsa, “Türk adını bırakma, yabancılara itaat ederek kimliğini unutma.” 

Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen