Bozkırın Gizemine Kaside

Miskin Yunus çiğ idik piştik elhamdülillah.

1.         HÜZÜNLER BOZKIRDA DOĞAR

Gündüzü kavruktur karayel yanığıdır çehreler

Gecesi zifir karanlığın kıyamında çaresizliklerin kâbusudur

Efsunludur yaylasında birbirine yoldaş olan kahırlar 

Çıplak bir yalnızlığın yurdudur bozkır

Yoksul bir hıçkırık gelir de bütün ağırlığı ile göğse oturur

Tatlı canı daraltır ve ölüm gün batımı bir zamanı tüketir

Acı iki damla gözyaşıdır yorgun yanaklardan süzülen

Sessiz bir feryat mavi göğün yücesinden masum bakışlara teselli sunar  

Sonrasında vakti gelmiştir gurbet garipliğinde yola çıkmanın

Anadolu semâsının altında bir akşam üzeri

Kerpiç duvara yaslanıp Allah’a meramını açar yoksul bir gönül

Boz toprakta rızkını ararken mahçup sitemiyle haykırır ufka

Kerem yangını sevdaların hasret türküsüdür mağlup halleri

Çığlıkları bir yakarış dilidir sözleri düğümlenmiş

Ve isyansız ıztırap iniltilerinin ince bir sızısıdır

Çilesi gözlerinde yağmur sağanağıdır fırtınasından boşanmış

Boz toprağın sesidir rüzgâr tozunu kaldırdığında

Önüne katıp götürdüğünde gevenleri

Fakir hanelerde umutsuzluk bir bıçak yarasıdır 

Boran uğultusudur sel gürleyişidir

Feryadını dinleyenleri fetheder gurbetin sonbaharında türküler

İlhamını alır asırlık bekleyişlerden 

Sarı buğdayın boyun büküşü bu yüzdendir özlemlere

2.         CESARET YİĞİTLİĞİN GÜRBÜZ BEDENİNE BAĞIŞLANMIŞTIR DAR ZAMANLAR İÇİN

Kızıl asma kütüğünde alaca düşmedi koruklara

Bostan tevekleri döl atmadan kurudu

Gök ekinler sarardı cansız köklerinin üstünde

Üvesi koyunlardan ölü doğdu kuzular

Kara bir bulut ağdı kentlerin üstüne

Baycu Noyan buyruğunda ölümün atlıları

’Yedikleri yoksul eti içtikleri kandı’’

Kahramanlık ülkesinde yılgın bekçilerin otağına yığıştılar 

Hanın gözü Persleşmiş bir suskunlukla korkaklığa sığındı

İkindi gölgesi suya indi yalınayak

Su bulandı salkım söğütler ürktü

Tedirgin bir ürperiş şıvgın olup yürüdü derinliğine suyun

Sabır katlanması zor bir kurtuluş müjdesidir

Lakin sunakta boyun uzatmak mıdır bir celladın bıçağına

Eğer mümince bir tevekkülse çaresizliğe

Yıldızları geceden doldurmak gerek heybelere

Kastedince eğri kılıç can almaya oklar delip geçmeye

Kusarken bütün kinini vahşet cenginin yağmacıları

Direnmenin ateşini Haçlılar mı alıp götürdü yoksa

Cesaret tohumunda gizlidir hür yaşamak Yaradan vergisidir

Ve yiğitliğin dinç bedenine bağışlanmıştır dar zamanlar için

3.         ERDEM ÇAĞININ IŞIĞIDIR BOZKIRDAKİ KANAT SESLERİ

Güz sarısı benizlerde solar marazi bir ağlayış

Kıtlık kabaran öfkesiyken kurak ovaların

Bir Hülagü fitnesinin zulmüne dağlar ığranır

Sen sevinin gücüyle karşı durursun davinin zalimlerine

Haramiler kesse de yolunu göçüp gitmeye devam edersin

Toynaklarından çıngılar saçan tozkoparan küheylanlar ile 

Yenik düşler yüreklerde sızlar ağızlarda ağıt olur

Sonra sen gelirsin Pir-i Türkistan ocağından atsız pusatsız

 Bir köseğinin peşinden yeni destan çağlarına yürürsün

Bin ümit bağışlarsın sinelere oturup kalan sancılara inat

Ay şafağında tuğralı ferman üzre yüklersin göçünü

Aşkın hikmetlerini söylersin cennet kapılarının önünde

Sen fışkırırsın çorak tarlaların rahminden yeğinleşerek

Oğuz’un nesli için ulu çağrıyı duyup koşarsın

Çoban ateşleri yakarsın dağ başlarında şehirler aydınlanır ışık ışık

Tan ağartısı düşmeden kara yerin üstüne

Kaybedilmiş güzelliklerin buruk hayaliyle avunursun

Ülkün Ahmet Yesevi’nin vasiyetidir çağları aşan

Dolaşır Anadolu yaylasını bir hümanın kanadında

Sen çığralar açarsın dağların yamacından bilinmedik mekânlara

Şimdi bak bin muştuyla çiçeklenmiş diri kalplere

Nişanlı beş bin melek gelir erenler yardımına

Kutlu müjdenin haberine baharın bin rengi açar

İnsanlar karasevdaları ile bağlanırlar toprağa

Bu yüzden Anadolu baştanbaşa aşkın ülkesidir

Bil ki hamuru Yesevi ocağında mayalanmıştır

Biter kara fetret dönemi sel akar yatağından Anadolu’ya

Şafak söker nefesinden kuytu köşesine yetimlerin

Güvenli bir beldedir şimdi nehirleri sevaplara ulaşan

4.         YUNUS’UN CAN OCAĞINDA SÖZ ÇATILIR SÖZ PİŞER

Söz dilinde güzelleşir sen söyleyince mor dağlar baharlanır

Sevgi büyür sözünün doğurgan yatağından 

Yetirirsin noksanlıkları Hünkâr soluğu deyişinle 

Söz pişirirsin ağırlaşan yükünün çileli tahammülünde

Bilginin kilidi aşkın anahtarı ise söz her can hisse alır rızasınca

Senden öğrenir kanadı kırık güvercinler sözün şifa olduğunu

Ve hayal kurmayı unutan şehirlerin üstüne al şafakta sözün doğar

Seninle çözülür esaretin dudağında yabancılaşan lisan-ı Türki

Kalbin ahengini verir rüzgârın kimliğine 

Gökte yıldız ışıldar ötelerde ardıç kuşları ötüşür

Bezenir dağa taşa çiçeklerin oymağı sözünle mühürlenir Anadolu

Uzak bir yolcunun yorgunluğunu alır gözlerinin aydınlığı

Güneş bir mızrak boyu yükselir ardınsıra

Bahçelerde karanfiller tutuşur selamın sarar evreni

Sözünün zaferi akça bayrağını yükseltir zamanın kargaşasına

Kuşluğun niyazında bir sevinç yayar divana durduğun seccadenin huzuru

5.         “AŞKTAN GELİR BU SÖZ DİLE’’

Aşk geldi

“Aşk gelicek cümle eksikler biter” dedin âleme

Gök yer ve su nasibini aldı şimdi şükründedir dilleri

Gül kokusundan andı vardı yağmurlarla inecek

Aşk geldi

Sızdırdı ışığını karanlığın örtüsünden

Öfke dervişçe boyun eğdi duyunca utangaç gelişini 

Sesinden tanındı aşk bezirgânı olan adın

Merhem oldu saklı gönül yaralarına

Aşk geldi

Her vakte uğrayıp her yere gizemli görkemini nakışlayarak

Dayandı bütün nazlarına hayatın aydınlandı puslu koyaklarda geçitler

Unutulmuş gurbetlerin ağusuyla avundu gidip de gelmeyenlerin ardından

Aşk geldi

Anahtarı ay ışığından ödünç alınmıştı pirlerin hürmetine

Kilitli dilekleri açtı büyüsü bozuldu nefretin

Korugandan azatlı kuşlar hürriyete gülümsedi 

Ve senin dalına kondular söz cülusunun töreninde 

Aşk geldi

İnsan bilmediğini öğrendi aradığını buldu olgunluğa ulaştı

 Çünkü koca bir cihan dürülmüştü içine ulu varlığından can üflenip

Silindi öç karasının izi mahcup yüzlerde sararıp solan

Aşk geldi

Aşk uluları söyledi aşktan kuruldu bu yurt

Gönül kardeşliğinin ışığı alınlarda şavklandı

Yıldızlardan sağılan sevgiyi çoğaltıp bengisuyla

Kırbalar dolusunca paylaşıldı sevdaların ödülü

6.         AŞKA TEBDİL EDERİZ ATEŞTE SINANMIŞ BENLİĞİMİZİ

Kaçkın bir bulut sığındı hüznümün merhametine

Sesim yankısı ile birlikte kayboldu içimde

Çekirdeğimdeki ağacın kökünde yeşerdi gürbüz bir dal

Ve yaprağı soludukça gecenin karanlığını

Aydınlandı gözlerimde yeşil bir sevinç

Göğümü karartan fırtınanın adını unuttum

Ve her sabah aynı nurla yıkadım yüzümü

Suyun kalbinden taştı aşkın yeni terennümü

Utlandım[1] isteyemedim fazlasını herkese yetsin diye

Telaşlı bir sessizliğin ortasında durup sencileyin

Geniş zamanlara duyurmak istiyorum ezgisini ışığın

“Kastım budur şehre varam feryad u figan koparam”

                                           

 

[1] Çekindim

Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen