Muasır Medeniyet Seviyesini Yakalamış Bir Karakter: Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi’nin tam tekmil külliyatını titiz ve kapsamlı bir projeyle Dergâh Yayınlarının neşretmeye başlamasının akabinde, 2015 senesinde, tam da zamanında bir Ahmet Mithat biyografisi yayımlandı: Bir Hayat Hikâyesinin Kâğıttan Tanıkları – Hikâye ve Romanlarında Ahmet Mithat Efendi.

Niçin herhangi biri değil de Ahmet Mithat Efendi diye sorulduğunda onun hayat hikâyesine kabataslak göz gezdirmek bile bu soruyu cevaplamak için yeterli olmaktadır. Ahmet Mithat Efendi on parmağında on marifet olan sıra dışı, hünerli, hayrete düşürücü bir karakterdir. Kitab-ı Matbuat-ı Osmaniyenin başlangıcı, hace-i evveli, efendi babasıdır. “Tanzimat ile başlayan modernleşme hareketlerinin getirdiği otorite boşluğu ve kargaşa ortamı içerisinde Ahmet Mithat Efendi, gerek gazete yazıları gerek edebi eserleriyle bu sürecin daha az hasarla atlatılmasına yardımcı olmuş ve bir anlamda boşluğu dolduran bir baba rolü üstlenmiştir.”[1] Kendisinden, yine kendi devrinde, Efendi Babamız diye bahsedilen Ahmet Mithat’ın hayatı sayısız ilklerle, başlangıçlarla, şaşırtıcı başarılarla doludur. Romancı zümresinin babası olmasının yanı sıra ilk Müslüman müteşebbis olduğunu da Bir Hayat Hikâyesinin Kâğıttan Tanıkları kitabından öğreniyoruz.

Ve fakat nasıl bir hayat hikâyesi?

Tek kelimeyle, fevkalâdenin fevkinde bir hayat hikâyesi!

Yoksul bir ailenin çocuğu olan Ahmet Mithat, baba zoruyla Mısır Çarşısındaki aktar dükkânına çırak verilir; çarşıdaki ustasından biteviye dayak yer, ustasının hanımından dayak yer, eve döndüğündeyse öz babasından dayak yer. Onu koruyan tek kişi tabii ki annesidir. Mektep yüzü görmemiş Ahmet Mithat okumayı yazmayı Mısır Çarşısında öğrenir. Çocuk yaşındayken bile öğrenmeye ve kitaplara merakı vardır. Tahsilli gençlerin iyi bir hayat yaşadıklarını görüyordur ve kendisini sarıp sarmalamış olan fakirlikten, aşağılanmışlıktan, kötü muamelelerden ancak cehaletini bertaraf ederek kurtulabileceğine aklı eriyordur. Çocuk yaştaki Ahmet Mithat’ın yaşadıklarına herkesin katlanması kolay değildir, daha pek küçükken acı hayatın sillesini yemiş bir Ahmet Mithat tabiatıyla Charles Dickens’in kahramanları gibi büyük umutlara yelken açacaktır. Birtakım körü körüne kaderciler gibi her şeyi sineye çeken, yanağına bir tokat atana diğer yanağını da uzatan, tâlihim böyleymiş aymazlığıyla pasifleşen bir karakter değildir Ahmet Mithat Efendi.

Ya nedir?

Hikmetin izini süren, mizanı daima gözeten ve aynı zamanda Şark dünyasındaki pasiflikten sıyrılmanın derdini yüklenmiş bir kimsedir. Garplıdır, ama hep Şark’ın savunucusudur. Yazdığı romanlar Osmanlı coğrafyasının ötesindeki Türk dünyasında da okunduğu için kendisine Türk Tolstoy’u denmiştir. Bitmek tükenmek bilmeyen muazzam enerjisiyle Yazı Makinesi lâkabıyla anılır olmuştur. İlklerin adamıdır. Babıâli’nin kurucusudur. Müslümanlar arasında şahsî teşebbüsün öncüsüdür. Hem gazetecidir, hem işadamıdır, hem de eğitimcidir. Türkiye’de ilk şişelenmiş su üreticisi ve pazarlamacısıdır. Üç yüzden fazla kitabın ve kitapçığın muharriridir. Geceli gündüzlü çalışan, az uyuyan, yurt dışından matbaa ve fidan ithal eden, Rodos sürgünündeki zindanında gardiyanların çocuklarına mektep açan, bu mektebin hem derslerine giren hem de ders kitaplarını hazırlayan acayip bir adamdır. Gazete patronuyken matbaa işçileri greve gittiğinde bütün gece didinerek gazeteyi tek başına çıkartan ve sabahleyin bir müvezzi gibi dağıtan yavuz bir şahsiyettir. Politikadan hep uzak durmuştur, Yıldız Sarayından medet dilenmemiştir, doğru bildiğinden şaşmayarak hep burnunun dikine gitmiştir. Bütün bunlarla birlikte hafiyelerin takibine uğramış, hâmiler edinmiş; yazarlığın, gazeteciliğin, eğitimciliğin, işadamlığının yanı sıra tiyatroyla, denizcilikle, spor ve avcılıkla ilgilenmiştir. Yoksul bir ailenin çocuğuyken Boğaziçi’nde yalılar ve civarda çiftlikler edinecek kadar zenginleşmeyi bilmiştir. Eyvallahı olmayan mert bir adamdır. Esaret, sürgün, kovuşturma, ikbal, gençliğinde sefahat ve alkol, kütüphanecilik, hepsi vardır onun hayat hikâyesinde. Bir keresinde intihara bile teşebbüs etmiştir. Aile zoru yüzünden ilk evliliğini sevemediği bir kadınla yapmış, genelevde tanıştığı genç bir kızı kurtararak onunla ikinci evliliğini gerçekleştirmiştir. Kendi özel hayatına dil uzatan bir kodamanı caddenin ortasında bastonla kovalamıştır. Polemiklere girmiş, ödün vermemiş, evrim teorisi gibi Batılı fikirleri Osmanlı’ya ilk tanıtan entelektüel olmuştur. Mektep yüzü görmemesine rağmen kendi kendisini yetiştirmiş, mektep bile açmış, şahsî gayretiyle yabancı dil öğrenmiş, henüz yurtdışına çıkmamışken Paris’te Bir Türk romanını kaleme almıştır.

Asıl adı Ahmet iken, meşhur Mithat Paşa’nın himayesine ve hizmetine girdiği için Ahmet Mithat diye anılır olmuştur. Yazdığı kitapları bastıracak yer bulamadığında kendi konağının bodrumuna matbaa bile kurmuştur. Osmanlılık ve Türklük şuurunu birlikte yürütmüştür. Çalışmadığı bilim dalı kalmamıştır handiyse. Hemen her konuda makaleler, risaleler, kitapçıklar ve hacimli eserler yazabilmiştir. Cep kitapları bile hazırlamış, yetersiz bulduğu alanlardaki ders kitaplarını bizzat kendisi düzmüştür. Kitapların büyüsüne kapılmanın akabinde sıkı bir kitap kurduna dönüşmüştür. Kölelerin dramlarıyla ve kadın haklarıyla alâkadar olmuştur. Batılı icatları günü gününe takip ederek kamuoyunu bilgilendirmiştir. Salt roman yazarlarının değil gazetecilik mesleğinin de üstadıdır. Roman gibi yaşadığı hayatında sayısız romanlar inşa etmiştir. Türk okurunu o tesis etmiştir aslında. Şark medeniyetinin inkırazı neticesinde oluşan kaos ortamında (Salim Çonoğlu’nun fasih ifadesiyle) zihinsel yetimliği telâfi ederek boşluğu doldurmasını bilmiştir koca üstat. Bir Hayat Hikâyesinin Kâğıttan Tanıkları kitabının yazarı Çonoğlu’nun cümlesi şöyledir: “Tanzimat ile başlayan modernleşme hareketleri tedrici olarak hayatın her alanına nüfuz etmeye başlarken, Ahmet Mithat Efendi gerek gazete yazıları gerek edebi eserleriyle bu sürecin daha az hasarla atlatılmasına önemli katkılar sağlamıştır.”[2]

Sözde değil özde, biçimsel değil hakiki anlamda modernleşme taraftarı olan, bununla birlikte Osmanlılık geleneğine pragmatist bağlılık sergileyen Ahmet Mithat, öz oğlu Kamil Yazgıç’ın babasına dair hatıralarında anlattığı üzere Beykoz’daki yalısının üst salonunda tiyatro sahnesi kurmuş, piyesler yazmış, aile fertlerine roller dağıtarak kendi sahnesine çıkartmış ve belki de Türkiye’nin ilk rejisörlüğünü üstlenmiştir. Keza onun ilk tutuklanması da Gedikpaşa’daki Osmanlı Tiyatrosu’nda olmuştur.[3]

Dolu dolu, dur durak bilmeksizin bir ömür sürmüş olan efendi babamız Ahmet Mithat Efendi’nin inanılmaz hayat serüveninin romantik bir üslûpla anlatıldığı Bir Hayat Hikâyesinin Kâğıttan Tanıkları – Hikâye ve Romanlarında Ahmet Mithat Efendi kitabını her idealist vatandaşın mutlaka okuması gerektiği kanaatindeyiz.           

KAYNAKLAR

[1] Prof. Dr. Salim Çonoğlu, Bir Hayat Hikâyesinin Kâğıttan Tanıkları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2015.

[2] Salim Çonoğlu, age, bakınız sayfa 18-20: “Ortada bir otorite boşluğu, kargaşa vardır. Ahmet Mithat bu boşluğu dolduran baba olacak, iyi ve kötüye örnek göstererek topluma babalık yapacaktır.”

[3] Salim Çonoğlu, age.

 

 

Yazar
Metin SAVAŞ

Metin Savaş, 1965 yılında Balıkesir’de, kalabalık ve nispeten varlıklı, klasik bir taşra ailesinin içinde doğdu. Lise eğitimini Vefa Lisesindeyken yarıda bırakarak çalışma hayatına atılmak zorunda kaldı. Babasının iş dünyas�... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen