Türkülerimiz – XI (Sarıkamış Ağıtları – II)

 

Sarıkamış ağıtları;  ülkemizin dört bir yanındaki şehirlerde, kasabalarda, köylerde ve ateşin en fazla düştüğü hânelerde, Sarıkamış’ta şehit düşen kar çiçekleri üzerine; anaların, bacıların, gelinlerin kor düşmüş yüreklerinden lâv olup fışkıran hüzün yüklü duyguların dile gelmesi ve gözyaşıyla ıslanmış nağmelerin türkü olup gönüllerden mısrâ mısrâ yağmasıdır. 

Yürekleri dağlayan bu ağıtların bir demeti de Yozgat’ın yetiştirdiği çok değerli şâir Yusuf Özcan tarafından “Çopraşık Türkmen Ağıtları ismiyle kitaplaştırılmıştır.  Yozgat / Şefaatli Çopraşık Köyü’nden Sarıkamış cephesine giden bir aylık evli Nâsır Çavuş, nişanlı Halil Ağa ve daha bekâr olan Hüseyin isimli üç kardeşin şehit düşmesi üzerine bacıları Senem’in yaktığı ağıt “Çopraşık / Sarıkamış Ağıdı” [1] şöyledir:

“Nâsır’ım, Nâsır’ım yâdigâr çavuş

Ermeni geliyo çalıyı savuş

Gâvurun kurşunu göyneği yırtar

Sakla kendini de kıtana kavuş.

Sarıkamış kışı pek yaman çeker

Üşümüş Hüseyin boynunu büker

Osman ile Halil oğlan gelmezse

Tütmeyen ocağı kuşlar mı yakar.

Nâsır’ım, Nâsır’ım, Nâsır Çavuş’um

Tipiye, borana esir Çavuş’um

 Siz dönün de çolak olsun kollarım

Yakışır cismime kusur Çavuş’um.

Halil’in gelini gitti yetme mi?

Sâhipsizin evi barkı batma mı?

Gız sâhibi güdücüdür gardaşlar

Yârin gızını da ele satma mı?

Tarak verin kekilini tarasın

Yalayım da iyi olsun yarasın

Hücum taburunun önü görünmüş

Herkes koşup askerini arasın.

Hüseyin topçu da Halil piyâde

Sefer oğlan boynun büker süvede

Ellerin kırıla Urus gâvuru

Nâsır’a kurşunu atan soyada

Yiğitleri kar altına sermişler

Künyasini yıldızlara sormuşlar

Sağ selâmet uşak köye dönerse

Hüseyin’e düğün günü vermişler

Öleydi de yolunuza bacınız

Çıkmıyo ki içerimden acınız

Kuzuları gurban ettik vatana

Saçı kesik nasıl alsın öcünüz

Gitti gelmez dört bacının gardaşı

Alayda Nâsır’ım çekermiş başı

Halil’in yâri de ellere kaldı

Hüseyn’in başına kim diker taşı”[2]

Çopraşık Köyü’nden Sarıkamış’a giden ve Soğanlı Dağı’nda şehâdet şerbetini içip dünya zahmetinden Hakk’ın rahmetine hicret eden üç gardaşı için Şıh Ahmet kızı Senem’in yaktığı bir başka ağıt da şudur:

“Çopraşık köyüne çöktü bir duman

Nâsır’m gidiyo gelişi güman

Kurban olam size sızlayan dallar

Gardaşım kendini saklasın aman

Geri gel de benim ağam geri gel

Dolan Soğanlı’yı çabuk geri gel

Enver Paşa izin vermez erata

Gün vurdukça karlarınan eri gel

Beni kınamayın zalım komşular

Gözlerime mendil oldu poşular

Urusun topuna karşı duranlar

Gün değdikçe ıpıl ıpıl ışılar

Düştü hânemize dert kulaç kulaç

Şıh Ahmet ocağı kaldı lâilaç

Bıldırdan bu yıla harman eyledim

Onu da kopardı tarladan turaç

Ne deyim de ben obaya ne deyim

Halil küçük, Hüseyini güdeyim

Eğer gardaşlarım geri dönerse 

Bu sefil canımı kurban edeyim”[3]

Yine Çopraşık Köyü’nden Sarıkamış Soğanlı’da şehit düşen Osman’ın beşikte Yaşa adlı oğlu yetim, eşi Eliy (Elif) gelin de dul kalmış, Şıh Ahmet kızları Senem ve Zeynep de yakın akrabaları olan Osman için şu ağıdı yakmıştır:

“Eliy gelin yediremez Yaşa’yı

Yaşa küçük doldurmaz köşeyi

Görüyon mu koca Enver Paşa’yı

Ufacık uşağı hücuma salmış

Çopraşık neresi, Soğanlı nere

Allah yardım etsin Paşa Enver’e 

Urba potin dağıtmamış askere

Vermeden fişeği hücuma salmış

Ekber Dağı boyun eğmiş beyaza

Osman zayıf dayanamaz ayaza

Enver Paşa kulak asmaz niyaza

Dikine aşağı hücuma salmış

Enver Paşa okutmuş ya ezanı

Hesap etmez terâziyi, mizanı

Yok mu idi akıl ile izanı

Sarmadan kuşağı hücuma salmış” [4]

Yusuf Özcan Hoca’nın kaleme aldığı; “Yozgat’ın Şefaatli ilçesinden Sarıkamış’taki ebedî nöbete duran yiğitlerimizin ve tüm şehitlerimizin azîz rûhuna hediye ettiği” “Endişe” isimli şiiri de ağıt olarak THM sanatçısı Recep Ergül tarafından bestelenmiştir.

“Dün akşam dağları duman bürüdü

Ya yolar kapanır, ya sen gelmezsen

Sis altında umutlarım çürüdü

Ya yollar kapanır, ya sen gelmezsen.

Sen bilmezsin Soğanlı’nın kışını

Kurtlar tutar belenlerin başını

Daha doldurmadan on beş yaşını

Ya yollar kapanır, ya sen gelmezsen.

 

İhmâl olma çabuk davran aman ha

Geçit vermez Muslu Belen yaman ha

Hazan geçti kar yağacak zaman ha

Ya yollar kapanır, ya sen gelmezsen.

Kar taşımaz boz ardıcın kolları

Islık çalar Beş Çamların dalları

Bulamazsın gideceğin yolları

Ya yollar kapanır, ya sen gelmezsen.

Kapanır Özcan’ım geçtiğin çığır

Biterse imkânın Mevlâ’yı çağır

Her karın tânesi kurşundan ağır

Ya yollar kapanır. ya sen gelmezsen

Hep yollar kapanır sen hiç gelmezsin.”[5]

* * *

Çopraşık Sarıkamış Ağıtları”na da atfı nazâr ettikten sonra General Fahri Belen’in; “Sarıkamış Harbi;  tarihimizin bir fâciası ve Türk milletinin elemli bir hâtırası olmuştur. Fakat bu harp eşi az olan bir kahramanlık destanıdır.’[6] dediği Sarıkamış Kuşatma Harekâtı’nın sebeplerine, hangi hedefler için yapıldığına, nasıl plânlandığına ve ne şekilde geliştiğine değineceğiz. “Mâlumat sâhibi olmadan kanaat sâhibi olanların” şablon hâlinde ezberlediği; “Allâhuekber Dağlarında, bir gecede tek bir kurşun bile atmadan donarak ölen 90.000 askerin dramını” (?!)  ve “Erzurum’u, Sarıkamış’ı ‘Tûran’ zannedip, Enver Paşa’nın askerlerimizi ‘Tûran’ yolunda kırdırdı[7]  diyenlerin “inandı/rıldı/kları hakîkatleri” (?!) de târihî bilgi, belge ve hâtıratlar rehberliğinde  irdeleyeceğiz.

Böylelikle “Sarıkamış Harekâtı”nın rûhunu, amacını, verilen amansız mücâdeleyi, Sarıkamış kışının, Allahu Ekber Dağları’nın ayazının ne demek olduğunu, Mehmetçiklerimizin karakışta sahrâ kıyafetleriyle katlandıkları zorlukları, yoklukları,  son raddeye kadar kahramanca direnişlerini, civanmertliklerini, dondurucu soğukta ve tipi altında şehâdet şerbetini içerken kol kola, el ele yürüyerek son nefeslerinde bile verdikleri kardeşlik dersini de anlatmaya çalışacağız. Askerlerimizin üzerine karla birlikte yağan  “beyaz ölüm”ü, Sarıkamış’ta kırılan “Gonca gülün tâzelerini” genel hatlarıyla dile getireceğiz.

Kulaktan dolma bilgilerin ötesinde geçerek, tarihî belge ve hâtıratlarla bu harekâtta neler yapılmak istendiğini, hangi hatâların bu harekâtın âkim kalmasına yol açtığını ve insanların diline pelesenk olan “Allahuekber Dağları’nda doksan bin askerimiz düşmana tek kurşun bile atmadan donarak şehit oldu” ifâdesinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığına da muttalî olacağız. “Sarıkamış Harekâtı”nı objektif olarak ve Murat Bardakçı’nın; “Bütün bu abartmalar 1920’li senelerin siyâsî gereklerinin neticesidir.[8] dediği politik yönlendirmelerden âzâde bir biçimde anlayabilmek, yaşananları askerlerin ve tarihçilerin gözüyle de görmek; harekâtta yapılan doğruları, yanlışları,  teoriyle pratiğin, hayâlle hakikatin farkını, şansızlıkları, eksiklikleri ve komuta kusurlarını da dile getireceğiz. Böylelikle Sarıkamış ağıtlarındaki sitemi, kahrı, yaşanan acıyı, târiflere sığmayan hüznü ve üzüntüyü hissî duyguların ötesinde akl-ı selîm ile idrak edebilmek için, “Türkülerimiz” yazı serimize bir parantez açıp ara vereceğiz.  Ve Birinci Cihan Harbi’ni kısa bir değerlendirmesini yaptıktan sonra Kafkas Cephesi’nde yaşananları ve “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı”nın tarihî arka plânını ve uygulamada neler yaşandığını da; Genel Kurmay ATASE (Askerî Tarih ve Stratejik Etüt) Başkanlığı,Yayınları[9] ile siyâsî tarih, biyografi kitapları, Sarıkamış üzerine yazılmış bâzı hâtıratlar ışığında gözden geçireceğiz.  Böylece bizim kazanmamız hâlinde, dünya tarihinin çok farklı noktalara geleceği, ancak risklerinin büyük olması sebebiyle de kaybedildiğinde bedeli çok ağır olan bu harekâtı ön yargıların, söylentilerin, politik mülâhazaların ve sübjektif değerlendirmelerin dışında kalarak ele almaya çalışacağız.  

 

* * *

  1. XX.asrın en çetin muharebelerinin yapıldığı “Birinci Cihan Harbi”, 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Franz Ferdinand ve eşinin Saraybosna’da lise öğrencisi bir Sırp tarafından kurşunlanarak öldürülmesiyle tetiklenmiştir. Bu suikast, 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayan ve 11 Kasım 1918 tarihinde sona erenDünya Savaşı’nın zâhirî sebebi olarak tarihe geçmiştir.[10]Balkanlar’da meydana gelen bu suikast ile ateşlenen, üç kıt’aya yayılan, yaklaşık dört yıl süren ve milletlerin karşılıklı silahlı mücadelesinden çıkıp, dünya devletlerinin topyekûn harbe girmesi sebebiyle bu savaş, “Harb-i Umûmî”  adını da almıştır.

Osmanlı Devleti,  “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”nda[11] ve XX. asrın başlarında peş peşe yaşanan yenilgiler ve “Balkan Bozgunu”nun ardından gelip çatan  I. Dünya Savaşı’nda “9 Cephe”de birden  harp etmiştir. Bunlardan 2’si taarruz cephesi; Kafkas (Doğu) ve Kanal (Sînâ) Cephesi; 4’ü savunma cephesi; Çanakkale, Irak, Suriye-Filistin ve Hicaz-Yemen Cephesi, 3’ü de yardım cephesi diye isimlendirilen ve Avrupa topraklarında savaştığımız Galiçya, Makedonya ve Romanya Cephesi’dir.

Birinci Cihan Harbi’nin yapıldığı yıllar, Devlet-i Aliyye’nin ihtişamlı dönemlerinin mâzide kaldığı, fütuhat demlerimizin yerini mağlûbiyetlerin aldığı, Tuna boylarında nal seslerimizin çoktan sükût ettiği, her türlü yokluğun, yoksulluğun yaşandığı, misline şahit olunmamış hazin bir yalnızlığın ve hiç dinmeyen hüzün yağmurlarının hüküm sürdüğü,Fuzûlî’nin:

“Dost bî-pervâ felek bî-rahm devran bî-sükûn 

Dert çok, hem dert yok, düşman kavî,  tâli zebûn”

diye vasfettiği bir devirdir.  Osmanlı’nın yıkılışının yaşandığı bu çok zor yıllar “kandillere katran döken gecelerin” bu azîz milletin ufkunu kapladığı, Fâtih’in torunlarının ateşle imtihan edildiği, îman ile şahlanan Mehmetçiklerin Tekbir seslerine “Vurun aslanlarım nâmus günüdür” nâralarının karıştığı ve ölümün yağmur olup yağdığı muharebelerde düşman üzerine göz kırpmadan yürüyen askerlerimizin “Bir gül bahçesine girercesine” dokuz cephede ölümün üzerine hiç çekinmeden gittiği çok çetin bir zaman dilimidir. 

Mehmetçiklerin dokuz cephede ömür tükettiği bir demde; dert, çile, belâ, yokluk, yoksulluk, yiğitlik, fedâkârlık, civanmertlik, gâlibiyet, ihânet, mağlûbiyet ve esâret hep iç içe girmiş, kanlar ve canlar sebîl olmuş, “Hasta Adam” “adamlığından” hiçbir şey yitirmese de hastalık onu kaçınılmaz sona doğru yaklaştırmış, Osmanlı gurubunun hitam vakti gelip çatmış ve Birinci Dünya Savaşı’na giren Devlet-i Aliyye için artık gün akşama iyice yaslanmıştı.

Batılı devletlerin gözü büyük petrol yataklarına sahip olan ve Boğazları elinde bulunduran “Hasta Adam”ın terekesindeydi. Zaten “Dünyanın kalp merkezi” olan iki Boğaz’a sahip olmamıza ilâveten, yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik husûsiyetleri ve yeraltı zenginlikleri bizi hiçbir zaman rahat bıraktırmıyordu. Osmanlı topraklarındaki petrolün ne kadar büyük bir servet ve ne denli güçlü bir kuvvet olduğunu müdrik olan; Osmanlı Türklerinin bu siyah altını kullanmaya başlaması hâlinde, “Hasta Adam”ın yeniden eski sıhhatine kavuşup canlanacağını, eski kudretine kısa sürede erişeceğini hesap eden ve Devlet-i Aliyye’nin bir daha aslâ yıkıl/a/mayacağını çok iyi bilen İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya bütün plânlarını bu hesaba göre yapıyordu. Artık I. Cihan Harbi’nin başlayacağı ve leş kargalarının Osmanlı’nın mirasını paylaşmak ve özellikle Boğazları ve petrol yataklarını ele geçirmek için Devlet-i Aliyye’ye saldıracağı âşikârdı. 9 Ocak 1913 tarihinde, “Reval Mülâkatı” olarak bilinen, Fransa’nın aracılığıyla, Rus Çarı ve İngiltere Kralı’nın Estonya’da gerçekleştirdikleri toplantıda “Hasta Adam”ın paylaşımı konusunda bu üç devlet arasında bir mutâbakat sağlanmıştı. Osmanlı’nın Roma Büyükelçisi Nâil Bey, İngiltere, Rusya ve Fransa’nın  Osmanlı topraklarını paylaşmak üzere Reval’de görüşmelere başladığını aynı gün Pây-ı Taht’a bildirmişti. Ve “1914’te, Harb-i Umûmî patladığında, bu iş bitmiş yâni paylaşma anlaşmaları yapılmıştı.”[12]  Birinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri iyice yaklaşıyordu. İngiltere, Fransa ve Rusya yâni “Üçlü Îtilaf Devletleri”nin her biri kendi çıkar hesaplarına göre bir plân içindeydi. Bu durum, bir Osmanlı sultanının iki asır önce kaleme aldığı şu dizeleri hatıra getiriyordu:

“Başımızdan hiç hevâ-yı zülf-i yâr eksik değil,

Mürtefî yerdir anınçün rûzigâr eksik değil…”[13]  

Osmanlı, Batı’nın ince ayar hesaplarını çok iyi biliyor, fakat her şeye rağmen Devlet-i Aliyye’nin idârecileri “Ümit, cihandan büyüktür.”  diye Batılılar arasında “ittifak” arayışlarını sürdürüyor, ancak Batılıların hedefindeki “Hasta Adam”ı hiçbir devlet müttefik olarak kabul etmiyordu. Harb-i Umumî’nin dışında kalması, yâni tarafsızlık politikasını sürdürmesi mümkün olmayan Devlet-i Aliyye de; “vuranın elinde kalmaya rızâ göstermemek için” son virajda mecbûrî olarak ilk teşebbüste kendisini reddeden Almanlarla kader birliği yapmak zorunda kalıyordu. Zaten o günkü şartlarda; “Büyük devletler arasında bizim için en az tehlikeli olan Almanya ve Avusturya, en çok korkulacakların da Rusya ve İngiltere”[14] olduğu Osmanlı devlet ricâli tarafından çok iyi bilindiği için “İttifak Devletleri” içinde yer alarak Birinci Dünya Savaşı’nda kendisini korumak adına pozisyon almaya çalışıyordu…

İngiliz gemilerinden kaçan, Boğazlardan geçerek Osmanlı’ya sığınmasına izin verilen Alman “Goeben” ve “Breslau” isimli iki savaş gemisini Devlet-i Aliyye satın aldığını açıkladı. Gemilere Türk Bayrağı çekildi, mürettebata fes giydirildi  ve gemilerin adı da “Yavuz” ve “Midilli” olarak değiştirildi. 29 Ekim1914’te Osmanlı Donanmasına âit “Yavuz” ve “Midilli” isimli iki savaş gemisinin Karadeniz kıyılarındaki Rus şehirleri Odesa, Sivastopol, Feodosiya ve Novorossiyk’iyi bombalaması üzerine Ruslar Osmanlı ile diplomatik ilişkilerini kesti ve bize karşı savaş îlan etti…

1 Kasım 1914’te Rus ordusu, 93 Harbi sonrası çizilen sınırlarını geçerek Doğu Anadolu’daki Osmanlı topraklarına girdi ve Aras Nehri boyunca Eleşkirt ve Pasinler’e doğru taarruz etmeye başladı. Rus saldırısını bekleyen Osmanlı Genel Kurmayı da bir plân hazırlamıştı. Enver Paşa’nın yaptığı bu plâna göre; öncelikle Rus ordusu durdurulacak, sonra icrâ edilecek bir taarruzla Rusların çok stratejik ikmâl merkezi olan Sarıkamış alınacak, bilâhare 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi’nde) kaybettiğimiz Kars, Ardahan, Artvin ve Batum kurtarılacaktı. Ardından da Güney Kafkasya’ya ilerlenip Çarlık Rusya için çok önemli bir petrol ve sanayi kenti olan Bakü ele geçirilecekti.  Müteakiben de Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenileri Osmanlı aleyhine kışkırtan ve isyana teşvik eden Rusya’ya karşı Enver Paşa anladıkları dilden cevap verecek ve Rusların tahakkümü altında bulunan Türk ve Müslüman halkları Teşkilât-ı Mahsusâ’nın organize edeceği bir isyanla Çarlık aleyhine ayaklandırılacaktı.[15]  

Bu plânın ilk merkez noktasını oluşturan “Sarıkamış” sıradan seçilen bir hedef değil, çok önemli ve stratejik bir yerleşim merkeziydi.  Sarıkamış, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra bölgeyi ele geçiren Ruslar tarafından inşa edilmiş küçük, modern bir garnizon kasabasıydı. Sarıkamış; Rus birliklerinin Güney cephesindeki silah, mühimmat, yiyecek, giyecek, tıbbî araç-gereç ve levâzım ana depolarının bulunduğu Kafkas Cephesi’nin çok önemli ve en büyük lojistik üssüydü. Ayrıca Rus cephe hattının hemen arkasında bulunan Sarıkamış kasabası, 1890’lı yıllarda bir demiryolu hattıyla Kars ve Gümrü üzerinden Tiflis’e, yâni Kafkasya’nın askerî komuta merkezine bağlanmıştı. Yine bu demiryolu hattına paralel olarak Osmanlı-Rus sınırından Tiflis’e kadar uzanan bir şose yol daha vardı. Rus birliklerinin her türlü lojistik, silah ve mühimmat, erzak temini büyük ölçüde bu yollarla yapılıyor, özellikle de demiryolu vasıtasıyla sağlanıyordu. Yâni Sarıkamış, Rusların arka cephesiyle ön cephesinin arasındaki ulaşım bağlantısının ana noktasıydı. Rus ordusunun ileri ikmal üssü olan Sarıkamış kasabası demiryolu hattının ana lojistik istasyonu olması dolayısıyla da Rus kuvvetlerinin âdeta can damarıydı. Sarıkamış’taki devâsa depolarda muhafaza edilen malzemeler, ihtiyaç duyuldukça cepheye sevk ediliyordu.  Ayrıca Rusların bölgedeki tek telsiz istasyonları da yine Sarıkamış’taydı.[16] Sarıkamış, Kars istikametindeki ricat yollarının da kavşak noktasındaydı. Ve bütün bu sebepler dolayısıyla Sarıkamış kasabası, Türk taarruzunun en önemli stratejik hedefi durumundaydı.  

Sarıkamış’ın ele geçirilmesi; Rusların Güney Cephesini çok zor duruma düşürecek, düşmanın Kars ile irtibatlı demiryollarındaki hâkimiyeti kaybolacak, Doğu Anadolu’daki diğer cephelere ikmâl imkânı ortadan kalkacağı gibi Rusların Kars istikametindeki tek geri çekilme yolu da kapanacaktı. Sarıkamış’ın Türkler tarafından alınması Rusları her bakımdan zora sokacak, düşmanın yiyeceksiz ve cephanesiz kalmasına sebep olacaktı. 

Sarıkamış cephe hattının 40-50 kilometre gerisinde kalması ve mevsimin de kış olması sebebiyle buradaki ana levâzım depolarını Ruslar sadece birkaç bölük askerle koruyordu. Ruslar, kışın en şiddetli günlerinde Sarıkamış’ı hedef alacak bir Türk taarruzuna ihtimâl vermediklerinden, burada kayda değer bir savunma gücü bulundurmaya da gerek duymuyordu.  Birkaç bölükten ibâret olan Rus sınır muhafızlarının elinde Sarıkamış savunmasında çok etkili olacak ağır silahları da yoktu ve hepsinden önemlisi Enver Paşa elindeki Teşkilât-ı Mahsûsa raporları sebebiyle bütün bunlardan haberdardı. Enver Paşa; çok stratejik bir yer olan ve zayıf bir kuvvetle korunan Sarıkamış’ı âni bir baskın ile ele geçirmeyi, Rus birliklerinin ikmâl yollarını kesmeyi ve düşmanı bir kuşatma harekâtıyla kıskaca alarak imhâ etmeyi plânlıyordu. Enver Paşa, Sarıkamış ele geçirildiğinde 3. Ordu’nun silah, mühimmat, yiyecek, giyecek ve her türlü levâzım eksikliklerini de düşmanın ana depolarından ikmâl ederek gidermeyi de hesaplıyordu. Ancak harekâtın hedefine ulaşması büyük ölçüde Sarıkamış’ın ele geçirilmesine bağlı idi. Bunun için de harekâtın Ruslardan gizlenen âni bir baskın şeklinde yapılması ve mümkün olabildiğince serî olarak îfâ edilmesi gerekiyordu. 

Bu konuda şunu da özellikle ifâde etmemiz gerekir ki,  Harb-i Umûmî’nin başladığında Rus ordusunun en zayıf bıraktığı savaş alanı Kafkas Cephesiydi ve bütün Rus kuvvetlerinin ancak  %3’ü bu bölgede bulunuyordu.[17] Birinci Cihan Harbi patlak verince Ruslar; birliklerinin kâhir ekseriyetini Almanlar, Avusturyalılar ve Bulgarlara karşı savaşmak üzere Avrupa cephesine yığdıkları için, Kafkas cephesine çok az bir kuvvet bırakmışlardı. Boğazların Osmanlı’nın elinde bulunması dolayısıyla deniz yoluyla Doğu cephesine asker sevkiyatının pek mümkün olmaması ve iki cephe arasındaki kara yolu mesafesinin de uzaklığı sebebiyle Kafkaslara birlik takviyesi hem çok zor, hem de askerî açıdan pek çok risk taşıyordu. İşte Enver Paşa harekât plânlamasını yaparken Sarıkamış’ın stratejik ve lojistik önemini göz önünde bulundurduğu gibi, Rus ordusunun Doğu Cephesindeki zâfiyetinden de yararlanmak istiyordu.

Erzurum merkezli olarak Doğu Anadolu’nun savunmasını yapan ve Kafkas Cephesi’ndeki Rus taarruzlarına karşı koyacak olan 3. Ordumuzdu. 3. Ordu;  9., 10. ve 11. Kolordular ile 2. Süvâri Tümeni ve ihtiyatlardan meydana geliyor,  yaklaşık 75.600 muharip askerden oluşuyor, buna ilâve olarak ihtiyatlar ve bölgedeki dört aşiret milis tümeniyle birlikte muharip ve gayrı muharip asker sayısı toplam 118.166 kişiyi buluyordu.[18]  Doğu Cephesindeki Rus askerlerinin -Aras vadisindeki Sarıkamış grubu ile kuzeydeki Oltu grubundan oluşan Rus ordusunun-  sayısı 65.000 civarındaydı.[19]

* * *

Ruslar, Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı topraklarına ilk taarruzu, 1 Kasım 1914 günü Doğu Beyazıt’ın kuzey hudûdundan başlatmıştı. Bu saldırı, 3. Ordu’nun merkezi üssü olan Erzurum’u ele geçirmeyi amaçlayan bir harekâttı. Ve böylece “Kafkas Cephesi”nde savaş başlamış oldu.

Ruslar,  1 Kasım 1914’te başlattıkları taarruzla, doğrudan Osmanlı topraklarına girmiş, Aras Nehri boyunca Eleşkirt ve Pasinler’e doğru ilerlemiştir. 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa Erzurum’a geri çekilerek bir savunma hattı oluşturmak düşüncesindedir.  Ancak Enver Paşa, Aras’ı geçen ve asker sayısı yeterli olmayan Rus kuvvetlerin üzerine hemen yürünmesini emretmiştir. Bu arada Genel Kurmay tarafından; 3. Ordu’nun levâzım eksikliklerini gidermek için, Almanların bize gönderdiği son yardımlardan oluşan; keşif uçağı, yüz bin takım kışlık giyecek, elbise, ayakkabı, çeşitli askerî malzeme, mühimmat, silah ve erzak deniz yoluyla 6 Kasım’da İstanbul’dan Trabzon’a gönderilmiştir. Bu gelen malzemeler de Trabzon Limanı’ndan karayoluyla Erzurum’a sevk edilecektir. Ancak Midhat Paşa, Bezm-i Âlem ve Bahr-i Âlem isimli üç nakliye gemimiz 7 Kasım günü Rus savaş gemileri tarafından[20] Zonguldak açıklarında batırılmıştır.

Osmanlı askerleriyle Ruslar arasında 7 Kasım sabahı başlayan Köprüköy savaşında, Enver Paşa’nın verdiği emirle 3. Ordu taarruza geçmiş,  Ruslar sınırlarımızın dışına atılmış,  işgal ettikleri Erzurum çevresindeki bâzı yerleri terk ederek ricat etmek mecburiyetinde kalmıştır.  Türk ordusu; 7-13 Kasım tarihlerinde altı gün ve gece devam eden “Köprüköy Muharebesi”nde Rusları ağır bir bozguna uğratmıştır. Sarıkamış Grubu olarak adlandırılan General Georgiy Berkman’ın birlikleri bu darbeyle mevcudunun %40’ını kaybetmiş[21] ve düşman Aras’ın ötesine geri çekilmiştir. 16-17 Kasım tarihlerinde Köprüköy’e bir günlük mesâfede olan Horasan’ın üstündeki Azap mevkiinde mevzîlenen Rus ordusu burada da mağlup edilmiştir. Ancak Hasan İzzet Paşa fazla tedbirli davranmış ve Türk ordusunun kuzeyinde, Narman tarafındaki Rus kuvvetleri hakkında abartılı bilgiler aldığı için darmadağın olan Rus ordusunu takipten vaz geçtiği gibi, bir savunma hattı oluşturmak düşüncesiyle 21 Kasım gecesi Türk ordusunun 10-15 kilometre geri çekilmesi için de emir vermiştir.[22]  

Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa Osmanlı Ordusu’nun bozguna uğratılmış olan Rus askerleri karşısında geri çekilmesini ve bir savunma hattı oluşturmasını çok yanlış bulmuş ve Rus Ordusunun yaşadığı dağınıklıktan yararlanmak için 3. Ordu’nun Köprüköy’den ileri bir harekât yapmasını ve taarruz etmesini emretmiştir. Enver Paşa, Doğu Cephesindeki Rus birliklerini daha fazla kuvvetlenmeden bir baskın harekâtla yok etmek için Batum’a bir kolordu çıkartmayı plânlamış, fakat Rusların Karadeniz’deki üstünlüğü sebebiyle 3. Ordu’ya takviye olarak Arhavî’ye kara yoluyla bir alay ile iki batarya göndermiştir. Enver Paşa; Rusların takviye kuvveti almadan düşmanın üzerine gidilmesini ve bu fırsattan yararlanılarak yok edilmesini istemiş,  buna rağmen Hasan İzzet Paşa bir ileri harekât yapmamıştır. Hasan İzzet Paşa; çok çekingen davranarak Ruslara saldırmaya cesâret edememesi sebebiyle Azab muharebesi kazanılmış olmasına, Rus ordusunun yenilgiye uğratılmasına ve düşman askerlerinin kaçmaya başlamasına rağmen, Ruslara öldürücü darbeyi vurmak için 3. Ordu’ya bir taarruz harekâtı yaptırmamıştır.  Hasan İzzet Paşa, düşmana taarruz etmemesi bir yana askerimize geri çekilme emri vermiş, kazanılan bir savaştan sonra geri adım atma Ruslara nefes aldırmıştır. Hâl böyle olunca Doğu Cephesindeki Rus birliklerinin beli kırılamamıştır.

Bu sebeple “22 Aralık 1914’te başlayan Sarıkamış Kuşatma Harekâtı”nın kaderini Kasım ayında yapılan Köprüköy ve Azap Muharebeleri’nin sonrasında ortaya konan acziyet ve askerî hatâlar belirlemiştir. Zîrâ Erzurum merkezli 3. Ordu Köprüköy ve Azap Muharebeleri’nde Rus ordusunu darmadağın edip geri çekilme mecbûriyetinde bırakmasına rağmen, Hasan İzzet Paşa harekâta devam etmemiştir. Eğer 3. Ordu harekâta devam edip çökertilmiş durumdaki Ruslara öldürücü darbeyi vursaydı, Kasım ayında Sarıkamış’ta çok az bir askerî birlik bulunduran düşmanın elinden bu bölge kolayca alınır ve 22 Aralık ayında başlayan Sarıkamış Kuşatma Harekâtı’na gerek kalmazdı. Bu konuda, hatıratlarını kaleme alan o dönemin askerleri 11. Kolordu Komutanı Gâlip Paşa ve 9. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Şerif İlden hemfikirdir.[23]

Hasan İzzet Paşa, Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın Ruslara taarruz emrini yerine getirmeyip, harekâta devam etmediği gibi, bir de gâlip durumdaki orduyu geri çekince, Enver Paşa 14 Aralık 1914 günü Erzurum’a gelmiştir. Enver Paşa, Doğu Cephesi’nde âkim kalan bu harekâtının ikinci hamlesi olarak Sarıkamış’a yeni bir taarruz yapılmasını, cephe savaşının tam netice vermemesi sebebiyle de Sarıkamış’ı aldıktan sonra Rus ordusunun kuzeyden ve arka yandan sarılarak imhâ edilmesi gerektiğini ifâde etmiş ve  “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı” plânlamıştır.

Enver Paşa’nın yaptığı Sarıkamış Kuşatma Harekâtında, üç kolordu ve bir süvârî tümeninden oluşan 3. Ordu’nunuygulayacağı plana göre; bir kolordunun Rusların karşısında yer alması, iki kolordunun da düşman cephesinin 40-50 km kadar gerisindeki Sarıkamış’ı âni bir baskınla ele geçirilmesinin ardından Rusların kuzeyden kuşatılması ve çembere alınan düşman kuvvetlerinin imhâsı öngörülüyordu. Böylelikle Kars da Rus işgalinden kurtarılacak ve ordumuz kuzeye yönelip Bakü petrollerine ulaşacaktı. Ve Enver Paşa;  hiçbir kurmay subayın harita üzerinde itiraz etmediği / edemediği, bu harekât yapılmasın demediği / diyemediği,  -sâdece mevsim şartları ve lojistik eksikliği yönüyle zorlukların yaşanabileceğinin söylendiği-  kapsamlı ve başarılması hâlinde dünya siyâsî tarihinin yönünü değiştirecek olan kapsamlı bir “Sarıkamış Kuşatma Harekât Plânı” hazırlamıştı…

Bu plâna göre birliklerin intikal stratejisi ve yapması gereken hareket tarzları da şu şekildeydi:

Daha az askeri bulunan 11. Kolordu 2. Süvâri Tümeni ile birlikte bulundukları yerden ayrılmayıp Aras Nehri’nin iki yanında mevzilenecek, Erzurum-Sarıkamış arasındaki Rus ordusuyla mücâdele edip düşmanı bu cephede oyalayacak ve durduracaktı. Aras vâdisinde konuşlanan 11. Kolordu Rusların Erzurum’a yapacakları taarruzları önleyecekleri gibi, Rus askerlerine göstermelik saldırılar yaparak bu bölgedeki düşman birliklerini baskı altında tutacak, ayrıca Sarıkamış ile Rus birlikleri arasında bir set oluşturup düşmanın Sarıkamış’a asker kaydırmasına da mânî olacaktı.  10. Kolordu, Narman, Oltu üzerinden hareket edecek, buraları işgal eden Rus kuvvetlerini püskürtüp Oltu’yu ele geçirip Bardız (Gâziler) Sarıkamış istikametinde ilerleyip Rus mevzilerini arkadan ve yandan sarmak hareket edecek ve en kısa sürede Sarıkamış’a ulaşacaktı. 9. Kolordu ise; Erzurum Köprüköy’den hareket edip Aras Nehri’nin kuzeyine yönelecek, Aras Narman arasındaki dağlardan ilerleyecek, Piktik-Çatak hattını süratle geçip düşmanın kuzey kanadını kuşatmak için Sarıkamış önlerine gelecekti. 11. Kolordu Azap-Zanzak-Hoşap hattındaki Rusları bulundukları bölgede çakılı tutarken, daha kuvvetli olan 9. ve 10.   Kolordular çevredeki dağları aşarak Sarıkamış’a önlerinde buluşacak ve Sarıkamış’ı aldıktan sonra Rus askerî birliklerini kuzeyden ve arkadan kuşatacaktı. Artvin bölgesinde bulunan Ştenge Bey Birliği ile sınır birlikleri ve diğer milis kuvvetleri Olur-Şenkaya üzerinden Oltu-Vartanik doğrultusunda ilerleyerek 10. Kolordunun harekâtını kolaylaştıracaktı. Ve Böylelikle çembere alınan düşmana son bir taarruz yapılarak düşman birlikleri imhâ edilecekti. [24]  “Osmanlı Genel Kurmayı için zayıf yakalanmış Rus Kafkas ordusunun, bir kuşatma ve âni bir baskın ile yok edilmesinden başka hiçbir başarı şansı yoktur. Enver Paşa bu şansı gerçekleştirmek üzere Sarıkamış kuşatma harekâtını plânlamıştır.”[25]

Enver Paşa’nın ve kurmay heyetinin yaptığı “Sarıkamış Kuşatma Harekât Plânı”na karşı; “Anadolu’dan takviye kuvvet aldıktan sonra ve baharda bu harekâtı yapalım”   diyenlere Enver Paşa, geriden gelecek ve aylar sürecek ikmâli beklemek yerine çok çabuk hareket edilerek, Rusların bir taarruz beklemeyeceği bu kış mevsiminde âni bir kuşatma-baskın harekâtı yapılmasının gerektiğini kanaatini belirtmiştir. Ve bu şekilde Ruslar için Kafkas cephesinin kilidi konumunda olan, fazla bir askerî güç de bulundurmadığı Sarıkamış’ı ele geçirip, Rus birliklerinin bu ve civardaki levâzım, silah ve mühimmat depolarını da el koyarak Ordu’yu ikmâl etmeyi düşündüğünü ifâde etmiştir. Sarıkamış’a yapılacak bu baskın taarruzun ardından, hazırlıksız yakalanacak olan Aras vâdisindeki Osmanlı askerleriyle çarpışan Rus ordusunun arkadan da çembere alınıp kuşatılarak imhâ edilmesinin daha kolay olacağını söylemiştir. Hasan İzzet Paşa[26]ve bâzı komutanların; “Dondrucu kış mevsiminde taarruz doğru olmaz, ilkbahara tehir edelim[27] tavsiyelerine Enver Paşa, “Elimize geçen bu ikinci fırsatın da kaçırmamak ve Rusları Kafkas Cephesindeki kuvvetlerini çembere alarak âni bir baskınla yok etmek” gerektiğini söyleyerek ehemmiyet vermemiş ve “Rusların bu cepheye kuvvet kaydırması ihtimâline karşı süratle harekete geçmeyi” tercih etmiştir. Zîrâ Enver Paşa; bu plânın hızlı hareket edilerek gerçekleştirilmesinin şart olduğunu ve kısa süre içinde bitirilecek bir baskın harekât ile Sarıkamış’a takviye düşman kuvveti gelmeden, Rusların Doğu cephesindeki birliklerinin yok edilmesi imkânının elden kaçırılmaması gerektiğini dile getirmiştir.

Tuncay Öğün Hocaya göre de; “Harekâtın başarılı olabilmesi kuşatma kuvvetlerinin, en geç 4-5 gün içerisinde Sarıkamış’ı alıp, Rusların erzak ve levazım depolarını ele geçirip, Aras vadisinden Kars’a doğru çekilmelerine fırsat vermeden düşmanın ricat yollarını kapatmasına bağlıydı. Aksi takdirde Rus kuvvetleri, Türk kuşatmasından kurtulabilmek için Kars kalesine sığınabilir veya stratejik bölgelere kuvvet kaydırarak başarılı bir savunma yapabilirlerdi. Her iki durumda da erzak ve levazım depoları zamanında ele geçirilemeyeceğinden harekât, büyük ölçüde başarı şansını kaybedebilirdi.”[28]

Kurmay subayların ve komutanların değerlendirmelerine göre de; Sarıkamış’ı kuşatma harekât plânı, askerî strateji olarak bu bölgedeki düşmanın imhâ edilmesi ve Kafkas Cephesi’ndeki üstünlüğün ele geçirilmesi açısından doğru bir düşünce, fevkalâde bir taktik ve yerinde bir plândı. Ancak ikmâl bozuklukları ve mevsim şartları bakımından tatbikinde zorlukların ve risklerin yaşanabileceği de âşikârdı. Bu sebeple Türk ordusunun o günkü şartlarda uzun süreli bir savaşı sürdürecek levâzım imkânlarından mahrum olması sebebiyle Başkomutan Vekili Enver Paşa, Sarıkamış Kuşatma Harekâtını en çok beş-altı gün sürecek baskın bir harekât olarak plânlamıştı…

Bu sebeple de; “Erzak kolları yetersiz, yöre sarp ve dağ geçitleri karlarla kaplı olduğundan kuşatma kollarındaki Mehmetçikler, bu harekâtı yanlarında taşıyabildikleri erzakla sürdürebileceklerdi. Askerlerimizin yanlarına sadece dört günlük erzak verilecekti ki, bu da kuru ekmek ve zeytinden ibaretti. Bundan sonraki yiyecek ihtiyaçlarının düşmandan alınacak ganimetle karşılanması planlanmıştı.”[29]

Başlangıçta Enver Paşa’ya fazla itiraz edemeyen 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa, tasarlanan kuşatma harekâtının başarılı olacağına inanmadığı için taarruz konusunda pek istekli görünmemiştir. Hasan İzzet Paşa,  Enver Paşa’ya; mevcut şartlarda ordunun böylesi riskli ve büyük bir kuşatma harekâtını gerçekleştiremeyeceği kanaatini söylemiştir. Bu konuda 9. Kolordu Komutanı Ahmet Fevzi Paşa da; “Bu manevra nazarî olarak gayet mükemmeldir. Şu şartla ki, kolorduların ellerinizle haritada hareket ettiği gibi serî ve emniyetle harekâte muktedir olmaları şarttır. Hâlbuki bu mevsimde hudut dağlarından çabuk hareket edebileceklerini zannetmiyorum[30] demiştir.

Hasan İzzet Paşa,18 Aralık 1914 gecesi Enver Paşa’ya gönderdiği telgrafta;  “Ben bu harekâtı icrâ için nefsimde kuvvet ve itimat göremediğimden ve esâsen fevkalâde bir asabiyet gelerek rahatsız olduğumdan memuriyet-i hâzıramdan affımı istirham ederim.” diyerek ordu komutanlığından istifa etmiştir. [31]  

Bu konuda Ziya Nur Aksungur da şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Diğerlerinin ayak sürümelerine rağmen Enver’in harekâtta ısrar etmesi, vukuata göre haklı ve çok isâbetli görünmektedir. Çünkü harekâtta yapılacak her gecikme, Rusların Sarıkamış’taki durumunu kuvvetlendirecekti.”[32] General Fahri Belen’le birlikte birçok yazar da aynı noktaya işâret etmiştir: “Enver Paşa bir an evvel Sarıkamış’a varmak istediği hâlde, kurmay heyeti ve komutanlar onun bu kararına engel olmaktaydılar.”[33]

Rusların 3. Ordu’dan bir taarruz beklemediği kış mevsiminde Sarıkamış Kuşatma Harekâtının yapılması hakkında Prof. Dr. Tuncay Öğün ise; “Rus birlikleri ordu komutanın emriyle gözetleme faaliyetlerini de durdurmuş olduklarından Türk tarafındaki taarruz hazırlıklarından haberdar değillerdi. Zaten harekâtın, soğuğun -25 dereceyi bulduğu ve kar kalınlığının zaman zaman bir metreyi aştığı bir mevsimde başlatılmasının temel nedeni de düşmanı hazırlıksız olarak yakalamaktı. Oysa kış mevsiminin Türk ordusuna sağladığı bu avantajdan şimdiye kadar bahseden olmamıştır.” [34] demiştir.

Hasan İzzet Paşa’nın istifası üzerine Başkomutan Vekili Enver Paşa; 3. Ordu Komutanlığıyla birlikte “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı”nın sevk ve idâresini de bizzat kendi uhdesine almıştır. Ve harekâta karşı çıkan, taarruza taraftar olmayan kolordu komutanlarını da değiştirerek 9. Kolordu Komutanı Ahmet Fevzi Paşa’nın yerine Giresunlu Ali İhsan Paşa’yı, 10. Kolordu Komutanı Ziya Paşa’nın yerine Hafız Hakkı Beyi ve 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa’nın yerine de Abdülkerim Paşa’yı atamıştır.[35]

Sarıkamış Kuşatma Harekâtı”nın yapıldığı günler, Rusların Doğu Cephesinde en az kuvvet bulundurdukları zamandır.[36] Enver Paşa 19 Aralıkta taarruz emrini imzalamış ve bu emre göre taarruz 22 Aralık günü başlayacaktır.  Enver Paşa; askeri teftiş ettikten sonra; “Aras Nehri’ni şimâle geçerek düşman ordusunu ihâtâ ve imhâsını emretmiştir.[37]

Ve yapılış zamanı, lojistik destek temini, askerî taktik yönü ve siyâsî neticeleri îtibâriyle I. Dünya Savaşı’nın en çok tartışılan taarruzlarından birisi olan “Sarıkamış Harekâtı” başlamıştır.                                                                             

Dr. Mehmet GÜNEŞ

(Devam edecek)

[1] Bu ağıt, Şıh Ahmet kızı Senem Hanım tarafından Sarıkamış’ta şehit düşen üç kardeşi için yakılmıştır. Kaynak kişiler Senem Hanım’ın kızları Güllü Büyük ve -Yusuf Özcan Hoca’nın annesi-  Elmas Özcan’dır. 

[2] Yusuf Özcan, Çopraşık Türkmen Ağıtları, Çopraşık Sarıkamış Ağıdı, 16-17; Ay Yayınevi,  Manisa, 2020.

[3] Yusuf Özcan, a.g.e., Çopraşık Sarıkamış Ağıdı, 21-22

[4] Yusuf Özcan, Çopraşık Türkmen Ağıtları, Çopraşıklı Osman (Osman’ın Sarıkamış Ağıdı), 18-19, Kaynak kişiler: Elmas Özcan ve Güllü Büyük. Derleyen: Yusuf Özcan.  Çopraşıklı Osman’ın ardından söylenen bu ağıt THM sanatçısı Recep Ergül tarafından  “Osman’ın Sarıkamış Ağıdı”  ismiyle bestelenmiştir.

[5] Yusuf Özcan, a.g.e., Endişe, 20

[6] General Fahri Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, I,  1914 Yılı Hareketleri, 200, Ankara, 1964.

[7] Nevzat Kösoğlu, Şehit Enver Paşa, Arka Kapak Yazısı; Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2008.

[8] Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi, 1 Ocak 2006 tarihli köşe yazısı, 75 Bin Kişilik Ordu Nasıl Olur da 90 Bin Şehit Verir?,   

 

[10] Cemâl Kutay, Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücâdeleleri Tarihi, XVII, 1020; Alioğlu Yayınevi, İstanbul, 1980.

[11] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2017.

[12] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılap Tarihi, II, 16; Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.

[13] Sultan II. Mustafa (1664-1703)

[14] Mahmud Muhtar Paşa, Maziye Bir Nazar, 233-234; Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999.

[15] Tuncay Öğün; Yeni Türkiye Dergisi (Temmuz-Aralık, Sayı: 73), Kafkas Cephesi’nde Rus Ruleti: Sarıkamış Harekâtı, 811-812

[16]Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, Türk Halkının Sarıkamış Algısı, 23; Serhat Kalkınma Ajansı, Kars, 2011.

[17] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, I, 525

[18] Muzaffer Taşyürek, Bir Hüznün Tarihi Sarıkamış, 263; Yitik Hazine Yayınları, İstanbul, 2007. (22 Aralık 1914 îtibariyle 3. Ordu’nun mevcudu; 9. Kolordu 36.784, 10. Kolordu 48.943, 11. Kolordu 27.019, 2. Süvari Tümeni 5.420)

[19] General Nikolski, Bir Rus Generalinin Anlatımıyla Sarıkamış Harekâtı (12-24 Aralık 1914), 13-16; Kariyer Yayıncılık, İstanbul 2010.

[20] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 325, Alfa Yayınları, İstanbul, 2008.

[21] Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekâtı, 190, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2005

[22]Genel Kurmay ATASE Başkanlığı,  Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, I, 347

[23] Şerif İlden,  Sarıkamış, 187-188, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2003; Selahattin Güngör, Kumandanların Harp Hâtıraları, 62; Kanaat Yayınları, İstanbul,1937. 

[24] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, I, 355 

[25] Nevzat Kösoğlu, Şehit Enver Paşa, 316

[26] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı, (1908-1918), 420; Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.

[27] Tahsin Ünal, Türk Siyâsî Tarihi 1700 – 1958, 444, Kutluğ Yayınları, İstanbul, 1974.

[28] Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, Türk Halkının Sarıkamış Algısı, 24

[29] Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük,, a.g.e.,  24

[30] Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekâtı, 196-197

[31]Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, Türk Halkının Sarıkamış Algısı, 23 

[32] Ziya Nur Aksun, a.g.e., 209

[33] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı, I, 155

[34]Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, a.g.e, 25 

[35]Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, a.g.e., 24 

[36] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, a.g.e., I, 385

[37] Tahsin Ünal, Türk Siyâsî Tarih 1700 – 1958, 444, Kutluğ Yayınları, İstanbul, 1974.

Yazar
Mehmet GÜNEŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen