Levnî

Levnî
(Ö. 1145/1732)
Osmanlı minyatür sanatının son büyük temsilcisi. 

Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen

Edirne’de doğdu. Asıl adı Abdülcelil Çelebi olup Levnî mesleğinden kaynaklanan (levn “renk”) lakabıdır. Genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve saraya girip nakkaşhânedeki ustaların yanında müzehhip olarak yetişmiştir. Ancak daha sonra minyatür alanında ilerleyerek II. Mustafa zamanında (1695-1703) nakkaşbaşılığa yükselmiş, III. Ahmed döneminde de aynı (1703-1730) görevi sürdürmüştür; vefatında Ayvansaray Mezarlığı’na gömüldüğü bilinmektedir.

Osmanlı sanat ve kültürünün belli bir gelişme gösterdiği Lâle Devri’nde yaşayan Levnî Türk resminde büyük başarılar ortaya koymuş ve bu alana buketler, köşeler ve kenar suları gibi yeni süsleme malzemeleri katmıştır. Onun bazı özellikleri çalışmalarını imzalayıp imzalamamasını dahi önemsiz kılmıştır; zira daha önceki ressamlara göre ayrı bir tarz teşkil eden üslûbu eserin kendisine ait olduğunu tereddütsüz ortaya koymaktadır. Levnî, İran ve Selçuklu resimlerine eğilim gösteren klasik devir ressamları gibi efsanevî ve hayalî sûretler yapmamış, tam anlamıyla gerçeği tasvir edip bunu üslûplaştıran bir realist olmuştur. Onu en çok ilgilendiren konular zamanın neşeli hayatını tasvir eden eğlenceler, sâzendeler, rakkaseler ve çiçeklerdir. Resimlerine bakıldığında II. Bayezid devrinden (1481-1512) beri gelen ressamların eserlerinden daha farklı bir tarza sahip olduğu görülür. Levnî, kendinden önceki üstatların minyatür tarzlarına tamamen yabancı kalmadığı gibi o zamanki Avrupa resim tarzına da yaklaşmış ve Hint resimlerinin karakterini andıran daha realist ve üslûplu bir yol izlemiştir. Çizimlerine eskilerden daha edalı bir hareket vermiş ve birbirine zıt göz alıcı renklerden kaçınarak mor, sarı ve turuncu gibi yumuşak renkler seçip resmin bütünlüğü içinde renk uyumuna dikkat etmiştir. Çarpıcı parlak tonlar yerine rahatlatıcı ve doğacı bir renk zevkinin hâkim olması, zıt tonların dahi âhenk içinde verilmesi ve geniş ölçüde altın yaldız kullanımından vazgeçilmesi onun teknik özellikleri arasında sayılabilir.

Levnî’nin minyatürlerinde klasik düzen anlayışının değiştiği ve kalabalık grupların yer aldığı resimlerde alışılmış minyatür perspektifine karşılık bir derinlik eğiliminin bulunduğu görülmektedir. Bütün bu özellikler, Levnî’nin Osmanlı minyatür sanatının son büyük ustası sayılmasına sebep olmuştur. Portrelerinde kişinin yüz anlatımını da işlemeye yönelmesi, vücut hareketlerine doğal bir kıvraklık kazandırması ve dikkati belli bir noktaya toplamak yerine bütün yüzeye yaymayı amaçlayan kompozisyonlar tasarlaması, onun resimlerinin hemen algılanan ve başka ustalarınkinden ayırt edilmesini sağlayan başlıca özellikleridir. Minyatürlerin elliyi aşkın bir dizi halinde levhalar üzerine yapılmış olanları kadın müzik topluluklarını, rakkaseleri, harem kadınlarını ve çeşitli portreleri konu almaktadır. Asalet ve zarafeti yansıtma kaygısının çizgiye hâkim olduğu bu resimlerin çoğunda sanatçı, eski şemacı nitelikleri aşan bir canlılık ve en doğacı resimlerde dahi rastlanması güç olan tensel bir ifade kuvveti göstermiştir. Bu figürler zarif çizgilerle, narin hatlarla canlandırılır ve inceliği ifade eder. İnce ayrıntılarıyla çizilmiş resimler bir yandan da dönemin toplumsal yaşamı hakkında bilgi edinilmesini sağlamaktadır.

kirmizilar.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

kirmizilar.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

III. Ahmet’in Şehzadelerinin Düğün Töreni

 

Levnî’nin minyatürlerinin en önemlilerinden bir grup, III. Ahmed’in şehzadelerinin 1720’deki sünnet düğününü anlatan Seyyid Vehbî’nin Surnâme’si için hazırladığıdır. Osmanlı dünyasında bir gelenek olan surnâme türünün daha eski örneklerinde görülen minyatürler düğünleri Atmeydanı’nın klişe dekoru içinde gösterirken Levnî bu yazmanın sayfaları kadar, yaklaşık 37 × 26 cm. boyutlarında levhalar halinde yaptığı 137 minyatürde şenlikleri şehrin çeşitli yerlerinde, sarayın içinde ve deniz kıyılarında göstererek yerel dekoru zenginleştirmiştir. Çeşitli esnaf gruplarının geçit törenleri, gündüz ve gece düzenlenen eğlencelerle Haliç’in sularında yapılan gösteriler bu minyatürlerin konularını oluşturur. Levnî’nin kalabalık grupları tasvir etmesi onun satıhçılıktan kaçındığını ve devrin üslûbunun da etkisiyle mekâncı bir görüşte çalıştığını gösterir. Sanatçının padişahlar albümünde ise Osman Gazi’den III. Ahmed’e kadar gelen padişah portreleri yer alır. Bundan başka bir albümü meydana getiren kırk altı resimden kırk üçü ona aittir ve yaklaşık 25 × 15 cm. boyutlarındaki bu resimlerde daha çok tek insan figürü ya da birkaç kişilik gruplar ele alınmıştır. 

Özellikle güzel kıyafetli kadın figürlerinin çoğunlukta olduğu bu eserlerde Levnî’nin hemen her sınıftan halkı tasvir etmek istediği görülür; ancak resimler çoğunlukla III. Ahmed dönemindeki eğlence ve lüks düşkünlüğünü yansıtır. Levnî’nin minyatürlerinde yine Lâle Devri’nin giysileriyle çizilmiş kadın ve erkeklerden başka Avrupalı ve İranlı tipler de konu edilmiştir. Kadın müzisyenler, dans eden genç kızlar, feraceli kadınlar, kahve tutan, sarık saran ya da ağaç altında oturan delikanlılar gibi çeşitli figürlerdeki en dikkat çekici yan insanların hareketleriyle yaptıkları işler arasındaki uygunluktur. Türk hayat tarzını ve âdetlerini göstermesi ve kültür tarihimizi belgelendirmesi bakımından büyük değer taşıyan Levnî’nin eserlerinin hemen hemen tamamı Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmaktadır.

Aynı zamanda şiir de yazan Levnî’nin yirmi kadar şiiri günümüze ulaşmıştır. Onun bir kasidesini III. Ahmed’e sunduğu bilinmekte, ayrıca bazı atasözü ve deyimleri içeren bir şiirin de ona ait olduğu kabul edilmektedir. Hem aruz hem hece veznini kullanmış, daha çok hecede başarılı olmuştur.

ESRLERİ VE ŞAİRLİĞİ

Padişahlar Albümü: Levnî’nin en önemli eseri olup Topkapı Sarayı Müzesi’nde III. Sultan Ahmed Kütüphanesi No. 3109’da Târîh-i Türkî adıyla kayıtlıdır. Bu eserde; Sultan IV. Murad, Sultan II. Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed’in resimleri bulunmaktadır.

Sûrrnâme-i VehbîLevnî’nin bir diğer önemli eseri olup Topkapı Sarayı Müzesi III. Sultan Ahmed Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Sûrnâme-i Vehbî’nin sonunda Levnî adına yüz otuz yedi minyatür yer almaktadır. Eserde III. Ahmed’in oğulları ile birlikte beş bin fakir çocuk için yaptırdığı düğün Vehbî tarafından günü gününe not edilmiş, Levnî ise bunu resimlemiştir. Levnî’nin yüz otuz yedi minyatürünün yardımıyla o dönemin giyim kuşamı, eğlenceleri, gelenek ve görenekleri, musiki fasılları, esnaf zümreleri ve özellikleri hakkında bilgi edinilebilimektedir.

Resim Albümü: 1720-1730 yılları arsında yapıldığını tahmin edilmektedir. Eserde kırk altı resim bulunmaktadır. Bunlardan kırk üçünde Levnî’nin imzası bulunmaktadır. Resimlerin pek çoğunun altında veya üstünde Levnî’nin “rik’a”sı görülmektedir.

Levnî, güzel sanatların pek çok dalıyla ilgilenmiştir. Bulunabilen şiirlerinden ve özgeçmişinden anlaşıldığına göre Levnî kendisini anlatabilmek için şiir yazmıştır.

Aslında Levnî Türk edebiyatında güzel sanatların şiir dalında Atalarsözü Destanı’yla ünlenmiş birisidir. Yirmi sekiz dörtlükten oluşan bu destanda onlarca atasözünün (Sert sirke kabına zarar demişler, Bugünkü işini koyma yarına, Dağdan gelenler bağda olanları kovar demişler, Bal tutan parmağın yalar demişler, Kendi çalar kendi oynar demişler, Gün doğmadan neler doğar demişler, Güneş balçık ilen sıvanmaz, vb) dörtlüklerin içerisine serpiştirilerek manzum olarak söylenmesi onun şiirdeki sanat gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca destanda atalar sözü, pend, eski mesel, durûb-ı emsal kavramlarının kullanılması 18. yüzyılda atasözü yerine kullanılan kelime ve deyimleri ortaya koyması bakımından değerlidir. Levnî’nin atalarsözü destanı alanındaki ilkler arasındadır. Yukarıda da belirtildiği gibi Levnî toplumdaki birtakım sıkıntıları, aksaklıkları dolaylı bir anlatımla atasözleri vasıtasıyla anlatmıştır.

Tekerlemesi ise onun şiir gücünün zirveye çıktığı Selanik-İstanbul yolculuğunun anlatıldığı bir parçadır. “Çiçeğe arı, arıya asel / Abdala boru, boruya gazel / Şaire türkü, türküye güzel / Güzele gerdan ne güzel uymuş”  dörtlüğüyle başlayan tekerlemesi Âşık Ömer‘den sonraki en önemli ferdî tekerlemedir. Dörtlük dikkatli bir şekilde incelenirse mısra sonu kafiye ve rediflerin yanı sıra mısra içi ses tekrarları ve vurguları tekerleme türünün Türk şiirindeki gücünün bir delilidir.

Bunların dışında Levnî’nin onlarca şiiri türkü ve şarkı olarak okunmuştur. Bu tür şiirlerde sevgi, gurbet, ayrılık, hasret, vb. konular ele alınmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerinin yanında aruzla yazmış olduğu şiirleri de vardır. Ulaşılabilen kaside, türkü, şarkı, tekerleme ve destanlarından hareketle dilinin dönemine göre duru olduğu söylenebilir. Ayrıca bu tür şiirlerinde edebî sanatları da ustalıkla kullanmıştır.

kirmizilar.com 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 

Atalarsözü Destanı

Tut atalar sözün kalbi selim ol

Gönülden gönüle yol var demişler

Gider yavuzluğu tab’ı halim ol

Sert sirke kabına zarar demişler

Bilirsin alçağa akmadadır su

Kâmilin cahile nasihati bu

İkrarını gözet olma abesgu

Bildir iman ile ikrar demişler

Her kâra uzatma elin eteğin

Yelkovana döner âhır emeğin

Nitekim şaşkını gölde ördeğin

Başın kor kıçından dalar demişler

Aldanma cihanın sakın varına

Bir nefesi verme cihan varına

Bugünkü işini koyma yarına

Yâr yıkıldığı gün tozar demişler

Kestim bu arsada ben de bir koyun

Meydan-ı hünerde gel sen de soyun

Feleğin zoruna dayanmaz oyun

Katı zor oyunu bozar demişler

Çoktur bu âlemde boşa yelenler

Kande bilenler ile bilmeyenler

Eskiden âdettir dağdan gelenler

Bağda olanları kovar demişler

Dediler bu pendi sordumsa kime

Tuz ekmek bilmeze müşkilin deme

Kül kömür ya namerd lokmasın yeme

Gün olur başına kakar demişler

Abestir her vara yoğa koşanlar

Gâhi doğru gâhi eğri eşenler (aşanlar)

Ağlamak ne demek kendi düşenler

İki gözden bile çıkar demişler

Arz eyle bu pendi kendi özüne

Dost addetme her güleni yüzüne

İncinme dostunun doğru sözüne

Doğru söz insana batar demişler

Darbımesellerle eylersen amel

Kırkların birine olursun bedel

Usulü manayı bilmeyen echel

Solağına davul çalar demişler

Bir mürşid-i kâmil bulmayanlara

Bin nasihatten ders almayanlara

Sözünün sübutu olmayanlara

Dipsiz kile bir boş ambar demişler

Eşkin at yanına bağlansa güre

Huy alır huyundan ol göre göre

Hizmet eyler isen eyle bir ere

Su aktığı yere akar demişler

Çarşuy-ı dehirde nice toz kopar

Ol vakti gözeten çok takye kapar

Helalzade gelir pazarlık yapar

Haramzade pazar bozar demişler

Âdet-i Hak budur ezel ü ebed

Kul kula sebeptir ey dil-i naşad

Baye geda hizmet etmekte murad

Bal tutan parmağın yalar demişler

Dilden ister isen gıll ü gış gide

Meta-ı razını açma hâside

Kıyma müşteriye az al faide

Alan da satandan umar demişler

Yâr ile ettiğin kavle ver karar

Kâr etmezsen bari eyleme zarar

Aza kanaat et olma tamahkâr

Ucuz satan tizcek satar demişler

Ham tamaı gel terk eyle erken

Elimden çıkmasın der isen örken

Deve ahu gibi boynuz ararken

İki kulaktan da çıkar demişler

Hileyi irtikâp etme kıl hazer

Denilsin namına bir er oğlu er

Sen elin kapısını kakarsan eğer

El de senin kapın kakar demişler

Irzıyla varamaz eşkıya eve

Uslu gez kim seni kâmiller seve

Hardan büyük at var attan da deve

Deveden de büyük fil var demişler

Güneş balçık ile sıvanmaz ey dil

Bîzeban da olsa bellidir kâmil

Kendinden gayriyi beğenmez cahil

Kendi çalar kendi oynar demişler

Tâlib-i marifet çekerse emek

Yüğrük at attırır yemin giderek

 Şaire ses ile saz ü söz gerek

Yalnız taş olmaz duvar demişler

Kûy-ı dilâraya eylersen akın

Hele gafil olma etrafa bakın

Karda yürü izin bell’etme sakın

Arif olur il tiz duyar demişler

Yüzüm yerde tenim hâk ile yeksan

Serim gavgalarda hâlim perişan

Gözlerim cemal-i canana hayran

Gönül masumdur umar demişler

Gerek şaki olsun gerekse said

Kereminden Kerim eylemez baid

Böyledir Mevlâ’dan kesme sen ümid

Gün doğmadan neler doğar demişler

Kanaat kıl lokma-i rûz u şebe

Eller konar topladığın zehebe

Bilirsin ki atalarımız bir tepe

Yakılır bir dere dolar demişler

Yırtıcı kuşların ömürleri az

Bir tek ipte iki canbaz oynamaz

Şahrahta kuyuyu kametince kaz

Ezkaza ayağın kayar demişler

Levnî nasâyihi pirlerin böyle

Durub-ı emsâli nazmile söyle

Meydan-ı hünerde ağırlık eyle

Ağır basar yeğni kalkar demişler

 

Tekerleme

Çiçeğe arı arıya asel

Aptala boru boruya gazel

Şaire türkü türküye güzel

Güzele gerdan ne güzel uymuş

Kavuğa sarık sarığa sümbül

Köçeğe yanak yanağa kâkül

Bahçeye güllük güllüğe bülbül

Bülbüle efgan ne güzel uymuş

Kediye sıçan sıçana kovuk

Meclise kelâm kelâma doruk

Hastaya çorba çorbaya koruk

Koruğa havan ne güzel uymuş

Yemeğe sahan sahana kalay

Fakire kibâr kibâra saray

Hünkâra vezir vezire alay

Alaya kaftan ne güzel uymuş

Hocaya hacı hacıya Mekke

Altına gümüş gümüşe sikke

Vâize dede dedeye tekke

Tekkeye kurban ne güzel uymuş

Kapıya kilit kilide miftah

Dervişe hırka hırkaya külâh

Kahveye yârân yârâna meddah

Meddaha yalan ne güzel uymuş

Yayana atlı atlıya koşu

Dallıya kuşak kuşağa puşu

Sohbete helva helvaya turşu

Turşuya soğan ne güzel uymuş

Yağlığa nakış nakışa ipek

Üstada hüner hünere emek

Levnî’ye güzel güzele döşek

Döşeğe yorgan ne güzel uymuş

 

KAYNAK

 1. TDV İslâm Ansiklopedisi Müellif: Şehnaz Yalçın 

2. http://teis.yesevi.edu.tr/Yazar: Prof. Dr. Ali Berat Alptekin

 

 

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen