Mahmut Topbaşlı (Günbeyli)

mahmuttopbasli1955 yılında Yalvaç (ISPARTA) ’ ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde yaptı. Yüksek öğrenimini de Kırşehir ve İstanbul’da tamamladı. Çeşitli gazete ve dergilerde (Bizim Anadolu, Millet, Ortadoğu, Her gün, Genç Arkadaş, Dost, Türkiye’m) şiir, hikâye, deneme, araştırma yazıları yayımladı. Uzun zamandır YÜZAKI DERGİSİ’NDE şiirlerini yayımlamaktadır. YÜZAKI ekolü şairlerindendir. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmış, yurtdışındaki Türk çocuklarının eğitiminde görev alarak, uzun yıllar Almanya’da yaşamıştır. Evli ve üç çocuğu vardır.

“Mahmut Topbaşlı, Namı değer GÜNBEYLİ, bizim kuşağın ağabeyidir. Öğretmen okulunda bizden bir üst sınıfta bulunuyordu. O zaman biz Mahmut TOBAŞLI değil de, Mahmut YALVAÇ olarak bilirdik. Güzel şiir okurdu. Özellikle Merhum Necip Fazıl’ın “SAKARYA TÜRKÜSÜ” nü çok güzel okurdu. Hele “ ŞAMİL, KAFKAS DAĞININ HÜRRİYET GÜNEŞİDİR” demeye başladığı zaman yer yerinden oynardı. Şiiri sadece ses olarak değil, mimikler, ses tonunu ayarlama, mükemmeldi. Beden dilini güzel kullanırdı. Özellikle millî şuuru diri tutmak için yapılan gün ve gecelerin aranan ismiydi. Mikrofonu eline aldığı zaman izleyiciler yerinde duramazdı. Ermeni herzelerin şehit ettiği ateşe, büyükelçi vs cenaze törenlerinde mutlaka mikrofon onun elindeydi. Mahmut YALVAÇ’ın o zamanlarda( 1975–76-77’li yıllar) ülkücü hareketin sesi olan gazete ve dergilerde şiirlerini-yazılarını yayınlandığını duyardık. Sevimli bir duruşu, akıcı bir konuşma üslûbu vardı.
Mahmut YALVAÇ’ın adının, özellikle soyadının YALVAÇ değil de TOPBAŞLI olduğunu çok sonra öğrendim. Biz hep Mahmut YALVAÇ ağabey derdik. Kendisi de bir şey demezdi. Ispartalı olduğu biliyorduk da, Yalvaçlı olduğunu da sonradan öğrendiğimizi hatırlıyorum. Yalvaçlı olduğunu öğrendikten sonra YALVAÇ’ı soyadı yerine kullanmasının sırrını çözdüm derken; internette YÜZAKI dergisinde GÜNBEYLİ( Mahmut TOPBAŞLI) mahlasıyla karşılaştım. Sevinmiştim. Okul yıllarında belirli bir samimiyetimiz olmasa da, ne de olsa ağabeyiz olurdu. Sevinmiştim tabii.
Yıllar sonra bir İstanbul seyahatimde, Sevgili Ömer Gül’ün gayretleriyle bir araya geldik. Sevgili öğretmenim Recep KABAŞ, Ömer GÜL. GÜNBEYLİ ve ben… Uzun uzun sohbet etme imkânı bulup, hasret giderdik desem yeridir. İstanbul’un yabancısı olmam hasebiyla beni gideceğim yere kadar bıraktı. Arabasıyla giderken iki şiir kitabını elime tutuşturdu. Osmaniye’ye gelir gelmez satır satır, altlarını çizerek okudum. Kitapların sayfaları tabir yerindeyse kızamık çıkarmış gibi her yer çizilmiş, notlar alınmış vaziyette.
Şiirler daha çok “aşk, sevda, yiğitlik ve güzellik” üzerine. Ne de olsa Yunus EMRE’nin torunlarıyız. Mevlana’nın mirasçıları olduğumuzu söylüyoruz. Elbette yazılanlarda “aşk, sevgi, yiğitlik ve güzellik” üzerine olacak. TOPBAŞLI’nın aşkı beşeri olandan ilahi aşka doğru bir yol alıyor. Aşk yaşadıklarını söyleyenlerin hayvani duygulardan nasiplerini alınca aşklarının sönmesi gibi değildir Mahmut TOPBAŞLI’nın aşkı. Olamazda. Çünkü Mahmut TOPBAŞLI ilahi fermanın nasıl olduğunu biliyor. Aşk ile şehevi duygunun aynı şeyler olmadığının farkında. “ (MUSA SERİN)

 mahmuttopbasli1Güllere Dokunma Şiir kitabının tanıtım yazısında şöyle der Topbaşlı: Her sanat kendi kültürünün, her kültür kendi inancının, her insan kendini inşa inanç ve kültürünün libasına bürünür. Bu gerçeğin ışığında ve şuurunda, özden söze dökülen hasbi duygulardan mısralar sunuyorum…Asırları kuşatan, kucaklayan söz ustalarından beslendiğim, onlarla aynı ummana akmaya namzet mısralar sunuyorum.

Sözlerin en güzelini ve sözün sahibini anlamaya çalışırken yaşadığım inşirahtan mısralar sunuyorum.
Asırlık çınarların köklerinden filizlenen ve yeni çağda neşvü nema bulan bir sesle mısralar sunuyorum. Edebiyatın ve şiirin vasıta ve malzemelerini doğru okuyup doğru anlamaya çalışmış bir zihin çilesinden mısralar sunuyorum…
Eserleri
Yayınlanmış eserleri; NİCE YAZILMAMIŞ MISRA (Şiir-1990) , DİLEK ÇIKMAZI (Şiir-1993) , SEVGİ IRMAĞI (Şiir-2003) , SEVİNÇLERİN ARDINDA (Şiir-2003) , GÖNÜL BU (Şiir-2015)

 

ŞİİRLERİNDEN:

 GÖRÜRSÜN

Boşa kahırlanmadan sabret, baharı bekle,
Bağrında kor ateşler yaktığını görürsün…
Kanatlanmak istersen, öncesinde emekle,
Zirveye menzil menzil çıktığını görürsün.

 

Yüreğin cız ederken, gözlerin ıslanmalı,
Boşa geçen günlere, tâ ciğerden yanmalı,
En kızgın güneşlere, sabırla dayanmalı;
Şafakta ufuklara baktığını görürsün.

 

Ferahfezâ ezgiler, soldursun yüreğini,
Muhammedî muştular, doldursun dileğini,
Mâsivânın cezbesi, bükmeden bileğini;
Umutları göğsüne taktığını görürsün.

 

Sonsuzluk çağrıları, gönlüne dolar bir bir,
Yaprak dökümü gibi, silinir bütün kibir,
El eden ummanlara, yönelince bir nehir;
Önündeki engeli yıktığını görürsün.

 

Yarınlara yönelip, müjdeli günlere bak!
Nikābını açtığın, mutlu düğünlere bak!
Lezzeti tescillenen, kutlu öğünlere bak!
Sürurla yaşlarını döktüğünü görürsün.
Günbeyli, gözyaşını döktüğünü görürsün…

  

GÜL SEZA

En soğuk ürpertiyi dağ ardından beklerken,
Sıcacık imbatlarla köpüren deniz oldun,
Sükûnet limanına rota oldun, iz oldun,
Hikmetlere sarılmış çözülecek giz oldun.
Muhabbet ezgileri yüreğimi yoklarken.

  

En zorlu rüzgârlarda dallarım savrulurken,
Nefes nefes çektiğim misk ü amber gül oldun,
En sessiz çığlığıma avaz oldun, dil oldun,
Kıvılcımdın, yükseldin duman oldun, kül oldun,
Kardelen mevsiminde közümden kavrulurken.

  

En hırçın dalgalarda boşa kürek çekerken,
Vuslat hülyalarıma ufukta ümit oldun,
Menzilime götüren yoluma binit oldun,
“Hay” deyip davranmaya ayrılan vakit oldun,
İçimin miracıyla gül yurdunda çökerken.

  

En keskin bıçaklara tevekkülle dalarken,
En kavi direnişin güçlü bileği oldun,
Hayatımı kurtaran şefkat meleği oldun,
Kavuşma dilekçemin içten dileği oldun,
Dua yüklü kervanı ötelere salarken.

  

En çetin savaşlara kılıcımı bilerken,
Sır endam hedeflere kutlu akınım oldun,
Ya sabrımı okşadın, tuttun, ya kınım oldun,
Sırtımı yasladığım en has yakınım oldun,
Yanağıma damlayan gözyaşımı silerken,

  

En hasbi dönüşlerle semah olup dönerken,
Cananın otağında düğünüm toyum oldun,
Aradığım huzuru taşıyan suyum oldun,
En munis hallerime gül seza huyum oldun,
Yıldızlar yandığında kör nefisler sönerken.

 

HUYU GÜLDÜR ÖZÜ TOPRAK

Bizim ilde güller açmış,
Burcu burcu kokar şimdi.
Hasret güvercinim uçmuş,
Gözüm yola bakar şimdi.

 

Davet eden nazlı yardır,
Paha biçilmez diyardır,
Sultan Dağı hala kardır,
Kuru ayaz yakar şimdi.

 

 

Gül kokar yurdu yöresi,
Merkez bilir yer küresi,
Kavidir Yalvaç töresi,
Halıya gül döker şimdi.

 

 

Tarih kokar dört bir yanı,
Ak köprü içer zamanı,
Töreye vurgun insanı,
Hıdırlığa çıkar şimdi.

 

 

Gonca gonca, başak başak,
Huyu güldür, özü toprak,
Sevdasıdır millet, bayrak,
Çilesini çeker şimdi.

 

Dünya türlü tuzak kursa,
Hiç kapılmaz kine, hırsa,
Birde ayranı kabarsa,
Şimşek olup çakar şimdi.

 

 

Gönlüm hasretiyle yaman
Gözümde tüter gülistan,
Çınaraltı kadim mekân
Dostlar çaya çöker şimdi.

 

 

BİRLİK TÜRKÜSÜ

 

 

Huzur, düzen, dirlik için,
Makas değil, iğne lâzım…
Gönüllerde birlik için,
Makas değil, iğne lâzım.
Muhabbetle yoğrulmaya,
Bir dev gibi doğrulmaya,
Hem dünyaya hem ukbaya,
Makas değil, iğne lâzım.

 

 

Gülü gülşenden dermeye,
Birlik sırrına ermeye,
Ayrılığa son vermeye,
Makas değil, iğne lâzım.
Yürekler yanarken közde,
Ölçü gerek sazda, sözde,
İğne birlik demek özde,
Makas değil, iğne lâzım.

 

 

Mazlumun akan yaşına,
Gönül bağının başına,
Yolculuğun yoldaşına,
Makas değil, iğne lâzım.
Bunca hasret bitsin diye,
Aşk bülbülü ötsün diye,
Nefsi geri itsin diye,
Makas değil, iğne lâzım.
Bölününce başlar çile,
Figan yaraşmaz bülbüle,
Birlik için her gönüle,
Makas değil, iğne lâzım.
İstenirse İrem bağı,
Geçsin ayrılığın çağı,
Aşmak için nice dağı,
Makas değil, iğne lâzım.

 

BURASI ÇANAKKALE 

 

 

Canavarca saldırdı yedi düvel dört koldan,
Destursuz geçilmezdi bu boğazdan, bu yoldan…
Bedir’deki dilekler yine döküldü dilden,
Dualarla âminler karışıp döndü sele,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Niğbolu’nun gölgesi Gelibolu’ya düştü,
Boğazın sırtlarına nice sırtlan üşüştü…
Şehitlik mertebesi, ne hülya ne de düştü,
Meleklerle şüheda vermiştiler el ele,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Namus için kükreyip, vatan deyip koştular,
Gül kokulu dualar, Muhammedi muştular…
Seddül bahir önünde zalimle vuruştular,
Allah Allah sesleri karıştı esen yele,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Yıldıztepe, Sulukoy karşılıklı siperdir,
Mecidiye tabyası tekmil er oğlu erdir…
Burası bir neferin cihan olduğu yerdir,
Örüldü etten duvar, Kilitbahir’de bele,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Boğazın sularında, kim ki ham hayal kurar,
Mehmetçiğin pençesi adil bir hesap sorar…
Kapıdağ’ın üstünü bir mukaddes nur sarar,
İnna Fetahna diye dua başlasın hele,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Özde harim-i ismet, gözünde hubbü’l-vatan,
Bir ateş çemberinde devrildi bunca fidan…
Karayürek deresi zalime oldu zindan,
Dağlar taşlar ses verdi, bu mukaddes bir çile,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Yağmur değildi yağan, yanan tonlarca gülle,
Mehmetçiğin göğsünde sönen alevdi gülle…
Yaradanın izniyle geri dönendi gülle,
Şeyda bülbül suskundu ama tutkundu güle,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Hedefleri istila, bu tarihin utancı,
Sade insana değil, dağa taşadır hıncı…
Şanlı ordu direnir artar zalimde sancı,
Günbeyli, bunca mihnet bir an gelmezdi dile,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
İman dolu yürekler bilmez ölüm korkusu,
Vatan aşkından doğan beste zafer türküsü…
Bir iman abidesi ve sonsuzluk ülküsü,
Yüreklerden döküldü, mızrap dokundu tele,
Yazıldı tarihlere burası Çanakkale!
Mahmut Topbaşlı

 

 

EBED MÜDDET SEVDASI

 

Keş Dağı’nda kurulan kara pusu, kar üşür,
Yürekleri kavuran, yakan yıkan nâr üşür.
  

Kardelen ayazında gönüller yandı eyvah!
Ötelerden bir nida “Muhsin’imi sar” üşür.
 

 

Duaya durdu cihan, bakışlar şimdi mahzun,
Damla damla dökülen ağıt, ah-u zar üşür.

 

Alperence bir hayat, dosta düşmana güven,
Düşüncen bayrak olur, tarihler yazar üşür.

 

Alnın ak, yüreğin ak, duruşun dikti daim,
Kor ateşle yanarken millet bahtiyar üşür.

 

Dünyayı gurbet bildin gerçek sevdan Ukba’ydı,
Koyaklarda yarpuzlar isyanda, nazar üşür.

 

Uzak yakın kim varsa haline şahit tuttum,
Bu dünya gurbetinde kök salan çınar üşür.

 

Ülkü yolunda öncü, büyük birlik sevdası
Remzinde gül açarken, hedefin gülzar üşür.

 

Tanır seni zindanlar, tanır tank namluları,
Ebed müddet aşkını tanır bu diyar, üşür.

 

Dostuna yürekten dost, düşmana adil bakış,
Alperenlik yurdunun ufkunu açar, üşür.

 

Milletin hizmetkârı, maşer-i vicdan sendin,
Ufuklar kararırken âlemdeki dâr üşür.

 

Hilalin sinesine taktığın gül izinde,
Yiğitler ardın sıra oyunu bozar üşür.

 

Okyanus ötesinin hesabını sezmiştin,
Kuyruğuna basılan akrepler sokar üşür.

 

Vatan millet uğruna koşarken belde belde,
Hain bir plan ile Rahman’a uçar üşür.

 

Mevsimsiz düşer yaprak, mevsimsiz kurur çiçek,
Öteler ötesine yıldızca akar üşür.

 

Berzahın kapısında seni bekleyen Resul,
Şahadet beratını göğsüne takar……. (şükür)

 

ŞAİR

 

Ömür defterinde hep mısra mısra
Sevdayı işleyip durursun şair
Berceste sözleri yeminle asra
Hakkın rızasıyla vurursun şair

 

Yüreklere yağan rahmet vaktinde
Dostun gül attığı hasret vaktinde
Huzura durulan hürmet vaktinde
Nice gönülleri bürürsün şair

 

Sunduğun yarına gülbank destedir
Ezelden ebede solmaz bestedir
Bütün duyguların kutlu sestedir
En gür sedalarla yürürsün şair

 

Yunusca sevdalar akar zamandan
Mevlevi nefesler eser ummandan
En zor zamanların dostusun candan
Geride kalanı sürürsün şair

 

En soylu izleri taşıyan ersin
Mısrada yansıyan nice hünersin
Maziden atiye taşan esersin
Kurak iklimlerde kurursun şair

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen