Behçet Necatigil (GÖNÜL)

behcetnecatigil03(d. 16 Nisan 1916, İstanbul – ö. 13 Aralık 1979, İstanbul), Türk şair, öğretmen, çevirmen. Modern Türk şiirinin önde gelen şairlerindendir. Herhangi bir edebi akıma katılmamış; bağımsız bir şair ve fikir adamıdır. ürk Edebiyatı’nın önde gelen şairlerinden Behçet Necatigil , sürekli yeniyi arayan, sorgulayan kalemi, gerek içeriksel gerekse de biçimsel anlamda geleneksel şiirin yanı sıra Batı şiirinden beslenen yönelimi, dönem dönem değişen üslup denemeleri ile modern Türk şiirinde önemli bir yere sahiptir.Şiir dışında, tiyatrodan mitolojiye, sözlük biliminden roman çevirilerine ve radyo oyunlarına kadar kadar birçok edebiyat alanında eser vermiştir. Türkiye’de radyofonik oyunun bir edebiyat dalı olarak benimsenmesinde oyunları, çevirileri ve uyarlamalarıyla büyük emek vermiştir. Edebiyatçılığının yanında öğretmen kimliği ile tanınır.Öykü yazarı Ayşe Sarısayın’ın babasıdır. 1943 yılına kadar Behçet Necati, Necati Gönül, 1943’ten sonra Behçet Necatigil imzasını kullandı.

 16 Nisan 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atikalipaşa Mahallesi’nde bir konakta doğdu. Babası Kastamonulu Hacı Mehmet Necati (Gönül) Efendi, annesi Gevyeli müderris Hafız İbrahim Hakkı Efendi’nin kızı Bedriye Hanım’dır. Bir dersiâm müderris olan babası, Beyoğlu ve Sarıyer ilçelerinde müftülük yapmıştır. Asıl adı Mehmet Behçet Gönül olan şair, 1951 yılında mahkemeye başvurarak resmen Necatigil soyadını almıştır.

Atikalipaşa mahallesindeki Necatigil’in dünyaya geldiği konak 1918’de meydana gelen Büyük Fatih Yangını’ndan yandı ve ağır bir mide humması geçirmekte olan annesinin hastalığı bu travmanın etkisi ile ağırlaştı. Henüz iki yaşında olan Mehmet Behçet o yıl annesini kaybetti. Bir süre anneannesi Emine Münire Hanım’ın Karagümrük Mahallesi’ndeki evinde yaşadı. Bir saray memurunun kızı olan Saime Hanım’la ikinci evliliğini yapan ve bu evlilikte iki kızı olan babası Mehmet Necati Efendi ise Beşiktaş Valideçeşme’de yaşamaktaydı. Necatigil anneannesinin rahatsızlığı üzerine 1923’te babasının yanına taşındı ve Beşiktaş’taki Cevriusta Okulu’nda ilköğrenim gördü.

Aile, babasının Singer Dikiş Makineleri firmasında müfettiş olarak işe girmesinden sonra Kastamonu’ya taşındı. Necatigil, ilk öğrenimini Kastamonu Erkek Muallim Tatbikat Mektebi’nde tamamladı. Ortaöğrenimine Kastamonu Lisesi’nde başladı. Ancak yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle geçirdiği “adenit tüberküloz” nedeniyle öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Aile İstanbul’a taşındı. Necatigil, tedavisinin ardından 1931 yılında Kabataş Erkek Lisesi’nde, orta ikinci sınıftan yeniden başladı.

Hastalığıyla gelen duyarlılık, onda yazma hevesi uyandırdı. 1927-1928 yıllarında el yazısı ile haftalık “Küçük Muharrir” adıyla dergi çıkarıp, hazırladığı on dört sayıyı arkadaşları ve aile üyelerine sundu. Kabataş Lisesi’nde öğrenimine yeniden başladıktan sonra Küçük Muharrir’i yeni harflerle hazırlamaya başladı ve bir yaz boyunca on iki sayı çıkardı. Bu yıllarda Akşam gazetesinin Çocuk Dünyası sayfasına Küçük Muharrir adıyla fıkralar, şiirler, küçük hikâyeler de yayımladı. Necatigil bu deneyimi hiç unutmadı.[6] Edebi metin değerinde yayımlanan ilk şiiri ise lise yıllarında “Behçet Necati” imzasıyla Varlık dergisinde yayımlanan “Gece ve Yas” adlı şiiri oldu. 1936’da okulun edebiyat bölümünden birincilikle mezun oldu.

Liseyi bitirdikten sonra Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek öğrenim gördü. Bu okulda ders veren Ali Nihat Tarlan ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi oldu; Divan şiiri ve Tanzimat şiiriyle tanıştı. Öğretmen Okulu yıllarında Cahit Külebi en iyi arkadaşı oldu. Alman Filolojisi bölümünün bazı derslerine de misafir öğrenci olarak katıldı ve Deutscher Austauschdienst kuruluşunun davetlisi olarak bursla Berlin’e gönderildi, dört ay Almanca kursuna devam etti. 1940 yılında yükseköğrenimini tamamladı ve öğretmenliğe başladı.

Edebiyat öğretmeni olarak ilk görev yeri Kars Lisesi idi. İklim koşullarına uyum sağlamakta güçlük çekip hastalanması üzerine 1941 yılında Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’ne tayin oldu. Burada Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur ile ortak çalışmalar yaptı; Zonguldak’ın gazetelerinden Ocak’ta, Kara Elmas dergisinde ve İstanbul’da çıkan Değirmen adlı dergide bu şairlerle birlikte şiirleri yayımlandı. 1943 Mart ayında da İstanbul’a, Pertevniyal Lisesi’ne tayin oldu.

behcetnecatigil02İki ay sonra askerlik görevi nedeniyle İstanbul’dan ayrılan şair, iki yıl sonra döndüğünde Kabataş Erkek Lisesi’ne atandı. Öğretmenlik mesleğinin en uzun dönemini bu okulda geçirdi. Kabataş Erkek Lisesi’nde Demir Özlü, Hilmi Yavuz gibi yazar ve şairlerin öğretmeni oldu. Bu okulda “Dönüm” adlı derginin çıkarılmasına vesile oldu. İlk şiir kitabı “Kapalı Çarşı” 1945 yılında yayımlandı. Hayatı boyunca öğretmenlik ile şairliği bir arada yürüttü.

948 yılında geçici bir süre için Kabataş Lisesi’nin yanı sıra Sarıyer Ortakokulu’nda ders verdi. Bu dönemde tanıştığı meslektaşı Huriye Korkut ile evlendi. Çiftin iki kızları oldu.

1945- 1955 arasında “Çevre” (1951), “Evler” (1953), “Eski Toprak” (1956) kitaplarını yayımlayan şairin bu kitaplardaki şiirleri gözlemlerini, deneyimlerini dolaysız anlatan, çağrışımlara kapalı şiirlerdi. 1955’te poetikasında değişiklik yaptı. Öykü unsuru az, çağrışımlara açık şiirlerle dolu kitaplar yazdı. Eski Toprak (1956) ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı , Yaz Dönümü (1963) adlı kitabı ile 1964 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, Carl Zuetmayer’den çevirdiği “Kurtlar” adlı şiirle Türk Alman Derneği Çeviri Yarışması birincilik ödülünü aldı.

1963 yılında radyo oyunları yazmaya başladı. Türkiye’de en çok emek verenlerden biri oldu, bu alandaki eserlerini dört ciltte topladı. Rainer Maria Rilke, Miguel De Unamuno, Knut Hamsun, August Strindberg, Thomas Mann, Stefan Zweig gibi pek çok Alman ve Norveçli yazar ve şairin kitaplarını da Türkçeye çevirdi. Şiir, radyo oyunu ve çevirilerinin yanı sıra “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” (1960), “Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü” (1979), “100 Soruda Mitologya” (1969) adlı kitapları hazırlamıştır.

1960 yılında Çapa Eğitim Enstitüsü’ne tayin olan Necatigil, 1972’de bu okuldan emekli oldu. Emeklilik günlerini evinde edebiyatla yoğunlaşarak, çalışarak geçirdi.

Kanser teşhisiyle kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde 13 Aralık 1979 tarihinde hayatını kaybetti.

Ailesi ölümünden sonra, Necatigil Şiir Ödülü’nü her yıl verilmek üzere oluşturdu. Ayrıca Kabataş Erkek Lisesi 3 Fen-F sınıfına Behçet Necatigil Dersliği adı verildi.

Şairin 1955-1964 yılları arasında yaşadığı ve bir şiirine de konu olan Camgöz Sokak’ın adı 1987 yılında “Behçet Necatigil Sokağı” olarak değiştirilmiştir.

Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu hakkındaki 2013 yapımı Kelebeğin Rüyası adlı filmde Necatigil’in Zonguldak’taki stajyer öğretmenlik günleri canlandırılmıştır.

Necatigil’in şiiri başlangıçta, günlük nafakasının peşinde olan halktan insanların şiiridir. Halk için şiir yazmadı; ama, bir anlamda halktan insanın günlük dertlerinin, duygulanmalarının, duyarlıklarının şiirini yazdı, kentsoylu insanın sorunlarını dert edindi. Bunu yaparken de halk ve divan şiirinden edindiği sesi modern şiire aktardı. Hatta bu şiir anlayışını 1960’lı yılların ortalarına kadar taşıdı. Bu dönemden sonra yeni şiir arayışlarına girerek, şiirin biçimsel yönünü öne çıkarmaya başladı. Bu arayışın ilk örnekleri de Divançe kitabında görülebilir. Divan şiiri biçimlerini kullanarak girdiği arayış dönemini bir anlamda Kareler Aklar kitabında doruğa ulaştırdı. Bu kitaptaki şiirlerin sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağıya ve çapraz olarak okunmasıyla farklı şiir tatları, farklı anlam katmanları elde etmeyi amaçladı. Sözcük ve biçim deformasyonlarıyla, simgesel anlatımlarla şiirinin önünü açmayı denedi.

Necatigil, şairliğinin yanı sıra radyo oyunu, biyografi yazarı olarak da tanındı. Yerli ve yabancı yazarlardan yirmi iki roman ve hikâyeyi radyoya uyarladı. Şüphesiz ki ona şairliğinden sonra büyük bir ün kazandıran, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ve Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü adlı eserleri oldu. Türlerinin ilk titiz örnekleri olan bu kitaplar, eksiklerine rağmen edebiyat araştırmacılarının ilk kaynak kitapları arasında yer alarak büyük ilgi ve işlev gördü.

Almanca ve Türkçeyi çok iyi bildiğinden, mükemmel çeviriler yaptı. Eserlerini en çok çevirdiği yazarlar, K. Hamsun, M. de Unamuno, H. Heine, T. Dorst, S. Zweig, R.M. Rilke, H. Hesse oldu. Eski Toprak adlı eseriyle 1956 Yeditepe Şiir Armağanını, Yaz Dönemi kitabıyla 1964 TDK Şiir Ödülünü, Carl Zuetmayer’den çevirdiği Kurtlar adlı şiiriyle de Türk – Alman Derneğinin Çeviri dalında birincilik ödülünü kazandı. Ölümünden sonra adına her yıl bir şiir kitabına verilen “Behçet Necatigil Şiir Ödülü” konuldu. Bu ödül her yıl şairin doğum yıldönümü olan 16 Nisan tarihinde açıklanmaktadır. Bütün eserleri, ölümünden sonra Hilmi Yavuz – Ali Tanyeri tarafından bir araya getirilerek 1981-89 yılları arasında basıldı. Yapı Kredi Yayınları da bütün eserlerini 1993 yılından itibaren yayımladı.

behcetnecatigil01“’Evi dinlenmiş buldum.’ Tatilden erken dönen Necatigil böyle yazmış eşine. Evlerin, ev içlerinin şairinin elinden çıktığı ilk bakışta anlaşılan bir cümle bu. Necatigil’in şiirlerini farklı kılan yanlardan birisi de ondaki bu ‘ev’ tutkusu belki de. İçe dönüklüğün simgesi olarak görebiliriz ‘ev’ tutkusunu. Bu nedenle, belki de o nahif ve muzip cümleyi yazarken şairin aklından geçmemiş de olsa, şunu iddia edebiliriz: Belki de bu cümle hayatı boyunca çalışan, tatillerinden söz ederken bile yazacağı şiirleri, yapacağı tercümeleri düşünen Necatigil’in, kısacık tatilinden bir parça dinlenmiş olarak dönmüş olmasının ifadesidir.

“İçe dönüklük çoğu kez edilgenlik olarak anlaşılır. Oysa içine döndüğü anda insan çıkılabilecek en zor ve yorucu yolculuğun başındadır. Hele ki bu yolculuğa ilk kez çıkılan yaşlarda, gençlikte umutsuzluklarla, imkânsızlıklarla doludur. Necatigil’in Mektuplar’ı arasında en ilgi çekici olanları gençlik yıllarında Tahir Alangu’ya yazdıkları. Sonraki yıllarda yazacağı şiirleri duyuran pek çok şey var bu satırlarda.

“İlk gençliğinden yaşlılığına dek çalışmış, ‘yu ellerini sularda’ dediği dünyaya, anlayışsızlıklara, yoksulluklara, haksızlıklara ‘katlanmış’ şairin mektuplarını okuduktan sonra, ‘katlanma’ sözcüğünü bambaşka bir bağlamda okuyabileceğimizi düşünmek de mümkün. İnsan kendi içine bakmak üzere eğildiğinde de ‘katlanmaz’ mı biraz?

Herhangi bir siyasi angajmana ve edebi akıma yönelmeden sanatçı duruşunu korumuş bir şair, bir fikir adamıdır. Sanat hayatı boyunca gösterdiği bu şahsi duruş, onu bireysel algılamaların merkezine hapsetmez, bilakis bu tür bireysel algılamaları insana özgü oluşlar ekseninde ele almaya, yorumlamaya ve dışa vurmaya iter. Şiirlerindeki arka planı oluşturan bu bireysel duyuş ve metaforik yönelimler ışığında psikolojik bir derinliğe erişmektedir. Bu noktada, düşten çok deneyimlerine ve çocukluk hatıralarına başvuran şair, gerek kullandığı dil gerekse sergilediği imajlarla insanın alelade yaşam içerisindeki duyuş ve duruşunu şiirin gündemine taşır. Necatigil’in belirgin özelliklerinden biri de şiirlerinde mutsuzluğun, hüznün egemen olmasıdır. Fakat ondaki mutsuzluk, bilinen anlamından farklıdır. Büyük bir mutsuzluk değil, ama ince ve derin bir duygudur.

Erdal Öz, Behçet Necatigil Sevgilerde Kendi Seçtiği Şiirleri kitabının sunu yazısında şöyle diyor: “Bayılırdık onun şiir okuyuşuna. Küçük, kısık, adamsendeci bir sesle, sözcükleri ağzının bir kıyısından atar gibi, başını sözcüklerin akışına bırakıp savurarak, dizelerinde yarattığı o bağırmayan, alçakgönüllü, güzel sesi bula bula okurdu şiirlerini. Onun şiirleri hep böyle okunmalı bence. Yazdığı şiirleri en güzel okuyan şairimiz belki de odur. Şiirine bu kadar yakışan bir okuyuşu bulan şairimiz azdır. Necatigil belleğimde, yüreğimde, hep sıkılan, çekinen, utanan bir ses olarak kalmıştır şiirleriyle.”

 

ŞİİRLERİNDEN :

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklımıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı;
Gecelerde ve yalnız.

Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

 

SİSLER İÇİNDE İNSANLAR

Bir büyük kır bu dünya :
Gece vakti ıssız kır cin peri.
Bir baş uzanır gibi karanlıktan,
Gün ortası biri selâm verip geçer,
Düşünürüm kimdi.

Tenha sokaklarda giderken yalnız,
Durdurur bir başkası beni dalgınlığımda;
Sallanır iki el, anlatır bir ağız,
Kırık dökük sözler kalır aklımda:
– Görüşelim, siz şimdi nerdesiniz?

Sisler içinde insanlar, çoğu uyanıkken uzak;
Bir yerden tanıyorum, ama nerden?
Ardından bakarım, köşeyi döndü mü yok:
Bir yarım rüzgâr değer gider yüzüme
Eski bahçelerden.

Uykuların eşiğinde aynı şey:
Yılların ötesinden biri
Sisler içinde seslenir: – Hatırla!
Gölgeler gibi erir uzatsam ellerimi
Buğularda.

Sisler içinde insanlar, gün ortası, geceleyin;
Hangisi gerçek, hangisi düş, şaşırdım.
Daha demin vardı, şimdi birdenbire yok.
Issız bir kır akşamı
Bu benim yaşadığım.

 

ZOR GEÇİT

Sen şu evvelce de yazdım:
Siyah gömleğinde ince
Olmuyor ki ha deyince
Hayat bütün bütün zalım.

Devran döner Âdem-Havva üstüne,
Dünya evlilikle baki.
Ama hayat dedikleri
Güçleşmekte günden güne.

Seni, beni üzen dertte
Çarpar bir milletin kalbi
Halkın çoğu bizim gibi
Bunun lafını etmekte.

Geçer hepsi geçer elbet;
Daralmış gönüller ferahlar
Gelir o eski sabahlar
Memleket eski memleket.

 

…………..

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

………….

Bak dediler baktım pek bir şey göremedim
Hem her yer karanlıktı
Zaten ben geldiğimde.
Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede
Nasıl çekip gideceğim kalk git dediklerinde
Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele
Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan
Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken
Zaten ben geldiğimde.

………….

Düşmüşse gönlüne
Suyunu esirgeme,
Aşkın hakkını yeme
Pişman olursun ömrünce.
Sana gölge verecek dallar
Fışkırır ancak gençlikten,
Büyüt bu fidanı ey genç
Hazır yeşermişken!
Ne demek istediğimi
Ömrünün ortalarında
Ansızın anlarsın

…….

Bakarsınız yaşamak bir gün bırakıverir
Sizi benim yollara.
Bir zamanlar kayıtsız önünden geçtiğiniz
Eski kapı
Çıkar sisler içinden karşınıza açık.
Sahi
İçerde
Sizin de
Hayatınız vardı.
Ve ancak o zaman anlarsınız
Yıllar önce gösterdiğimi kışı.
Yazdı
Şimdi değil sonra

 

ESERLERİ

Kapalı Çarşı (1945),
Çevre (1951),
Evler (1953),
Eski Toprak (1956),
Arada (1958),
Dar Çağ (1960),
Yaz Dönemi (1963),
Divançe (1965),
İki Başına Yürümek (1968),
En, Cam (1970),
Zebra (1973),
Kareler Aklar (1975),
Beyler (1978),
Söyleriz (1980),
Sevgilerde (1976, son üç kitabı dışında, önceki kitaplarından seçmeler),
Eine verwelkte Rose beim Berühren, Solgun Bir Gül Dokununca (1988, şiirlerinden seçmeler, haz. ve Almancaya çev. Yüksel Pazarkaya),
Silinir Ayak İzleri (seçmeler, 2003).
 

Radyo oyunları :

Yıldızlara Bakmak (iki oyun, 1965),
Gece Aşevi (beş oyun, 1967),
Üç Turunçlar (altı oyun, 1970),
Pencere (dört oyun, 1975).
Düzyazı:

Bile, Yazdı (1979),
Antolojileri :

Küçük Mitologya Sözlüğü (1957, yenilenmiş basımı 100 Soruda Mitologya adıyla, 1969),
Edebiyatımızda isimler Sözlüğü (1960),
Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (1979).

Mektupları :

Mektuplar (1989, ölümünden sonra.),
Serin Mavi (1999, ö.s.).

Çevirileri :

Türk Halk Kitapları (Otto Spies, 1941),
Bir Haylazın Hayatı (Joseph von Eichendorff, 1946),
Malte Laurids Brigge’nin Notları (Rainer Maria Rilke, 1948),
Sis (Miguel De Unamuno, 1948),
Sonbahar Yıldızları Altında (Knut Hamsun, 1949),
Dünya Nimeti, (Knut Hamsun, 1949),
Açık Deniz Kıyısında (August Strindberg, 1951),
Morbacka (Selma Lagerlöf, Salah Birsel’le, 1952),
Venedikte Ölüm (Thomas Mann, 1952),
Victoria (Knut Hamsun, 1952),
Korku (Stefan Zweig, 1953),
Yaman Adam (Miguel de Unamuno, 1954),
Tedirgin Gece (Albrecht Goes, 1954),
Pan (Knut Hamsun, 1954),
Serserilik Günleri (Knut Hamsun, 1955),
Açlık (Knut Hamsun, 1956),
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Erich Maria Remar-que, 1956),
Küçük Mitologya Sözlüğü (Dr. Otto Hitbrunner, 1957),
Benoni (Knut Hamsun, 1960),
Kapıların Dışında (Wolfgang Borchert, 1962),
Fareler (Gerhart Hauptmann, 1962),
Martı (Anton Çehov, 1963),
Fener Gece ve Yıldızlar (Wolfgang, Borchert, 1963),
Gençlik Güzel Şey (Hermann Hesse, Kâmuran Şipal’la,1963) ,
Dönemeç (Tankred Dorst, 1964) ,
Kara Kız (Tankred Dorst, 1965) ,
Ve O Hiç Bir Şey Demedi (Heinrich Böll, 1966),
İtiraf (Wilhelm Von Scholz, 1966),
Göçebe (Knut Hamsun, 1968),
Rosa (Knut Hamsun, 1968),
Şarkılar Kitabı (Heinrich Heine, 1972),
Kör Baykuş (Sadık Hidayet, 1977),
Andersen Masalları (Christian Andersen, 1977),
Son Bölüm (Knut Hamsun, 1980),
Yalnızlık Bir Yağmura Benzer, Çeviri Şiirler (1984),
Uçarı (Knut Hamsun, 1990).

Bütün eserleri :

Hilmi Yavuz ve Ali Tanyeri’nin hazırladığı Bütün Eserleri Cem Yayınevi tarafından 7 cilt olarak basıldı: 1. (İlk beş şiir kitabı, 1981), 2. (6.-11. şiir kitapları, 1982), 3. (Son üç şiir kitabı), 4. (Yayımlanmamış Şiirler, 1985), 5. (Bile, Yazdı ve Yazılar, 1983), 6. (Konuşmalar, Konferanslar, 1983), 7. (Radyo Oyunları, 1985).
Bütün Eserleri, 1993 yılından bu yana Yapı Kredi Yayınlan tarafından yeniden yayımlanıyor.

Ödülleri :

1957 Yeditepe Şiir Armağanı Eski Toprak ile
1964 Türk Dil Kurumu 1964 Şiir Ödülü Yaz Dönemi ile

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen