Necmettin Halil ONAN

onan necmettin halil 1Necmettin Halil Onan (1902, Çatalca, Kocaeli – 17 Ağustos 1968, İstanbul), Türk  şair, öğretmen, akademisyen, edebiyat tarihçisi. Türk edebiyatının artık
klasikleşmiş eseri olan ve Türk ordusunun Çanakkale Savaşı’ndaki savunmasını anan “Bir Yolcuya” şiirini kaleme alan şairdir.

1902’de Çatalca’da doğdu. Babası, Duyun-u Umumiye memuru Halil Hilmi Bey idi. Ortaöğrenimini Vefa Lisesi’nde tamamladı. 1919 yılında Dârülfünun Edebiyat
Fakültesinde açılan sınavı kazanarak Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu.  Cenap Şahabettin, Fuad Köprülü, Ferit Kam, Yusuf Şerif, Yahya Kemal, Hüseyin Daniş gibi edebiyatçıların öğrencisi oldu.
Doksanüç Harbi’nden sonra buraya göçmen olarak gelen, Rumeli’de Tuna boylarında  Hacı Muradoğulları adıyla tanınan bir ailenin çocuğudur. Babası Düyûn-ı Umûmiyye memurlarından Halil Hilmi Efendi, annesi Nazmiye Hanım’dır. İstanbul’da Koska Mahalle Mektebi’nde başladığı eğitimini Burhân-ı Terakkî, Çatalca İbtidâîsi ve Bakırköy Numune Rüşdiyesi’nde sürdürdü. Vefa Sultânîsi’nde okurken bir süre Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin resim bölümüne devam etti. 1919’da İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu. Burada devrin tanınmış edebî şahsiyetlerinden Cenab Şahabeddin ve Köprülüzade Mehmed Fuad’dan Türk edebiyatı, Ferit Bey’den (Kam) metin şerhi, Yahya Kemal (Beyatlı) ve Yusuf Şerif’ten (Kılıçel) Batı edebiyatı okudu. Hocaları arasında özellikle Ferit Kam ve Yahya Kemal’in etkisi altında kaldı. Talebeliği sırasında gündüzleri Kuledibi’ndeki Alliance Israélite’te öğretmenlik yaparken geceleri de Anadolu Ajansı’nda çalışıyordu.

1920’de İstanbul’un işgal edilip Dârülfünun’un geçici olarak kapatılması üzerine Anadolu’ya geçti ve Ankara Tâlimgâhı’nda zâbit vekili sıfatıyla Millî Mücadele’ye katıldı. Zaferin kazanılmasından sonra İstanbul’a dönerek yarıda kalan öğrenimini  tamamladı (1925) ve Anadolu Ajansı’ndaki işine bir süre devam etti. 1927’de İzmir  Amerikan Koleji’ne Türkçe ve edebiyat hocası olarak tayin edildi. Ardından İzmir  Erkek Lisesi ile İzmir Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1932’de Adana  Erkek Lisesi, 1933’te Ankara Erkek Lisesi, 1935’te İzmir Kız Lisesi müdürlüğünde  bulundu, 1939’da Maarif Vekâleti müfettişi oldu. 1942-1946 yılları arasında Yüksek Öğretim Genel müdürlüğü yaptı. Bu görevdeyken profesör unvanıyla Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Türk Edebiyatı dersleri vermekle görevlendirildi. 1946’da bu göreve asaleten tayin  edildi. 1960’ta sağlık problemleri yüzünden emekliye ayrıldı ve İstanbul’a döndü.
Hayatının son yıllarını çok sevdiği Boğaziçi’nde geçirdi. 17 Ağustos 1968’de öldü, mezarı Kandilli Kabristanı’ndadır. Ankara Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı  Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayımlanan Türkoloji Dergisi’nin bir sayısı onun hâtırasına ithaf edilmiştir (1972, IV, sayı 1).

Lise öğrencisi iken şiir yazmaya başlayan Necmettin Halil’in aruzla ilk şiirleri 1919’da Nedim dergisinde yayımlanmış, bunları Dergâh, Servet-i Fünun, Uyanış, Hayat, Kitaplar, Hisar, Millî Mecmua ve Anadolu Mecmuası gibi dergilerde çıkan  diğer şiirleri takip etmiştir. Daha çok Millî Mücadele yıllarında kaleme aldığı vatanî ve hamâsî şiirleriyle tanınmış, 1919-1927 yılları arasında yazdığı şiirlerini Çakıl Taşları adıyla kitap haline getirmiştir. Sonraki yıllarda da zaman  zaman gazeller yazmış olduğu halde 1927’de Hayat Mecmuası’nda yayımlanan “Bir Yolcuya” adlı şiiri adının Millî Edebiyat akımı içinde anılmasında büyük ölçüde  etkili olmuştur. Sanat anlayışı bakımından Yahya Kemal çizgisini takip etmeye çalıştığı görülen şairin şiirde bir yandan âhenk ve mûsikiye önem verirken bir  yandan da oldukça sade bir dille vatan sevgisi, mâzi hasreti, aşk ve tabiat  duygularını işlediği görülür. Millî Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli kademelerindeki  görevi dolayısıyla ilkokul, ortaokul ve liseler için ders kitapları da hazırlayan  Necmettin Halil, üniversiteye intisap ettikten sonra özellikle eski Türk edebiyatı alanında önemli sayılabilecek çalışmalar yapmıştır. Bunlar arasında İzahlı Divan  Şiiri Antolojisi hâlâ başvuru kitabı olarak önemini korumaktadır.

Başlangıcından XIX. yüzyıl ortalarına kadar divan edebiyatı sahasında tanınmış şairlerin dikkate  değer eserlerinden seçilen örneklerle bunların açıklamaları yanında metinlerde geçen edebî sanatların izah edildiği, yer yer tarihî bilgilerin de verildiği antoloji birçok defa basılmış ve değişik kesimlerden okuyucuların divan şiirine ilgi duymasında etkili olmuştur.

EDEBİ KİŞİLİĞİnecmettinhalilonan1

Necmettin Halil, yazın yaşamına aruz ölçüsünde şiirler yazarak başladı. İlk şiirleri Nedim dergisinde yayımlandı. Aruzu bırakıp hece ölçüsünde şiirler yazmaya başladığında şiirlerini Dergah ve Hayat dergilerinde yayımladı.Şair Genç Kalemlerin başlattığı Yeni Lisan ve Şairler Derneği kurucularının geliştirdikleri Miili Edebiyat Hareketinin dil, sanat ve konu anlayışına bağlı bir şairdir. Daha orta öğretim yıllarında şiir yazmağa başlayan ve şiirlerini Nedim (1919), Dergâh (1921-1922), Anadolu (1924), Hayat (1926-1928)dergilerinde yayımlamış olur.

Lisede iken ilk şiirlerini Halit Fahri Ozansoy’un çıkardığı Nedim Dergisinde 1919’da yayımlar Necmettin Halil Onan şiire aruz ölçüsü ile başlamış daha sonra hece ölçüsü ile yazmaya devam etmiştir. 1919 ile 1927 yılları arasında yazdığı  şiirlerini “Çakıl Taşları” adiyle eski harflerle bastırdığı kitabında toplamıştır.
Nedim Dergisinde 1919’da yayımlanan aruzla yazılmış dört şiir ile Servet-i Fünun ve Dergâh mecmualarında çıkan bir kaç şiir ” Çakıl Taşları”na alınmamıştır. Necmettin Halil Onan, güçlü bir şair olduğunu ortaya koyan bu şiir kitabını hocası ve dostu Yahya Kemâl’e ithaf etmiştir. Kitapta 26 parça hece vezni ile 2 tane de aruzla yazılmış 28 şiir bulunmaktadır.

İlk şiirlerinde de aşk, doğa ve milli duygular belirgin konular olarak dikkat çekmektedir. Son dönem şiirlerinde ise Fakülteden hocası olan Yahya Kemal Beyatlı’nın etkisi görülmeye başlar. Dergâh, Servet-i Fünun, Hayat gibi mecmualarda yayımladığı ve çoğu hece ile yazdığı şiirleri ile kendini tanıtmaya başlamıştır.

1932-33 yılları arasında yazılanlar yine hece ölçüsüyledir. Daha sonrakilerde ise artık hep aruz ölçüsü kullanılmıştır. Necmettin Halil Onan’ın Divan şiirine tutkun bir şair olmuş Yahya Kemal’e hayranlığı yüzünden de diğer öz şiir şairleri gibi ahenge önem veren bir şair olmuştur. “Bu bakımdan o sanat anlayışı yönünden Yahya Kemal ekolünden sayılır. Üstün bir zevk süzgecinden geçirdiği hayalleri ve buluşları, şiirde manaya ve iç güzelliğine önem vermesiyle de şiirleri Yahya Kemal ekolünün özelliğini taşır. “ Kuşağının öteki şairleri Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı gibi genellikle halk şiiri geleneği çizgisinde şiirler yazmıştır.
Hocası ve dostu Yahya Kemal’in ölümü üzerine yazdığı:

Artık ne şekil derdi ne ma’na kaydı
Âdâb-ı suhan onunla bir başkaydı
Şi’rin direğiymiş meğer ondan sonra
Baktık bu da yer yer temelinden kaydı

Necmettin Halil Onan Milli Edebiyat Hareketinin Cumhuriyet Dönemindeki en önemli taraftarlarından biridir. Şiirlerinde ahenge, ritme, musikiye, ölçüye ve geleneksel halk şiir ve divan şiirinin özelliklerine değer veren bir şair olarak dikkat çeker. Dili açısından Milli Edebiyat şairlerinin dil anlayışına sadık kalmış, şiir bir  sanat olarak görmüş, Öz Şiir şairlerinin şiir anlayışlarına riayet etmiştir. Pek çok güzel şiir olmakla birlikte en beğenilen şiir Dur Yolcu adlı şiir olmuştur.

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Şiirlerini 1927’de ve 1933’de bastırdığı iki kitapta topladı.

Aşk, doğa ve ulusal duygular ile ilgili şiirler yazdı. Son dönem şiirlerinde Yahya Kemal Beyatlı etkisi görülür.İşleyen Yara adlı romanı, kitap olarak basılmamış ancak 1932 yılında Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmiştir. Ortaokullar için dilbilgisi kitapları da hazırlamıştır.

Necmettin Halil Onan’ın şiirlerinde en çok üzerinde durulan vatan sevgisi, ölüm, aşk ve tabiat konularıdır, Bu konularla birlikte tarih, hatıra, zaman, ümitsizlik, hüzün, ayrılık, yalnızlık ve kimsesizlik temalarıyla da sık sık karşılaşılır.

Vatan sevgisi değişik şekillerde işlenilir. Bazı şiirlerde belirli bir yere bağlı olmadan verilir. Vatanın her tarafının birbirine benzediği dikkate alınırsa, mekânın adının söylenilmemesi tabiî olarak görülebilir. Önemli olan, şair için hareket noktasıdır. Duyan ve düşünen bir sanatkâr için bu zor olmayacaktır. Memleketin herhangi bir yerinde karşılaşılan bir taş, kaya, bir ağaç, bir dağ, bir tepe, küçücük bir toprak yığını hareket noktası olarak yeterlidir. Ona göre vatan, şehitlerin kanlarıyla yoğrulmuş kutsal bir değerdir. Gelecek nesillerin bu değeri iyi tanımaları gerekir. Üst üste gelen büyük savaşların getirdiği felâketlerden memleketi kurtararak istiklâlini yeniden elde edip hürriyetin zevkini tadabilmek için büyük bir mücadeleye girişilmiştir. Bu mücadelenin sıfatı “millî”dir. Şair Millî Mücadele’nin getirdiklerini Bir Yolcuya şiirinde ortaya koyar:

Dur yolcu!
Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
(BYD s.90)

Bu duygunun tesiriyle insan ve vatan kavramı ele alınırken yol ve yolcu sembolüne sık sık yer verilmiştir. Bunlardan birkaçını zikretmek yerinde olur:
Bir Genç Ölü’de:

Tez geçme atlı, dur, kim olursan ol,
Bir lâhza ruhumun ahım dinle!
O günden beridir bu kimsesiz yol
İlk defa titriyor ayak sesinle.
(BYD, s.21)

Akşamlar Tekin Değildir’de:
Dinle yolcu, bu ses onun sesidir,
Sinsi adımlarla akşam yürüyor…
Sanma ki rüzgârın titremesidir,
O, ıssız yollarda etek sürüyor.
(BYD, s.23)

Yolda Mısralar’da:
Göklere geceler kanat gerince
Her günün sonunda çıkan serince
Rüzgârla beraber düşerim yola.
(BYD, s.62)

Uyanan Hatıralar II’de:
Yaklaşan gecenin derin yasıyla
Ürperen sokaklar bu anda bomboş.
Ah, eski günlerin hatırasıyla
Bu ıssız yollarda gezinmek ne hoş.
(BYD, s.73)

Bir Han Duvarından’da:
Ey yolcu, bilmezsin nasıl yanmışım
Gönülden yana ben, candan yana ben,
Yıllarca gezmeden ne usanmışım
O dağdan bu dağa, handan hana ben.
(BYD, s. 79)

Millî Mücadele’nin en yoğun olduğu yerlerden biri Batı Anadolu’dur. Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri, İzmir’i sembolleştirmiştir. Necmettin Halil Onan bizzat Millî Mücadele’ye katılmış bir şair olarak, savaşın zaferle sonuçlanması, İzmir’in düşmandan temizlenmesi ve yeni bir Türk devletinin kurulmasını yakinen yaşamıştır.
Kitabının bir bölümüne İzmir Kapılarında adını vermesi bundan ileri gelir. Orayı, birlik ve beraberliğin sembolü olarak görür. Nihayet “9 Eylül” beklenilen gün olur.
İzmir kurtulmuş, Türk askerinin atlarının nallan Kordon’da çınlamakta ve bu “nallardan çıkan kıvılcımlar” güneş nuru gibi gönlü aydınlatmaktadır. Bütün  memleket gibi İzmir de hürriyetin sevincini yaşamaktadır:

Hemşerim, haydi, göğsün sevincinden kabarsın
Şu eflâke ser çeken yüce dağlar boyunca.
Set çekme hislerine bu güzel günde, varsın
Hürriyetin zevkini için tatsın doyunca.

  

Dinle top seslerini… İşte şimdi Konak’ta
Yeni doğan gün gibi bayrağın yükseliyor.
Kordon’a dalga dalga vuran Körfez’e bak da
Gör ki bir vatan kalbi deniz olmuş geliyor.
(BYD, s.35)

İzmir’in kurtuluşunda Halkapınar’ın ayrı bir yeri vardır. Onun için şair burayı ihmal edememiştir. Tarihî gerçeklerle birleşen vatan, bu toprağın insanı için namustur. Halkapınar’da şehit düşenlerin hatırasına dikilen taşın üzerine “Vatan ve Namus” yazılması çok manalıdır. Onun için gelecek nesiller bu kelimelerin ifade  ettiği değeri iyi kavramalıdır. Hür vatanda yaşayan hür insanlar, bu taş üzerindeki yazıyı görerek önünde eğilmelidir:

Hürmetle an burda güzel İzmir’i
Görmeye doymadan göz yumanları;
Yıllarca yurdunu kaplayan kiri
Kanıyla gideren kahramanları.

  

Onların mübarek yüreklerinde
Dinleyen hasretin remzidir bu taş.
Kalbinin en aziz olan yerinde
Bu ulvî tahassür yansın vatandaş.

  

Çırpınan gönlünle bir kabr önünde
Bir derin ibadet huşuuyla sus.
Karşında duruyor işte o günde
Kurtulan eserler: “Vatan ve Namus.”
(BYD, s.38)

Bu yeni harp hatıralarının yanında bir de eski harp hatıraları vardır. Bunlar, “Kapanmaz Yaralar, Yıllardan Sonra, Karlı Geceler ve Gençlik Günleri” isimli şiirlerdir. Şair dedesi ve ninesinin hatıralarına dayanarak yazmıştır. Fakat bu şiirlerde anlatılan olaylar “93 Harbi” ile ilgilidir. O bakımdan İzmir’le ilgili olanlarda vatan ve namusun kurtuluşu karşısında duyulan sevinç yerine bunlarda buruk bir acı vardır. Tarih, vatan sevgisi ve hüzün iç içedir. Nine, vatandan ayrılışın hüznüyle her şeyi unutur:

Tuna şehit kanından kızıl bir renk alınca,
O güzel memleketler yâd ellerde kalınca
Ölen iki yavrumun acısını unuttum,
Düşman elinde kalan yurdun yasını tuttum.
(BYD, s.99)

Dede de nineden farklı değildir. Karlı geceler onda daima yaşanmış olayları hatırlatır. Vatanı böyle bir karlı gecede bırakmak zorunda kaldığı için, “Ah bu karlı geceler!” demekten kendisini alamaz.

Nihayet anladık ki ordumuz bozgun vermiş;
Sevgili yurdumuzdan ayrılmak mukaddermiş!
Neyse, toplanıp çıktık kalenin kapısından,
Ne yol, ne iz belliydi artık, ne dost, ne düşman,
Ne çare, gene kısmet felâketmiş, hicranmış.
İşittik ki o güzel yerler yıkılıp yanmış…
Şimdi düşman elinde… Ah bu karlı geceler!
Bu çılgın fırtınalı, bu rüzgârlı geceler!
(BYD, s. 104)

Görüldüğü gibi vatan sevgisi beraberinde ölüm temasını da taşımaktadır. Bu tür şiirlerin dışında, ferdî duyguların ifadesi olarak müstakil şekilde karşılaşıldığı da olur. Vatan sevgisiyle birlikte olanlarda bir müphemiyet vardır. Bu, fertten ziyade toplum üzerinde durulmasıyla ilgilidir. Ayrılık, acı, ölüm, zulüm, kötülük ve benzerleri, savaşların tabiî neticesidir. Bunlar peşinen göze alınabilirse, savaşılabilir ve savaştan istenilen sonuç elde edilebilir.

Bir Genç Ölü’de de ölüm temi böyle bir bütünlükten ferde yönelir. Ölenin arkada bıraktığı nişanlısı ve annesi vardır. Ölen kimse, geçip giden atlıya seslenir. Issız yol, onun atının ayak sesinden ilk defa titrer. Çünkü bu dağ başında kan kana boyayıp bir garip olarak ölmüştür. Atlının köye girişinde duyacağı ses annesinin sesidir. Anne gelip geçenden daima oğlunun haberini sorarak beklemektedir:

O kadın, -umduğu gelecek sanıp-
O yerde bekliyor yüz bir akşamdır;
O, her gün bir başka ümitle kanıp
Yolumu gözleyen garip anamdır.
(BYD, s. 22)

Belirli kimselerle ilgili tahassüslerini ifade ederken ölüm, hüzün şeklini alır. Bâki’nin Ölümü ve Bir Ölümün Yıldönümü bu tür şiirlerdendir. Yüzlerce yıl önce yaşamış olan bir şairin ölümüyle ilgili şiir yazmak, biraz da ona olan hayranlığından ileri gelir. Bâkî, cenazesiyle peşinden hemen her yaşta insan sürüklemiş bir şairdir. Ulemanın yanında özellikle “Sahaflar Çarşısı” onun ölümünden ayrı bir acı duyar. Bakî ve benzeri şairler, geçici olan bu dünyada şiirleriyle yüzyılların üstünden aşarak gelen bahtiyarlardır. Onun mısralarında sonsuzluk vardır:

Sokaklardan geçerken er, kadın, yaşlı, taze
Bütün halkı ağlatan bu muhteşem cenaze
Söz mülkünün sultanı Bâkî Efendi’nindi.
Daha sonra, kim varsa, bey, ağa, yeniçeri
Aksakallı vezirler, eski serhat beyleri,
Hepsinin ye’s içinde öne düşmüştü başı.
(BYD, s.29)

necmettinhalilonanKöyden İkinci Mektup, Maziden Hatıralar ve genel olarak hatıraların yer aldığı diğer şiirlerde bu tema; yalnızlık, acı ve karamsarlıkla bütün halinde ele alınır.Millî konuların yanında ferdî konulara da değer veren şair aşkı ihmal etmemiştir. Hattâ aşkın gereğine bütün kalbiyle inanmıştır. Fakat aşkı geçici bir heves şeklinde ve alelade ifa deden ziyade, yüce bir değer olarak görmüştür.

Onan’a göre gönül, aşkın ateşinde pişip yoğrulmalıdır. Hayatın karanlıklarını ancak aşk ile tutuşan kalbin alevleri aydınlatır. Bu güzel bir yüz veya bir söz olabilir.
Gönül, bunların peşinden muhayyel de olsa sürüklenmektedir. Ancak onun hayalî olarak düşündüklerinde bile gerçek bir hayat vardır. Ömrüne Yan Kuzum, aşkı  tatmayan gönüller karşısındaki tavrını gösterir:

Vah o boş kalbe ki aşkı tatmadı!
Ah o tat, duydukça doyulmayan tat!
Yanmanın lezzeti, acının tadı;
Yerine başkası konulmayan tat!
(BYD, s. 11)

Şair, her yaşın gerektirdiğinin yaşanmasından yanadır. Gençliğin “bağır”da estiği, yirmi yaş rüzgârlarının insanın başında uğuldadığı, ruh denen ummanın dibinin  çalkalandığı yıllarda gönül, “engine açılmış bir gemi” olarak görülür. Gençliğin yarını olan ve kaçınılması mümkün olmayan günler gelmeden “gerilen kollarla” kalbin ve ruhun “bütün kapılarını” ardına kadar aralamaktan yanadır. Fakat bunda da dikkatli olmak gerekir. Kalbin sırları yerinde ve zamanında açılmalıdır. Çünkü  onlar birer hazinedir. Geceleri kapılar “sürmelenince”, kapanan bu kapıların ardında kalplerin kilidi açılır. Kalpler şiirinde Onan bunu genelleştirerek, bir öğüt şekline getirir:

Fakat sevdalılar! Sakın açmayın.
Sık sık örselenen şeyler hor olur.
O gizli serveti döküp saçmayın,
Derleyip toplamak sonra zor olur.
(BYD, s. 19)
Bunlarla beraber aşkın müstakil olarak ele alındığı şiirlerden

Kalp. I, II,
Gönlüm Gözüm,
Gemi,
Bir Akşam Hisleri,
Bir Han Duvarında,
Temenni,
Günlerim,
Gel
ilk hatırlanması gerekenlerdendir.

Onan, genel olarak bir sevgiliden bahseder. Bu sevgili daima gönüldedir. Gönül bir aşk gemisi, sevgili ise sığınılacak bir limandır. Gönül bazen dibi görünmeyen  karanlık bir kuyudur. Sevgili bu kuyuya baktığında kendisini görecektir. Seven, kendisini bütün olarak sevgilide bulur. Çünkü sevgili çekiciliğiyle “mukaddes”tir. Bu durum onu, zerre zerre kendisine çekecektir. Yer yer sevgiliden şikâyet ettiği de olur. Çünkü sevgili acımasızlığıyla ölüme sevk edecek kadar ileri gider. Onun inleten çevri, sevene günde “bin kerre” cana kıyma duygusunu yaşatır. Zaten sevgilinin iltifat etmediği canın hiç bir kıymeti yoktur:

Nihayet bu genç yaşta, kardeşim.
Kırılmış bir gönül oldu son eşim;
Bir avuç soğuk kül kaldı ateşim
O nankör uğrunda yana yana ben.
(BYD, s.79)

Gönül vermiş bir kimsenin iradesi elinden alınmıştır. O, ruhunu saran çılgın arzularla karanlık bir denize atılır gibi kendini kaybeder. Sevilen varlığın yar olmayacağının bilinmesine rağmen, geriye dönüş yoktur. Böyle bir dönüş, çaresizlikten ziyade acizlik olur. Bu tür bir sevgili Onan’ın değişik şiirlerinde ifadesini bulur:
Temenni’de;

Her aşk için gönlünüz kapanmış bir saraymış,
Sevenler kapısında uzun yılları saymış.
Ben de bunu düşünüp diyorum ki: Allah’ım
Keşki sizi bu kadar güzel yaratmasaymış.
(BYD, s.82)

Günlerim’de:
Bir zaman gülerek nasıl yaşardık,
Bu günse hayatım ne boş emektir!
Hasretle uzayan bir ömrü artık
Bu sürmek değildir, sürüklemektir.
(BYD, s.87)

Görüldüğü gibi Necmettin Halil Onanın şiirlerinde aşk çoğunlukla romantik duygularla ifadesini bulmuştur. Hattâ giderek platonik bir aşk duygusuna dönüştüğü  olmuştur. Vatan aşkının işlendiği şiirlerdeki samimi ve saf duygu beşerî aşkta da vardır. Aşkın gereğine ve kaçınılmazlığına inanan şair, bunun ebedî olamayacağına, her şeyde olduğu gibi bunun da bir zamanının olacağına kânidir. Aşk şiirlerinin alışılmış özelliklerinden olan sevgilinin vefasızlığı, sevgili uğruna her şeyi feda etme, gerektiğinde canını o uğurda seve seve verme Onan’da da vardır. Böyle bir aşkın tabii neticesi olarak görülen acı, elem, ölüm gibi temalara sık sık rastlanır. Bu temaların yer alması ve işlenişi bakımından vatan şiirlerine benzeyen aşk şiirleri, toplum yerine ferdin esas alınmasıyla onlardan tamamen ayrılırlar.
Tabiat konusu da Necmettin Halil Onan’da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Genel olarak tabiat güzelliklerini dile getiren şiirlerin sayısı sınırlıdır. Dağlar şiirindeki tabiat, Halk Edebiyatında en geniş şekliyle ifadesini bulan tabiat anlayışına benzer;

Kuşların sesiyle dağlar doldu da
Lâleler kızardı, çiğdemler açtı;
Bizim de gönlümüz bir kuş oldu da
Başları dumanlı dağlara kaçtı.

Hepsinde başka renk, başka güzellik,
Kuşları cıvıldar, selleri çağlar;
Bir uçtan bir uca aşmaya geldik,
“Yol verin başları dumanlı dağlar.”

Uçsuz bucaksız bir tabiattan daha dar bir mekâna veya kavrama yer verilen şiirlerin sayısı daha çoktur. Bunlar; Bir Yolcuya’da, Karlı Geceler ve Kapanmaz Yaralar’da olduğu gibi vatan sevgisiyle birlikte ele alınanlar; 9 Eylül, Halkapınar, İzmir İçin, İzmir Mektubu, Boğaz Rüyası, Küçüksu’da, Yaz Sonu ve benzerlerinde olduğu gibi bir semt veya şehirle ilgili olan şiirlerdir. Bu tür şiirlerinde tabiat aslî unsur değildir. Vatan sevgisini, vatanın güzelliğini, sevilen bir yerin özelliğini  ifade edebilmek için faydalanılan ikinci bir konu veya tema şeklinde ele alınırlar.

Bunlardan başka hemen bütün şiirlerinde birer motif halinde görülen ve sık sık tekrar edilen rüzgâr, dağ, yol, deniz, sahil, köpük, gök, kış, soğuk, kar, gece, akşam, karanlık ve benzeri tabiat unsurları vardır. Bunlar şiirin konusuna ve aslî temasına bağlı olarak değişik ruh halini ifade etmek için kullanılırlar. Aynı unsur bir şiirde dert ve elemi ifade etmek için kullanılırken, bir başka yerde sevinç ve coşkunluğun ifadesinde kullanılır.

Daha önce de işaret edildiği gibi, Necmettin Halil Onan şiirde heceyi benimsemiş ve genel olarak hece şairi olarak kalmıştır. Hecenin 6 + 5:11’li ve 7 + 7; 14’lü kalıplarını kullanmıştır. Kendisinin de ifade ettiği gibi, daha çok 11’li ölçüyü kullanmıştır. Bu Halk Edebiyatının en yaygın nazım şekli olan “Koşma”da en çok kullanılan ölçüdür. Onan’ın bu ölçüyü kullanmasında Türk Edebiyatındaki şiir geleneğinin etkisi gözden uzak tutulamaz.
Şiir kitaplarına aldığı Bir Akşam Gezintisi. Hasret ve Bir Marş aruz vezniyle yazılmıştır. Bunun dışındakilerde heceyi kullanmıştır. Ancak daha sonraları yazdığı gazellerin tamamı, Bir Damla, İzmir Mektubu, Boğaz Rüyası, Küçüksu’da,Akşam, Yaz Sonu, Söyleniş, Boğazda Akşam ve Yahya Kemâl’in ölümü üzerine söylenilen kıt’a aruz vezniyle yazılmıştır. Daha çok aruzun ahenkli ve Türkçede yaygın olan kalıplarını tercih ettiği görülür.

Onan, şiirlerinde nazım birimi olarak beyit, üçlük ve dörtlükleri kullanmıştır. Bunlara bağlı olarak, nazım şekilleri de değişmektedir. Bilindiği gibi dörtlük Halk Edebiyatının nazım birimidir. Beyit ise Divan Edebiyatının nazım birimidir. Aruz vezniyle yazdığı gazeller bu İkinciye örnek olarak gösterilebilir. Bunun yanında Gramafonda Beş Plâk, Gazinin Heykeli, Köyden Mektup, Put, Kapanmaz Yaralar, Karlı Geceler, Bir Akşam Gezintisi gibi hacim bakımından daha geniş olan şiirlerde ise “Mesnevi” tarzını benimsemiştir. Bu tarzda yazılan şiirlerin üslûbu da ötekilerden ayrılır. Bunlarda bir konunun izahı veya hikâyesi vardır. Bir olay, bir yer veya bir durum hikâyemsi bir üslûpla tasvir edilmektedir*. Öteki şiirlerden nazım birimi, nazım şekli ve üslûp bakımından tamamen ayrılan bunlar temaya göre az çok değişmektedir. Yer yer tahlillere baş vurulmakla beraber daha çok tasvir yoluyla bir anlatma ve bildirme belli başlı özelliklerindendir. Şüphesiz ki, kelime dünyası da konuya ve üslûba bağlı olarak değişmektedir. Son zamanlarda yazdığı birkaç gazeli bir tarafa bırakılacak olursa, şairin dil anlayışında bir değişikliğin
olmadığı görülür. Onan’ın Eski Türk Edebiyatıyla olan yakın ilgisi onu gazel tarzına yönelttiği gibi, bu şiirlerinde eski devrin dilini de başarıyla kullanmıştır. Bu durum, o devrin sanat ve edebiyat anlayışına hâkimiyetiyle beraber, o devrin edebî kültürünü yaşatabileceğini göstermesi bakımından ayrıca bir özelliktir. Fakat onun esas değerini sade Türkçeyle ve hece vezniyle yazdığı şiirleri gösterir.
**
NECMETTİN HALlL ONANIN GRAMER YAZARLIĞI
Bir şair, bir sanatçı olarak Türk diline yaptığı hizmet dışında Onan, doğrudan doğruya Türk dilinin yapı ve işleyişi üzerine de eğilmiş, bu hizmetini dil bilgisi kitapları yazmak suretiyle de sürdürmüştür.Bu bakımdan onun millî eğitim tarihimizde de önemli bir yeri vardır.Onan’ın bu yönü Türk diline karşı duyduğu derin sevginin, onu tanıtma ve sevdirme çabasının ifâdesidir.
Onan’ın dilbilgisi yazarlığı 1934 yılına kadar gider. 1934 yılında eşi Ahte r Onan’la birlikte yayımlamış oldukları ilk eser, öğretmen okulları, liseler ve hayat okulları için hazırlanmış olan dilbilgisi kitabıdır. Bu kitabında ilk deneme devresini geçiren Onan’ı 1943 yılından başlayarak ilk ve ortaokullar için yazdığı kitaplarda sistemli ve olgun bir gramerci olarak görmekteyiz. İlkokullar için yazdığı dilbilgisi kitabında Avni Başman, T. Nejat Gencan ve Mithat Sadullah Sander ile birlikte çahşmıştır.(Avni Başman- Necmetti n Halil Onan-Tahi r Neja t Gencan-Mitha t Sadullah Sander , İlkokul Kitapları Dilbilgisi, İstanbul Maarif Basımevi, Mf. Vek. 17. baskı 1956; 27. baskı 1965) Birçok kez basılan ve ilkokullardabugün de okutulmakta olan bu eser, sağlam bir dilbilgisi kitabıdır.
Ortaokullar için yazdığı iki ciltlik dilbilgisi kitabı ise yalnız kendi adınadır.(Necmetti n Halil Onan, Ortaokul Kitapları: Dilbilgisi I, Millî Eğitim Bakanlığı,istanbul Millî Eğitim Basım. I. baskı 1943, 3. baskı 1947, 4. baskı 1948, 5. baskı 1949. Ortaokul kitapları: Dilbilgisi 17, istanbul Millî Eğitim Basım. I. baskı 1943, 2. baskı 1948, 3. baskı 1952. )
Onan’ın dilbilgisi kitapları birkaç bakımdan değerlidir:
1. Gramer bilgisi ve konuya hâkimiyet
2. Bilgiyi veriş biçimi: metod, dil ve üslûp
3. Pedagojik yönü ile.
Onda sağlam bir gramer bilgisi vardır. Dilbilgisi kitaplarında ele aldığı konuların işlenişi, kurallara bağlanışı ve kuralların örneklerle  açıklanıp değerlendirilişi, onun bu alandaki sağlam bilgisini ortayakoyacak niteliktedir. İşlediği bir konuyu öğrenci seviyesine uygun, açık, anlaşılır ve etkili bir dille verebilmiş olması; üslûbundaki güzellik ve konuların tertibindeki metod özelliği onun gramer yazarlığında gözden kaçmayan ikinci başarılı bir yönüdür. Orta seviyeli okullar için hazırlanmış olan  dilbilgisi kitaplarının bir kısmında, dil konulan kuru, sıkıcı anlatımlardan başlayarak içiçe girmiş sınıflandırmalar ve örneklendirmeler  yüzünden, öğrenciyi bunaltan birer bilgi yığını özelliği taşırken,o, uyguladığı yöntem ve üslûbundaki güzellik dolayısiyle, bu konulan zevkle izlenebilecek ve dilimizin güzelliğini benimsetecek bir güçle işleyip geliştirebilmiştir. Bunu somut bir örnekle gösterebilmek için “türetme” konusunun işlenişine kısaca değinelim: “Türetme” konusu işlenirken ilkin “Dilimizin gelişip zenginleşmesini sağlıyan yollann başında türetme gelir” açıklaması ile bir giriş yapılmış; sonra türetmenin ne olduğunun somut olarak daha kolay ve çabuk kavranabilmesi için bir tek kökten türlü türetme ekleri ile yapılmış olan geçmek, geçiş, geçme, geçit, geçim, geçen (yıl), geçmiş (zaman), geçecek (zamanımız),geçer (akça), geçkin gibi örnekler cümle içindeki kullamlışlan ile birlikte sıralanmıştır. Daha sonra bu somut örneklere dayanılarak, bunlar arasındaki şekil ve anlam aynlıklanna dokunulmuş; geç-, geçil-, geçir-, geçiştir- gibi fulden fiil; geçim, geçimli, geçimsiz, geçimlilik, geçimsizlik gibi örneklerle de daha başka türetme türleri ve yolları anlatılmıştır.
Ancak bütün bu somut anlatımlardan sonra, türetmenin tanımına geçilmiştir. Böylece,  öğretimde soyut, ezbere tanımlardan başlayarak açıklamaya geçiş yerine, gözleme dayanan somut, etkili örneklerden başlayarak adım adım soyut kavrayış ve tanımlara  geçiş tarzında bir öğretim yöntemi izlenmiştir. “Türetme” konusunda işlek ve az  işlek olan eklerden söz edilirken, dolayısiyle dilimizin bu günkü türetme durumu ve az işlek eklerin geliştirilmesi gereği üzerinde de durulmuştur. Böylece ‘türeme’ ve ‘türetme’ konularında öğrenciye gerekli bilgiler sindirici yollarla verilirken, yöntem bakımından öğrencide ‘düşünme’ ve ‘yaratıcılık’ yönünü  geliştirme noktasında da durulmuştur. örneklendirmelerde, ayn ayn köklere değişik ek türlerinin getirilmesi ile kurulmuş  kelimeler yerine, ortak bir köke değişik türden ekler getirilerek kurulan kelimelerin seçilmiş olması, öğrencinin türetme eklerindeki görev aynlıkları ile bunlardan doğan anlam aynlıklarını
daha kolayca kavrayabilmesini sağlamıştır. Aynı durumu bütün konulann işlenişinde  görmekteyiz. Giriş niteliğindeki bölümlerde ve konular arasında, yer yer dil ile kültür; dil ile sosyoloji ve dil ile ulusal bağ  arasındaki ilişki ve bağlantılara da yer verilerek, dil bilgisi öğretimi daha bilinçli bir temele oturtulmuştur.

Konulana değişik sınıflardaki öğrenci seviyesine göre ayarlanışı da başarılı ve ölçülüdür. İlkokul kitaplan ile ortaokul kitaplannm ortak konulan arasındaki bir karşılaştırma göstermektedir ki, bu konulann işlenişinde, öğrencinin bilgi ve düşünce düzeyinin gelişmesi ile orantılı bir basamaklanma ve denkleştirme ölçüsü uygulanabilmiştir.
Bu kitaplarda “Alıştırma” başlıkları altında verilen uygulama parçalan ile  “Sorular” başlıkları altındaki bölümler, öğrencinin okuduğu konuları gereği kadar kavramasını sağlayabilecek niteliktedir. Eserlerinde konuların açıklanmasında kullandığı örnekler de üzerinde özellikle  durmağa değer niteliktedir. Bunlar, gelişigüzel bulunup sıralanmış örnekler değildir. Onan’ın zevkindeki inceliğe ve pedagojik anlayışına uygun, olarak seçilmiş örneklerdir. Bunlar kimi zaman öğrenciye doğa  yurt ve çalışma sevgisini aşılayan parçalardır. Kimi zaman da tabiat, tarih ve coğrafya bilgilerini bir örnek gösterme yoluyla kolayca  benimsetip öğrenme olanağı sağlıyacak türden örneklerdir. Dilbilgisi kitaplarına  serpiştirilmiş olan bu örnek, alıştırma ve uygulama parçaları, öğrencideki duygu, hayal ve kompozisyon gücünü de geliştirici  parçalardır. Edebiyat tarihimizin değerli kişileri de bu yolla tanı tılabilmiş;  konuları besleyen örneklerle, uygulama parçalarının bilgi, zevk ve metod süzgecinden geçirilerek verilmesi ihmal edilmemiştir. Onan’ın dil bilgisindeki sağlamlığına, metodundaki başansına, konulan lenişindeki pedagojik yönüne bir de Türk dilini ustalıkla kullanma yeteneğinin  eklenmiş olması, dilbigisi yazarlığındaki değerini bir kat daha artırmıştır.
Dilbilgisi kitaplanndan birinin 1956’da 17. baskısının bir diğerinin de 1965 yılında 27. baskısının yapılmış olması, onun kitaplarının yukanda  belirtilen ve ağır basan yönünden ileri gelmektedir. Onan’ın dilbilgisi kitapları, bu alanda kendinden sonra yazılan okul kitaplarına örneklik etmiştir denebilir. Böylece o, yalnız çeşitli öğretim ocaklannda bilfiil yapmış olduğu öğretmenlik ve öğretim üyeliği ile değil, yazdığı dil bilgisi kitapları ile de binlerce memleket gencine dolaylı olarak öğretmenlik etmiş; Türk diline de önemli bir hizmette bulunarak, müstesna kişilerden olmuştur.
* * *
Necmettin Halil Onan, eldeki yazının I. bölümünde belirtmeğe çahştığımız sanatçı kişiliğinin ifadesi olan şairliği ile Türk edebiyatında kazandığı seçkin yer bir ana, Fakültemiz Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü için de yeri güç doldurulur bir değer idi. Usta bir sanatçı kişiliğine bilimsel niteliklerin eklenmesi ile ortaya koyduğu araştırma ve yayınlar, dil ve edebiyat müntesiplerince her zaman başvurulacak yararlı eserlerdendir. Meslek arkadaşları ve öğrencileri arasında olgun ve ergin bir yönetici, mükemmel bir hoca, alçak gönüllü ve örnek kişi nitelikleri ile anılmış ve anılacaktır. İtina ile yetiştirmeğe çalışıp memleket millî eğitimine armağan ettiği yüzlerce öğretmen ile, akademik faaliyete hazırladığı öğretim üyeleri, bugün onun bilgisinden ve kişiliğinden  yararlanmış kimseler olarak, ondan devr aldıkları görevi yürütmektedirler. Erdemli  kişiliğinin türlü yönleri ile san’at ve meslek hayatı için vermiş olduğu bütün bu emekler, bundan böyle edebiyatçılar, ilim  adamları, yöneticiler ve yetiştirdiği genç kuşaklarca saygı ile anılacaktır. Ebedî uykusunda nur içinde yatsın!

**
Necmettin Halil Onan Eserleri
Şiir kitapları
Çakıl Taşları (1927)
Bir Yudum Daha (1933)
Bir Yolcuya (1960)

Diğer kitapları
Dilbilgisi (1928), 2 cilt
Dilbilgisi (1934)
Dilbilgisi (1943), İlkokullar için
İzahlı Divan Şiiri Antolojisi (1940, 1946)
Namık Kemal’in Talim-i Edebiyatı Üzerine Bir Risalesi (1950)
Leyla ve Mecnun (1956), Fuzuli’nin eserinin tenkidi

Romanları
İşleyen Yara (yayımlanmadı)
Kolejli Nereye (1977)

Hakkında yazılanlar
Necmettin Halil Onan – Abdülkadir Hayber (ISBN 975-17-0198-8)

ŞİİRLERİDEN ÖRNEKLER
MÂZÎDEKİ HÂTIRALAR – NECMETTİN HALİL ONAN

Son bağlar kopunca sevgililerden,
Kalbe, o hayâlin çıktığı yerden,
Şifasız kederler sızar nihayet.

Nihâyet, en yakın emellerin de
Zehirli rüzgârlar eser yerinde;
Gidenle beraber gider saadet.

Kırılmış bir kalbe son kalan yoldaş
Gizlice dökülen beş, on damla yaş,
Bir de yâd edilen hâtıralardır.

Çünkü her sevincin sonu kederde;
Saadet, sabaha karşı göklerde
Doğan bir yıldızın ömrü kadardır.

  

BAKİ’NİN ÖLÜMÜ – NECMETTİN HALİL ONAN

O gün acı bir haber dolaştı payitahtı.
Kudretli Türk şairinin karardı kutlu bahtı,
Herkes büyük bir hüzün hissetti için için.

  

Birdenbire yayılan bu haber karşısında
Dükkânlar kapatıldı Sahaflar çarşısında.
Her duyan yola düştü Fatih’e gitmek için.

   

Sokaklardan geçerken er, kadın, yaşlı, taze
Bütün halkı ağlatan bu muhteşem cenaze
Söz mülkünün sultanı Bâkî Efendinindi.

  

Mevkıbin en başında hüseynî perdesinden
Mersiyeler okuyan hafızların sesinden
Gönüllere ölümün karanlık hüznü sindi.

   

Daha sonra, kim varsa, bey, ağa, yeniçeri
Ak sakallı vezirler, eski serhad beyleri,
Hepsinin ye’s içinde öne düşmüştü başı.

   

Bu elem bağlamıştı dilini her birinin.
Alay durdu. Nihayet, koca Türk şairinin
Dünyada son durağı oldu musalla taşı.

Cemaat, karşısında el bağlayıp susunca
Ulema zümresinden devrin en ulusunca
Kadri tekrar edildi kendi mısralarıyle.

   

Ölen o şairdi ki kalbinin ateşinden
Yedi bendi çıkarıp bir faninin peşinden
Devirlerin hükmünü yendi mısralarıyle.

   

Bâkî gibi bu fâni cihanda bazı bazı
Bir fevvâre halinde şi’rinin ihtizazı
Asırların üstünden aşanlar bahtiyardır.

   

0 deha kartalının her kanat çarpışında
Hız alan mısralara kâinatın dışında
Ebediyet denilen bir tek merhale vardır.

   

BİR AKŞAM GEZİNTİSİ – NECMETTİN HALİL ONAN

Karşımda zerre zerre sönen bir yaz akşamı.
Bağrımda bir firâkın ölümden beter gamı
Bir canlı ıstırâp ile azmıştı büsbütün;
Muzlim düşüncelerle nihayet bulunca dün
Köy haricinde yaptığım akşam gezintisi
Buldum içimde yepyeni bir kalp ezintisi.

   

Dinmiş eteklerinde günün son sadaları,
Sarmıştı akşamın ezeli hüznü dağları;
Sisler ve gölgeler yayılırken bütün kıra
Baktım, seninle dopdolu yüzlerce hatıra
Sislerle gölgeler gibi almış civarımı,
Doldurmuş onların acı hüsranı bağrımı.

   

En son ışık sekerken o dağdan öbür dağa
Yorgun adımlarla çalıştım avutmaya
Avare bir çoban gibi yollarda derdimi.
Bir kalbe hasretin eli bir kere erdi mi
Kurtulmak anladım ki biraz bahta bağlıdır.
Bir can ki böyle her yeri fırkatle dağlıdır.

   

Benzer mi ıstırâbına dünyada başka şey?
Ruhun açıksa derdime, şekvamı dinle, ey
Dağlar denizler ardına yalnız kaçıp giden!
Dün köyde yaptığım tek ve tenha gezintiden
Sensiz bir ömrü böyle mecalsiz, adım adım
Bezgin sürüklemek ne felaketmiş anladım!

Hayat Dergisi, 10 Şubat, 1927, S. 8

 

   

BİR AKŞAMIN HİSLERİ – NECMETTİN HALİL ONAN

Akşamın loş perdeler gererken ufka eli
Bilsen hasta gönlüme ne kadar tehlikeli
Hatırası ölmeyen bu hazin tesadüfler.

   

Hepsi kalbe gömülüp bir ölüm hüznü saklar,
Sana her tesadüfte sanki gizli dudaklar
Ta içimde bir parça küllenen derdi üfler.

   

İşte gene dün akşam kalbimde’ ince ince
Hüznün hüküm sürerken yanımdan sen geçince
Karanlık gözlerimden bir hayal uçtu sandım.

   

Yüzünde bir gururun çılgın sevinci vardı.
Fakat bilsen ki artık gönlüm, gözüm karardı,
Böyle sessiz, habersiz sürünmekten usandım.

   

İçimde bilmediğim hislerin gamları var.!
Bari anlat, bileyim, daha ne vakte kadar
Bu hüznüme yabancı gözlerle güleceksin?

   

Bari anlat da artık hayal olsun her şeyin;
Ne dünyada bir küçük ümidim var diyemem,
Ne de ruhum bu bitmez tükenmez derdi çeksin.

   

Dün akşam anladım ki bütün mazi yalanmış.
Bastığın yere baktım benim gölgem uzanmış.
Aczimi hissederek sürünmekten usandım.

   

Neş’enin bende aksi ne hazin oldu bilsen.
Uçan bir 2iya gibi geçip kaybolunca sen
Karanlık gözlerimde o hayal öldü sandım.
1921

   

BİR YOLCUYA -NECMETTİN HALİL ONAN

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın!1
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

   

Bu ıssız, gölgesiz yolun solunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
istiklâl uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

   

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele2
Mehmedin düşmanı boğduğu sele
-Mübarek kanını kattığı yerdir.

   

Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir. _ 1927

   

MÂZÎDEKİ HÂTIRALAR – NECMETTİN HALİL ONAN

Son bağlar kopunca sevgililerden,
Kalbe, o hayâlin çıktığı yerden,
Şifasız kederler sızar nihayet.

   

Nihâyet, en yakın emellerin de
Zehirli rüzgârlar eser yerinde;
Gidenle beraber gider saadet.

   

Kırılmış bir kalbe son kalan yoldaş
Gizlice dökülen beş, on damla yaş,
Bir de yâd edilen hâtıralardır.

   

Çünkü her sevincin sonu kederde;
Saadet, sabaha karşı göklerde
Doğan bir yıldızın ömrü kadardır.

   

TREN SESLERİ – NECMETTİN HALİL ONAN

Güneşin girdiği büyük saraylar
Ne vakit tutuşup yanarsa, raylar
Ardınca sürükler gözlerimizi.

   

Uzaktan bir tren sesi gelince
Hasretle sızlıyan kalbimiz, ince
Bir derde yeniden düştü sanırız.

   

Ey tren sesleri, tren sesleri!
Gurbete gidenler yıllardanberi
Gelmezken bir de siz hatırlatmayın!

   

Reva mı bir gamlı ruhu dağlamak?
Ah ey trenlerin kalbe ağlamak
Getiren sesleri, tren sesleri!…

   

KAYNAK :

1-ABDÜLKADİR HAYBER, NECMETTİN HALİL ONAN- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI  YAYINLARI: 926, ANKARA
2-TÜRK DİYANET ANSİKLOPEDİSİ
3-NECMETTIN HALIL ONAN VE TÜRK DILINE HIZMETI/ZEYNEP KORKMAZ

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen