Kapitalistler de artık bu “rantiyeciler”den şikayetçi

Görünen o ki, biz, şimdilik hala aynı noktadayız. Bu hafta, İstanbul Finans Merkezi adı altında yürütülen inşaat projesi nedeniyle zor durumda kalan üç inşaat şirketini kurtardık mesela. Banka bilançolarına yük olan, zor durumdaki pek çok şirket arasından üç inşaat şirketini ayırmış olduk böylece. İyi mi yaptık? Bana sorarsanız, hayır. Bundan sonra banka bilançolarını temizlemek için yapmamız gereken işi sanki biraz daha zorlaştırdık. Varlık Fonu’nu neden şirket kurtarma fonuna çevirdik? O da meçhul. Ben yeniden dengelenmenin şeffaf olanının daha iyi olduğunu düşünüyorum, ortada şeffaf olmayan bir yeniden dengelenme süreci görünce ise rahatsız oluyorum doğrusu.

*****

Prof.Dr. Güven SAK

Rahmetli Erbakan, eskiden tek başınaydı bu “rantiyeciler”den (rentier) şikâyet ederken.  Faiz rantından şikâyet ederdi daha çok. Son dönemi yaşamış biri olarak, ben bir ara “Faiz rantı haram da arsa rantı helal mi?” diye sormak zorunda hissetmiştim kendimi doğrusu. Şimdi buyurun bakalım, küresel kapitalizmin sesi, İngiliz The Financial Times gazetesi de “rantiyeciler”den yakınmaya başladı artık. Ekonomi ağırlıklı gazetenin başyazarı kıvamındaki Martin Wolf, geçenlerde tam da böyle bir yazı yazdı. “Rantiyeciler”den arındırılmış bir kapitalizm istedi. Kapitalizmin “rantiyeci”lerden kurtarılmasını ayan beyan talep etti. Nedir? “Rantiyeciler”den kapitalistler dahil artık herkes şikayetçi. Yeni bir döneme giriyoruz, bilmem farkında mısınız? “Faziletli kapitalizm” çağına hazır mıyız? Sanmıyorum. Hazırlık yapıyor olsaydık daha geçen hafta idaremiz İstanbul Finans Merkez adlı inşaat projesi çerçevesinde “rantiyeciler”in imdadına hızır gibi yetişmezdi gibi geliyor bana doğrusu.

Benim ilk gördüğüm şudur: 1987 tarihli Wall Street filminde Michael Douglas’ın canlandırdığı Gordon Gekko karakteri, bu yeni dönem kapitalizminin temsilcisi değildir artık. Hatırlıyor musunuz, sonra 2010’da bir de devam filmi çekilmişti. Gordon Gekko’yu esasen “açgözlülük iyidir” (greed is good) ifadesinden hatırlıyoruz, bilmem aklınızda kaldı mı? O vakit kapitalizmin temsilcisi oydu. Şimdi değil.

Amerikan İş Dünyası’nın Yuvarlak Masa Toplantısı’nda (Business Roundtable) bu yıl tam 181 CEO bir araya geldi ve şirketlerin yalnızca hissedarlarına karşı değil, tüm paydaşlara karşı sorumlu olduğunu beyan ettiler. Martin Wolf, o yazıyı bu açıklama üzerine yazdı işte. Ortada bir tepki olmasa, böyle olmazdı. Demek ki bir tepki var. Neden?

Dünya, teknolojik gelişmeyle birlikte bildiğimiz dünya olmaktan iyice çıkmaya başladı. Fırsatları önceden gören şirketler, teknolojinin olanaklarından yararlanarak kendi yarattıkları piyasalarda, daha önceden bilmediğimiz yeni rant alanları yaratarak, bir nevi tekel oldular. Facebook örneği ortada. Rekabet düzenlemeleri verinin artan önemi nedeniyle bu yeni teknoloji şirketleri ile baş edemez oldu. Dünün hukuki düzenlemeleri, dünün kamu idaresi, dünün kurumsal altyapısı, bu yeni teknolojilerle baş etmek konusunda son derece yetersiz kaldı. Eskiden, bildiğimiz dünyada bir piyasada hâkimiyet kuran firma, tüketicileri zarara uğratırdı. Onlara pahalıya bir mal satardı. Hâlbuki bu yeni dünyada yalnızca her tür tüketicinin her tür tercihine ilişkin veriyi toplamak ön plana çıkınca, yeni hizmetler neredeyse bedava sağlanmaya başlandı. Şirketler veri mülkiyeti ile ilgili ayrıntılı düzenlemelerin yokluğunda, millete ait verileri pazarlayarak fazladan gelir -rant- elde etmeye başladı. Teknolojik değişme, kurumsal altyapımızı bir nevi ıskartaya çıkardı. Aç gözlülüğün önündeki bütün kontroller devre dışı kaldı. Dünya, birden sanki Gordon Gekko’lara kaldı. Şimdi Facebook’un aslında bir şirket değil bir nevi kamu yararına vakıf olması gerektiğini tartışan bir yeni dönemin eşiğindeyiz.

Bunun üzerine 2008 küresel finansal krizini de yaşadık. Açgözlülüğün sınır tanımadığını gördük. Dünya, bankaların yalnızca menkul kıymetleştirmek üzere kredi değerliliğine aldırmadan kredi açtığı bir dönemden geçti. Finansal piyasalar, yeni teknolojilerle birleşip, reel sektörü dikkate almadan, bizatihi kendisi için faaliyet göstermeye başladı bir nevi. Bir banka neden kredi açardı eskiden? Birisinin çocuğu sünnet olacak, evi boyanacak ya da o şahıs yeni bir iş kuracak diye. Finansal piyasaların hakikatle bağı kopunca işler çığırından çıktı doğrusu. Borsalarda, şirketlerin işlem odalarında, insan sesleri yerini makinelerin derinden duyulan uğultusuna bıraktı. Yapay zekâ sistemleri al/sat emirleri vermeye başladı. Ne oldu? Hepimizin hayatını derinden etkileyen dur/kalk hareketi ve finansal kriz frekansı arttı. Bildiğimiz işler bildiğimiz iler olmaktan çıktı, seans salonları sessizleşti.

Bütün bunların üzerine, şimdi yapay zekâ ile ilgili teknolojik değişim, insanların bir bölümünün, iktisadi hayat ve üretim-ticaret süreci açısından tamamen gereksiz hale gelebileceği bir yeni eğilimi de ortaya koydu. Robotlar işimizi alacak tartışması doğrusu mesnetsiz bir biçimde ortaya çıkmadı. Nedir? Yakın geleceğin ne getireceğini, bu teknolojik değişimin ne manaya geldiğini tam olarak hiçbirimiz kavrayabilmiş değiliz. Ne bekliyoruz? İnsan soyunun bir bölümünün yapacak bir işi olmadan bir nevi emekli olarak yaşamasını temin edecek evrensel maaş tartışması işte tam da buradan çıktı doğrusu. İnsanların bir bölümünün “işe yaramaz” diye ıskartaya çıkması gündeme yerleşti artık. İyi ya da kötü diye söylemiyorum vakıaya işaret ediyorum yalnızca.

Yeni ortaya çıkan rant alanları ile bazıları mal ve hizmet arzının gerektirdiğinden çok daha fazla kazanca el koyuyor. “İşe yaramazlar”a ise maaş bağlıyoruz. İşte bu, Adam Smith’in 18. yüzyılda bize öğrettiklerine tamamen aykırı. Smith, o dönemde, aristokrasi yerini daha demokratik bir ortama bırakırken yaşadı. Her isteyenin, iktisadi faaliyet yoluyla çalışarak zenginleşmesi, bu yolla kendisinin kendi çalışkanlığı ile “insan yerine konması”, dikkat çekmesi, aklındaki temel önermeydi. Gordon Gekko, Adam Smith için kapitalizmin asla rol modeli filan değildi. Açgözlülüğün onun ahlaki felsefesinde zaten bir yeri yoktu. Biriktirmek için değil, dikkat çekmek, insan yerine konmak için çalışmak esastı.

Adam Smith, rantiyeci filan değildi. Burada geçen rant, mal ve hizmet arzının gerektirdiğinden daha fazla kazanç elde etmek anlamında kullanıyor. “Rantiyeci kapitalizm” (rentier capitalism)’den murad edilen ise, bir takım ayrıcalıklı kişi ve kurumların piyasalardaki ve/veya siyasetteki hâkimiyetleri nedeniyle herkesin sırtından fazladan kazanç elde etmesine imkan veren sistem olarak tanımlanıyor. Bilmem tanıdık geldi mi? Bende her nedense, “Ben bunu daha önce nerede gördüm?” hissi oldu birden. İster yeni teknolojilerin getirdiği rant alanları, ister Türkiye’deki gibi siyasete yamanıp elde edilen arsa vs. rantlarından kurtulacağımız, herkesin kendi çalışkanlığı ile “insan yerine konulacağı” bir kapitalizm çağrısı olarak okudum doğrusu ben Financial Times’taki yazıyı.

Şimdi hemen kapitalizmin niteliği gereği olup bitenler son derece normaldir, ne yapalım bal tutan parmağını yalar filan demeyin. Öyle değilmiş işte. Ben demiyorum, kapitalistler diyor. Üstelik demekle kalmayıp yapıyorlar. İşin dedikodusunda değiller, bir nevi, harekete geçmişler. Bu yıl, Amerikan hükümetinin silah kontrolü konusundaki hareketsizliğine rağmen, Walmart bazı silah ve mühimmatı artık kendi dükkânlarında satmamaya başladı. Otomotiv şirketleri, Amerikan hükümetinin küresel ilkim değişikliği konusundaki manasız hareketsizliğine rağmen, kendi emisyon standartlarını yükselttiler, iklim değişikliğini ciddiye aldıklarını beyan ettiler. Levi’s’tan Chip Bergh ve Apple’dan Tim Cook gibi iş dünyası liderleri artık siyasi konular hakkında seslerini yükseltmeye başladılar. Bir şeyler oldu. Bir nevi ortam değişti. Hayırdır inşallah.

Bunların daha bizim burada daha bir karşılığı yok şimdilik ama ortamdaki bu norm değişikliğinin neyi ne zaman getireceği belli olmaz. Görünen o ki, biz, şimdilik hala aynı noktadayız. Bu hafta, İstanbul Finans Merkezi adı altında yürütülen inşaat projesi nedeniyle zor durumda kalan üç inşaat şirketini kurtardık mesela. Banka bilançolarına yük olan, zor durumdaki pek çok şirket arasından üç inşaat şirketini ayırmış olduk böylece. İyi mi yaptık? Bana sorarsanız, hayır. Bundan sonra banka bilançolarını temizlemek için yapmamız gereken işi sanki biraz daha zorlaştırdık. Varlık Fonu’nu neden şirket kurtarma fonuna çevirdik? O da meçhul. Ben yeniden dengelenmenin şeffaf olanının daha iyi olduğunu düşünüyorum, ortada şeffaf olmayan bir yeniden dengelenme süreci görünce ise rahatsız oluyorum doğrusu.

Demem o ki artık sistemin merkezindeki kapitalistler de sistemin kanını emen bu rant avcılarından şikayetçi. Darısı bizim başımıza artık. Belli mi olur, belki bu ortam küresel bir norm değişikliğini bile getirir.

Onun dışında benim gördüğüm, Türkiye cephesinde ciddiye alınır bir değişiklik olmadı geçen hafta. Millet hala önüne bir yol haritası konulmasını bekliyor sabırla. Haydi hayırlısı.

Bu köşe yazısı 07.10.2019 tarihinde Dünya Gazetesi’nde yayımlandı.

———————————————-

Kaynak:

https://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/6511/Kapitalistler+de+artik+bu+___rantiyeciler___den+sikayetci

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen