Tarikatların Gizli Psiko-Politik Yüzü

Fakat komünist ajanların tanımıyla psiko-politik teknikler, öncelikle hedef kişilerin akıl sağlığını bozmak için kullanılıyor. Akıl hastalığı, eski toplumsal kurallara ve liderlere sadakati ortadan kaldıran en etkili silah olarak algılanıyor. Sonra değerlerin üzerinden yeni sadakatler yaratılıyor. İlk önce kişinin kendine olan sadakati yok ediliyor. Kişi hatırlamaz, hareket edemez ve kendine güvenemez bir hal alıyor. İkinci olarak evliliğin değeri küçültülerek boşanmalarda kolaylık sağlanıyor; devlet tarafından yetiştirilen çocuklarla, ekonomik bağımsızlıklarla aile birliği yıkılıyor. Kişinin aile sadakati parçalanıyor. Daha sonra kişi yakın arkadaşlarından ve çevresinden kopartılıyor. Son olarak devletine karşı olan sadakati yok ediliyor.

Bir neslin ulusal onuru ve vatanseverliği öldürüldüğü an kendilerini savaşı kazanmış olarak görüyorlar. Bu nedenle özellikle genç nesil saldırı altında, vatandaşlık sadakati propagandayla parçalanmaya çalışılıyor. Gençler arasında uyuşturucular, cinsel sapkınlıklar ve kontrolsüz özgürlük yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.

İleride düşman millete lider olabilecek gençler küçük yaşlarından itibaren yetiştiriliyor.

*****

Yağız AKSAKALOĞLU

 

15 Temmuz ardından iyice ortaya çıkan FETÖ gerçeği, ne yazık ki birtakım siyasi ve şahsi çıkarlar uğruna eksik ve yanlış değerlendiriliyor.

Fiili mücadelede birçok sorun yaşanmakla birlikte fikri-zihni düzlemde neredeyse hiçbir yol alınamıyor. FETÖ’den boşaldığı sanılan makam ve mevkilerin yine diğer FETÖ benzeri tarikatlarla doldurulduğuna dair birçok gözlem ve yorum bulunuyor. FETÖ sonrası kamusal alana göz diken birtakım tarikatların etkinliklerini arttırdığı düşünülüyor.

FETÖ ve benzeri tarikatlar eğitim, sağlık, ticaret ve medya gibi alanlardaki örgütlenmeleriyle çok güçlü bir ekonomiye sahip. Küresel çapta çeşitli dernekleri mevcut. Bu tür yapılarda bilgi kaynağı olarak hurafelere, rüyalara, rivayetlere, kerametlere, hikâyelere başvuruluyor.

Birçok insanımız sömürülüyor, cinsel ve ekonomik istismarlar yaşanıyor.

Psiko-Politik

“A Synthesis of the Russian Textbook on Psychopolitics”[1] kitabı 1930’lu yıllardan beri yayımlanıyor. Buradaki bilgiler Amerika’da bulunan komünist ajanlara beyin yıkamayı ve düzeni yıkmayı öğretiyor. Bu küçük kitapla birlikte beyin yıkama faaliyetlerinin gerçekten olduğu ve bunun ilke ve tekniklerinin bulunduğu anlaşılıyor.

Bu kitaba göre; psiko-politik ya da siyaset psikolojisi, jeopolitiğin az bilinen fakat çok önemli bir bölümünü oluşturuyor. Az biliniyor çünkü sadece yüksek eğitim almış kişilerle bu bilgiler paylaşılıyor. Telkinle iyileştirme faaliyetlerine girişen yüksek kademedeki kişiler bu bilgilere sahip olabiliyor.

Bu alanda yetişen komünist ajanların öncelikli görevi düşmanın kültürel hayatında büyük bir kaos yaratmak. Kaosun hâkim olduğu, güvensiz bir ortamın oluştuğu, ekonomik krizlerin ve bilimsel kargaşaların yaşandığı ortamlarda istediklerini rahatça yerine getirebiliyorlar. Bu amaçla psikoloji maskesi altında bilerek veya bilmeyerek komünist doktrini öğretecek kişiler yetiştiriliyor. Bu kapsamda psikiyatristler öncelikle hedef alınıyor. Ardından onların vasıtasıyla düşman milletin stratejik öneme sahip veya sahip olma ihtimali olan potansiyel şahsiyetleri hedef alınıyor.

Hastaneleri ve üniversiteleri bu amaçla etkilemek, ele geçirmek istiyorlar. Çünkü bu sayede kendi ülkesindeki ajanların eline düşen askerlerin, devlet adamlarının ya da bir liderin sadakati sonsuza dek değiştirilebilir ya da zihinleri tamamen ele geçirilebilir.

Bunlarla birlikte mahkemeler, yargıçlar, meclis, tıp kurumları ve kanunlar hep saldırı altında…

Psiko-politik ajanlarla kaos yaratılmaya ve bir millet lidersiz bırakılmaya çalışılıyor.

Buna göre psiko-politik; zihni iyileştirme vasıtasıyla düşman milletleri fethetmekte kullanılacak kitlelerin, bürokratların, askerlerin ve bireylerin sadakatleri ve düşünceleri üzerinde baskı kurmakta kullanılan bir bilim ve sanattır.

Aslında psiko-politik ya da siyaset psikolojisi, siyaset ve psikoloji arasındaki etkileşim çalışmaları ya da siyaset üzerindeki psikolojik etki olarak ifade edilebilir.[2] Bu alanda oy verme davranışları, politikaların nasıl şekillendiği, liderlikte kişiliğin etkisi, dış politikada karar verme ve siyasi davranışların nedenleri gibi konular araştırılıyor.[3] Siyaset biliminin bir dalı olarak siyaset psikolojisi insanın psikolojik güdülerini, hangi dürtü ve davranışların hangi siyasal hareketlere neden olduğunun yasalarını bulmaya çalışıyor.[4] Kısaca siyasetin insana, insanın siyasete etkisi inceleniyor.[5] Siyaset psikolojisi; “siyasal davranışın psikolojik nedenleri ve sonuçlarını inceleyen bir disiplin veya siyasal davranışı psikolojik kaidelerden yola çıkarak açıklamaya çalışan disiplinlerarası bir alan” olarak da tanımlanabilir.[6]

Fakat komünist ajanların tanımıyla psiko-politik teknikler, öncelikle hedef kişilerin akıl sağlığını bozmak için kullanılıyor. Akıl hastalığı, eski toplumsal kurallara ve liderlere sadakati ortadan kaldıran en etkili silah olarak algılanıyor. Sonra değerlerin üzerinden yeni sadakatler yaratılıyor. İlk önce kişinin kendine olan sadakati yok ediliyor. Kişi hatırlamaz, hareket edemez ve kendine güvenemez bir hal alıyor. İkinci olarak evliliğin değeri küçültülerek boşanmalarda kolaylık sağlanıyor; devlet tarafından yetiştirilen çocuklarla, ekonomik bağımsızlıklarla aile birliği yıkılıyor. Kişinin aile sadakati parçalanıyor. Daha sonra kişi yakın arkadaşlarından ve çevresinden kopartılıyor. Son olarak devletine karşı olan sadakati yok ediliyor.

Bir neslin ulusal onuru ve vatanseverliği öldürüldüğü an kendilerini savaşı kazanmış olarak görüyorlar. Bu nedenle özellikle genç nesil saldırı altında, vatandaşlık sadakati propagandayla parçalanmaya çalışılıyor. Gençler arasında uyuşturucular, cinsel sapkınlıklar ve kontrolsüz özgürlük yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.

İleride düşman millete lider olabilecek gençler küçük yaşlarından itibaren yetiştiriliyor.

İtibarsızlaştırma, aşağılama, şok verme, uyuşturucu, hipnoz, cinsellik gibi birçok saldırı teknikleri bulunuyor.

***

Komünist ajanların Amerika’da psiko-politik alanda yetişmeleri örneği, Türkiye açısından birçok anlamlı mesaj içeriyor. Batı tarafından kuşatılmaya çalışılan Türkiye’de benzer şekilde insanlarımızın psikolojileri bozulmaya, toplum içerisinde kaoslar yaratılmaya, önemli kişilerin yönlendirilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Toplumun yapamadığını, devletin sağlayamadığını, ailenin veremediğini FETÖ ve benzeri tarikatların yaptığını, sağladığını ve verdiğini görüyoruz.

Vatandaşlarımız tarikatlar vasıtasıyla iyileştiklerini sanıp tuzağa düşüyorlar.

Önce akıl sağlımızı bozuyorlar, işsiz bırakıyorlar, çaresiz hissettiriyorlar, ruhani-hayali uydurma bilgilerle korkutuyorlar sonra tarikatların kucağına atıyorlar. Tıpkı komünist ajanların Amerikan halkına yaptığı gibi önce psikolojimizi bozuyorlar ardından tarikatlar eliyle kendi milletine düşman kişileri devşirip yetiştiriyorlar.

Türkiye’de tarikatların eleman devşirmekte kullandığı profesyonel şahıslar her köşe başında karşımıza çıkıyor. Bize çok fazla ilgi gösteriyorlar, kendimizi çok değerli hissettiriyorlar. İş veriyorlar, aş veriyorlar, hatta eş veriyorlar. Bu modern zorlu hayatta endişelerimizi, kaygılarımızı, tasalarımızı azaltıyorlar. Yalnızlığımızı paylaşıp güçlü grup aidiyeti yaratıyorlar. Açıkçası bu tarikatlar zihni olarak bizi iyileştiriyor, rahatlatıyor fakat bu sırada vatandaşlığımız, ülkemize duyduğumuz sadakat, milliyetçiliğimiz ve vatanseverliğimiz parçalanıyor. Çocuklarımız bilerek veya bilmeyerek düşmanlarımıza çalışan ajanlar haline getiriliyor.

Bu psiko-politik tekniklerin Amerika’da kurulan ve yaşatılan FETÖ dâhil birçok kült örgütle, tarikatla yakından ilişkili olduğu görülüyor. Taktikleri birbirine çok benziyor. Zorla değil, ikna ile bir kuşatma yaşanıyor.

“Eğitim’de Tarikat ve Medrese Gerçeği – 1 Milyon Öğrenci Tarikatların Elinde”[7]

2017 yılında eğitimde tarikatların rolünü araştırmaya başlayan Prof. Dr. Esergül Balcı, bir yıl süren araştırmalarının sonucunda dikkate değer bir rapor hazırladı: “Eğitim’de Tarikat ve Medrese Gerçeği – 1 Milyon Öğrenci Tarikatların Elinde”

Bu raporda çok önemli bilgiler bulunuyor.

Buna göre;

Türkiye’de tarikatlar aracılığıyla cihatçı bir toplum yaratılıyor. Din için silahla savaşmayı öğütleyen cihatçı anlayış, çocuklarımızın eğitildiği okullara kadar giriyor. İtaatkâr, sorgulamayan, düşünmeyen, yaratıcı olmayan, estetik ve sanattan uzak her şeyi kabul eden, şükreden, geleceği bu dünya yerine ahirette arayan nesiller yetişiyor. Bu nesil, kendisine bahşedilen ahirete kavuşmak adına efendisinin her dediğini yapmaya hazır bir hal alıyor.

Ailesinden uzak bölgelerde okula giden öğrenciler yurt bulamıyor ve bu boşluk, özel yurt ve özel yurt adı altındaki cemaatçi yurtlara ve evlere fırsat veriyor.

Ailelerin eğitim harcamalarının artması ile çaresiz kalan dar gelirli ve yoksul kesim çocukları cemaatlerin kucağına düşüyor. Bu çocuklar kurtuluşu dinde ve öbür dünyada aramaya başlıyor.

Cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla kendini din adamı ilan edenler fiili bir ruhban sınıfı oluşturuyorlar. Bunu para, toplumsal güç ve buna bağlı olarak siyasi güç elde etmek için yapıyorlar.

Bu gruplar geçmişte gelirlerinin önemli bir bölümünü kurban derisi, fitre, zekât ve hac hizmetleri alanında temin ederken, bugün kamu kaynakları tarikatların en büyük gelir kaynağı halini almış durumda. Bu anlamda seçilen iki sektör ön plana çıkıyor: Sağlık ve eğitim!

Türkiye’de bir milyon çocuk tarikatların elinde eğitim görüyor. Beyinleri yıkanıyor, aldıkları eğitim ve yönlendirme nedeniyle her türlü istismara açık ve her an kullanılmaya müsait hale geliyorlar. Bu çocuklar, yakın gelecekte milli güvenliği tehdit edecek faaliyetlere rahatlıkla sürüklenebilecek bir potansiyel haline dönüşüyorlar. Tarikat eğitimlerinde Türkiye, ‘Darülharb’ yani ‘Harp ülkesi, küfür ülkesi, savaş alanı’ olarak nitelendiriliyor.

Milli Güvenlik Kurulu’nun başta 25 Ağustos 2004 tarih ve 481 sayılı kararına istinaden tarikatların yapılanmaları ve çalışmalarına ilişkin faaliyetleri yürüten güvenlik birimleriyle yapılan görüşmelerden elde edilen bilgilere göre ülkemizde, 2.6 milyon vatandaşın bir tarikatla organik bağı bulunuyor. Tarikat üyesi olan ya da faaliyetlerine sürekli katılan kişi sayısı ise 1.1 milyon. Sempatizan/destekçi/üye olmasa da toplantılarına en az bir kez katılmış ve yeniden katılabileceğini ifade eden kişi sayısı 1,5 milyon.

Tarikat üyesi olduğunu ifade edenlerin % 9’u ılımlı İslam tabirini reddediyor. Bunlar, İslam’ın özünün ‘cihat’ olduğuna inanıyorlar. 234 bin tarikat üyesi potansiyel şiddet eğilimli ve teröre yatkın. Bu kesim IŞİD/El Kaide/Hizbullah gibi örgütlerin terör eylemlerini ‘cihat’ adı altında onaylıyor.

Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu bulunuyor. Sadece İstanbul’da 448 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor. Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.

Medreselerde eğitim dili Kürtçe ve Arapça. Eğitmenlerin büyük çoğunluğu Türkçeyi tam olarak bilmiyor. Medrese öğrencilerinin tamamı yatılı olarak kalmakta ve her türlü istismara açık durumda.

Bu rapor, Türkiye’de tarikat gerçeğini ve alınması gereken önlemleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

“Kimsesizler Cumhuriyeti” ve “Şehvetiye Tarikatı”

İsmail Saymaz’ın “Kimsesizler Cumhuriyeti”[8] ve “Şehvetiye Tarikatı”[9] kitapları tarikatlar tarafından taciz edilen, dolandırılan, kullanılan, sömürülen, tecavüz edilen, hakları gasp edilen insanlarımızı, gençlerimizi, küçücük çocuklarımızı konu alıyor. Küçük hacimli ve son derece etkili olan bu kitaplar, Türkiye’de tarikat sorununa dikkat çekiyor, kanayan vicdanlarımıza sesleniyor, yetkili sorumluları göreve çağırıyor.

Kimsesizler Cumhuriyeti’nde; Konya Taşkent’te doğalgaz patlamasında yiten on sekiz kız çocuğunu, Adana Aladağ’da köze dönmüş on iki kız çocuğunu, Karaman’da tecavüze uğrayan on erkek çocuğunu, Kütahya’da bir kolunu kıyma makinesinde bırakan on iki yaşındaki Nurettin’i ve Adıyaman’da bir ortaokul pansiyonunda ırzına geçilen çocukları okuyoruz. Devletimizin tüm bunlar yaşanırken ne yaptığını, daha doğrusu ne yapmadığını görüyor, şaşkına dönüyor, insanlığımızdan utanıyor ve irkiliyoruz.

Kızı yanarak can veren acıklı babanın söylediği gibi; “Devlet olsaydı biz böyle olmazdık abi.”

Şehvetiye Tarikatı’nda; sahte evliya tarafından sömürülen bir hâkim kadını, Açıkgöz’ün cinleriyle gerçekleşen hazine arama çalışmalarındaki dolandırıcılığı, sözde tekke, Badeciler tarikatı ve şeyhin haremindeki sapkınlıkları, tecavüzleri, tacizleri okuyoruz.

“Korunmaz’a göre tarikatlarında mertebe elde etmek ve yükselmek isteyenler, kendisiyle oral seks yapmalıydı. Eyleme “badelenmek” adını vermişti. Ayrıca zikirde kendisinden geçen erkek ve kadın müritlerle ilişkiye giriyordu. Bu da ‘tabi olmak’ demekti.”

“Tapınak Şövalyeleri ve Nöro-Mesih”[10]

Dr. Ramazan Kurtoğlu “Tapınak Şövalyeleri ve Nöro-Mesih” başlıklı kitabında günümüzü anlayabilmek için sembolik sistemleri ve küresel aktörlerin semavi ve felsefi dinlerle nasıl birlikte çalıştıklarını anlamamız gerektiğini belirtiyor. Tarihten günümüze “din-para-siyaset” üçgenini anlamadan günümüzde olup bitenleri anlayabilmemiz çok zor.

Kitapta ön plana çıkan birtakım hususlar şu şekilde:

Kuran ve sahih hadisler dışında bir tarikat ve cemaat İslam’ı oluşmuş ve bunlar 13. yüzyıldan beri İslam’ın içini boşaltmıştır.

Her din ve inançtan insanlık sesli ve sesiz silahlarla mankurtlaştırılmaktadır.

Okült/ezoterik örgütler gizli gelenek yöntemleriyle faaliyetlerini yürütmekte, “sır saklamak” ve “gizlilik” ilkelerine sarılmaktadırlar.

Bu tür örgütlerde sır; örgütle alakalı değil, uhrevi bir güce atfen saklanır. Nihai kaynak Tanrı ya da olağanüstü bir güçtür. Gizlilik ise bu sırrın hiç kimseye fark ettirmeden topluma yönelik uygulanması, insanların bilinçaltına enjekte edilmesidir.

FETÖ ve benzeri tarikatlar tarafından İslam’a “İsrailiyat” sokuşturulmaya çalışılmakta, ezoterik-Batıni bir Kuran anlayışı dayatılarak Gnostik İslam dayatılmakta ve geniş kitlelere mal edilmektedir.

1965’te II. Vatikan Konseyi ekümenizm, dinler arası diyalog ve hoşgörü kavramlarını küresel çapta yaygınlaştırmak için karar aldı. FETÖ de diyalog ve hoşgörü masalları ile binlerce insanımızı devşirdi.

Finansal kontrol, dinleri kontrol, zihin kontrolü ve algı yönetimi küresel hegemonya için gerekli en önemli dört ana unsurdur.

***

Türkiye’de dini grupların genel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:[11]

Başlarında karizmatik lider olarak “şeyh efendi” ya da “hoca efendi” olarak anılan bir dini lider bulunur. Genelde liderlerini aşırı yüceltirler.

Kendilerini “ehl-i sünnet ve’l cemaat” olarak tanımlarlar fakat kendilerinden olmayanı bu şekilde görmezler. Liderlerine yönelik en küçük bir eleştiriye tahammül edemezler.

Devletle çatışmamaya özen gösterirler ve çoğunlukla merkez sağ iktidarlar tarafından desteklenirler.

Devrimci yerine tedrici bir değişimden yanadırlar. Bu değişimi eğitim aracılığıyla kendi kadrolarını yetiştirerek sağlamak isterler. Bu amaçla birçok Kur’an kursu ya da özel okul açarlar.

Farklı dini grupların birbiriyle iletişimi yoktur ve birbirlerine eleştirel yaklaşırlar.

Kendilerini eleştirmezler. Öz eleştiri örnekleri pek görülmez.

Güçlü bir grup dayanışması vardır. Bu durum kayırmacılıklara yol açar. Kul hakkı gibi çok hassas olunması gereken konularda ne kadar hassas oldukları tartışmalıdır.

Grup üyelerine zihinsel sınırlar koyarlar. Bu sayede düşünme kapasitesi sınırlı, karşılaştırma yapamayan, sorgulama becerisi düşük fakat grup aidiyeti yüksek kişiler çıkar. Sorgusuz sualsiz bağlılık övülür.

“Siyaset üstü olma” iddialarına rağmen siyasetle içli dışlılardır.

Açık veya örtük sekülerleşme içindedirler ve dünyevileşmektedirler.

Büyüme hastalığına yakalanarak “batıl yolla hakka hizmet edilemez” ilkesi göz ardı edilebilmektedir.

Sonuç Yerine

Siyasal İslam ideolojisinin meşruiyet kaynağı haline getirdiği tarikat ve cemaat yapıları kontrolden çıkarak yerli-yabancı politik bağlantılarıyla devleti kontrol etme sevdasına kapılmışlar ve sonunda kendilerini kullananlara karşı bile tehdit haline gelmişlerdir.[12]

1985 yılından itibaren cemaatler din öğretimi ve maneviyat eğitimlerini aşarak sahip oldukları insan kaynaklarını ticari kazanımlar elde etmek için harekete geçirmeye ve devlet bürokrasisinde gizlice örgütlenmeye başlamışlardır.[13]

2006 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Türkiye’de tarikat şeyhi veya lideri sayısının 5 bin olduğunu, bunların çeşitli yabancı devletler tarafından desteklendiğini ve mutlaka denetlenmeleri gerektiğine dair raporlar hazırlamıştır.[14]

Bu dini oluşumlarda görülen bazı aşırı özellikler şu şekildedir:[15]

İndirgemecilik: Akla, Kur’an’a, hadislere ve rivayetlere, uydurma delillere, kesin olmayan delillere, Batıni yoruma, mezhebe, meşrebe, kişiye, lafza ve klasik ibarelere indirgemecilik.

Dinde otorite ve kurtarıcılık iddiası: Mesihlik ve mehdilik iddiası ve yakıştırması, gizli güç iddiası.

Dini esaslara keyfi yorum: Dini hayatı zorlaştırma, zorlama, dini menfaatlere ve hırslara alet etme, dini hayattan çıkarma veya pratik deizm hali.

Modernitenin etkisi: Dini asrileştirme, modern hayatı bütünüyle dine zıt görme, dinin özünü şekle kurban etme, dini değerleri ve tarihi hatıraları ticarileştirme.

Dikkat çekme arzusu:Kendini öne çıkarma, fikirde aşırılık üslupta kırıcılık.

İnsan beklenti ve ihtiyaçlarını istismar etme: Sahte icazet, sertifika ve diploma verme, zenginlik vaadi, şifa dağıtma, beladan kurtarma, cennete girme garantisi verme ve azapla tehdit etme, günah psikolojisine maruz bırakma, tekfir, ötekileştirme.

Gençleri hedef seçme: Gençlerin duygularını istismar etme, aşırı güven ve cesaret yüklemesi yapma, zayıf delile dayanan ibadet ve uygulamaları öne çıkarma, bidat ve hurafe savunuculuğu.

Sağlıklı ve sağlam din anlayışı on dört asırlık İslam düşünce tarihinde benimsenen kitap, sünnet, icma ve kıyas gibi delillere dayanmalı. Bu yolun dışında kalan uç görüşler aşırıdır ve bunları takip eden gruplar aşırı gruplardır.[16]

Bu aşırı gruplara karşı toplumsal bilincin artması ve farkındalık oluşturulması için dört unsur ön plana çıkıyor;[17]hukuk, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve ilahiyat fakülteleri.

Sayılan bu dört unsurun katkılarıyla dini gruplar açık, şeffaf, hesap verebilir, kendini sorgulayabilir, dini ve sosyal öz eleştiriler yapabilir hala getirilmeli. Özellikle gençler okuyan, düşünen, karşılaştırma yapabilen, sorgulayan, eleştiren kişiler olmaya yönlendirilmeli.[18] Bu noktada yasaklama ve yok sayma denetim imkânını ortadan kaldırarak bu yapıların farklı mecralara yönelmesine neden olabilir.[19]

Unutmayalım ki en sıradan insanların dahi aşırı derecede şiddet gösterebildiği bir dünyada bu tür yapılara karşı çok daha ihtiyatlı davranmamız gerekiyor.

Kaynaklar

[1]Dorothy Baker (Ed.), Brainwashing – A Synthesis of the Russian Textbook on Psychopolitics, The Foundation of Human Understanding, ABD, 2001.

[2] DavidPatrickHoughton,Siyaset Psikolojisi Durumlar, Bireyler, Olaylar, 2. Baskı, Çev. H. İnanç ve D. Şekeroğlu, Bilge, İstanbul, 2018,  s. 36.

[3]David PatrickHoughton, a.g.k., s.36-37.

[4] Halis Çetin ve Levent Görüşük,Siyaset Psikolojisi, Orion Kitabevi, Ankara, 2015, s.5.

[5]Halis Çetin ve Levent Görüşük, a.g.k.,s.14.

[6]Hayrettin Özler, Siyaset Psikolojisi, Ekin, Bursa, 2014, s.1.

[7]https://stratejikguvenlik.blog/2019/08/26/tarikatler-cemaatler-dosyasi-prof-dr-esergul-balci-egitimde-tarikat-ve-medrese-gercegi-1-milyon-ogrenci-tarikatlarin-elinde/

[8] İsmail Saymaz, Kimsesizler Cumhuriyeti, 2. Baskı, İletişim, İstanbul, 2019.

[9] İsmail Saymaz, Şehvetiye Tarikatı, 6. Baskı, İletişim, İstanbul, 2019.

[10] Ramazan Kurtoğlu, Tapınak Şövalyeleri ve Nöro-Mesih, 11. Baskı, Destek, İstanbul, 2019.

[11]Tayfun Amman, “Türkiye’de Dini Grupların Anatomisi ve FETÖ Hareketi”, Osman Güman ve Hülya Terzioğlu (Editörler), Dini İstismar Boyutuyla 15 Temmuz Darbe Girişiminin Arka Planı, 2018, s.217-220.

[12] Oktay Yıldırım (Haz.),Diyanet’in Tarikatlar Raporu, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2019, s.9.

[13]Oktay Yıldırım, a.g.k.,s.26.

[14]Oktay Yıldırım, a.g.k.,s.10.

[15]Oktay Yıldırım, a.g.k.,s.37-61

[16]Oktay Yıldırım, a.g.k.,s. 62

[17]Oktay Yıldırım, a.g.k.,s. 266.

[18]Tayfun Amman, a.g.b.,s.220.

[19]İsmail Akyüz, “Türkiye’nin Cemaatlerle İmtihanı: FETÖ Üzerinden Dini-Sosyolojik Bir Okuma”,Osman Güman ve Hülya Terzioğlu (Editörler), Dini İstismar Boyutuyla 15 Temmuz Darbe Girişiminin Arka Planı, s.310.

———————————————————————–

Kaynak:

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi/tarikatlarin-gizli-psiko-politik-yuzu

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen