Gıda Krizi, Rusya-Ukrayna Savaşının Gıda Krizine Etkisi ve Krizin Çareleri Üzerine

Gıda üretim, dağıtım ve teminini zorlaştıran, fiyatları yükselten bütün bu olumsuz gelişmelerin üzerine 2022 yılı başlarında patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı adeta tuz biber ekmiştir. Gerek Rusya ve gerekse Ukrayna’nın buğday başta olmak üzere bazı tarımsal ürünlerin üretimi ve ihracatında dünyada önde gelen ülkeler arasında yer alması nedeniyle, iki ülke arasında patlak veren savaş, daha doğrusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi üretim alanları, dağıtım kanalları, limanlar, depolama tesisleri ve yolların güvenliğini ortadan kaldırarak gıda krizinin daha belirgin bir hal almasına yol açmıştır.

*****

Prof.Dr. Mustafa ACAR

2022 Haziran ayı itibariyle enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK verilerine göre TÜFE bazında yıllık enflasyon %78,62, aylık %4,95 olarak gerçekleşti. Gayri-resmi bir platform olan ENAG’a göre ise yıllık enflasyon %175,5. Nereden bakılırsa bakılsın son derece yüksek olan bu rakamlar enflasyonun son 24 yılın zirvesinde olduğu anlamına gelmektedir. Enflasyonun nedenleri, sonuçları, para basarak enflasyon yaratmanın kime ne faydası olduğu ve enflasyonun nasıl düşürülebileceği gibi soruları bir başka yazıya bırakarak, bu yazıda son aylarda giderek daha ciddi bir endişe konusu olmaya başlayan dünya gıda krizi ve bu krize halen devam eden Rusya-Ukrayna krizinin etkisini tartışalım, çözüm önerilerine işaret edelim.

Kriz, bunalım demektir, anormallik demektir, aşırılık demektir; makro ekonomik göstergelerin normal seyrinin dışına çıkması demektir. Gıda enflasyonu genel enflasyon oranının üzerindedir; gıda fiyatları son yılların en yüksek seviyesindedir. Gıda temini konusunda birbiri üstüne endişeler ortaya çıkmaktadır, yakın gelecekte mevcut sıkıntıların aşılacağına dair kuvvetli bir umut ışığı da ortada görünmemektedir; kısaca gerek Türkiye ve gerekse dünyada bir gıda krizi kendisini hissettirmektedir. Gıda temini konusunda sıkıntılar yaşanması, geleceğe dönük olumsuz beklentiler, gıda arz güvenliğinin tehlikeye girmesi, yükselen fiyatlar, tedarik zincirinde sorunlarla karşılaşılması, buna bağlı olarak beslenme, sağlık ve hayatta kalma sorunları yaşanmasının muhtemel olması “gıda krizi”nin semptomları olarak kabul edilebilir. BM ve FAO gibi kurumların bu konudaki çalışmaları yakın gelecekte gıda fiyatlarının yüksek seyretmeye devam edeceğini, dünyada açlık sınırının altında yaşayan nüfusa gıda krizinden kaynaklı olarak 15 milyon insanın daha ilave olacağına işaret etmektedir.

Gıda Krizinin Nedenleri

Gıda krizinin ortaya çıkmasında bazıları uzun, bazıları kısa vadeli başlıca dört sebepten söz edilebilir:

  1. Küresel ısınma ve iklim değişikliği,
  2. Biyo-yakıt üretimine kaydırılan araziler ve bitkilerin varlığı,
  3. Covid-19 salgını ve tedarik zincirinde yarattığı sorunlar,
  4. Rusya-Ukrayna savaşı.

Fosil yakıtların daha fazla kullanımı, fabrika bacalarından çıkan dumanlar, hayvanların atıkları ve araçların egzoz dumanları vb. nedenlerle sera etkisi yaratan gazların salınımı küresel ısınmaya yol açmakta, bu da yeryüzünde yağış dengesini bozmakta, bazı bölgeler yağışsızlıktan dolayı kuraklaşıp çölleşirken, aksine bazı bölgeler aşırı yağışlar ve buna bağlı seller, erozyon ve heyelan tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum hem tarıma elverişli alanları yok etmekte, hem de verim düşüklüğüne, dolayısıyla üretim azalmasına sebep olmaktadır.

Enerji krizi bağlamında fosil yakıtlara alternatif arayışının bir sonucu olarak dünyada soya gibi, palmiye gibi bitkilerin yağlarından yakıt üretimi gündeme gelmiş, bu suretle eskiden gıda üretimi amacıyla kullanılan bir kısım arazilerin ve bitkilerin giderek biyo-yakıt üretimine kaydırılması da gıda üretimini olumsuz etkilemiştir.

2020 yılının başında patlak verip yaklaşık bir buçuk yıl tüm dünyayı evlerine kapanmaya zorlayan, etkileri hâlâ yer yer devam eden Covid-19 pandemisi de gerek yarattığı sağlık sorunları, işgücü kaybı, işyerlerinin düzenli çalışamaması ve gerekse tedarik zincirlerinde çeşitli hasarlar yaratması gibi nedenlerle tarımsal üretim ile gıda üretim ve dağıtımını olumsuz etkilemiştir. Dünya nüfusu artarken gıda talebi de artmakta; arz tarafında yaşanan olumsuzluklar arz-talep dengesini bozmaktadır. Bu dengenin bozulması potansiyel kriz sebebidir.

Gıda üretim, dağıtım ve teminini zorlaştıran, fiyatları yükselten bütün bu olumsuz gelişmelerin üzerine 2022 yılı başlarında patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı adeta tuz biber ekmiştir. Gerek Rusya ve gerekse Ukrayna’nın buğday başta olmak üzere bazı tarımsal ürünlerin üretimi ve ihracatında dünyada önde gelen ülkeler arasında yer alması nedeniyle, iki ülke arasında patlak veren savaş, daha doğrusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi üretim alanları, dağıtım kanalları, limanlar, depolama tesisleri ve yolların güvenliğini ortadan kaldırarak gıda krizinin daha belirgin bir hal almasına yol açmıştır.

Bilindiği gibi tarım, sanayi devriminden sonra göreli önemini kaybetmiş, toprak temel zenginlik ve güç kaynağı olmaktan çıkmış, tarımın GSYH içindeki payı giderek gerilemiştir. Bugün dünyada gelişmiş ülkelerde tarımın ve tarımsal istihdamın sırasıyla toplam GSYH ve toplam istihdam içindeki payları %3-5 civarındadır. Ancak bu durum tarımın kritik bir sektör olarak önemini azaltmamaktadır. Tarım ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temelinde yer alan “hayatta kalma,” bunun için de beslenme ihtiyacının giderilmesi için gereken birincil tarım ürünleri ve işlenmiş gıda ürünlerinin hammadde kaynağı bir sektör olarak son derece kritik bir önem taşımaktadır. Devletler gerek nüfusun doyurulması ve gıda arz güvenliği ve gerekse tarımla uğraşan nüfusun geçim imkânlarının iyileştirilmesi, gelir dağılımında denge ve sosyal adalet gibi kaygılarla tarıma çeşitli destekler sağlamakta, korumacı tarım politikaları izlemektedirler. Sanayi ürünlerinde serbest ticaret şampiyonluğu yapan ülkelerin bile tarım konusunda son derece korumacı politikalar izledikleri bilinen bir gerçektir.

Dünyada ve Türkiye’de Tarım Sektörünün Büyüklüğü

Bugün dünyada tarım ekonomisinin büyüklüğü 3,7-4 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Dünya toplam GSYH’sının 90-100 trilyon dolar olduğu dikkate alındığında tarımın payının %4 civarında olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak bu rakama birincil tarımsal ürünlerin işlenmesiyle uğraşan gıda işleme sanayileri de dâhil edildiğinde, toplam gıda sektörünün payı daha üst seviyelere çıkmaktadır.

Türkiye’nin tarımsal verilerine bakıldığında ise, tarım sektörünün toplam 55 milyar dolar civarında bir üretimle GSYH içinde %7-8’lik bir paya sahip olduğu görülmektedir. Dünyada ekilebilir tarım alanlarının %0,8’ine sahip olan Türkiye’nin tarımsal açıdan dünyanın 10. büyük ekonomisi olması dikkat çekicidir. Türkiye başta fındık, çay, buğday, pamuk, yaş sebze-meyve, kuru üzüm ve kuru incir olmak üzere 55 üründe dünyanın önden gelen üreticileri arasında yer almaktadır. 2021 yılı itibariyle toplam yaklaşık 30 milyar dolarlık tarımsal ürün ihracatı ile 17 milyar dolarlık ithalatı gerçekleştirmiş olan Türkiye’nin tarımsal üretim, ihracat ve ithalat bakımından dünyadaki payı sırasıyla %1,29, %1,57 ve %1,14 civarındadır.

Türkiye tarımsal potansiyel açısından önemli bir ülkedir, ancak bu potansiyelinden yeterince yararlanabildiğini söylemek zordur. Türkiye’nin tarımsal üretim kapasitesinden yeterince yararlanamamasının nedeni, popüler ortamlarda ileri sürüldüğünün aksine tarımla uğraşan nüfusun azlığı veya giderek azalmakta olması değildir. Aksine gelişmiş ülkelerdeki %3-5’e kıyasla Türkiye’de tarımsal nüfusun ya da tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki payı oldukça yüksektir. Türk tarımının asıl sorunları tarımla uğraşan nüfusun azlığından ziyade arazilerin parçalanmışlığı, işletme başına düşen arazi miktarının azlığı, modern tarım tekniklerinin yeterince kullanılmaması, sulama imkânlarından yeterince yararlanılamaması, tarımsal destekleme politikalarının dağınıklığı, tutarsızlığı ve istikrarsızlığı gibi sorunlardır. Bir süre önce başlatılmış olan arazi toplulaştırma faaliyetlerinin savsaklanmadan bütün ülkeyi kapsayacak şekilde tamamlanması, bundan sonra arazilerin bölünmesinin kesinlikle önüne geçilmesi, mekanizasyon ve modern tarım tekniklerinin yaygınlaştırılması, çiftçilerin bilinçli tarım konusunda eğitilmesi, kıt su kaynaklarından tasarruflu ve bilinçli şekilde yararlanılması ve gıda işleme sanayilerine yatırım yaparak tarımdan boşalacak işgücüne şehirlerde iş bulma imkânlarının artırılması halinde Türkiye tarımsal açıdan daha gelişmiş, rekabet gücü daha yüksek bir ülke haline gelebilir.

Rusya-Ukrayna Savaşının Gıda Krizine Etkisi

Yeniden gıda krizi meselesine dönecek olursak, yukarıda belirtildiği gibi Rusya-Ukrayna savaşı dünya gıda krizinin önemli müsebbiplerinden biridir. Ukrayna ve Rusya buğday, mısır, yağlı tohum ve gübre ihracatında dünyada önemli paya sahip ülkelerdir. İki ülke buğday (%34,1), arpa (%26,8), ayçiçeği (%23,9) ve mısır (%17,4) başta olmak üzere birçok önemli tahıl ve yağlı tohum için ilk beş küresel ihracatçı arasında yer almaktadır. Rusya ve Ukrayna’nın ihracatı dünyada ticareti yapılan toplam kalorinin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturmaktadır. Ukrayna aynı zamanda ayçiçeği tohumu yağında küresel piyasa talebinin yaklaşık yarısını karşılamaktadır. Bu rakama Rusya da katıldığında bu pay %73’e çıkmaktadır. Birçok ithalatçı ülke, Ukrayna ve Rusya’dan gelen bu ürünlere bağımlı durumdadır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu, tahıl ihtiyacının %50’den fazlasını, buğday ve arpanın büyük bir kısmını Ukrayna ve Rusya’dan ithalat yoluyla karşılamaktadır. Ukrayna, AB ve Çin’in yanında Mısır ve Libya dâhil birçok Kuzey Afrika pazarı için de önemli bir tedarikçi durumundadır. Savaş nedeniyle Ukrayna’da tarımsal üretim, dolayısıyla ihracat azalmaktadır; limanların ve depolama tesislerin tahribi, ekim alanlarının güvensiz bölge haline gelmesi yüzünden gelecek yıllarda da üretim ve ihracatın zarar göreceği tahmin edilmektedir. Savaş sebebiyle Rusya’nın tarımsal ürün ihracatı da azalmaktadır. Dünyada otuz dolayında ülke buğday ithalatının en az yarısını Rusya ve Ukrayna’dan yapmakta, dolayısıyla savaş yüzünden bu ülkeler zor durumda kalmaktadır. Düşük arz ve yüksek fiyatlar, gıda güvencesi olmayan bu ülkeleri sıkıntıya sokmaktadır.

Ayrıca tarımsal girdiler açısından da Rusya ile destekçisi Belarus çok önemli tedarikçi ülkelerdir. Rusya’nın ihracatı küresel doğalgaz ticaretinin yaklaşık %20’sini oluşturmaktadır. AB ülkelerinin mevcut doğalgaz ithalatının yaklaşık %40’ı Rusya’dan sağlanmaktadır. Doğalgaz aynı zamanda amonyak ve üre gibi azotlu gübrelerin üretimi için de önemli bir hammaddedir. Savaş yüzünden petrol fiyatlarının yanı sıra gübre fiyatları da Rusya’nın önemli bir azotlu gübre ve potasyum tedarikçisi olması nedeniyle daha da artmakta, bu da tarımsal üretim maliyetlerini artırmaktadır. Rusya, dünyada azotlu gübrede %15, potasyumlu gübrede %17 ihracat payına sahiptir. Savaşta Rusya’nın yanında yer alan ve dolayısıyla halihazırda bazı uluslararası yaptırımların hedefi olan Belarus, küresel potasyum ihracatının %16’sını gerçekleştirmektedir. AB’nin gübre ithalatının nitrojende %34, potasyumda %61’ini Rusya ve Belarus karşılamaktadır. Pek çok ülke ihtiyacının yarıdan fazlası için Rusya ve Belarus’a bağımlı durumdadır.

Savaşın yarattığı gerilim, tedirginlik ve olumsuz beklentiler dünyada bir tür “gıda milliyetçiliği”ni de tetiklemiş durumdadır. Aşağıdaki Tablo Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından sonra gıda ihracatına sınırlama getiren ülkeler ve kısıtlama getirilen ürünleri özetlemektedir. Bu kervana zamanla başka ülkeler ve başka ürünlerin de eklenme ihtimali yüksektir. Nitekim Hindistan da bu yönde bir karar almıştır.

Rusya-Ukrayna savaşından Türkiye de çok olumsuz etkilenmektedir, zira tarımsal ürün ticaretinde Türkiye’nin en büyük ticaret ortakları arasında bu iki ülke bulunmaktadır. Nitekim 2021 yılında Türkiye’nin yaptığı toplam 9,8 milyon tonluk buğday ithalatının %65’i Rusya’dan, %13’ü Ukrayna’dan yapılmıştır. Türkiye, son 20 yılda ayçiçeği yağı üretimini 800 bin tondan (2021 itibariyle) 2,4 milyon tona çıkarmış olmasına rağmen, yağlı tohum üretiminde hâlâ açığı bulunmaktadır. Türkiye bu açığı kapatmak için 2021’de 668 bin ton ayçiçeği ve 820 bin ton ayçiçeği ham yağı ithal etmiştir. Ayçiçeği ithalatının %51’i Rusya, %15’i ise Ukrayna kaynaklıdır. Benzer şekilde, ham ayçiçeği yağının da %66’sı Rusya’dan, geri kalanı ise Ukrayna ve bazı Balkan ülkelerinden ithal edilmiştir. Ayrıca Türkiye, toplam nitrojen gübresi ithalatının %6’sını, potasyum gübresinin %69’unu Rusya ve Belarus’dan yapmaktadır. Bu rakamlar Rusya-Ukrayna savaşından Türkiye’nin neden son derece olumsuz etkilenme potansiyeli taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır.

tablo gida

Kaynak: https://kriterdergi.com/dosya-ukrayna-krizi/rusya-ukrayna-savasinin-gida-guvenligine-etkileri-uzerine

Gıda Krizinin Önüne Nasıl Geçilebilir?

Bugün yüzleşmekte olduğumuz gıda krizi, tahmin edilebileceği üzere, akşamdan sabaha kolayca halledilebilir bir mesele değildir. Korona salgını sürecinde nasıl “bundan sonra virüslerle beraber yaşamaya alışmak zorundayız” görüşü öne çıkmışsa, benzer şekilde, dünyada bugünkü gidişatı yakın dönemde tersine çevirmek mümkün olmadığı takdirde (ki bunun ihtimali çok düşüktür), önümüzdeki dönemde yüksek gıda fiyatları, artan maliyetler ve gıda temin zorluklarıyla karakterize edilen gıda kriziyle beraber yaşamaya alışmak zorundayız. Her şeye rağmen, gıda krizi ve benzeri krizlerin aşılması ve ilerde yeniden karşılaşılmaması için kısa vadede ve uzun vadede yapılması gereken şeyleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

Kısa vadede

Rusya-Ukrayna savaşı ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi mutlaka durdurulmalı; bu iki ülkenin dünya pazarlarına hammadde ve ürün tedariki normal seyrine döndürülmelidir. Dünya kamuoyu sorunların savaş ve işgalle değil, diplomasi ve müzakereyle çözümü ve aksine davrananların bunun bedelini çok ağır ödeyeceğini kararlılıkla ortaya koymalıdır.

Covid-19 ve benzeri virüslerin yol açtığı veya bundan sonra yol açması muhtemel pandemilere karşı teyakkuz halinde olunmalı, iktisadi ve sosyal hayatı fazla sarsmadan yola devam etmek için gereken tedbirler alınmalıdır.

Uzun vadede ise:

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarını en aza indirmek üzere, doğa ve çevre dostu yaklaşımlar ve üretim yöntemleri geliştirilmeli, fosil yakıtların tüketimi ve sera gazı salınımlarını azaltan önlemler üzerinde durulmalı, yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapılmalı, Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması gibi doğayı ve çevreyi korumaya yönelik belgeler ciddiye alınmalıdır. Dini-felsefi olarak doğayı “zapturapt altına alınacak bir düşman” olarak değil, “korunması ve gelecek kuşaklara sağ-salim teslim edilmesi gereken bir emanet” olarak gören bir anlayış benimsenmelidir.

Siyasi, toplumsal ve iktisadi düzlemde ise savaşa değil barışa, korumacılığa değil serbest ticarete, içe kapanmaya değil dışa açılmaya, kumandaya değil serbest girişime odaklı zihniyet, anlayış ve politikalar benimsenmelidir.

(Belki peygamberlerin öncülüğündeki istisnalar dışında) yeryüzünde bugüne kadar yapılmış ve halen yapılmakta olan savaşların temel nedeninin “kıt kaynakların paylaşımı” ve hegemonya arayışı olduğu; “malların geçmesine izin verilmeyen sınırlardan askerlerin geçeceği,” kıt kaynakların paylaşımını yatırım-üretim-gönüllü mübadele üzerinden yapamadığımız takdirde alternatif paylaşım yöntemi olarak savaşın kapıda beklediği unutulmamalıdır.

Savaşların (meşru müdafaa dışında) her türlüsünün tahribat, ölüm, kan dökme, dehşet, çaresizlik, yoksulluk, yoksunluk ve zulüm kaynağı yıkım süreçleri olduğu hatırlanmalı, savaşlar olmadan dünyanın çok daha yaşanır bir yer haline getirilebileceği akılda tutulmalı; savaşların uluslararası elbirliği ve siyasi-iktisadi işbirliğiyle önüne geçilmeli; silahsızlanma, bölgesel bütünleşme ve serbest ticaret teşvik edilmelidir.

Zihniyet dönüşümü: Bütün bunların düğümlendiği kritik nokta ise zihniyet dönüşümüdür. İnsanoğlu din, dil, ırk, coğrafya ve etnik kökenden bağımsız olarak dünyaya son tahlilde iki zihniyetin penceresinden bakmaktadır:

Radikal, savaşçı, çatışmacı, içe kapanmacı, korumacı, baskıcı, tektipçi, merkeziyetçi, kumandacı, devletçi zihniyet;

Ilımlı, barışçı, uzlaşmacı, dışa açılmacı, serbest ticaretçi, özgürlükçü, çoğulcu, bireyci, adem-i merkeziyetçi ve serbest piyasacı zihniyet.

Ülkeleri yöneten iktidar sahiplerinin bu iki zihniyetten hangisinin takipçisi olduğuna bağlı olarak dünya ya kan gölüne dönmekte, ya da daha yaşanır bir hale gelmektedir. Bu satırların yazarına göre gerek insani, gerek ahlâkî, gerek İslami açıdan, barışçı-özgürlükçü-serbest ticaretçi zihniyet hem daha yüksek refah yaratma, hem de “yeryüzünde kandökücüler olmama” ve hesap gününe daha iyi hazırlanma imkânı vermesi açısından çok daha tercihe değerdir.

Not: Rakamların derlenmesinde yararlandığım şu kaynakların yazarlarına teşekkür ederim.

https://kriterdergi.com/dosya-ukrayna-krizi/rusya-ukrayna-savasinin-gida-guvenligine-etkileri-uzerine

https://kriterdergi.com/dosya-tarim/kuresel-trendler-turkiye-tariminin-dis-ticareti

https://kriterdergi.com/ekonomi/turkiyede-bugday-uretim-politikalari-sorunlari-ve-cozum-onerileri

————————————————————

Kaynak:

https://www.fikircografyasi.com/makale/gida-krizi-rusya-ukrayna-savasinin-gida-krizine-etkisi-ve-krizin-careleri-uzerine

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen