Babam delikanlılığında saz çalmak istemiş, şehre gelmiş özene bezene sedef kaplamalı bir saz yaptırmış.
Dedem sazı görmüş, çok kızmış. Babamla da muhatap olmadığı için ebeme söylemiş “Bayram’a söyle, alsın bu sazı götürsün, yoksa kafasında kırarım.”
Babam da gündüz götürmekten utanmış, gece delikanlı odasına götürüp bırakmış. Sonra şehirde birine iki meşe arabası odun karşılığı satmış sazını. Bir araba odun getirmiş, ikincisi gelmemiş. İkisi de vefat etti, orada hesaplaşırlar artık.
İçinde ukde kalmış babamın.
Ben ilkokulu bitirdiğim gün diploma hediyesi olarak bir saz getirdi. Elden düşme bir yaprak saz, şimdi pek görmüyorum o tür sazı.
Saz nasıl tutulur bilmem, akort bilmem, kurs zaten bilmem.
Epey uzakta Yüksel Ağabey vardı, o dönemde ne kadar tanınmış sanatçı varsa arkasında saz çaldığı söylenirdi. Ona götürürdüm utana sıkıla, o da sazı güzelce akord eder, biraz da bir şeyler gösterir eve gelirdim. Daha sonra intihar etmişti Yüksel Abi.
Sonra sazın daha güzelini aldı babam. Hatta pikaba ve saza bir şeyler taktırdı, saz ile pikabın arasındaki kablo ile ses pikaptan geliyordu. Pikabın sesini açınca sazın sesi yükseliyordu. Evdekilerin kulaklarının kirlenmesinde benim payım çok büyüktür.
Sonra Eskişehir’e yolu düştüğünde Ozan Arif o sazla üç beş arkadaşa minik bir konser vermişti. Sene 1975 civarı olmalı.
İlk öğrenmeye çalıştığım türkü “Koyun gelir yata yata” türküsü idi. Sonra da “Karadır bu bahtım kara.” O zaman kısa saplı sazlar yoktu. Rasim demişti ya;
“Cazı koyduk şarkı, türkü yerine,
Anlamaz ya dinler körü körüne,
Ucu gider değer diye birine,
Sazların sapını kısa yaptılar.”
O zaman türkülerin çoğunu kadınların yaktığını bilmezdim. Hele ilk öğrendiğim türkünün de kayınpederinin üzmesine maruz kalan Ayşe’nin kendini suya bıraktığını ve ardından söylendiğini.
“Koyun gelir yata yata
Çamurlara bata bata
Gelin Ayşe’m sele gitmiş
Yosunları tuta tuta
Aman Ayşe’m yaman Ayşe’m
Dağlar başı duman Ayşe’m
…
Kara çadır eğmeyinen
Göğsü sedef düğmeyinen
İnsan kendin sele m’atar
Kayınbaba döğmeyinen
…
Koyun gelir kuzuyunan
Ayağının tozuyunan
Gelin Ayşe’m sele gitmiş
Yanı çifte kuzuyunan
(Yarı körpe kuzuyunan)
Aman Ayşe’m yaman Ayşe’m
Dağlar başı duman Ayşe’m.”
Mehmet Ragıp Karcı Ağabey Türkü Dinleme Temrinleri kitabında şöyle diyor;
“Türküler irticalidir. Kalbin ümmî halinden zuhur ettiğinden dolayı da hesabı kitabı yoktur. İma eder ve haber verir. Sonrası dinleyene bağlıdır. Dinleyen söyleyenden arif gerektir.”
TRT Radyo gelince bunları yazmak istedim.
Çocukluğumda televizyon falan zaten yoktu da, radyoda hangi saatlerde türküler olduğunu bilirdim. 12.30 da vardı meselâ. Radyonun yanında kağıdım ve kalemim durur çıkan türküleri yazardım.
Ragıp Karcı Ağabey on parmağında on marifet olanlardan biriydi. En iyi saz çalanlardan biri olması yanı sıra saz da yapardı. Bana da biri uzun, bir de kısa saplı saz yapıp hediye etmişti. Daha sonra kısa saplı olanı “emanet” olarak almış, sonra da geri getirmeye fırsatı olmamıştı, emin ellerdedir nasıl olsa.
Ha, yâri olmayanın yarası da olmazmış, onu da söyleyeyim bu arada.
Q”””