Prof. Dr. Selva DEMİRALP
Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde yaşadığımız “Rahip Brunson krizi” ve ardından gelen finansal çalkantılar hâlâ zihinlerde. O dönem ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerilim, yalnızca siyasi değil, ekonomik anlamda da Türkiye’nin kırılgan noktalarını gözler önüne sermişti.
Şimdi, Trump’ın ikinci dönemine girerken, benzer çalkantılara yol açabilecek politikalar bir kez daha gündemde. 20 Ocak itibarıyla ikinci başkanlık dönemi başlayacak olan Trump, ekonomi politikaları açısından yine iddialı söylemlerle geliyor. Ancak, bu vaatlerin ne kadarının gerçekleşeceği, gerçekleşirse etkilerinin ne olacağı, yalnızca ABD için değil, dünya ekonomileri için de kritik bir tartışma konusu.
Trump’ın ekonomi politikalarının önümüzdeki dönemde küresel ekonomideki etkilerine dair öne çıkan dört başlığa yakından bakalım:
1 Gümrük tarifeleri: Küresel ticarette yeni dengeler
Seçim sürecinde Trump, ithal ürünlere yönelik gümrük vergilerini %20 oranlarında artıracağını, Çin’den yapılan ithalat için bu oranın %50’ye kadar çıkacağını iddia etti. Bu vaatlerin tamamının gerçekleşmesi beklenmese de, gümrük tarifelerinin kademeli olarak artırılması muhtemel görünüyor. Gümrük tarifelerindeki artışların, 2025’in ikinci yarısından itibaren önce ABD’de ardından küresel ekonomide stagflasyonist bir etkiye yol açacağı öngörülebilir. Zira gümrük vergilerindeki artış, ithalat maliyetlerini yükseltirken, üretim maliyetlerini artıracak ve büyüme üzerinde baskı oluşturacaktır.
Bu süreçte ABD’li şirketlerin Çin dışındaki ülkelere yönelmesini ve tedarik zincirlerinin daha düşük tarifeye maruz kalan ülkeler etrafında yeniden yapılanmasını bekleyebiliriz. Jeopolitik avantajlarını akıllıca kullanan ülkeler bu değişimden kazançlı çıkabilir. Türkiye’nin bu fırsatlardan faydalanabilmesi ise üretim yapısını inovasyon, yapay zekâ ve yeşil teknolojilere entegre etmesine bağlı.
ABD’nin yüksek tarifelerine karşı Avrupa’nın misilleme yapması durumunda, bölgede ABD karşıtı bir ticaret bloğunun gelişmesi olasıdır. Türkiye’nin bu süreçte doğru sinyaller vermesi, coğrafi konumunu ve siyasi bağlarını akıllıca kullanması ve ekonomik dönüşümünü hızlandırması şart. Aksi takdirde bu fırsat başka ülkeler tarafından değerlendirilebilir. Öte yandan, Çin’in ABD’ye satamadığı ürünleri agresif bir fiyat politikasıyla Türkiye’nin de bulunduğu pazarlara yöneltmesi ciddi bir rekabet baskısı yaratabilir.
2 Genişleyici maliye politikası: Büyüme mi, risk mi?
Trump’ın maliye politikası vaatleri, vergi indirimleri yoluyla ekonomik büyümeyi desteklemeyi amaçlıyor. Ancak bu tür bir politika, ABD’de bütçe açığını artıracağı ve daha fazla tahvil ihraç edilmesine neden olacağı için, tahvil faizlerinin yükselmesi beklenir. Bu gelişmenin, 2026’dan önce etkilerini göstermesi olası görülmüyor. Bunun nedeni, bütçe onay sürecinin uzun zaman alması ve etkilerin gecikmeli olarak ortaya çıkmasıdır. Artan faiz oranları, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için dış borçlanma maliyetlerinin yükselmesi anlamına gelir. Bu durum, güçlü Dolar’ın da etkisiyle, ekonomik dengeleri olumsuz etkileyebilir.
Trump’ın vergi indirimlerinin ABD’de sınırlı büyüme etkisi yaratacağı tahmin ediliyor. Bunun sebebi, vaat edilen indirimlerin ağırlıklı olarak mevcut vergi indirimlerinin süresinin uzatılmasına yönelik olması ve yeni vergi indirimlerinin daha çok üst gelir grubunu kapsaması nedeniyle çarpan etkisinin sınırlı olmasının beklenmesidir.
3 Göçmen politikası: Ucuz işgücünün çıkışı
Trump’ın yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesine yönelik söylemleri, seçim kampanyasının merkezinde yer aldı. Ancak milyonlarca yasadışı göçmeni sınır dışı etmenin lojistik ve bürokratik zorlukları göz önüne alındığında, bu politikanın kapsamının daha sınırlı kalması bekleniyor. Pratikte bu politika, öncelikli olarak suçla ilişkilendirilen yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesiyle sınırlı kalabilir. Bu durum, geniş çaplı bir göçmen çıkışının yaratacağı stagflasyonist etkileri azaltabilir. Ancak uygulama genişlerse, göçmenlerin işgücü piyasasından çekilmesi işgücü maliyetlerini artırarak ABD ekonomisinde stagflasyonist bir baskı yaratabilir.
4 Deregülasyon: Etkisi en sınırlı vaat
Trump’ın ekonomik vaatleri arasında yer alan deregülasyon politikalarının, hayata geçirilmesinin uzun zaman alması ve etkilerinin sınırlı kalması bekleniyor. Bu politikaların kısa vadede dünya ekonomileri üzerinde belirgin bir etkisi olmayacaktır.
Fed’in rolü ve Türkiye için riskler
Trump’ın politikalarının yaratması beklenen enflasyonist etkiler, ABD Merkez Bankası Fed’in aralık ayında yaptığı enflasyon tahmini revizyonuna hemen yansıdı. Eylül ayındaki tahminlerinde 2025 sonu enflasyon tahmini %2,1 olan Fed, aradan geçen üç aylık dönemde PCE enflasyonundaki artış beklentiler dahilinde olmasına rağmen 2025 sonu enflasyon tahminini %2,5’e çıkardı. Siyasi bağımsızlığı olan bir merkez bankasının enflasyon tahminini yukarı revize etmesi durumunda para politikasında da daha sıkı bir duruşa geçmesi beklenir. Nitekim Fed’de daha önce 2025 yılında dört faiz indirimi sinyali verirken aralık ayında bu sayıyı ikiye indirdi.
Trump politikalarının yaratacağı enflasyonist baskılar ve Fed’in buna vermesi beklenen yanıt, ABD 10 yıllık tahvil faizlerini %4,7seviyelerine taşıdı. Bu oranlar, en son 2007’den önce görülmüştü. Bu artışı şekillendiren üçüncü ve en önemli faktörler, yazıda bahsettiğimiz belirsizlik unsurunun sıçrattığı risk primidir.
Ben kendi adıma Trump’ın başkanlığına dair özellikle Türk kamuoyunda oluşan iyimserliği “tehlikeli bir iyimserlik” olarak değerlendiriyorum Birinci Trump döneminden vaatler ve gerçekleşmeler arsındaki kopuklukları, Trump’ın anlık tepkilerle finansal piyasaları, diplomatik bağları bir anda alt üst edebilen tutumunu hatırlayacak olursak piyasaların da ikinci döneme önemli bir sis bulutunun ardından temkinli olarak hazırlanmalarına şaşırmamak gerek.
————————————–
Kaynak: