Prof.Dr. Sait YILMAZ
Narsistler, diktatörler ve psikopatlar birbirlerini idealize eder ve kutsal olmayan ittifaklar için birbirlerinin sırtını kaşırlar.
Günümüz dünya düzeninin şekillenmesinde hiçbir ülke ABD kadar belirleyici bir rol oynamamış ve düzene katılımında bu denli ikircikli davranmamıştır. İzlediği yolun insanlığın kaderini şekillendireceğine inanan Amerika, tarihi boyunca dünya düzeninde paradoksal bir rol oynamıştır. Her tür imparatorluk tasarımını reddederken, başkalarının emperyalizm dediği “Aşikâr Kader (Manifest Destiny)” adına önemli olaylarda belirleyici bir etki sergilemiş, güç siyaseti yapma niyetini yalanlarken, süper güç olmuştur. Amerikan İstisnacılığı’na göre, ABD, yalnızca bir ülke değil, Tanrı’nın planının motoru ve dünya düzeninin ideal örneğidir. ABD, kendisini “Tepedeki Şehir” ya da “Tanrı Şehri” olarak görür. ABD, fikirlerin üzerinde yükselir, belirli bir hayat tarzına çekerek eritir. Amerika’nın dış politikası, öteki halkların kopyalamayı arzuladıklarına inandığı değerlerinin yaygınlaştırılması projesine dayanmaktadır. ABD dış ve güvenlik politikaları, ABD başkanlarının kararları ile şekillenen pek çok dönüm noktası pek ve kırılmadan geçti. II. Dünya Savaşı sonrası dünya liderliğini ele geçiren ABD’nin başkanları küresel hegemonyayı koruma peşinde oldu. Trump ise ABD’yi lideri olduğu Tek Kutuplu Dünya’dan “anarşi (kaos)” dönemine taşırken, “ülkesini eskisi gibi büyük yapma” sloganı ile maskesiz emperyalizme soyunuyor.
Hegemonya küresel düzene hâkim olmak için uzaktan kontrol ile rıza üretmeye (kendi çubuğunu izleyecek rejimler oluşturmaya) dayanır. Emperyalizm ise yayılmacılık, başka ülkelerinin topraklarını işgal ederek, el koymaya dayalı diğer bir sömürü düzenidir. Çin’in 1949 yılında Doğu Türkistan, Mançurya, İç Moğolistan’ı ilhak etmesi ve hala Güney Çin Denizi’nde başka ülkelerin egemenlik haklarını yok sayması ve Tayvan’ı işgal niyeti emperyalist bir ülke olduğunu gösterir. Rusya da Ukrayna’nın doğusunu işgal ve Kırım’ı ilhak ederek, Çarlık döneminden beri devam eden emperyalist politikalarına devam niyetindedir. Sırada Ukrayna’nın tamamı, Moldova, Polonya ya da Baltık ülkeleri olabilir. Bunun için bir süre barış gösterisi yaparak toparlandıktan sonra tıpkı Amerikalıların çıkarları gibi Rusların da çıkarlarının olmasını meşruiyet gerekçesi olarak göstereceklerdir. Özetle, hegemonya dünyasından tekrar anarşi dönemine, büyük balığın küçüğü yuttuğu, uluslararası hukukun tamamen rafa kalktığı bir emperyalizm dönemine giriyoruz. Bunların hepsine narsist bir bunak olan Trump, çok kısa sürede katalizör oldu. Trump’ın sanki savaşın galibi gibi Ruslara Ukrayna’yı teslim etme niyeti, dünya düzeni için bir dönüm noktası olabilir.
Trump’ın politikaları bir gecede ortaya çıkmadı. 2016 yılında, ilk başkanlık gününden beri Trump’ın başını ağrıtan en önemli konu Ruslarla olan ilişkileriydi. Bugün Ukrayna konusunda Putin ile çok çabuk anlaşmaya kalksa da, eski ilişkileri Trump için derin bir yara olmaya devam ediyor. Trump, Ukrayna başkanı Zelensky’den Ukrayna enerji şirketi ve Biden’ın oğlu arasındaki ödemeler konusunda bilgi istediği için vatan haini suçlaması ile yargılama da yaşadı. Ukrayna’yı işgal etmek gibi maliyetli bir karar alarak Batının tuzağına düşen Ruslar, savaşın başladığı 24 Şubat 2022’den beri, Şubat 2025 itibarı ile yaklaşık 863.000 asker kaybettiler ve Rus ordusunun en az %80’i imha oldu. Batının niyeti zaten askeri olarak Rus Silahlı Kuvvetlerini yok etmek, siyasi olarak ise bir kaç parçaya bölmek ama mutlaka rejimi en azından Putin’i değiştirmekti. Ve bu noktaya çok yaklaşılmışken Putin’in bu işten paçayı sıyırması ve birden başarılı gibi algılanması muhtemel görünüyor. Eğer bu gerçekleşirse, 2025 gerçekten de kilit bir yıl olarak hatırlanacak; dünya tarihinin değiştiği ve hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmadığı bir yıl olacak.
Trump Ukrayna savaşını Paskalya’ya kadar bitirmek ve Kremlin’de şampanya patlatmak istiyor. Trump’ın yaptığı tüm işler Rusya’nın işine yarıyor;
– Ukrayna için Batının verdiği tüm mücadeleye rağmen, bitmek üzere olan Putin ile anlaşma yaparak, Rusya’yı bölünmekten kurtarıyor.
– Avrupa Birliği ve NATO’yu dışlayarak, Rusya karşısında yalnız bırakıyor.
– ABD’nin hegemonya hevesine son vererek, kıta içinde dönmesi ile Rusya ve Çin’in önünü açıyor.
– ABD değerleri ve kurumlarını çökerterek, toplumu kutuplaştırarak Çin ve Rus etkisine karşı hassas hale getiriyor.
Bunları ancak Rusya hesabına çalışan biri yapabilirdi ve Trump’ın Rusya ile ilişkisini “Rus İstihbaratı” başlıklı kitabımda anlatmıştım. Aşağıda, kitapta yer alan ve bu ilişkiye yönelik birkaç paragrafı seçtim;
“Eski KGB ajanlarından Yuri Shvets, 1995 yılında yazdığı “Washington İstasyonu: KGB Ajanı Olarak Amerika’daki Hayatım (Washington Station: My Life as a KGB Spy in America)” başlıklı kitabında eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya tarafından 40 yıldan fazla bir zamandır kullanılan vasıta (asset) olduğunu açıkladı. 1993 yılında ABD’ye daimi olarak taşınan ve ABD vatandaşlığı alan Shvets’a göre; Trump, ilk defa 1977 yılında Çek model İvana Zelnickova (ilk eşi) ile evlendiğinde radarlarına takıldı ve KGB ile işbirliği içindeki Çekoslovak istihbarat servisinin hedefi haline geldi. Üç yıl sonra Trump ilk büyük yatırımını yaptı, New York’ta Grand Hyatt otelini açtı. Otel için 200 kadar televizyonu Sovyet göçmeni Semyon Kislin’in Joy-Lud elektronik şirketinden aldı. Joy-Lud, KGB tarafından kontrol ediliyordu ve Kislin onu genç ve yükselmekte olan bir iş adamı ve “leke temizleyici ajan” olarak görüyordu.
Trump ve İvana, 1987 yılında Moskova ve Petersburg’u ilk defa ziyaret ettiklerinde KGB operatörleri olan politikaya atılmasını telkin ettiler. KGB, Trump’ın kişiliği hakkında oldukça çok bilgi toplamış, onun entelektüel ve psikolojik olarak aşırı derecede hassas ve uygun bir vasıta olduğu sonucuna varmıştı. Trump üzerinde bir gün ABD başkanı olursa dünyayı değiştireceği algısı oluşturuldu. ABD’ye döner dönmez Cumhuriyetçi Parti’den aday olmanın yollarını aramaya başladı. 2016 yılına gelindiğinde bu KGB aktif tedbirlerinin en büyük başarısı oldu. Trump, Rusya bağlantıları seçimlerin hemen öncesinde dikkat çekmeye başlamıştı. Moskova Projesi olan Amerikan İlerici Eylem Fonu Merkez, Trump’ın kampanyası ve yardımcı elemanları için en az 272 sözleşme yapmıştı. Rusya bağlantılı operatörler en az 32 toplantıya katılmıştı. Trump’a ilk çengel attıklarında Ruslar, çılgın insanlar arıyordu. Trump’ın bir gün başkan olacağını bilmiyorlardı ama kendini beğenmişliği ve narsizmi onu mükemmel bir hedef haline getirdi.
Financial Times tarafından yapılan çalışmalar altı defa üst üste iflas eden Trump’ın Rus mafyası tarafından kurtarıldığını gösterdi. Bu mafya içinde Putin’e yakın güçlü oligarklar vardı. 1987 yılında Donald Trump’ın aldığı Resorts International Gazinosu’nun yatırımcıları arasında David Rockefeller ve Baron Edmond de Rothschild de vardı. Trump’ın Atlantic City’deki üç gazinosu haciz altında iken onu İngiliz yatırım bankası N.M. Rothschild & Sons’un direktörü Wilbur Ross kurtardı. Şimdi Trump’ın Ticaret Bakanı olan Bross, Kıbrıs Bankası’ndaki (Bank of Cyprus) ortağı Vladimir Strzhalkovskiy, 1980’lerde KGB’de Putin ile çalışmıştı. Oleg Deripaska, Putin’in küresel gündemi için harcamak üzere, 2006 yılından itibaren Kıbrıs Bankası yolu ile Trump’ın seçim kampanyasını yürüten Paul Manafort’a her yıl 10 milyon dolar gönderdi. Wilbur Ross, Henry Kissinger ve Sir Evelyn de Rothschild (Kraliçe Elizabet’in finansal danışmanı) ile birlikte New York’da River House semtinde oturuyordu.”
ABD başkanı Donald Trump, bugüne kadarki ABD başkanlarının güç dengesi ve müttefiklerle ortak çıkarlara dayalı jeopolitik bakış açılarını tersine çevirdi; Amerikan çıkarlarını her şeyin önüne koyduğunu söylüyor. Bu da ABD’ye neye mal olacağı sorusunu ortaya çıkarıyor. Bu durum, sadece Avrupa’dakiler için değil ABD için de zor bir durum çünkü önceki başkanlar hem küresel rakiplerle baş etmek için müttefik ve ortaklara ihtiyaç duydular. Bu hem işbirliği hem de meşruiyet için gerekli idi yani konu sadece para değildi. İstanbul’daki Ukrayna’yı Rusya’ya teslim etme ve yaptırımları kaldırarak önünü açma toplantısından sonra Avrupa’yı ne bekliyor? Kendi vizyonunu “Altın Çağ” olarak tanımlayan Trump, ABD’yi Nasıl Büyük Yapacak? Anayasa çerçevesinde Kongre ile çalışabilecek mi, güçler ayrılığını koruyabilecek mi? Bunlar merak konusu. Trump, zeki ve bilgili biri değil, düşünceleri yerine içgüdüleri ile hareket ediyor. Kimsenin ona akıl vermesi veya bir şeyleri değiştirmesini istemesi mümkün değil. Her şeye emlakçı gözü ile bakıyor; Gazze’ye baktığı zaman İsrail’in yaptığı katliamı ve insanların yaşadığı zulmü değil, şeridi işgal edip turistik bir bölge haline getirmek ve parasını da Araplara ve hatta İran ve Türkiye’ye ödetmek istiyor. Tabii Trump’ın politikalarının küresel düzen, Avrupa, Ortadoğu ve nihayet Türkiye için de önemli yansımaları olacak. Bu makalede ikinci Trump döneminin olası sonuçlarını değerlendireceğiz.
Trump’ın Geçmişi ve Kişiliği
ABD seçimleri bir başkanlık çekişmesinin ötesinde Amerikan toplumundaki derin çatlakların ve geleneksel değerlerin kaybolmakta oluşunun önemli bir dönemecini temsil ediyor. ABD ve Avrupa’da genel memnuniyetsizliğin ve sağa kaymanın ana nedenlerinden biri de kimsenin sizi dinlemediği düşüncesi ve korku var. Hiçbir Amerikalı artık bir şeye ait olduğunu düşünmüyor. Ne kilise ile ne bir parti ile bağ kuramıyor, kendini rahat hissetmiyor ve güvenebileceklerini bildikleri bir şey yok. Bir şeye ait olmadıklarını ve kimsenin onları dinlemediklerini düşünüyor. Artık hayatlarının ve iş yerlerinin ya da şirketlerinin onların kontrolünde olmadığını düşünüyorlar. Durumun daha kötüye gideceğinden korkuyorlar. Çocuklarının onlar kadar iyi bir hayata sahip olamayacağından korkuyorlar. Gelir standartları düşüyor. İşlerinin güvende olmaması nedeni ile hükümeti ticaret anlaşmaları ve diğer faktörler ile suçluyorlar. ABD, kendini ve prensiplerini kaybediyor.
Trump, ülkenin durumu, göçmenlik ve pek çok politikacının konuşmak istemediği ama halkın duymayı beklediği ulusal kimlik gibi konularda basit mesajlar verdi. Halkın çoğu politik elitlerin kendilerini terk ettiğini, onları küçük gördüklerini ve federal hükümetin onlar için hiçbir şey yapmadığını düşünüyordu. Trump, buna uygun bir seçim kampanyası oluşturdu. Orta sınıf kızgındı, hayatları eskisi kadar iyi değildi ve çocuklarını da daha iyi bir hayat beklemediğini düşünüyordu. Görmezden gelindiğini ve ihanet edildiğini düşünen bir seçmen kitlesi ile güçlü bir bağ kurdu. Bir kere böyle bir duygusal bağ kurulunca halk detaylarını duymadan inanmaya başlıyor ve kusurları da affedebiliyor. Destekçileri onu ciddiye aldı ama kelimelerine önem vermedi. Sonuçta halk, Ukrayna’ya ne olduğunu ya da olacağını bilmez ve düşünmez, ABD halkının seçimlerde oy vermesine etki eden önemli konu yumurta fiyatları oldu.
Genelevci bir aileden gelen Trump, çocuksu, duygusal olarak gelişmemiş, siyasi olarak gerici ve devleti Televizyondan ve sosyal medyadan yönetme eğilimli. Popülizmle ile cahil Amerikan halkının oylarını topladı. Onunla birlikte Amerika’nın en önemli güç çarpanı olarak görülen Amerikan değerleri ve kurumları bir çöküş sürecine girdi. Gerçeklerden çok ilkel duyguları ile hareket ediyor, kendisi gibi olmayanları düşman görüyor ve toplumu “biz ve onlar” olarak kutuplaştırıyor.
Trump’ın kişiliği ile ilgili daha ilk dönem adaylığından beri pek çok çalışma yapıldı. 2016’da yılında Harvard, Berkeley ve Stanford Üniversitelerinden üç profesörün Barack Obama’ya gönderdiği açık mektuplarda ve Trump’ın yeğeni Mary Trump 2020 yılında yazdığı kitapta, Trump’ın zihni durumu ve kişisel özellikleri ile ilgili aynı sonuca varılır; “gösteriş merakı, dürtülerine bağımlılık (düşüncesizlik), önemsenmeme veya eleştiriye karşı aşırı hassasiyet, gerçek ve fantezi arasındaki farkı ayırt edememek gibi yaygın bulgulara dayalı zihni istikrarsızlık”. Bunlara; başkalarına hükmetme isteği, kendini çok önemseme duygusu, vicdan ve empati eksikliği, suçluluk ve utanma hissi olmaması gibi diğer özellikler eklenmiş.
Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), Narsistik Kişilik Bozukluğu adını verdiği psikopatlığın nüfus içinde ancak %1 kadar insanda bulunabileceğini söylüyor.
Eski FBI direktörü Jams Comey ise Donald Trump’ta bir gangster zihniyeti olduğunu, ahlaksızlık ve kötülük duygularını yoğun yaşadığından her an kendi çıkarları için tüm kurallarını çiğneyebileceğini söylüyor.
Trump bir sosyopat, kendine yardımı olmayacak birine yanaşmıyor yani insani seviyede bağ kurmuyor. Sosyopat, başkalarının insani tecrübelerini görmeyenlere denir. Bir bireyin insanlık hali onu etkilemez.
Trump, hayatı boyunca farklı karakterleri oynadı. TV’deki yarışma programında (The Apprentice) yetenek avcısı patronu oynadı. Kazanmak dışında bir değer sistemine sahip değil. Seçim kampanyasında bile hiç kimseyi dinlemeyen biri Beyaz Saray’da diğerlerini dinlemek zorunda olduğunu hissetmiyor.
Donald Trump, konuşma için hazırlanmış kâğıt okumayı sevmiyor, sıkıcı buluyor. Dinleyenleri eğlendirmek istiyor.
Trump devamlı değişiyor, bir gün önce söylediğinden farklı şeyler söylüyor ama hayatı boyunca bu şeyleri savunmuş gibi duruyor. Başkandan ziyade ev kredisi satan birine benziyor. Trump karakterinin en önemli boyutu; anlaşma yapmak sanatı. Trump’in söylediği her şey pazarlığın ilk teklifi olarak görülebilir. Her emlakçı gibi ilk teklifi ile istediği şeyi almayacağını biliyor.
İsveçli bir psikolog olan Wirsén Psykologi, Zelensky ile Trump arasında gerçekleşen görüşme ile ilgili Trump’ın psikolojisini şu şekilde özetledi;
“Trump Oval Ofis’te Zelensky’yi açıkça aşağıladığında, narsisistik güç kullanımı ve psikopatolojinin neye benzediği acı bir şekilde ortaya çıktı. Dünyanın akredite gazetecilerinin önünde Zelensky’e ‘saygısız’ dedi, sadakatini sorguladı ve ABD desteğini hak etmediğini ima etti. Tehditlerin bir kontrol aracı olarak kullanıldığı klasik bir psikopatolojik özellik. Bu sadece kötü bir diplomasi gösterisi değil, narsisizm ve psikopatlıkla karakterize edilen bir güç gösterisiydi.
Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler kendi imajlarını sorgulayamazlar ve aşağılamayı bir savunma olarak kullanırlar. Bu dürtüsel ve duygusal güdümlü güç oyunudur. Zelensky, tarafından meydan okunduğunu hisseden Trump toplantıyı aniden iptal etti. Zelensky’i dünyanın önünde küçük düşürerek, sadece ona değil, tüm liderlere ve halklara bir sinyal gönderiyor: “Ben karar veririm ve kim itaatsizlik ederse ezilir. Narsistler, diktatörler ve psikopatlar birbirlerini idealize eder ve kutsal olmayan ittifaklar içinde birbirlerinin sırtını kaşırlar. Bugün bir başkan değil, gerçek zamanlı bir despot gördük.”
İlk döneminde Türkiye’yi ekonomisini mahvetmekle tehdit eden Trump, ikinci döneminde daha başlarken şu ana kadar; Panama, Meksika, Küba, Kolombiya, Kanada, Grönland, Danimarka, Ukrayna, Ürdün, Mısır, S.Arabistan, Kuzey Kore, Çin ve İran’ı tehdit etti.
Trump’ın Dış Politikası
Trump’ın düşünceleri, savunma-sanayi kompleksine karşı artık iflas noktasına gelmiş emlak, inşaat, iş dünyası, bir kısım Hollywood ve serseri yurtseverin tartışmalarından doğdu. On yıllardır devam eden savaşlarda savunma-sanayi şirketleri hep kar ederken, diğer sektörlerde işler durmuş, fabrikalar kapanmıştı. Bunlara neo-con’lar, sol-küreselciler ve küçük parti kartelleri destek verdi. Trump’ın dış politika mantığının arkasında nerede bir zayıflık varsa orada ABD gücünü göstermek var. Trump’ın dış politikasının ana hatları şöyle;
– İkili ticarette yeni gümrük tarifeleri ile diğer ülkelere şantaj,
– Ukrayna’daki NATO-Rusya savaşını bitirmek için Rusya’ya angaje olmak ve Rusya’yı Çin yörüngesinden çıkarmak,
– İsrail’e destek; Filistinlilerin Gazze ve Batı Şeria’dan çıkarılması (Siyonist Plan),
– Yeni Monroe Doktrini.
Bunların yanında; illegal göçü önlemek ve uyuşturucu trafiğine karşı bölgesel işbirliği yapmak, Suriye’nin kuzeyinden askerlerini çekme düşüncesi var. Ancak, Suriye ile ilgili niyeti İsrail’in çıkarları ile uyumlu; ne bölgeyi Türkiye’ye bırakma ne de Kürt Projesi’nden vazgeçme niyeti var. Konu Ankara’nın ABD’nin bölgesel Kürt Projesi beklentilerine ne kadar cevap vereceğine bağlı hatta bu bir şantaj meselesi.
Bütün bu cüretkâr politikaları iyi organize olmuş yandaş medyası ile uygulamayı planlıyor.
Trump, İsrail ve Mısır dışında tüm dış yardımları durdurdu. En ilginç kararları Kanada ve Grönland’ı ilhak etmek, Panama Kanalı’nı geri almak, Ukrayna’yı bitme noktasına gelmiş Ruslara teslim etmek, Filistinli nüfusu çıkararak Gazze Şeridi’ni turistik mülkü haline getirmek. Herkes şokta ve anlamlı bir reaksiyon yok. Trump, panik ve histeri yaratmayı seviyor ve bunu pazarlık sanatı için gerekli görüyor. Kimilerine göre, Trump bir iş adamı ve tamamen çıktı odaklı. Genelevci bir aileden gelen gazinocu Trump’ın yöntemleri daha çok mafya ve gansterlikle ilişkili. Analiz yapmaya veya uzmanlığa ihtiyaç duymuyor. Bu bir “boğazkesme” yani “katil” diplomasisi.
Trump’ın önceliği Amerika kıtası; yeni bir Monroe doktrini ile kıtanın kendince önemli bölgelerini şantaj ve zorla ele geçirerek, özellikle deniz egemenlik alanlarını genişletmek, böylece denizaltı az bulunur mineraller ve enerji rezervlerine el koymak, diğer yandan deniz ve okyanuslardaki stratejik geçiş bölgeleri üzerindeki hâkimiyetini genişletmek istiyor.
Sadece yeni egemenlik alanlarındaki az bulunur madenlere ulaşmayı değil, Kanada, Grönland ve Meksika Körfezi ile birlikte bir Kuzey Amerika Birliği kurmayı hedefliyor. Rusya’ya da Bering Boğazı ve Arktik bölgeden daha çok ulaşmak istiyor. Meksika ise Amerikan kıtasının geri kalanı ile bir tampon bölge olacak. Panama Kanalı için beklentisi Çin’in kanaldaki rolünün azaltılması.
Grönland Parlamentosu’nun ilk tepkisi ülke içindeki siyasiler ve bağlı gruplara dışarıdan yardım yardım yapılmasını yasaklamak oldu. Böylece ABD’nin ülke içinde birilerini ayrılma yönünde kışkırtmasının önü kapatılmak isteniyorİran ile nükleer konuda bir anlaşmanın Ortadoğu’daki kaosa bir etkisi olmayacağından maksimum baskıya devam etmek peşinde.
Kanada ve Meksika’ya artırılan gümrük tarifelerinin arkasında sınır güvenliği ve daha dengeli ticaret beklentisi var. Benzer yaptırımlar Rusya, İran ve Çin için hazırlanıyor.
Daha fazla kazanmak maskesi ile Rusya ve Çin’le pazarlık yaparak yakınlaşmaya oynuyor. Transatlantiğin belkemiği olan NATO’yu ve Avrupa Birliğini umursamıyor. Bu, Avrupa’yı yöneten perde güç karanlık asaletin istemediği bir şey.
Amerikan emperyalizmi, Trump’ın gazinocu kültüründen gelen mafyavari tutumu ile birlikte maskesini çıkardı.
Trump yönetimi, ittifakları korumaktan çok skor (sayı) yapmakla ilgileniyor. Trump için Kanada, Grönland ya da Avrupa fark etmez, hepsine Çin’e baktığı gibi bakıyor.
Trump sık sık diğerlerini harekete geçirmek için tahripkâr yaklaşımlar sergiliyor. Gazze ile ilgili son önerisi bölge ülkelerini yeniden inşa yönünde konumlandırmak amaçlı.
Ukrayna ve Rusya üzerinde çıkarlarını tehlikede görmüyor, Çin ve İran’a provakatif mesajlar gönderiyor.
Ancak, Trump’ın dış politikasını uygulamasının önünde engeller var. Öncelikle yakın adamları içinde ideolojik ayrım var. Rubio ve başkan yardımcısı J.D. Vance, Ukrayna konusunda farklı düşünüyor. Trump’ın yeni güvenlik danışmanı Mike Waltz, Ukrayna’nın en büyük destekçisiydi. Göçmenler konusunda da farklı düşünenler var.
İkincisi Trump, daha çok iç konularla ilgilenmeye söz verdi yani devrimsel dış politika düşüncelerine zaman bulamayabilir.
Üçüncüsü ise “derin devlet”in generalleri hala görevde ve bunlar iktidara kim gelirse gelsin doğru bildiklerini yapmaya devam ediyorlar.
Dördüncüsü ABD bir monarşi değil; Anayasa’nın başkana verdiği geniş yetkilere rağmen Kongre, medya, NGO’lar, özel sektör, akademisyenler, daha önemlisi oy verenlerin de sesi var. Trump’a oy verenler dış politikası için değil, yumurta fiyatları için verdi. Çoğu Kanada veya Grönland’ı ele geçirme beklentisi içinde değil.
Beşincisi Trump’ın eylemlerinden rahatsız olacak diğer ülkeler ve müttefikleri de onun yolunu açmayacaktır.
Altıncı olarak Trump’ın radikal dış politikası içeride herhangi bir bilimsel bilgi ve veriye dayanmıyor. Köy kahvesindeki yaşlıların atıp tutmaları ile bir yere kadar gidebilir. Üstelik bunları uygulamak çok zaman ve enerji gerektirir. Göçmenleri kitleler halinde geri göndermek, yeni vergiler, kuralları tanımama (deregülasyon) ve misillemelerle geçecek bir dört yıl ne getirecek, göreceğiz.
Modern zamanlarda hiçbir ABD başkanı, Richard Nixon bile, Trump kadar kişisel özelliklerinin politikalarını şekillendirmesine izin vermedi. Çok kibirli ve bir o kadar da hassas olan Trump’ın etrafındaki Elon Musk ve JD Vance gibileri, belki de pozisyonlarını onu ne kadar övdüklerine ve görüşlerini ne kadar desteklediklerine bağlı. Trump, hiçbir kanıt olmadan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin yolsuzluk yaptığını ve onaylanma oranının düşük olduğunu iddia ettiğinde, Musk işi daha da ileri götürüyor: Zelensky’nin Ukrayna halkı tarafından hor görüldüğünü ve Ukraynalı askerlerin ölü bedenlerinden beslendiğini söylüyor.
Ukrayna’da Barış Mümkün mü?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu konuda istekli olduğunu söylerken kesinlikle haklı. Savaş, çok sayıda Rus’un yaşamına mal oldu. Süreç devam ederse Putin rejiminin sonu yakındı, uzun zamandır kendi kontrolündeki medyası ile halkına savaşı kazandıkları yalanını söylüyordu ve şimdi Trump, onu kurtardı. Yalanlar gerçek oldu. Trump’ın barış konusunda söylediği her şey Putin’e hoş gidiyor. 2016 yılında ABD seçimlerine Trump lehinde müdahale eden Putin, Trump’ın 2020 seçimlerini de kazandığını iddia etti. Trump, Zelensky’nin ABD-Rusya-Ukrayna üçlüsünün en zayıf halkası olduğunu ve Putin’in yapamayacağı şekilde sıkıştırılabileceğini biliyor. Zelensky’e ne kadar baskı yapılırsa barış anlaşması da o kadar çabuk olacaktır.
Ukrayna Savaşı’nın 24 Şubat 2022’deki başlangıcından beri günde 1.500 Rus askeri öldürüldü veya yaralandı. Toplam olarak Ruslar, Şubat 2025 itibarı ile yaklaşık 863.000 asker kaybettiler. Ukraynalılar ise günde 365 asker ve toplam yaklaşık 400.000 zayiat verdiler.
Trump, Rubio’yu S. Arabistan’da Rus karşıtı ile Ukrayna barışını görüşmek için gönderirken, Ukrayna ve Avrupa’dan kimseyi davet etmedi. Bu 2022 yılındaki işgalden beri ABD ve Rusya arasındaki ilk görüşme oldu. Trump, kendisine vatan hainliği suçlamasının sorumlusu gördüğü Zelensky’den nefret ediyor ve onu diktatörlükle suçluyor, Avrupalı liderleri ikinci lig oyuncusu görüyor.
Donald Trump, Zelensky’i “seçimle gelmemiş diktatör” olarak niteledi ve kendisine karşı savaşmakla suçladı. Donald Trump’ın Çin’e karşı Rusya’yı yanına çekme retoriği mazur görülebilir ama Ukrayna için Zelensky ve Avrupalıları masaya çağırmaması tektaraflılık dışında ABD’nin geleneksel Transatlantik bağlarını ne kadar hafife aldığının göstergesi.
İngiliz ve Alman diplomatlar Trump’ın Rusya’yı müzakere masasına oturtmak için izlediği yol karşısında öfkeliler. Çünkü Batının elinde iki büyük kart vardı. Birincisi Rusya’nın izole edilmiş olmasıydı. Putin, Amerika’yla görüşmek için pek çok taviz verebilirdi ama Trump hiçbir tavizde ısrar etmedi. Diğer kart ise Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına izin verilmesi gerektiği konusunda ısrar etmekti. Bunu en azından Putin’i sıkıştırmak için de kullanabilir ve sonunda da Ukrayna NATO’ya katılmayacak diyebilirdi.
Trump’ın etrafındaki milyarderlerin ona verdiği rakamlara göre; Şubat 2022’den beri Ukrayna için Avrupa 15 milyar $’dan daha az harcarken, 2024’ün ilk çeyreğinde ABD’nin harcamaları 24 milyar $’ı geçti. Avrupalı liderler Ukrayna Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’da olduğu gibi (Rusya için) bölünme beklerken, Trump bu senaryoyu önlemek istiyor. Üstelik Ukrayna’ya verdiklerini geri almak için mineral haklar anlaşması dayatıyor. Trump’ın Amerika’nın korumasını devam etmesi için Ukrayna’nın 500 milyar $ değerindeki minerallerine nüfuz etmek istiyor ama mineral anlaşmasını Ruslarla da yaparak ABD’nin ne çok kazandığını halkına göstermek istiyor.
ABD’nin Ukrayna ile ilgili hedefleri arasında zaten Kiev’in zaferi yoktu. Mesele zaten en başından beri Rusya devletini denklemden çıkarmaktı ve sonuçta Ukrayna’da bağımsızlığını kazanacak, Batının bir parçası olarak özgür kalacaktı. Ancak, Trump, Rusya’nın jokeri olarak devreye girdi ve ABD, Avrupa ve NATO’nun tüm gayretlerini alt-üst ederek, Rusya’ya savaşın galibi gibi davranıyor.
Aslında ABD küresel iddialarından vazgeçmiyor ama başka bir mantığa göre hareket ediyor. Bu mantığa göre, dünyada sadece birkaç ülkenin egemenlik hakkı var ve onlar diğerlerinin egemenliğinin nerede biteceğine karar verebilir. Öte yandan, ABD liderlik yapısı o kadar kişiselleşti ki Avrupa’nın birlikte hareket edeceği temas noktaları kalmadı gibi. Üçüncüsü ABD, bu gidişle Çin ile mücadelesinde Avrupa’yı kaybedebileceğini iyi anlamış değil.
Bu durumun birkaç sonucu var; öncelikle Amerikan barışı ve liberal uluslararası düzene dayalı hegemonya düşüncesi sona geliyor. Ondokuzuncu yüzyıldan beri ABD, emperyal istekleri ve demokratik prensipleri arasında bir ilişki kurmuşu ama şimdi sadece ilki geçerli. İkinci önemli sonuç Avrupa eğer yaşamak istiyorsa, değişmeli. Mesele sadece ABD gücüne dayanmamak değil, dijital egemenliği ve kritik teknolojilerde de bağımsız olmalı. ABD’nin desteğine ihtiyaç duymayan askeri kabiliyetler de inşa etmeli. Ukrayna’da ise öncelikle mevcut cephe hattını korumak esas olmalı. Sonra NATO’nun Avrupalılaştırılması gündeme gelecektir.
Ukrayna’daki savaş başta ABD, Avrupa ülkeleri ve NATO arasındaki çekişmenin devam eden safhası oldu. Savaşın sonu nasıl biterse etsin, hatta Rusya Avrupa ülkelerini tehdit etmeyecek ve nükleer gücünü modernize etmekten vazgeçecek bile olsa ilişkiler asla iyi olmayacak. Rusya, her şeyden önce bir nükleer tehdit ve Ukrayna’da şu ana kadar başarısız gözükse de son on yıldır silahlı kuvvetlerini modernize etmekle meşguldü. Ukrayna Savaşı, ABD’nin aynı zamanda müttefikleri, ortakları ve Çin ile ilişkilerinde yeni ayarlar gerektiriyor.
Trump yönetimi kendilerinin içinde olmadığı bir Ukrayna barışına Avrupa’nın garanti vereceğini pek hesaplamıyorlardı. Panik, Trump’ın ekibinin Rusya ile Ukrayna barışı görüşmelerine Avrupalıları çağırmaması ile başladı.
Fransa başkanı Emmanuel Macron önce 17 Şubat 2025’de Paris’te İngiliz, Alman ve diğer Avrupalı liderleri topladı. Sonra, Washington’da Trump’ın Zelensky ile medya önündeki görüşmesi esnasında yaşanan rezalet sonrası şok yaşayan Avrupalı liderler, dün (02 Mart 2025) Londra’da bir araya geldiler. Liderler çok önemli kararlar aldılar ve almaya da devam edecekler.
İlk önemli sonuç, Trump’ın sanki Ukrayna’daki savaşın galibi Ruslar ve savaşın içinde Avrupa yokmuş gibi “Al Ukrayna’yı, ver madenleri” şeklinde özetlenecek anlaşma arayışına kesin tavır koydular. Avrupalı liderlere göre, önce taraflar bir ateşkes anlaşması üzerinde ve Avrupa’nın istediği güvenlik garantileri ile anlaşmalılar.
Bundan daha önemlisi Avrupa henüz savaşı bırakmıyor, Ukrayna’ya Rusya ile savaşında Avrupa’nın güçlü siyasi ve askeri desteği devam edecek.
Ukrayna konusunda alınan kararlar üç önemli başlık altında toplanabilir;
(1) Ukrayna’yı güçlü konumda tutmak için silahlandırmaya ve Rusya’ya ekonomik baskıya devam etmek.
(2) Rusya’dan güvenlik garantileri istemek.
(3) Putin’in sözlerinden dönmesini önlemek için ABD’ye geri adım attırmak.
Avrupa’nın yaklaşımının özünde şu var; Rusya’nın dikte ettiği temelde bir barış olamaz, Ukrayna’ya güçlü güvenlik garantileri verilmelidir.
Avrupa, her şeye rağmen Trump’ı ve ABD’yi dışlıyor gözükmemeye çalışıyor ve onları da katılmaya davet ediyor. Avrupa, ABD’nin de içinde yer almasını istediği bir B Planı hazırlıyor.
Şu an ki öncelik, barış masasında Ukrayna’nın egemenliği ve güvenliğini sağlamak ve gelecekteki saldırıları önlemek için Ukrayna’yı silahlandırmaya devam etmek.
Ukrayna’ya destek için Avrupa “gönüllü koalisyonu” oluşturuluyor. Ukrayna’ya ilk maddi destek açıklaması İngiltere’den geldi; 2 milyar dolar değerinde 500 hava savunma füzesi dağlanacak.
Avrupa kendi savunma gücünü artırmak ve Ukrayna’ya yardım paketi için düğmeye bastı ve 6 Aralık’ta Brüksel’de yapılacak toplantıda önemli kararlar alınacak. Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, savunma harcamalarının artırabilmek için ülkelerin uygulamak zorunda olduğu borç sınırlarını artıracaklarını açıkladı. Von der Leyen, ayrıca (otokrat Rusya’ya karşı) ABD’yi demokrasiyi savunmaya çağırdı. Trump, Zelenky’i otokratlıkla suçlarken, Ruslara gelince sesini çıkarmıyor.
Bu arada ABD’li Demokrat Senatör Chris Murphy, CNN’e yaptığı açıklamada “Beyaz Saray’ın Kremlin’in kolu olduğunu ve Amerika’nın diktatörlerle aynı safta durduğunu” söyledi.
Trump, Dünya Düzenini Nasıl Değiştirecek?
Trump, Ortadoğu ve Türkiye
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/127977759/Trumpın_Güç_Oyunu
———————————————-
Kaynak: