“TSK Sefere Çıkmışsa, Arkasından Dua Edilir!”

Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyeti’ne tevarüs eden bir geleneksel duruşumuz vardı, biz zamanlar. Yoksa unutuldu mu? Neydi o? “Ordu sefere çıkmışsa tartışma biter, sadece ordunun başarısı için dua edilir.” Vecizesiydi. Peki şimdilerde durum böyle midir, şimdi bu özdeyişin gereklerine uyuluyor mu? Ne gezer? Ne demek istiyorum, biliyor musunuz? sevgili okurlar, Washington’da yaşadığım bir enstantane geçti gözümün önünden. Bu sözleri sarf ederken, bir harekâtı anımsadım. Hiç unutmuyorum yıl 1995 idi. ABD’nin NATO şemsiyesi altında 30 Ağustos 1995 tarihinde saat 02.00’de İtalya’daki üslerden ve Adriyatik’teki “USS Theodore Roosevelt” ile “USS America” uçak gemilerinden havalanan 60’tan fazla uçak, Saraybosna çevresindeki Bosna Sırp mevzilerini vurmuş, yoğun bombardıman 12 gün kadar sürmüştü. Bu arada bir de ABD uçağı Sırp uçaksavar atışlarıyla nedeniyle düşmüş, pilot sağ salim Sırp topraklarına inmişti. Pilotun şimdi de “Emin El” adresine gidiş serüveni başlamıştı. Pilotun elinde onlarca “Emin El” adresi vardı. Kurtulma olasılığı yüksek olmasına karşın her renkten, din ve ırktan Amerikan halkı her şeylerini bırakmış, televizyonlardan gelen haberlere ve alt yazılara kilitlenmişti. Acaba pilot “Emin El” adresine sağ salim varabilecek miydi?  Trafiğin iş çıkışlarında her daim kilitli olması, insanları günlük piyango çekilişleri yapılan kafelere doldurduğu bu sıkışık ortamda başka hiçbir şey düşünülmüyordu. Dışarıda bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağıyordu. Ben de böyle bir kafeye sığınmıştım. O saatlerde piyangoya, lotaryaya, lotoya alışık halk düşen ABD’li pilotun kurtarılmasına kilitlenmişti, onları başka hiçbir şey ilgilendirmiyordu. Onlar için hiçbir şey önemli değildi. Ekranlar birbiri peşi sıra “zap”leniyor, yeni haberler alınmaya çalışılıyordu, pilot hakkında. Halk öylesine bütünleşik bir hale gelmişti ki, adeta “amalgam” laşmıştı. Malum dişçilerin dolgu maddesi olarak kullanmış oldukları “Amalgam” Arapça al-malgam, merhem demektir. Çok kuvvetli çözme özelliğine sahip olan cıvanın, metaller ile yaptığı dünyanın en sert karışım, alaşımı oluşur. Çok severim, millî şuurun “civa”yla, özdeşleştirilmiş ve bütünleştirilmiş “millet” kavramını. Batılılar millet kavramını betimlerken bu sözcüğü sıkça kullanırlar. İslâmî terminolojide İbn-i Haldun’un ünlü “asabiyet kuramı”na adeta birebir benzer bir betimlemedir. Malum, en yumuşak maddeler, “civa” sayesinde dünyanın en sert maddesine dönüşür, aynen “millî şuur” gibi.  İşte sevgili okurlar, millet olmak böyle bir şeydir, tek bir ruh olabilmek, tek bir kalp olabilmek işte böyle bir şeydir. Kafeden çıkıp ABD yasama organının kalbi, “Capitol’ün önüne yürüdüğümde, gördüğüm manzara bundan da ilginçti. Bardaktan boşalırcasına yağmur altında, kurulmuş olan yeri göğü inleten ses düzeniyle yine her renkten, her millî kökenden ABD vatandaşı yedi papaz İncil’i hatmediyorlardı, uçağı düşmüş pilotun kurtulması için. Evet işte böyle büyük devlet olunabiliyor, sevgili okurlar. Her kafadan çıkan karşı seslerle, hele TSK’nin yurtdışı operasyonlarının bile sorgulandığı bir ortam hayal bile edilmiyordu. Hiç merak etmeyin, öyle sanıyorum ki böyle bir şeye tevessül eden linç bile edilebilirdi, bu ortamda. 

Peki bizde durum nasıl? Diye soracak olursanız, üzülerek ifade etmek gerekir ki, maalesef durum hiç de iç açıcı değil.  Hatta hiçbir şekilde aklıma bile getiremeyeceğim bir olayın bile TBMM çatısı altında gerçekleşmiş olduğuna aklım ve havsalam almıyor. TBMM çatısı altındaki şimdi anlatacağım eyleme ne buyrulur? Bu duruma söylenecek söz, tek kelime ile yazıktır. “Yazık” sözcüğü bile bir nakısadır. Sizlerin da aynı duyguları paylaşacağınızı adım gibi biliyorum, sevgili okurlar. Sırf bu rol için seçilmiş HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 1915 olaylarıyla ilintili olarak Ermeni Soykırım günü olarak tüm dünyaya dayatılan 24 Nisan’da Meclis Başkanlığı’na, “Ermeni Soykırımı’nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması ve Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” vermesini nasıl algılayabilir ve de nereye koymak lığımız gerekir? Ne dersiniz? Bir de üstüne üstlük konuyla ilgili çekmiş olduğu videoda, “Ermeni Soykırımı’nın adaleti ancak bu topraklarda, Türkiye’de sağlanabilir… Ermeni halkı adalet bekliyor. “ diyerek demeç vermesini. (1) Anımsatmakta yarar var, 24 Nisan 1915 tarihinde savaş içerisinde Rusya-Ermeni vahşet ortaklığının öznesi durumundaki Ermeni Komitelerinin gayelerine, amaline hizmet eden 250’ye yakın işbirlikçi entelektüel, siyasetçi gözaltına alınmış, tutuklanmıştır, ama kimsenin burnu bile kanamamıştır. Öyle sunuluyor ki, 106 yıl önce, 24 Nisan 1915 günü dönemin “İçişleri Bakanı Talat Paşa”nın talimatıyla soykırım yapılmıştır. Açıkça söyleyelim, böyle bir şey yapılmadığı gibi, üzülerek ifade etmek gerekir ki, İttihat Terakki partisinin liderleri de Büyük Savaş sonrası sığındıkları ülkelerde yargısız infaza tabi tutulmuşlardır. En acısı da Birinci Dünya Savaşında Ordumuzu teslim ettiğimiz Almanya’nın başkenti Berlin’de Talat Paşa Suikastıdır. Unutmayalım bu eylemden birinci derecede sorumlu eli kanlı “Nemesis” terör örgütüdür. Efendim, soykırım suçu bireyseldir, sormak lazım değil mi? Suçlamaya çalışılan İttihat Terakki partisinin liderlerine karşı  yapılan kanlı suikastlardan kimler sorumludur? Bu neyin adaletidir? Mütareke döneminde ihanet içerisindeki kişilerden oluşan Nemrut Mustafa Paşa Divanı (İşbirlikçi eski Norveç başbakanı Vidkun Quisling’e atfen Quisling Court, hainlerin kurduğu mahkeme)’yla Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal gibi birçok masum devlet görevlisinin idamları ve Büyük Savaş dönemi kabinelerinin yargılanması. Bu mahkemelerden hiçbir sonuç çıkmamıştır, hem de işgal altındaki İstanbul’da. Ancak unutmayalım, sözde Ermeni Soykırım günü 24 Nisan 1915 tarihinde Çanakkale’de Kara Harekâtının başladığı gündür. Kahraman 57’inci Piyade Alayının şanlı yürüyüşü başladığı gündür. Osmanlı üniformasıyla Çanakkale’de başını ortaya koyan Ermeni kardeşlerimizin de Şanlı Direniş Günüdür. Ama gelin görün ki, güzel Türkiye’mde yapılan, yapılmaya çalışılan bu durum nedir? Bir türlü bitmeyen kısır siyasi döngüler içeren dışarıdan HDP destekli “altılı masa muhabbetleri” ve de tekrardan güçlendirilmiş değil, sulandırılmış parlamenter sisteme geçiş için sevindirik olmalara ne demeli? Şimdi sormak lazım değil mi? Bunlar mıdır, gündemi meşgul etmek. Bir de üstüne üstlük, toplumsal barış ortamının fabrika ayarlarıyla oynamak, popülist hareketlere tevessül etmek.  Güya farkındalık oluşturmak gayesiyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Aralık 2021 tarihinde imzalamış olduğu elektrik zammını geri çekinceye kadar ana muhalefet partisi genel başkanının elektriği kestirilmiş Çukuranbar’daki apartman dairesindeki sözde sivil itaatsizlik eylemini nereye koymak gerekir? Bu mudur, güya tarihe geçecek sivil itaatsizlik eylemi. 

Unutmayalım tarihteki ses getiren sivil itaatsizlik eylemleri, sömürge yönetimlerine, apertheit idarelere karşı yapılmıştır. Sivil itaatsizlik örnekleri Henry David Thoreau, Mahatma Gandhi ve Martin Luther King’in yaptıklarıdır. Sivil itaatsizlik eylemleri Henry David Thoreau, Mahatma Gandhi, Martin Luther King tarafından literatüre kazandırılan, gerçeğe ve adalete derin bağlılık kapsamında mazlumların hakkını korumak için, şiddete başvurmadan direnmek demektir. Sivil itaatsizlik doktrininin oluşumunda Meksika Savaşı önemlidir. Sivil itaatsizliğin babası konumundaki Henry David Thoreau’ya göre Meksika ile yapılan savaşın amacı, zenci köleliğini yeni bir bölgeye yaymaktır. O da kendince böyle adaletsizlikler yapan bir hükümeti malî bakımdan desteklemeye mecbur olmadığını göstermek için cizye (kelle) vergisini ödemeyi reddetmiş ve hapse girmiştir. (2) 

28 Temmuz 1917 Yılında St. Louis’de iki yüzü aşkın siyahinin öldürülmesinin ardından Harlem ‘de toplanan 8 bin kişi tarafından yapılan bandolu gösterisidir, sivil itaatsizlik. Gandhi’nin ünlü 400 km.lik Tuz Yürüyüşü (Salt March) dür. Bu durum Britanya idaresini çok rahatsız etmiş ve Britanyalılar buna karşılık vererek 60.000’in üzerinde kişiyi hapse atmıştır. Mongomery Otobüs Boykotu (Montgomery bus boycott)’dur. ABD’nin Alabama Eyaletinde otobüslere zencilerle beyazların ayrı kapılardan girmesi ve ayrı yerlere oturmasını zorunlu kılan “Jim Crow” yasasının sonunu getiren eylemdir. Martin Luther King’in, siyahlara karşı yapılan sistematik ayrımcılığa meydan okuduğu Birmingham eylemidir. (3)

Bütün bunlardan sonra söylemem odur ki, günümüzde milletçe yapılması gereken Türkiye’nin şu an Kuzey Irak’ta Zap bölgesindeki harekâtına, Kuzey Irak’ın ardından Suriye’nin kuzeyine de yapılması elzem hale gelen diğer operasyon ve operasyonlarına odaklanmaktır. Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin büyük bir titizlikle uygulamaya çalıştığı denge politikasının arkasında safları sıklaştırmaktır. İzlenilen bu politikanın bir kazanımı olarak, Rusya’nın, Türkiye’nin Suriye’deki PeKaKa güçlerine karşı mücadelesindeki desteğini sağlamaktır. Suriye rejim güçlerinin 1998 Adana Mutabakatı kapsamında PeKaKa güçlerini vurması için gerekli ortamı hazırlamaktır. Kısaca Türk Milleti olarak Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin Kuzey Irak’ta yek vücut olduğu Pençe-Kilit operasyonlarında tek yürek olabilmeyi becerebilmektir. Eğer böyle yapabilirsek, hiç meraklar buyurmayınız, bırakın ayaklarına taş değmemesi temennilerinizi Türk Silahlı Kuvvetleri önüne çıkacak taş engelleri birer birer ezecek, kıracak ve paramparça edecektir, sevgili okurlar.

Dipnotlar 

(1) T24 HDP’li Garo Paylan’dan kanun teklifi: Ermeni Soykırımı’nın adaleti ancak bu topraklarda, Türkiye’de sağlanabilir https://t24.com.tr/haber/garo-paylan-dan-kanun-teklifi-ermeni-soykirimi-nin-adaleti-ancak-bu-topraklarda-turkiye-de-saglanabilir,948186/Erişim Tarihi 24.04.2022/

(2) Şeniz Anbarlı, “Bir Pasif Direnme Modeli Olarak Sivil İtaatsizlik”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Doç.Dr. Feramuz AYDOĞAN’ın Anısına, Sivas, s.321

(3) cumhuriyet.com.tr, Tarihe damga vuran sivil itaatsizlik eylemleri, 18 Ağustos 2017; https://www.cumhuriyet.com.tr/galeri/tarihe-damga-vuran-sivil-itaatsizlik-eylemleri-806310/ Erişim Tarihi 24.04.2022/

 

 

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen