Ahmet Akyol
Tuğ, Türk topluluklarında tarih boyunca kullanılmış, çeşitli kıllardan yapılan ve mızrak veya uzun bir sırığın ucuna bağlanarak taşınan Yetki ve Görev Belirteci’dir.
Orta Asya Türk topluluklarının “Kutas” olarak adlandırdığı Tibet /Yak öküzünün kuyruğundaki kıllardan yapılan ilk Tuğ’lar, mızrağa bağlanıyordu. Sonraları at kuyruğundaki kıllar kullanılmıştır.
Tuğ terimi millî kaynaklarımızda ilk defa VIII. asrın ortalarında bir Uygur hakanının adına dikilen Şine Usu Yazıtı’nda zikredilmektedir. Bu yazıttaki ifade şöyledir:
“Üç tuğluk Türk budunu…Ozmuş Tigin Kan bolmuş”
Aynı yazıtta namına bu yazıt dikilmiş olan Han, bir savaş sırasındaki olayları anlatırken, “tuğ taşıyan ileri karakol adamı geldi” demektedir.
Eski Türkler’de şaman törenlerinde ak- kızıl- gök olmak üzere üç bayrak veya tuğ kullanılmıştı.
Cengiz Han’ın tuğu ile bayrağı beyazdı. Cengiz Han, kağanlığını ilân ettiğinde dokuz kollu beyaz bir tuğ diktirmişti.
Eserini XI. asırda yazan Mahmut Kâşgarî (Kaşgarlı Mahmud), Divanü Lugati’t- Türk’te tuğ kelimesini şöyle açıklamaktadır:
“Tuğ (Divan, III, 127) Sancak dokuz tuğluk han veya hakan her ne kadar vilâyeti çok, payesi yüksek olursa olsun tuğ dokuzdan artık alamaz. Çünkü dokuz sayısıyla uğurlanırlar. Bu tuğlar turuncu renkte ipekten veya kumaştan yapılır, bunu da uğur sayarlar.”
Türklerdeki dokuz tuğ geleneği dokuz sayısının kutluluğu nedeniyle gökteki dokuz gezegeni temsil etmektedir. Gök dokuz kattır ve Türk dünya anlayışında yeryüzü dokuz bölgeye bölünmüştür.
Hanlar güçlerine göre dokuza kadar Tuğ taşıyabilirlerdi. Bu gelenek Türklerin İslâm’ı benimsemesinden sonra da sürdü.
Moğollarda Tuğ, bağımsızlığın simgesiydi.
Anadolu Selçukluları ile Anadolu beyliklerinin bağımsızlıkları da Tuğ’larla simgeleniyordu.
Osmanlı Devleti’nde Tuğ taşıma geleneği, Anadolu Selçuklu Sultanı III. Keykubad’ın Osman Gazi’ye beylik verdiğini belirtmek üzere Tabl(davul), Tuğ ve Alem göndermesiyle başladı.
Osmanlı tuğlarında, çok sayıda kıl al renge boyandıktan sonra bunun tepesine beyaz ve siyah renkte ince kıllardan yapılan saçaklı bir başlık konulurdu. Bütün bunların üzerine bakırdan altın yaldızlı büyük bir top ve bazen da onun üzerine bir hilâl yerleştirilirdi. Top güneşi, hilâl ayı, at kılları da güneşin ışınlarını dolayısıyla gücü temsil ederdi. ( Güneş, Osmanlı İmparatorluk Arması ile Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda da bulunmaktadır.)
Kılların dağınıklığından dolayı tuğlara “Tuğ-ı Perişan Perçem” de denirdi.
Orta Asya’da eski Türkler, tuğları bayrakla birlikte aynı direğe bağlı olarak da kullanmışlardır; Osmanlı Devleti’nde kullanılan tuğlar ise bayraksızdır.
Tuğlar, Orta Asya’da Türk Hakan ve Hanlarının bağımsızlık alâmeti olarak kullanılır ve tuğun sayısı hanların büyüklüğü nispetinde artıp azalırken; Osmanlı Devleti’nde görev ve rütbe dereceleri Tuğ’larla tanınırdı
Osmanlı’da mülkî teşkilâta göre memleket eyaletlere, eyaletler de sancaklara (livalara) ayrılmıştı.
Eyalet ve Sancaklara atanan amirler; o yerin hem askerî, hem mülkî amirleri idi. Yani barışta eyalet ve sancakların idarî ve askerî işleri ile uğraşırlar; seferde eyalet ve sancaklarındaki eyalet askerlerinin başında, komutanları olarak katılırlardı. Bunlardan sancakların amirlerine “Sancak Beyi”, eyaletlerin amirlerine de “Beyler Beyi” denirdi.
Sonraları önemli eyaletlere, Vezir rütbesinde eyalet amirleri “Valiler” atanmaya başlanmıştı.
Gerek Sancak Beyleri ve Beyler Beyleri ile diğer devlet hizmetinde ve Kapı Kulu teşkilâtında bulunan komutanların rütbeleri; bu komutanlara devlet tarafından verilen Tuğ adetleri ile belli olurdu. Devlet tarafından;
Sancak beylerine (Mir- Livalara) bir,
Beyler beylerine iki,
Vezirlere üç,
Seraskerlere dört,
En büyük vezire (Vezir-i Azâm) beş Tuğ verilirdi.
Tuğ-ı Şahî denilen padişah tuğlarının sayısı dokuzdu.
Tanzimat’tan önceki padişahların savaş bayrakları, Oğuz geleneğine uygun şekilde dokuz tuğdan oluşurdu. Bir cihan imparatorluğu sembolü olan bu uygulama Osmanlı Devleti’nde de kabul görmüştür..
Sadrazam Serdarı Ekrem sanıyla sefere çıktığı zaman, Padişah tuğlarından altısını ona verirdi.
Padişahın da katılacağı bir sefere çıkılacağı zaman, iki ay önceden iki Tuğ-ı Şahî çıkartılarak Cebehane önüne, öteki sultanlık tuğları da sarayda Bâbü’s- saade önüne dikilirdi.
Sefere katılacak vezirlerin ve devlet adamlarının da tuğlarını konakları önüne dikmeleri zorunluydu.
Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâm, Kazasker, Yeniçeri Ağası, Sekbanbaşı, Kapıkulu Süvari Bölükleri, Cebeciler, Erden Kralı, Eflâk ve Voyvodalarının da tuğları vardı.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı isimli kitabında şu ifadelere yer vermektedir:
“Osmanlılar’ın tuğları 16. Asırda baş tarafında bir yıldızlı top ile Anadolu Selçuklular daki gibi üzerinde gümüş hilâl bulunan bir sırığa ve topun alt kısmına takılmış uzun ve boyalı at kıllarından müteşekkildi. Topun güneşi, hilâlin ayı, at kılların da güneşin şualarını temsil ettiği rivayet olunur.”
(Macar Milli Müzesi Magyar Nemzeti Muzeum’da, Osmanlıların İkinci Viyana Bozgunundan sonra (1683) arta kalan ve bırakılan malzemeler içinde 6 x 8 m. boyutunda bir Beylerbeyi Çadırı dikkati çeker. Bu çadırın etrafında o döneme ait Tuğ’lar bulunmaktadır.
Yeniçeri Ocağı’nın artık bir işe yaramadığı anlaşılınca, Padişah Selim III, zamanında, yeni bir ordu kurmak amacıyla 24 Şubat 1793 tarihinde Yeniçeri Ocağı’nın yanında “Nizam-ı Cedid” adı ile yeni bir ordu teşkiline başlandı. Ancak, bu yeni teşkilât, çeşitli nedenlerle 1808’de lağvedildi.
Ardından “Sekban-ı Cedid” ve “Eşkinci” adlarıyla yeni teşkilâtlar yapılmak istenildi ise de Yeniçari ayaklanmaları yüzünden bu teşebbüsler de neticesiz kaldı.
15 Haziran 1826’da, halkın da yardımıyla, devlete sadık askerlerin müdahalesiyle Yeniçeri Ocağı tamamen ortadan kaldırıldı, “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adlı yeni bir ordu kurulmaya başlandı. Bu safhada, Yeniçeri Ocağı ile ilgili ne varsa yok edildi, Mehterhane bile ortadan kaldırılarak yerine Muzıka-yı Hümayûn kuruldu, tuğların yerini rütbe ve nişanlar aldı.
Eski tuğlar saray depolarına ve müzelere kaldırıldı.
Günümüzde, “Tuğ”lar, tarihi geleneği yaşatmak ve hafızlarda canlı tutmak amacıyla kurulan Mehter Takımları’nda varlığını sembolik de olsa sürdürmektedir.
1952’de kurulan Mehteran Bölüğü, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na bağlı olarak temsil görevini başarıyla yerine getirmektedir.
http://www.ahmetakyol.net/tug- anlam-ve-onemi/ sayfasından alınmıştır.