Belirsizlik ne biçim bir çile… “acaba” sorusu ile geçerek biribirine eklenen onca gün… günler…
Acı ve çile ile geride kalan dün, hüzünle tamamlanan bugün, umutla beklenen yarın…
Ardarda sıralanan, bilinen, adı konmuş zamanların tümü… an an beklenen, gelen geçen… dakika, saat, gün, hafta, ay…
Ve tükeniş.
Zamanın adını koyup, çetelesini tutmaktan vazgeçiş… Donmuş sevinçler, ölmüş duygular ve belki de cezalanmalarına asla şahit olamayacağınız, huzurunuzun katili cellatlar.
Her an yeni bir ‘ah’la yaradana havale ettiğiniz…
Hayat devam ediyormuş gibi geçen, aslında bir evcilik oyunundaki kadar bile heyecandan yoksun, hissiz bedenlerle, geride kalan dünler…
Ve sevdikleriniz…
Hatırları için nice Oscar’lara taş çıkartabilecek kalitede yapabildiğiniz roller.
Bekleyerek…
Bekleyerek adaletle, vicdanla, huzurla, bereketle, yenidenle gelecek, yeni bir yarını… Kim bilir kaç yarın sonra gerçekleşebilecek müjdeyi…
Kendinizle elele… kendinizle başbaşa…
Kimbilir kaç yarın…
Siz kaç yarın beklediniz böyle?
Kaç tane dünde bıraktınız umudunuzu?
Kaç tane bugünü gözyaşlarınızla bitirdiniz?
Kaç sabaha dua ile uyandınız ?
Ne ağır bir yük, tasa dolu bir yüreği taşımak. Bu diyardan göçememek…
Ve her gün, yeniden umuda uyanmaya çalışmak.
Ve durmadan, duada olmak, yeni yarınlara korkmadan uyanmak, yeni acılara kucak açmamak için…
Ah yarınlar…
Kim bilir kaç yarın var ömür çetelemizde..?
Kim bilir kaç yarın.
Toplamının sonucu ömür olabilecek…
Ve umulur ki menzili kazanç olabilecek!
Canan Aslan