Hasan ERDEM
Kırım harbinde ezilen Rusya boğazları ele geçirme hayalini gerçekleştiremediği gibi Balkanlar’daki itibarını da kaybetmişti. Buna rağmen Balkanları hükmü altına alıp Slav birliğini gerçekleştirmekten vazgeçmeyen Rusya, general rütbesindekiler dahil, pek çok subayını değişik kimlik ve kılıklarda Balkanlara gönderip büyük paralar harcayarak ayaklanmalar çıkarmaya başladı ama Osmanlı Devleti Bulgaristan ve Sırbistan’daki isyanları şiddet kullanarak süratle bastırmayı bildi.
İç isyanlarla Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan söküp atamayacağını anlayan Rusya açıkça savaş sebebi aramaya başladı. O günlerde isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa’da büyük bir sempati oluşmuştu. Osmanlı Devleti’ni Bulgar, Sırp ve Romenlere karşı daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul’da bir konferans toplandı.
2. Abdülhamid tahta yeni çıkmıştı ve iktidarını da tam olarak sağlamlaştıramamıştı. Padişah, Tersane Konferansının başladığı gün alelacele 1. Meşrutiyet’i ilan ettiyse de konferansın Osmanlı Devleti’ne karşı çok ağır kararlarla sonuçlanmasına engel olamadı. Alınan kararları Osmanlı Devleti reddedince İngiltere, Rusya’nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra’da bir konferansın daha toplanmasına ön ayak oldu. Ancak Osmanlı Devleti bunu içişlerine müdahale saydığı için hazırlanan protokolü de reddetti. Protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Ruslar böylece aradıkları savaş sebebini bulmuş oldular.
Hemen harekete geçen Rus Çar’ı, Nisan ayında Osmanlı Devleti’ne karşı “Kutsal Savaş” ilan etti. “Ortodoksluk ve Slavlık aşkına yürüyün!” emrini alan Rus birlikleri, 24 Nisan 1877’de Eflak ve Boğdan’a girince Hristiyan ve İslam dünyasının son büyük savaşı Kafkasya’da, Balkan dağları ve ovalarında başlamış oldu.
Rus Çar’ının kardeşi Grandük Nikolay’ın bizzat komuta ettiği 180.000 asker Sistova’dan Tuna’yı geçerek Romen topraklarına girdikten sonra hızlı bir yürüyüş tutturarak Bulgaristan’a ulaştı. Rus askerleri, Hristiyan köy ve kasabalarında kurtarıcı olarak karşılandılar. Tuna’yı geçtikten sonra hemen hemen hiç mermi sıkmadan ilerleyişini sürdüren Rus ordusundaki subay ve askerler, geçit vermez Balkan dağlarını da kolaylıkla aşınca Osmanlı başkenti İstanbul’u kısa bir sürede işgal edebileceklerini sandılar.
Önlerindeki her şeyi silip süpürebileceklerini düşünen Rusların bilmediği bir şey vardı. Tuna Nehri’nin üst kesimindeki Vidin’de bulunan Müşir Osman Paşa, buyruğundaki 12.000 asker ve 54 topla günde ortalama 32 kilometre hızla Plevne’ye doğru ilerliyordu. Osman Paşa’nın askerleri Rus birliklerinden önce Plevne’ye varmak için koştururken gece yarısı Kanije’ye vardıklarında Rusların Niğbolu’ya saldırdığını ve Lofça’yı ele geçirdiklerini öğrendiler.
Osman Paşa, yorgun askerleri baygınlık geçirmeye başlayınca kısa bir mola vermek zorunda kaldı. Altı saatlik moladan sonra yürüyüşe geçen ordu öğle saatlerinde Tuna Nehri’nin kollarından biri olan İskar nehrine vardı ve askerler omuzlarına kadar yükselen suları yararak karşı kıyıya geçtiler. O sırada Osman Paşa’ya Niğbolu’nun düştüğü haberi geldi.
Bu kötü haber Osman Paşa’yı bir hayli üzmüştü. Üzmüştü, çünkü Rus ilerleyişinden yurdu koruyacak tek kuvvet emrindeki ordu kalmıştı. Öncü kuvvetlerini dinlendirmeden Plevne’ye sevk eden Osman Paşa askerlerini gayrete getirmek için bu haberi yorgun askerleriyle de paylaştı ve onlara ertesi gün düşmanla karşılaşmaya hazır olmalarını bildirdi.
Osman Paşa’nın askerleri o gece savaş nizamı alarak silah elde uyudular. Doğudan ilerleyen Ruslardan önce Plevne’ye varmak isteyen Osman Paşa, şafak sökerken kalk borusuyla askerlerini uyandırıp yeniden yürüyüşe geçirdi. Osmanlı birlikleri Vid Suyu’nun üzerindeki taş köprüyü geçerken, top sesleri kulaklarında patladı. Ruslardan önce Plevne’ye ulaşan Osman Paşa’nın öncüleri, kasabanın kuzey ve doğusundaki tepelere yerleşerek Plevne’yi bombalamaya başlayan General Schilder Schuldner komutasındaki Rus kuvvetleriyle çarpışmaya başlamıştı.
19 Temmuz’da Osman Paşa ve askerleri, hiçbir müstahkem mevkii olmayan Plevne’ye girdiler. Osman Paşa ana yolların kavşağında bulunan Plevne’yi ellerinde tutabilmek, Rusları burada durdurabilmek için derhal hazırlıklara başladı, dinlenmeye vakit ayırmadan karargâh subaylarıyla birlikte kuzeydeki ve doğudaki tepeleri gezmeye çıktı, savunma mevzileri olabilecek önemli noktaları tespit etti ve askerlerini siperlere yerleştirdi.
20 Temmuz saat beşte patlayan bir top çatışmanın habercisi oldu ve ardından Türk ve Rus bataryaları karşılıklı ateşe başladılar. Kısa bir süre sonra trampetler ve borular çalmaya başlayınca yamaçlar, birdenbire Rus askerleri ile doldu. Topraktan biter gibi ortaya çıkan ve yığınlar halinde karşı tepelerden akan Rus selinin önünü kesmek isteyen Türk birlikleri aralıksız ateş etmeye başladılar.
Türk mevzilerine yüklenen Ruslar ile Türkler arasında gırtlak gırtlağa bir boğuşma başlamıştı. Rüzgârda uçuşan bayraklar ve sancaklar altında süngüler hiç durmadan işliyordu. Kalabalık Rus kuvvetleri Osmanlı siperlerini ele geçirip onları Plevne eteklerine kadar sürmeyi başardılar. Çarpışmanın gidişatını izleyen Osman Paşa’nın gönderdiği takviye kuvvetler kısa bir boğuşmadan sonra Rusları Türk siperlerinden geri püskürttüler ve kendi siperlerine kadar kovaladılar. Bu çarpışmalar sırasında 2.800 Rus askeri ölürken, 2.000 Türk askeri de hayatlarını kaybetti.
Rusların bu ilk saldırısından sonra iki tarafta kuvvetlerini takviye ettiler. Hazırlıklarını tamamlayan Ruslar 30 Temmuz’da tekrar saldırıya geçince bütün vadi parıldayan süngüler ve haykırışlarla ayağa kalktı. Doğudan saldıran General Şakovski’nin komutasındaki atlı birliklere kuzeyden saldıran General Skobelev komutasındaki piyade birlikleri destek veriyordu.
Kahramanca vuruşan Türk askerleri, topçu desteği altında mevzilerine sokulmaya başlayan Rus piyadelerinin bu büyük saldırısını da durdurmayı başardılar. 7.300 Askerini kaybeden Ruslar geri çekildiler. Türklerin kaybı ise 2.000 askerdi. Papucun pahalı olduğunu nihayet anlayan Ruslar ağustos sonuna kadar siperlerinden dışarı çıkmadılar.
Plevne’ye giriş ve çıkışları yasaklayan, yaralı askerlerini Sofya’ya gönderen Osman Paşa’nın vardiyalar halinde gece gündüz çalışan askerleri, Yanık Bayır’ın doğu ucunda iki büyük tabya inşa ettiler. Böylece beş kilometre boyunca uzun hatlar halinde kazılan siperler ve açılan batarya mevzileri ile müstahkem mevki meydana getirilmiş oldu.
Yine Plevne’nin doğusunda Rusların yığınak yapmaya başladığı haberini keşif kollarından öğrenen Osman Paşa kasabanın güney doğusunda da sıra sıra siperler kazdırdı. Siperlerden çıkan topraklar iki sıra tahta perde arasına yerleştirilerek Rus hücumlarına dayanabilecek birer engel haline getirildi.
31 Ağustos 1877 tarihinde Osman Paşa, Plevne’den küçük bir süvari birliğini çıkarıp Rusların üzerine gönderdi. Saldırıp geri çekilen Türk süvarileri 1.300 Rus askerini savaş dışı bıraktılar.
İnatla direnen Plevne bir türlü düşmeyince Grandük Nikolay Nikolayeviç’in bizzat kumanda ettiği 100. 000 Rus askeri Plevne önlerine geldi. Buna karşılık Plevne’yi savunan Osman Paşa’nın elinde sadece 30.000 asker vardı.
11 Eylül’de Romen askerleriyle desteklenmiş Rus birlikleri kapsamlı bir saldırı başlattılar. Her yere yetişmeye çalışan Osman Paşa, Rusların ezici sayı üstünlüğüne rağmen Plevne’yi cesaretle savunmaya devam etti. Ama Rus birlikleri Plevne’nin güneyindeki ve Grivitza mevzilerini ele geçirdiler. Ertesi gün saldırıya geçen Türk birlikleri kaybettiği mevzileri Ruslardan geri almayı başardı.
Bu sonuçsuz saldırıda 20.000 asker kaybeden Ruslar ön cepheden yaptıkları saldırılara son verdiler ve 24 Ekim’de Plevne’yi çember altına almaya başladılar. Etrafları kuşatılınca yiyecek ve mühimmatlarının tükenmeye başladığını gören ve dışarıdan yardım alamayan Osman Paşa ordusunu düzene soktu ve 9 Aralık’ta kuşatmayı yararak Plevne’den çıkmak için sabahın erken saatlerinde askerlerini yürüyüşe geçirdi.
Gün ağarmaya başladığında General Ganetsky’in birlikleri, Plevne boğazının huni gibi açıldığı geniş bir vadide Türklerin önünü kesti. Plevne’nin son savaşı başlamıştı. Osman Paşa’nın önderliğinde uzun saflar halinde ilerleyen Türk askerleri “Allah! Allah!” diye haykırarak bir kasırga gibi Rusların doğu siperlerinin üzerine çöktüler ve Sibirya alayı göz açıp kapayana kadar yok edildi. Sabah saat 8.30’da Türkler Plevne’yi saran Rus çemberinin ilk hattını yarmışlardı. Osman Paşa yeni bir saldırı için dağınık birliklerini toplamaya çalışırken Rusların 2. Granadir Tümeni bir anda üzerlerine yüklendi. Osman Paşa bir kurşunla bacağından yaralandı.
Bu talihsiz olay askerin arasında “Osman Paşa öldü!” söylentisine sebep oldu. Bu yanlış haber Türk safları arasında yıldırım gibi yayılınca orduyu büyük bir karışıklığın içine itiverdi. Başsız kaldıklarını sanan Türk askerleri Plevne’ye doğru gerisin geriye akmaya başladılar.
Ancak kalabalık Rus ordusu Türklerin bulunduğu kısımda toplanmaya ve aynı zamanda Plevne’den geçerek Türk ordusunu arkadan çevirmeye başlamıştı. Çembere alınan askerlerinin Rus namlularından, yağmur gibi yağan kurşunlardan kırıldığını gören Osman Paşa tekrar Plevne’ye geri çekilme emrini verdi ama tüm güçleriyle saldıran Ruslar, Türk askerlerini kırmaya ve çok sayıda esir almaya devam ettiler. Bu çıkış sırasında bacağından yaralanan, 5.000 askerini kaybeden ve ordusunun dört bir yandan sarıldığını gözleriyle gören Osman Paşa, Tevfik Paşa’yı Çarlık Karargâhına gönderdi. Rus komutanlara Türk ordusunun teslim olacağını söyleyen Tevfik Paşa, Osman Paşa’nın yaralı olduğunu, General Ganetski ile görüşmek istediğini bildirdi.
Birkaç saat sonra sağlı sollu dizilmiş elleri tetikteki Türk askerlerinin arasından geçen General Ganetski Osman Paşa’nın yaralı yattığı barakaya geldi. Tahta bir sıraya oturmuş, yaralı bacağını boş bir cephane sandığının üzerine uzatmış çatık kaşlı Osman Paşa’ya hayranlık dolu gözlerle bakan General Ganetski şapkasını çıkararak elini eski bir dost gibi Osman Paşa’ya uzattı ve “ Tebrik ederim. Yapmış olduğunuz savunma ve saldırılar fevkalâdeydi. Lütfedin, artık askerleriniz silahlarını bıraksınlar,” dedi.
Zekâ ve sükûnet dolu gözleriyle General Ganetski’ye bakan Osman Paşa kılıcını çıkardı ve vedalaşır gibi son defa baktıktan sonra Ganetski’ye uzattı. (10 Aralık 1877)
Ertesi gün Grandük Nikolay, “Yaşasın Çar!” haykırışları arasında Plevne’ye doğru ilerlerken Osman Paşa ile karşılaştı. Yaralı Osman Paşa hekiminin yardımıyla yattığı yerden doğruldu. İki komutan bir süre bakıştılar. Osman Paşa’ya elini uzatan Grandük Nikolay, “Plevne’yi muhteşem bir şekilde savundunuz. Bu savunma tarihte çok önemli yer tutacaktır,” deyince Osman Paşa, Grandük’e cevap vermeyip sadece acı acı gülümsemekle yetindi. O sırada Romanya Prensi Şarl da yanlarına geldi ve Osman Paşa’yı hararetle tebrik etti.
Plevne’yi yüz kırk beş gün boyunca cesaretle savunan Osman Paşa Plevne’ye götürüldü. Grandük Nikolay, Paşa’yı karargâhı ile tanıştırmak istediği için Paşa’yı ertesi gün öğle yemeğine davet etti. Yemeğe katılan Osman Paşa’yı bahçedeki üç yüz Rus subay saygı ile karşıladı. Paşa sofranın kurulduğu salona girince Çar ayağa kalkarak büyük Türk kumandanını kapıda karşıladı ve ona kılıcını geri verdi.
Not 1: Plevne’nin düşmesinden sonra hızla ilerleyen Rus orduları Meriç Nehri’ni geçti ve 20 Ocak 1878’de Edirne’ye girdi. Yürüyüşünü sürdüren Ruslar Silivri’yi de alarak Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar ilerlediler.
Not 2: Edirne’ye doğru ilerleyen Rus kuvvetlerinin önünden 200.000 Türk göçmeni çoluğu çocuğu ile birlikte İstanbul’a doğru kaçmaktaydı. “Daily News” muhabiri F.D.Millet bu ölüm yolu üzerinde gördüklerini şöyle anlatıyordu.
– Top arabalarının tekerlekleri ve at nalları altında ezilerek çamurlara karışmış Türk asker cesetleriyle karşılaşıyorduk. Altı kilometre kadar yol aldıktan sonra iki yandaki tarlalarda karların içinde yatan Türk ve Bulgar köylülerinin ölülerine rastlamaya başladık. Bazılarının iki, üç hafta önce öldüğü belliydi. Bir kısım cesetlerin üzerindeyse taze kan lekeleri vardı. At ve davar leşleri yolu tıkayacak kadar çoktu. İlerledikçe yol üzerinde terk edilmiş ve hendeğe yuvarlanmış yüzlerce arabaya rastladık. (Rupert Furneaux – Plevne Müdafaası)
Not 3: Genç Müşir Süleyman Paşa, Şıpka Geçidi’ni savunan Rusları kırıp kuzeye çıkmak ve Plevne’nin yardımına koşmak istiyordu. Paşa yedi gün yedi gece Şıpka Geçidi’ni zorladı ama en seçkin Türk birliklerinin harcanmasına rağmen Şıpka aşılamadı. (Yılmaz Öztuna – Türkiye Tarihi)
Not 4: Gazi Osman Paşa 1878 yılının mart ayında esaretten kurtuldu. İstanbul’a dönen Gazi Osman Paşa, Padişahın Assa Alayları Başkomutanı, 1878-1885 yılları arasında Serasker ve İmparatorluk Sarayının Mâbeyn Müşiri oldu ve 4 Nisan 1900’de 68 yaşında vefat etti.
Not 5: Rus Çarı 2. Aleksandr 1881 yılında bir suikasta kurban gitti.