“Türk, Töre’ye uyan demek. O zaman ‘Türk Töresi’ değil. ‘Töre’nin Türkü’ demek daha doğrudur. Stratejik de bir değeri var bunun. Türklüğü soya indirgeyerek, ‘o soyun uyduğu yasalar’ manasına ‘Türk Töresi’ dediğin zaman, isabet oranı ve kapsama alanı bir anda daralıyor” diyen Başer, Töre’nin devletsiz işlemeyeceğini savundu: “Türk’ün kim olduğu, soy olarak çok net bir biçimde belirlenemediği için de hadise muğlak kalıyor. Halbuki Töre, devletle beraber ortaya çıkan, “İnsanlık Devleti” iddiasına sahip bir hikmet geleneği. Evrensel iddiaları olan bir sistem. Töre, devletsiz işlemeyen bir sistem. “Töre’nin Türk’ü” dediğin zaman, bizim Türk dediğimiz kitleler, o devletin çatısı altında gayet meşru ve tabiî elemanlar olarak yer bulabiliyorlardı. Boşnak da, Arnavut da, Kürt, Arap veya Çerkes de o sıfatı taşıyabiliyordu… Pekala Avrupa’da da, Asya’da da, Hindistan’da da, Mısır’da da Türk olunabiliyordu!”
“Türk bir soy olarak alındığında etrafında bir değerler sistemi yok”
Başer, yeni nesillerin “Türk” kavramını ideoloji üzerinden öğrendiğini vurgulayarak, “Özellikle Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında devlet, kendini Osmanlı’dan soyutlamak istediği için bir ana kavrama ihtiyaç duydu. O ana kavramın Türk olmasına karar verdi. Devletin adı onun için Türkiye kondu. Türk’ü de bir soy olarak aldılar. Bir ırk adı olarak aldılar. Türkçülük de tabiatıyla onun üzerine oturdu. Irkçılık üzerinden yerleşti kavram. Bunu şundan dolayı yaptılar. Yeni bir devlet kuruldu. Türklüğü ana kavram olarak aldılar ama gaye Batı’ya entegre bir devlet kurmak, Batılılaşmayı esas alan bir devlet olmak idi. Şimdi Batı’ya dönünce, Batı’nın değerlerini rahatlıkla alabilmek için, değerlerden soyutlanmış bir topluma ihtiyaç vardı. Türk bir soy olarak alındığında etrafında bir değerler sistemi yok. Yani, var ama; hamaset merkezli değerler: Kahramanlık, civanmertlik, cesaret, gözünü budaktan sakınmama… Yani askerî karakterli kavramlar. Galip Batı’yı huzursuz etmeyen, derinliksiz ve hedefsiz… Dolayısıyla aklı eren bir takım adamlar da bu işe alet oldu” diye konuştu.
“Mesele Türk kelimesini seküler bir kavram haline getirmek”
Cumhuriyet’in oturtulduğu temel değerlerin zarar görmemesi adına, ilim adamlarının Orhun Abideleri’ni bile zaman zaman günümüz Türkçesine yanlış aktardığını belirten Başer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Orhun Abideleri’ni günümüze aktaranlardan, merhum Prof. Dr. Muharrem Ergin’e, “Tanrı’dan gelen, Tanrı’daki hayatla yaşadığını düşünen ve ölümle Tanrı’daki diriliğe geri döndüğüne inanan” dili, neden “gökte olmak” ve “gökteki dirilik” diye çevirdiğini, bunu neden yaptığını sorduğumda verdiği cevap şu olmuştu: ‘Haklısın ama o zaman milli devlet çöker.’ Niye milli devlet çöker? Çünkü, Türklüğü soy olarak aldığında bütün kültür politikaları meşru.”
Türk’ün hikemî değerlerle şekillenmiş bir kavram olduğunu dile getiren Dr. Başer şu bilgileri verdi: “Soyun adı değildir. Soyadları belli zaten işte önümüzde duruyor. Bayat, Avşar… yirmi dört Oğuz boyu var. Ötekiler de belli: Tatar, Kırgız, Uygur… diyoruz. Hepsinin soy adı var. Soyadı manasında adı Türk olan bir boy yok. Elimizde tüm belgeler. Diyelim ki bunu Türk çocuklarından gizledin; ama dünyada, Türkologlar bunu çalışıyor. Reşidüddin Fazlullah’ın ‘Camiü’t- Tevarih’inde listesi var. Onların arasında adı Türk olan boy yok. Boy adı olarak yok ama, hepsi de Türk o soyların ve boyların! Mesele Türk kelimesini seküler bir kavram haline getirmek”
“Aslı olmadığı halde bize Şaman diyorlar”
Türklerin İslam’ı kabul etmeden önce “Şaman” olduğunu iddia eden görüşlerin de tamamen uydurma olduğunu savunan Başer, şöyle devam etti:
“Aslı olmadığı halde bize Şaman diyorlar. Türkler’in İslam’dan önceki dini Şamanizm diye yıllarca yutturdular. Halbuki bu tamamen bir palavra. Bir tarih kongresinde, meslektaşlarımızın toplandığı uluslararası bir kongrede, ‘Arkadaşlar bu şaman edebiyatını bırakalım. İnsanlık bir inanç tarihinden geliyor. Her toplum kendi inanç büyüklerini tanır. Onların adı bellidir. Onlar, belirli isimlerdir. Bugün Katolikliğin isimleri meçhul mu? Değil. Yahudi büyükleri biliniyor. Budist, Taoist, Brahmanist öncüler belli. Bana söyler misiniz’, dedim. Bu övündüğümüz binlerce yıllık Türk tarihinde tarihin bel kemiğini meydana getiren bir tek Şaman ismi söyleyin. Var mı? Yok. Varsa neden öğrenmedik? Sen zaten öğrenmek istemesen de birileri gelir gözüne sokar. Biz bugün Oğuz Kağan’ı biliyoruz, yanındaki Uluğ Türük’ten haberimiz var. Bilge Kağan’ı biliyoruz.Tonyukuk’u biliyoruz. Çiçi Han’ı biliyoruz. Dede Korkut belli! Hepsini biliyoruz. Bunları biliyoruz da bunların yanında onların mürşidi yol göstericisi niteliğinde şamanlar varsa eğer, onları da bilmemiz gerekmez miydi? Onları bilmiyoruz. Bu bir palavra, işin özeti bu.”
Başer, Türkler’in İslam’dan önceki inançlarının şamanizm olduğuna dair iddialarda oryantalistlerin büyük katkısı bulunduğunu dile getirerek, “Bugün sanki geçmişte şamanız diye bilen, bazı hem de Türkçü olduğunu iddia eden arkadaşlar, o şaman geleneğini diriltmek adına bir takım palyaço kıyafetleri giyip, geçmişte böyleydik diye gösteriler yapıyorlar. Uzman olmayan insanlar, onlara aldanarak ‘bunlar ne?’ diyebilirler. Onların tamamı ‘öğretilmiş şamanlık’tır. Uydurulmuş şamanlığı canlandıran gösterilerdir. Söylemler ve edebiyatlardır. Bizim kültürümüzde bilinen tek bir şaman bile yok. Şamanlık zaten bir din değil” değerlendirmesinde bulundu.
“Bizim devletimiz ‘Töre Devleti’ olmuştur”
Türkler için “Töresiz kalmanın, devletsiz kalmakla” aynı anlama geldiğini ifade eden Sait Başer, “Son Osmanlı padişahına kadar bizim devletimiz ‘Töre Devleti’ olmuştur. Töre, toplum için vardır. Çünkü hanedan Töre’ye göre, milletin kölesidir. Türkler’de toplumsal sınıflar, bir kölelik yok, fakat özel bir alanda köle kavramı var. Mesela değerli tarihçi, rahmetli Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu şehzade demek olan ‘tigin’ kelimesinin ‘köle’ manasına geldiğini söylerdi. Dolayısıyla tarihteki şehzade katletmelere köle hukuku içinden bakılmalı” dedi.