Türk Devlet Başkanlarının toplandığı şu günlerde, Türk bilim adamlarının ve kadınlarının da Türk dili ve kültürü birliğini hedef edinen çalışmalar yapması en tabiî bir iş ve görevdir. Bu konuda, eski Türklerle ilgili çalışmaların yapıldığını, memnuniyetle görüyoruz. Tarihçilerimizin de, devâmı olduğumuz Batı Türklüğünün dışındaki Türklerin tarihleriyle ilgili çalışmalarda bulundukları görülüyor. Bu yoldaki çalışmaların daha da güçlenerek devâm edeceği muhakkaktır. Türkçü gençlerin de, Göktürk harflerini, yazısını öğrenmek ve öğretmek için ciddî bir çaba içinde olduğu görülüyor: öyle ki, isteyen her meraklı, internetten Köktürk Tamgalarını bulup öğrenme imkânına kavuşmuş durumdadır.
Kanaatimce, bu konuda en büyük görev Türkbilimcilere düşmektedir. Türk Dili ve Türkçenin Tarihi üzerinde, Türk lehçeleriyle ilgili çalışma yapmak durumunda olanlar, işin kolayına kaçıp “diğer Türk ülkelerinde de bizdeki gibi latin harflerine dönüş eğilimi, hattâ uygulaması var, bu iş hızlandırılmalı” noktasında kalmamalı.
Yapılması gereken ÇOK İŞ var:
1.Her şeyden önce, Anadolu Türkçemizi, aslî yörüngesine oturtmalıyız. Diğer Türk lehçelerinde de kullanılan Arapça, Farsça kökenli kelimeleri atıp Batı’dan kelime alma sapkınlığından âcilen vaz geçmeliyiz. (Bu konuda, Süleyman Demirel’in, Âzerbaycan’da yaşadığı şaşkınlığı ve uyandığı konuyu hatırlamalıyız: Türk Dil Kurumu Sekreterinin dediğine kapılıp tuttuğu yolun yanlışlığını Âzerbaycan’da görmüş olduğu, dilimizden attığımız kelimelerin orada kullanılmakta olduğunu gördüğü olay, çok çarpıcı ve düşündürücüdür.) Diğer Türk devletlerinin lehçelerine, Rusça’dan girmiş kelimeler yanında, bir de bizim vâsıtamızla Avrupa kökenli kelimeleri sokuşturmak, gülünç, acıklı, manâsız, saçma sapan bir iş olur.
2.Kendi yerli, yerleşmiş, 1000 yıllık kültürümüzdeki î yerine (sözgelimi ‘siyâsî’ yerine) temelinde gizli aşşşşşşşağılık duygusu yatan -sel, -sal (siyâsal, gibi) eklerini, diğer Türk lehçelerine de musallat etmekten dikkatle, titizlikle kaçınmalıyız.
3.Türkiye’de, diğer Türk lehçelerinden (Kazakça’dan, Özbekçe’den, Türkmence’den, Uygurca denilen Doğu Türkistan lehçesi’nden, Tatarca denilen kuzey Türkçesi’nden) biri, İNGİLİZCE kaldırılarak onun YERİNE orta okul ve liselerde ÖĞRETİLMELİDİR. Diğer Türk devletlerinde de Anadolu Türkçesi, orta öğretimde öğretilmelidir. (Ortaokul ve lisede, hele hele ilkokulda, yetişme çağındaki çocuğun, yabancı kültürün kabı olan yabancı dil öğrenmesi, KESİNLİKLE GEREKMEZ; dil, yalnız dil değildir, o dilin sâhibi olan milletin kültürünün kabıdır, taşıyıcısıdır, yayıcısıdır, propagandacısıdır.)
Osmanlılar devrinde kullanılan Türkçenin sâdeleştirilmesi gerekiyordu, Genç Kalemler’in tuttuğu yol isâbetli idi: Kitap, Türkçeleşmiştir, artık, ‘bitik’ demeğe çalışmak, olmaz, ama, ‘kütüp’ değil, ‘kitaplar’ demeliyiz. (Zâten Kazaklar da ‘kitaptar’ diyorlar.) Kısacası, kuşa çevrilmiş Türkçe değil, 1910 ların Türkçesinde karar kılmalıyız. Herkesin anladığı ‘iktisad’ varken, bu bilimi öğreten fakülteler bu adı taşırken, ‘ekonomi’ demenin manâsızlığı ortadadır. Türkçemizdeki güzelim ‘ölçü’ sözü dururken, bâzı bilinçsiz ve dikkatsiz öğretim üyelerinin yaptığı gibi ‘kriter’ demenin, daha bilgili, yetişmiş olmakla ilgisinin olmadığı, birilerine benzemek zavallılığı olduğu gerçeği, gözden kaçmamalıdır.
4.Lehçeler arası kelime nakli yapılmalıdır. Sözgelimi; ‘lider’ karşılığı, ‘Tatarca’ denilen Kuzey lehçemizde ‘Yolbaşı’ sözü vardır, pek âlâ kullanılabilir. ‘Kilometre’ karşılığı ‘çakırım’ kelimesi, ‘çağırım’ olarak alınabilir: bir çağırım yol, beş çağırımlık yol, gibi.
5.İlkokul, orta okul ve liselerde, Türk devletlerinin hepsinde İslâm esasları, ayrıntılara kaçmadan kısaca öğretilmelidir. Namaz, oruç gibi ibâdetleri yerine getirip getirmemek, öğrencinin kendine bırakılır; ama, İslâmı bilmeyen Türk, iki ayaklı karikatür olarak kalır. Gayrımüslim yurttaşlarımızın çocukları, İslâmı öğrenmek zorunda olmazlar, din dersinden sorumlu olmazlar. (Kendi okullarından, kendi dinlerini öğrenmiş olduklarını bildiren bir belge getirmeleri yeter.) Ayrıca belirtmenin gereksiz olduğu bir konu da: Bütün Türk devletlerindeki Müslüman öğrenciler, İlkokulda Kur’ân okumasını öğrenmelidirler. (Kur’ân Meâli okusunlar, demek, tutarsızdır; böyle diyen düşünce özürlüler, zâten ‘meâl’ denilmesindeki inceliğin, hassasiyetin de farkında değildirler, ‘tercüme’ derler. O sapkın yolun yolcuları ‘ezan Türkçe olmalı’ derler: sanki öyle olunca câmiye gideceklerdir. ‘Namaz Türkçe olmalı’ da derler: öyle olunca, namaza hemen başlayacaklarmış gibi. Öyle diyenler gelsinler, ben onlara Türkçe namaz kıldırayım, sözüm söz; yeter ki kılsınlar! Hele ayakları yere değsin, ‘galiba olmuyor’ diyerek aslî şekilde ibadet edeceklerdir. İşin gevezeliğinde olan diploma hamalları başka, onlar zâten umutsuz vâkıadır.)
6.Dil konusuna dönersek: Üniversitelerde Türkçe ile ilgili çalışmaların yapıldığı Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üye ve Yardımcılarına, normalin 2 katı aylık verilmelidir. Türkçe öğretmenlerine de aynı anlayışla, 2 katı aylık verilmeli, bu uygulama en az 25 yıl sürmelidir. En zeki insanlarımızın hiç olmazsa bir bölümü bu çok mühim işe yönlendirilmiş olur; eşitlik, vb. engeller bu çok mühim işin gerçekleşmesini önlememelidir.
***
03 Kasım 2023