“Türk Çağı” ve Sonrası

Attila 453 ilkbaharında öldüğünde Batı Roma Türk boyunduruğu altına alınmıştı. 1(453) ilkbaharına gelindiğinde ise Doğu Roma tarihe karıştı. Roma’nın son başkenti İstanbul Türklerin olmuştu. Eski Dünya topraklarını şekillendiren savaşlar, devletler, komutanlar, ticaret, bilim ve sanat, Orta Çağ boyunca Türk soylu halklar tarafından yönlendirildi. Türkler, Sibirya’dan Kuzey Afrika’ya uzanan devasa bir kara parçasını kontrolleri altına aldılar. Orta Çağ bir anlamda, Asya’nın derinliklerinden çıkan bu atlı savaşçıların çağı olmuştu. Bu nedenle “Orta Çağ” demek, bir başka ifadeyle “Türk Çağı” demekti. Fakat gün geldi ve takvim Yeni Çağ’ın ilk asrını geride bırakırken işler değişmeye başladı. 1552 senesi, Türkistan’ın kaderini değiştirecek tarihin ilk adımıydı.

Kazan ve Viyana, Yeni Çağ’ın eşiğinde, Yeni Dünya’yı şekillendiren iki önemli kilit merkez oldu. Batı Avrupa’ya geçişin kapısı Viyana; Asya’nın Avrupa’ya açılan kapısı Kazan ile benzer bir tarihe sahipti. Osmanlı orduları Viyana kapısında Orta Avrupa sınırlarını zorlarken; Kazan, benzeri bir şekilde Rus orduları ile mücadele ediyordu.

16. Yüzyılın ilk yarısı, bu iki şehir için iki farklı yol çizdi. Osmanlı kuşatmasından kurtulan Viyana, Avrupa’nın zafer sembolü haline gelmiş ve Türkler için duraklama dönemi başlamıştı. Kazan’ın kaderi ise Viyana kadar şanslı olmadı. Rus ordularına karşı koyamayan Kazan, 1552 senesinde düştü. Bu olay Türk tarihinin en büyük kırılma noktalarından biri oldu. Asya’nın Batı kapısı yıkılmış ve Türkistan toprakları Çarlık ordularına açılmıştı.

Kazan Neden Kaybedildi?

Kazan Hanlığı 1437 yılında Uluğ-Muhammet Han tarafından kuruldu. Hanlık kuruluş yıllarındaki milli politikalara rağmen bir süre sonra Rus yanlısı yöneticilerin eline geçti. Han soyundan Muhammet Emin küçük yaşta Moskova’ya eğitime gönderilmiş ve orada sıkı bir Rus taraftarı olarak yetişmişti. Fakat Muhammet Emin gibi bir Rus taraftarının Han olması dahi Moskova’yı tatmin etmedi. Moskova Knezi III. Ivan ordularıyla Kazan’a yürüdü ve isyancıların da desteğini alarak şehre girmeyi başardı. Rus ordusunun Kazan’a girmesi Moskova’da büyük bir şenlik eşliğinde kutlandı. III. Ivan “Bulgar Beyi” unvanını alarak, kendini Eski Bulgar Hanlığının sahibi ilan etti.

Muhammet Emin’in ölümü sonrasında Kazan tahtına bir başka Rus yanlısı isim, Şah Ali geçirildi. Şah Ali, Moskova’da Han seçildikten sonra Kazan’a giderek Rus elçileri huzurunda tahta çıktı. Şah’ın uyguladığı politikalar Kazan’ı adeta Moskova’nın sömürgesi haline getirmişti. Bu nedenle Kazanlı milli hareket önderleri Kırım’a gizlice bir heyet gönderdiler ve Sahip Giray’a Kazan Hanlığı teklifinde bulundular. Sahip Giray bu teklif üstüne 1521 yılında ordularıyla birlikte Kazan’a girdi ve Han oldu. Kazan’da yeniden milli bir idare inşa edildi, Şah Ali ise Moskova’ya kaçtı.

Sahip Giray 1521 yazında Kırım ve Kazan ordularını birleştirerek Moskova’ya büyük bir sefer düzenledi. Sefer başarıyla sonuçlandı ve Knez III. Vasili Kırım’a yeniden vergi ödemeyi kabul etti. Kazanlılar ise Moskova’dan çok sayıda ganimetle döndüler. Kazan ve Kırım’ın yaptığı ittifak, hanlıkların güçlenmesini sağlamış ve bu durum Moskova’nın gözünü korkutmuştu.

Moskova yönetimi, bu ittifakı önleyebilmek için yeni politikalar geliştirdi ve bir süre sonra Kazan tahtına yine Rus yanlısı bir isim olan Can Ali Han’ı seçtirdi. Can Ali, Nogay Mirzasının kızı Süyüm-Bike ile evlenmiş ve bu sayede tahtını garanti altına almak istemişti. Fakat Han’ın Rus yanlısı politikaları Kazan’da öyle büyük bir nefret uyandırdı ki Can Ali, 1533’te çıkan bir halk isyanında Tatarlar tarafından boğazlanarak öldürüldü.

Can Ali’nin ölümü üstüne tahta eski Hanlardan Sefa Giray geçti. Sefa Giray halk içindeki isyanları bastırdı ve Rus yanlısı liderleri idam ettirdi. Kazan’da istikrarı yeniden sağladı, ölen hanın eşi Süyüm-Bike ile evlenerek Ütemiş adında bir oğlu oldu. Ütemiş, babasının ani ölümü nedeniyle henüz 3 yaşında iken tahta geçirildi. Devletin kontrolü ise annesi Süyüm-Bike’ye kalmış oldu. Babası Nogay mirzası tarafından sıkı bir milliyetçi olarak yetiştirilen Süyüm-Bike, Kazan’da yeniden milli bir yönetim oluşturdu.

Kazan’da bu gelişmeler yaşanırken Moskova giderek güçleniyordu. Knez III. Vasili ölmüş yerine çocuk yaşta bir prens olan IV. Ivan geçmişti. Fakat IV. Ivan küçük yaşta büyük başarılar sağladı. Dağınık haldeki Rus Beyliklerini tek çatı altında toplayarak büyük Rus Çarlığını kurdu. Böylelikle Moskova küçük bir Rus beyliğinden büyük bir İmparatorluk başkenti haline geldi. Tüm bu işleri sadece 17 yaşında iken gerçekleştiren genç Çar, izlediği sert ve başarılı politikalar nedeniyle tarihe Korkunç Ivan olarak geçti.

Korkunç Ivan 1551 yılında Kazan yakınlarında Züye Kalesi’ni inşa etti ve Kazan’ı dört taraftan kuşatarak kentin dış dünya ile olan tüm irtibatını kesti. Abluka altındaki kent, bir süre sonra Moskova’nın şartlarını kabul etti. Süyüm-Bike ve oğlu Ütemiş Giray, Ruslara esir verildi. Şehrin kapıları Rus askerlerine açıldı ve Rus yanlısı Şah Ali yeniden Kazan tahtına oturtuldu. Fakat şehirdeki kargaşa son bulmadı ve Şah Ali tahttan indirildi. Çar, Kazan’ı bundan sonra Moskova’dan atanacak bir merkez valisi ile kontrol edeceğini ilan etti ve ilk vali olarak Mikulinski’yi atadı.

Kazan’ın doğrudan Moskova’ya bağlanması Tatarların isyanı ile sonuçlandı. Korkunç Ivan, Tatar ayaklanmasını bastırmak için büyük bir ordu hazırlayarak yeniden Kazan üstüne yürüdü. Çar’ın Doğu seferine çıktığını öğrenen Nogaylar ve Ejder Hanlığı Kazan’a yardım gönderdi. Dağlık kesimdeki bazı Fin halkları ve gayr-i Müslüm Çuvaş Türkleri de Moskova’ya karşı ayaklandı. Fakat Rus ordusu artık eskisi gibi küçük bir şehir kuvveti değildi. Türk Hanlıkları üstünlük mücadelesi içinde birbirini yok ederken, tek elde toplanan Rus kuvvetleri büyük bir imparatorluk ordusu haline gelmişti.

Korkunç Ivan, 150.000 kişilik ordusu, ateşli silahları ve topları ile Kazan kapılarına dayandı. Kazan kuvvetleri ise toplamda 40.000 kişiyi bulmuyordu ve ateşli silahları yok denecek kadar azdı. 23 Ağustos 1552’de Kazan dört taraftan sarıldı. İngiliz komutan idaresindeki Rus lağımcılar, şehrin altındaki gizli tünelleri bombaladılar. 30 Eylül günü şehir surlarının bir kısmı havaya uçuruldu. Rus orduları yıkılan surları aşarak şehre girmeye başladılar. 2 Ekim günü Kazan tamamıyla ele geçirildi. Çarlık ordusu, Kazan’da büyük bir katliam yaptı, Tatar liderlerin tamamı öldürüldü, camiler, medreseler ve tüm şehir yakılıp yıkıldı. Artık Asya’nın Batı kapısı düşmüş, uçsuz bucaksız Türkistan toprakları Çarlık ordularına açılmıştı…

Türk-İslam dünyası, Kazan’ın işgal edildiği yıllarda hala devrin en büyük süper gücüydü. Fakat bu işgale karşı seslerini çıkarmadılar. En güçlü döneminde Rus ilerleyişine dur demeyen Osmanlı, birkaç yüzyıl sonra bu tehlikeyle kendisi yüzleşmek zorunda kaldı.

Akdes Nimet Kurat, bu durumu şu cümlelerle özetlemektedir:

Devrin en muazzam Türk ve İslam devleti olan Osmanlı İmparatorluğu, mahiyeti henüz anlaşılamayan nedenlerin tesiriyle, Kazan ülkesi ile ya hiç ilgilenmemiş veya yetersiz bazı teşebbüslerde bulunmakla yetinmiştir. Türk ve İslam dünyasının en uzak bir köşesinde güçsüz ve küçük bir devlet olan Kazan, güçlü ve büyük Rus orduları karşısında tek başına bırakılmıştır. Moskof orduları Kazan’ı yok ederken Türk-İslam dünyası hiçbir ciddi eylemde bulunmamıştır.

Viyana Niçin Alınamadı?

Mohaç Meydan Savaşı sonrasında Budin ve Macaristan Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Fakat Kutsal Roma Germen İmparatorluğu bu hâkimiyeti tanımaz. Avusturya Arşidükü Ferdinand Macar toprakları üstünde hak iddia eder. Osmanlı İmparatorluğu, yaşanan gelişmeler üstüne daha büyük bir orduyla yeniden sefere koyulur.

Kanuni Sultan Süleyman, 27 Eylül 1529 senesinde 120.000 kişilik bir Osmanlı ordusuyla Viyana sınırına dayanır. Viyana’nın Türkler tarafından kuşatıldığı haberi, tüm Avrupa’da büyük bir korku yaratmıştır. Birbirine kan kusturan Avrupa’nın asırlık düşmanları, Osmanlı orduları karşısında güçlerini birleştirir. Çünkü Viyana’nın düşmesi demek, Orta Avrupa’nın tamamen elden çıkması demektir. Hatta eğer Viyana kaybedilirse Türkler Batı Avrupa’ya kadar ilerleyebilir ve Avrupa topraklarında sonsuza dek kalabilirdi. İşte bu ihtimalin gerçekleşme düşüncesi dahi Avrupa’nın tek vücut olmasına yetmiştir.

Kuşatmanın başlamasıyla birlikte Avrupa’nın her yerinden farklı millet ve mezheplere mensup kuvvetler Viyana’ya akın ettiler. Avrupa birlikleri Türk saldırılarına karşı Viyana önlerinde yeni bir savunma hattı oluşturmuş ve Tuna Nehri boyunca kazıklar çakılarak ulaşım yolları kapatılmıştı. İspanya, İtalya, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, Bohemya ve daha pek çok ülkeden gelen Hıristiyan kuvvetler Viyana’da savunma hattına geçmişti.

Osmanlı topları Viyana surları üstünde yer yer gedikler açıyor, fakat topların gücü yetersiz kalıyordu. Çünkü mesafenin uzaklığından dolayı ordu büyük savaş toplarını yanında getirmemişti. Tuna Nehri üstünden taşınmaya çalışılan savaş topları ise bir Alman çetesi tarafından batırılmış, Viyana’ya ulaşması engellenmişti. Üstelik ekim ayının başlaması ve aşırı soğuklar orduyu iyice güçsüz bırakıyordu. Tüm bu olumsuz şartları değerlendiren Almanya, Viyana yakınlarına büyük bir ek kuvvet gönderince I. Süleyman ordularını geri çekme kararı aldı.

Türkler, 16 Ekim Cumartesi günü kuşatmayı durdurmuş ve sefer başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kent, yaklaşık bir buçuk asır sonra Osmanlı ordularınca tekrar kuşatılmış olsa da sonuç değişmedi. Viyana, Osmanlıların Kızıl Elması olarak kalmaya devam etti.

Sonuç

Kazan Neden Kaybedildi? Viyana Niçin Alınamadı? Bu iki sorunun cevabı Türk Dünyası’nın 500 yılına mal olmuştur. Rus baskılarına karşı daha fazla direnemeyen Kazan, Çarlık ordularıyla tek başına mücadele etmek zorunda kalmış, Türk ve İslam dünyasından istediği yardımı bulamamış ve kaybetmiştir. Viyana ise Osmanlı kuşatmasına karşı tüm Avrupa güçlerinin desteğini sağlamış, kendini başarıyla savunmuş ve kazanmıştır. Neticede Kazan’ı işgal eden Rus kuvveleri Bering Boğazı’na kadar ilerlemiş ve tüm Kuzey Asya coğrafyasının bugün dahi tek söz sahibi olmuş; Viyana’yı kaybeden Türkler için ise duraklama ve geri çekilme dönemi başlamıştır.

KAYNAKLAR

Coşan, L. (2006). “Viyana Kuşatmalarını Anlatan İki Alman Halk Şarkısı Örneğinde Türk İmajı”. Türk Kültürünü İncelemeleri Dergisi, 14: 159-184.

Danişmend, İ. H. (1947) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi. İstanbul: Türkiye Yayınevi.

Lamb, H. (2010) Muhteşem Süleyman Kanuni. İstanbul: İlgi Yayınları.

Hudyakov, M. (2009) Kazan Hanlığı Tarihi. Ankara: TTK.

Kurat, A.N. (2010) Rusya Tarihi: Başlangıçtan 1917’ye Kadar. Ankara: TTK.

Kurat, A.N. (1965) “Rus Hâkimiyeti Altında İdil-Ural Ülkesi”. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XXIII(3-4): 91-126.

Kurat, A.N. (1954) “Kazan Hanlığı (1437·1556) “. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XII/3-4: 227-246.

Kaynak

2023 Dergisi, Eylül – 2014

Yazar
Sergen ÇİRKİN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen