Türk Dünyasından Yansımalar: Ahıska Gerçeği

                           

      Türk boylarının çoğunun tarih sahnesinde çok büyük acılar yaşadığını biliyoruz. Fakat bir Türk boyu var ki, tarihin kaydettiği en büyük soykırımı yaşamasına rağmen ayakta kalmayı başarmış ender topluluklardan biridir. Bu Türk boyu Ahıska Türkleridir. Üniversitedeki görevim sırasında aile olarak da tanıdığım Selimcan İsmailoğlu’nun aşağıdaki yazısı beni çok derinden etkiledi. 

Köklerinden koparılıp bilinmez bir dünyaya sürgün edilen bu ailenin büyüklerinden dinlediği acı dolu hikayelerini sarsıcı bir anlatımla aktaran bu kardeşimizin yazısı umarım sizleri de çok etkileyecektir.     

                       BİR SOYKIRIM HİKAYESİ VE YESEVİ OCAĞI 

                                                                                                                 Selimcan İsmailoğlu    

                                                                 

                                                                                                       

       Çığlık…Yine çığlık…Hâlâ çığlık…

       Yıllardır bir çığlık duyulur Asya’nın birbirine uzak geniş coğrafyalarından. Köklerinden bir gecede koparılıp farklı iklimlere daha doğrusu azabın topraklarına sürülenlerin çığlığıdır bu. Soyun da soykırımın da gerçek adresidir bu çığlıklar. “Ahhh!” çeken Ahıska’nın ve Ahıska Türkünün çığlığıdır bu.

     İşte ben bu çığlıklar içinde büyüdüm ve insan sevgisinin yumak olduğu Yesevi Ocağında piştim. Bir Türk soyunun köklerinden koparılarak hayvan vagonlarına tıka basa doldurulup bilinmez diyarlara, ölümün pençesinde sürgün edilen nice aileden sadece birine mensup olarak yaşadım. Adını gururla taşıdığım Selim dedem ve ailemizin beybişesi Turunç ninemden o acımasız yıllardaki yaşananları dinleyip anlatılanları hafızama adeta nakşettim. 

     Yıl 1944…Bir kanlı demir el, asırlar boyu toprağa kök salmış bir ırkın evlatlarına ve canlarına uzanıyor, feryat ve figan halinde yüz binleri demirden vagonlara yani hayvan vagonlarına doldurarak aylarca dolaştırıp, öldürdüğünü öldürüp, kaldırdığını kaldırıp, ağlattığını ağlatıp her birini uzak ve ıssız bir köşede ahları-vahlarıyla bırakıp kanlı dünyalarına geri dönüyordu. Onlar o terk edildikleri çıplak topraklarda çıplak halde, çığlıklar içinde erim erim erirken, dünya da Stalin ve Hitler adındaki iki caninin bilek güreşini izliyordu. 

      İki delinin idaresindeki o yıllar milyonların bitip tükendiği yıllardı. Kimisi savaş meydanlarında kimisi de Asya’nın çıplak topraklarında aç, sefil ve ahlar içinde.

      Bir soyun nasıl kırıldığını öğrenmenin en doğru yolu soyu yok edilenlerin yaşayan şahitleridir. Canıyla, kanıyla, evi-barkıyla, oğlu-kızıyla, anası-babasıyla nasıl koparıldığını anlatan, anlatmaktan öte bire bir yaşayan canlı şahitlerle öğrenilir. Soykırımın gerçek tanımı da ancak onlarda saklıdır. Onları bulup o tanımı öğrenmek biraz canımızı acıtır ama bir kelimenin gerçek karşılığını bulmak için de bu acıyı yaşamaya değer doğrusu.

     Bu acılı yıllarda bizlere topraklarında kucak açıp, ekmeğini bölüşüp, yaşamamıza mekan hazırlayan gök bayrağın ak gönüllü insanı Kazak kardeşlerimizin yaptığı fedakarlıklar elbette tarihi bir önem taşır. Bizler kardeş olarak bildiğimiz bu feraset dolu insanların ocağında, onların evlatlarıyla birlikte hayatı tanıdık. Aynı okullarda aynı sıraları paylaştık. Toylarda birlikte oynayıp, acılı günlerde birlikte ağladık. Dilimizin, dinimizin, tarihimizin ve kültürümüzün ortak noktalarını birlikte fark ettik.

     Türk dünyasının manevi başkenti olarak kabul edilen Türkistan’daki Ahmet Yesevi Üniversitesinde okumak, orada eğitim almak elbette biz gençlerin ideali idi o yıllar. Bunu başardık ve Türk dünyasının ortak bir üniversitesinden 2000 li yıllarda mezun olma gururunu yaşadık. Dünyanın farklı coğrafyalarında Türk’ün adını ve onurunu elimizden geldiğince temsil ettik. Bu üniversitenin kurulmasına öncülük eden büyüklerimize, niçin ve hangi amaçla hüviyetime yazıldığını bilmediğim Niko (Nika) adını bir Türkçe ad olan “Selimcan” olarak değiştirmeme vesile olan Türkiyeli hocalarıma, çok ağır şartlara rağmen burada görev yapan öğretim üyelerine, üniversitemizi Türk dünyasının ortak bir üniversitesi olarak kabul edip eğitim almak için gelen 25 ten fazla Türk topluluğuna mensup öğrenci kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Hayatımızı kazanmamız, ekonomik olarak ayakta kalmamıza öncülük eden kim varsa hepsine minnettarız.  

     Son olarak söylemek istediğim şu: Ahıska’dan koparılıp “Ah”istan’da tüketilen atalarımızın manevi ruhları önünde  saygı ile eğiliyorum.

     Yaşasın Türk Dünyasının birlikteliği…!



Yazar
Cemal ŞAFAK

Cemal ŞAFAK 1952 yılında Ardahan ili, Çıldır ilçesi, Aşık Şenlik köyünde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Kars’ta tamamladı. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Eskişehir Anadolu Ünive... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen