Necdet BAYRAKTAROĞLU
Milletleri millet yapan belirli değerler, inançlar ve kültürleri vardır. Bu değerler asırlar boyu, atalarından nesillere yaşanılarak aktarılan adet, gelenekler ve inançlar olarak devam edegelmiştir. Bir milletin değerleri ve kültürleri o milletin temeli ve kökleridir. Milletleri ayakta tutan bu değerlerdir. Türk Milletinin inanç ve kültürünün içinde en önemli değerlerden birisi de “Bayramlar” dır.
Bayramlar, dini ve milli duyguların, inançların, örf ve adetlerin, geleneklerin milletçe yaşandığı, birlik ve beraberliklerin kuvvetlendiği, kaynaşma ve dayanışmanın arttığı, merhamet ve sevginin, hoşgörünün insanların yüreklerine indiği, sevinç ve huzur içinde kutlanılan gün veya günlerdir. Bu günlerde insanlar arasındaki sevgi, saygı ve muhabbet yeniden tazelenir, birlikte olmanın, kaynaşmanın ve paylaşmanın sevinci sağlanır ve mili ve dini duygular coşku ve heyecanla daha da artarak yaşanır. Dini bayramlarımız, “Ramazan ve Kurban” bayramlarımızdır. Milli Bayramlarımız ise, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı” dır.
Birde atalarımızdan adet ve gelenekler halinde, kültür mirası olarak nesilden nesile intikal ederek, günümüze kadar gelen kökleşmiş, tarihi ve mili bir bayramımız vardır ki, yüzyıllardır devam eden Türk Milletinin kucaklaştığı “Nevruz Bayramı” dır. Türk Milletinin ortak milli duygu ve düşüncelerini, adet ve törelerini dile getirir ve kültürünün korunup gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli büyük yeri vardır. İnsanlar arasında yakınlaşmanın arttığı, karşılıklı sevgi ve hoşgörünün yaşandığı, dargınlıkların unutularak barışıldığı, milli bağların kuvvetlendiği, coşku ve şenliklerin yapıldığı bir bayramdır.
Türk Bilgini Kaşgarlı Mahmud, bayram kelimesinin anlamını Divan-ı Lügat-it Türk’te “Bedhrem” olarak tanımlar ve halk arasında gülme ve sevinme, bir yerin ışıklarla ve çiçeklerle bezenmesi ve orada sevinç içinde eğlenilmesi olarak tarif eder. Ayrıca tarihte pek çok devletler de Eski Mısır, Safavi, Sasani, İran, Abbasi ve diğer Araplar da bayram ve gelenek olarak kutlanmıştır.
Türklerde Nevruz Bayramı, baharı, yaşama sevincini ve yenilenmeyi, uyanan tabiatla birlikte üremeyi, bolluk ve bereketi ve her türlü sıkıntıdan, kötülüklerden ve kederden uzak kalmayı, kutsal arınmayı ifade eder. Yaratılışın ve türeyişin, yeniden doğuşun, baharın bayram günüdür. Yeşeren, can bulan, dirilen tabiatla buluşma, yararlanma ve barışma, sevinme ve Tanrıya şükrün yaşandığı ve duaların edildiği gündür. Karçiçeği, nevruz, çiğdem gibi çiçekler bu ayda çıkar. Baharın gelişi Türk atasözünde şöyle anlatılır “Kele, deyler baar yılda bir kere / Faydalanmak kerek ondan bin kere.” Bütün Türk soylarında Nevruz Bayramı vardır ve Nevruz’u “Nevruz-ı Sultani, Sultan Nevruz, Novruz, Toy, Ergenekon Bayramı, Yörük Bayramı, Bahar Bayramı ve Ulusun Ulu Günü” adıyla kutlanır ve destanlarda, masallarda, türkülerde, şiirlerde coşku ile anlatılır. Nevruz bayramı ile ilgili yazılan şiirlere “Nevruziye” denir. Bahar çiçekleri için söylenen türküde şöyle denilmektedir:
“Nevruz der ki ben nazlıyım / Sarp kayalarda gizliyim / Mavi donlu, gök gözlüyüm / Benden ala çiçek var mı? – Çiğdem der ki ben alayım / Yiğit başına belayım / Her çiçekten ben alayım / Benden ala çiçek var mı?” (1)
Nevruz, kelime anlamı olarak “Yeni Gün” demektir. Bu nedenle Türklerde “Yeni yıl, Yılbaşı, Yılın başlangıcı” olarak ifade edilir. Kışın bitip baharın gelişi ile tabiatın canlanışı ve üremenin başlangıcı olan ve gece ve gündüzün eşitlendiği zaman olarak kabul edilen “21 Mart” tarihi, uyanışın ve yeni yılın başlangıcı kabul edilmiştir. Halk arasında bugün 9 Marta denk gelmektedir. Türk Atasözünde “Mart içeri, dert dışarı” derler. Türkler kendilerine yaptıkları takvimde yeni yılın başlangıcı olarak 21 Mart tarihini koymuşlardır.
Türk Bilgini Kâşgarlı Mahmud, Divanu Lügati’t-Türk adlı eserinde bayramı “Nayruz” diye belirtir ve on iki hayvan adı verilen takvimden bahseder. “Türk kağanlarından biri, eski dönemlerdeki bir savaş hakkında bilgi edinmek ister. Çevresindekiler bu savaşın tarihi konusunda çelişkiye düşünce kağan kurultay toplar ve halka danışır. ‘Biz bu tarihte yanılıyorsak, bizden sonrakiler de yanılacaklar. Yanılmamaları için göğün on iki burcuna ve on iki ay sayısına göre bir düzenleme yapalım; her yıla bir ad verelim. Böylece bu yılları sayarak zamanı belirleyelim. Bu düzenleme hepimiz için bir belge olsun’ der…
Yıllara göre sırasıyla hayvan adı verilen on iki hayvanlı Türk takvimi belirlenir. Yıllar göre şöyledir: “Sıçan yılı, Öküz yılı, Pars yılı, Tavşan yılı, Timsah yılı, Yılan yılı, At yılı, Koyun yılı, Maymun yılı, Tavuk yılı ve Domuz yılı.” Türk takvimi, İslam kaynaklarında “Tarih-i Türki, Tarih-i Türkistan” olarak ifade edilmektedir. Selçuklu Sultanı Melikşah’da “Takvimi Celali” adı ile yeni takvim yapmış ve Türk-İslam devletlerinde kullanılmıştır. (2)
Türklerde aynı zamanda Nevruz, esaretin bitip hürriyetin başladığı, yeniden tarih sahnesine çıkışın yaşandığı bir kurtuluş günü olarak kabul edilir ve Ergenekon ve Bozkurt bayramı olarak da kutlanılır. Ergenekon Destanına göre Türkleri, düşmanları bir hile ile yener ve çoğunluğunu öldürür ve esir alılar. Kurtulanlar bilmedikleri dağlık ve verimli bir yer olan Ergenekon’a gelirler. Zaman geçer ve dört yüzyıl sonra nüfusları ve sürüleri çoğalır ve buradan çıkmak isterler. Ancak etrafları yüksek demir dağlarla çevrili olan bu yerden, büyük ateşler yakarak dağı eritirler ve Ergenekon’dan “21 Mart” gününde çıkarak, geldikleri eski yurtlarına dönerler ve atalarının intikamını alırlar.
Bu nedenle Türkler de Nevruz, takvim başlangıcı olarak Ergenekon’dan çıkış günü olan 21 Mart günü görülür. O günden beri, yeni yılın başlangıcı sayılan bu çıkış günü, adet ve gelenek olarak bayram kabul edilir. Bir parça demir ateşte iyice kızdırılır ve ilk önce Kağan bunu kıskaçla tutarak örse koyar ve çekiçle dövmeye başlar. Ondan sonrada sırayla beyler aynı şekilde yaparlar. Bu adet kutsal kabul edilir ve Tanrı’ya şükür sunulmuş olur. (3) Bu şükürlerini Nevruzda Türkler, özel şölenler düzenleyerek kutlar ve bayram yaparlar.
Türkler de renkler, çok önemlidir ve aynı zamanda renklerinde bir manaları olup, renklere ilahi, dini, milli ve coğrafi birer anlam yüklemişlerdir. Düşünce ve inanışlarına göre bazı renkleri beğenip, onları uğurlu saymışlardır. Bayram ve şölenlerindeki bu kutlamaların da renkleri kullanmışlar, sarı ve yeşil kırmızı renklerin yer almasıyla bayramlar, şenlikler şenlenmiş, ahenkleşip ve sembolleşmiştir. İnanışlarında bu renklerden yeşil dirilik, tazelik ve gençliği (Hayatiyet) , sarı merkez ve hükümranlığı (Hâkimiyet), kırmızı ise Tanrı, dirlik, hürriyetin (Güçlülük) sembolü olarak ifade edilir. (4)
Göktürk Beylerinin mezarlarını 1935 yılında açan Rus Arkeolog Kielev, cesedin üzerinde birbirinin üzerine gelecek şekilde sarı, kırmızı ve yeşil renklerde üç kat kefen olduğunu görmüştür. Selçuklu ordularında “Yeşil-Sarı-Kırmızı” renkli sancaklar kullanılmıştır. Osmanlı padişahlarını temsil eden “Zat-ı Hazret-i Padişahiye” ye mahsus “Sancak” sarı, kırmızı ve yeşildir. Mehter takımındaki sancaklarda bu üç rengin hâkimiyeti görülmektedir. Çanakkale de başarılar gösteren Miralay Mustafa Kemal’e Sultan Reşat’ın verdiği altın liyakat madalyasının şeridin de bu üç renk vardır. (5) Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra Amerika, İngiltere ve Fransa’nın telkinleri ile bu renkleri Kürtlere kullandırmaya başlamışlar, renkleri bölücülüğün malzemesi haline getirmek istemişlerdir.
Nevruzla ilgili olarak, İslam dininde iyilikle anılması için değişik ve ilginç rivayetlerde bulunmaktadır. Yüce Allah dünyayı gece ve gündüzün eşit olduğu Nevruz gününde yaratmıştır. Hz. Adem’in çamuru bu günde yoğrulmuştur. Hz. Nuh’da tufan sonrasında Ağrı dağına konan gemisinden bu günde inmiştir. Hz. Yusuf’u kardeşleri kuyuya atınca, bu günde bir tüccar tarafından bulunmuştur. Hz. yunus, balıklar tarafından kurtarılıp bu günde karaya çıkarılmıştır. Bektaşilere göre ise, bu günde doğan Hz. Ali, yine böyle bir günde Hz. Fatıma ile evlenmiştir. Nevruz Bayramı, İslam dini açısından da önemli ve kıymetli bir gün olduğu görülmektedir. (6)
Orta Asya da başlayıp, Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlılar ve Cumhuriyet döneminde devam edip gelen bu gelenek, örfi bayram olarak hep yaşatılmaya çalışılmıştır. Türk Dünyasının ortak bayramı Nevruz, Türklerin yaşadığı geniş topraklarda her yıl şölenlerle coşku içinde kutlanılır. Nevruz, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da 21 Mart resmi tatil günüdür ve “Milli Bayram” olarak ilan edilmiştir ve bu gün, her birinde değişik adet ve eğlencelerle kutlanılır ve bir hafta devam ettiği olur. Evler temizlenir, herkes en güzel elbiselerini giyerler, yılın bereketli geçmesi, insanların ve hayvanların sağlığı için dualar edilir ve mezar ziyaretleri de yapılır ve pişirilen yemeklerden fakirlere, hastalara ve komşulara dağıtılır. Bir gün önce suda pişirilmiş ve çeşitli renklerde boyanmış yumurtalar mani söyleyen, evleri dolaşan çocuklara verilir. Tebrizli Türk Şairi Şehriyar’da bu konuda ki şiirinde şöyle der:
“Yumurtanı göyçek gülli boyardık / Çakkışdırıp, sınanların soyardık / Oynamaktan birce meğer doyardık / Ali mene yaşıl aşık verirdi / Irza mene noruz güli dererdi.” (7)
Daha sonra “Seyil eğlenceleri” dedikleri eğlencelerine başlarlar. Meydanlarda ateşler yakarlar ve eski yılın kötülüklerinden ve hastalıklarından kurtulmak ve yeni yıla sağlıkla ve huzurla girebilmek için bu ateşler üzerinden atlarlar. Güreş, cirit, at yarışları, kılıç salama gibi çeşitli gösteriler düzenlenir. Şairler ve ozanlar atışmalar yaparlar. Halaylar çekilir, halk tiyatrosu ve orta oyunları gösterime girer. Ayrıca musiki ve şiir söyleme etkinlikleri ile herkes hünerini göstermeye çalışır. Okuyucu çocuklar hep birlikte Nevruz şarkısı söylerler.
Ayrıca Nevruz’da, Türk saraylarında önemli adet uygulanır. Bu günde başta hükümdarlar olmak üzere devlet erkânına armağanlar verilir ve alınır. Bu adete “Nevruziyye Pişkeşi” adı verilir. Ayrıca, müneccimbaşı yeni takvimi padişaha sunar ve bahşişini alırdı. Bu bahşişe de “Nevruziye Bahşişi” denirdi. Ayrıca verginin ilk taksiti yılbaşı olarak kabul edilen Nevruz da toplanır ve bu vergiye “Resm-i Nevruziye” denilirdi. Osmanlı devletinde bir gelenekte, Kayı boyuna mensup Karakeçili Aşireti, her yıl 21 Martta Söğüt ilçesinde ki Ertuğrul Gazi türbesi etrafında toplanarak bayram yapmaktadırlar ve bu bayrama da “Yörük Bayramı” denir. (8)
Cumhuriyet döneminde de, Atatürk’ün önderliğinde ve ülkenin her tarafında 1922 ve 1926 yılları arasında, Ergenekon bayramı olarak büyük coşku ve şölenlerle kutlanmış, ancak daha sonraki yıllarda bu coşkulu kutlamalar zayıflamış ve heyecanını ve önemini kaybetmeye başlamış, ülke içinde il, ilçe köy olarak mahalli konumda kutlanmaya başlamıştır.
Türkler de “Nevruz” adını almış olan önemli hanlar, beyler, komutanlar ve diğer devlet büyükleri vardır. Genelde Nevruz gününde doğan çocuklara “Nevruz” ismi konulmaktadır. Ayrıca kabile ve yer adlarına “Nevruz” adı verilmiştir. Orta Asya’da ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde ilkbaharda çıkan ve baharın müjdecisi olan çiçeğin adı “Nevruz” dur. Keza Türk musikisinde “Nevruz makamı” adıyla makam vardır.
Ülkemizin birçok bölgelerinde, illerinde, kasaba ve köylerinde değişik merasim ve şenliklerle heyecan ve coşku içinde Nevruz Bayramı kutlanır. Bazı bölgelerde ise “Mart Dokuzu” “Hıdırellez” adı altında yaşanır. Meydanlarda ateşler yakılır ve üzerinden çocuk, genç, kadın ve erkek herkes atlayarak, karşılıklı sevgi ve ortak duygu, dayanışma içinde Nevruzun sevinci yaşanır. Nevruz ateşinden üç defa atlayanın, bütün dert, sıkıntı ve hastalıklardan kurtulacağına inanılır. Türklerde ateş bir arınma, temizlenme anlayışının ifadesidir. Oğuz Kağan destanın da, Türk hükümdarını ziyarete gelen yabancıların ilk önce ateşten geçirildikleri yazılıdır. (9) Temizlenecek ve arınacak ondan sonrada hükümdarla görüşecektir. Yurdumuzun çeşitli bölgelerinde, özellikle Manisa’da 21 Martta, “Nevruziye” adı verilen mesir macunu dağıtılır. Bu macunundan bir miktar yiyenin, o yıl her türlü hastalıktan, musibetten, sakatlıktan korunacağına inanılır.
Nevruz bayram ve şöleni, bir adet ve gelenek olarak herhangi bir inanışın, mezhebin veya bir etnik gurubun adına bağlı olarak gösterilmesi, istismar edilmesi ve bir ayrılık unsuru olarak sunulması yanlış, haksızlık ve hainliktir. Tarihin ve kültürün bütün gerçek ve kaynaklarında, Türk adet ve gelenekleri ile ananevi bir şekilde beş bin yıldır kutlanılan “Nevruz, Türk’ün Bayramıdır ve Şöleni” dir.
Yabancı ve yerli bilim adamı ve yazarlar, Nevruz’un bir Türk bayramı olduğunu bilgi ve belgeleri ile ortaya koymuşlardır. Türk tarihini aydınlatan büyük eserlerden biri olan Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Terakime”, Nizamü’l Mülk’ün “Siyasetname”, Genceli Nizami’nin “İskender-name”, Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig” ve Kaşgarlı Mahmud’’un “Divan-ı Lügati-t Türk” adlı eserlerinde detaylı olarak Nevruzun Türk Bayramı olduğu açıklanmıştır. Fransız yazar ve seyyah Gabriel Bonvalot ve arkadaşı Capus’un “Eski Yurt Orta Asya’dan” adlı eserinde, yine Amerikalı diplomat ve yazar Eugene Schuyler de “Türkistan” adlı eserinde, ayrıca Alman asıllı Rus Türkolog Wilhelm Radloff’un Sibirya’dan” adlı eserinde Nevruzun Türk bayramı olduğunu belirtmişlerdir. Yine Çin kaynaklarında Nevruzla ilgili önemli bilgiler mevcuttur.
Nevruz, yüzyıllardır devam edip gelen Türk kültürüne ait bir adet ve gelenektir. Ancak, Türk Milletinin bu tarihi “Ergenekon – Nevruz Bayramı” üzerinde başka sahipler ortaya çıkmakta, sahip olma arayışı içine girmektedirler. Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Balkanlara kadar Türk topluluklarında bir sevinç, barış, dostluk ve kardeşlik günü olarak kutlanan ve yaşanan bu Nevruz Bayramı, Türk kültürü bünyesinden koparılmak istenmektedir. Milli kültür düşmanlığı ile Türk’ün Nevruz Bayramını dejenere ve istismar etme anlayışı ve propagandası her geçen yıllarda artmaktadır. Yurt dışı ve yurt içi bölücü örgütler, bu mili değerlerimizi istismar ederek, yıkıcı ve bölücü emellerine ve eylemlerine alet etmektedirler. Her yıl, insanlar arasındaki sevgi, saygı, muhabbet ve dayanışmayı sağlayan bu özelliğinden uzak şekilde, kanlı eylemlerinde kullanmaktadırlar. Güneydoğu illerimizde Nevruz, yıkıcı ve ayırmaya yönelik olarak planla, farklı bir etnik yapıya özgü bir bayram gibi Kürt kardeşlerimizin kutladığı Nevruzu, her yıl kanlı emelleri ile şiddete başvurarak kana bulamaktadırlar. Bu bayram kavgaya, kana, kine bölücülüğe sebep olacak bir bayram değildir. Yurt dışı destekçileri ve basın-medyada bu amaca çanak tutmaktadır.
Çok köklü, geçmişi yüzyıllara dayanan Türk bayramı Nevruz, üç kıtada bulunan Türk topraklarında ki Türk İnsanını birbirlerine bağlamakta, gönüllerindeki kardeşlik ruhunu artırmaktadır. Türklerle akraba, komşu, iç içe yaşamış Avrasya’da Anadolu’da ve diğer bölgelerde ki kültürlere, Türkler vasıtasıyla yayılmıştır. Türk’ün Nevruz Bayramı, tarihin her döneminde farklı milletler tarafından başka coğrafyalarda değişik şekilde kutlanmaktadır. Bu bayramı her millet kendi tarihi, dini ve geleneklerine göre adapte ederek, düşünce ve inanışında yorumlayarak, kendi kültürü olarak anlatmaya, sunmaya çalışmaktadır.
Her Türk coğrafyasında yanan Nevruz ateşi, bütün Türklerin yüreklerinde tutuşmakta ve yüzyıllardır süren bu adet ve gelenek, ortak ruh ve anlayışla hiç sönmeden yeni Türk nesillerince, atalarının mirasına sahip çıkarak devam ettirilmelidir. Bu konuda devletin üst makamlarına, üniversite ve basın- medyaya, aydınımıza ve tarihçilerimize büyük görevler düşmektedir. Nevruzun tarihi yeri önemi, kaynağı, tarihi derinlikleri, bağlantıları araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalı ve birleştirici bir kültür olarak diğer Türk toplulukları ile birlikte ortak duygu içinde kutlanılmalıdır. Afganistan, Tacikistan, Azerbaycan, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Türkiye delegasyonlarının başvuru ve girişimleri ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda “21 Mart Uluslararası Nevruz Günü” ilan edilmiştir.
Fertler, aileler ve toplumlar arasındaki sevgiye ve kaynaşmaya, dayanışmaya vesile olacak ve kültürel gelişmeyi sağlayacak Nevruz Bayramının, yeniden ülke sathında yaşatılması ve yayılması, sosyal iç barışa hizmet edecek ve ülke halkı üzerinde ittifak ve birlik, dirlik sağlayacaktır. Şu husus iyi bilinmelidir ki, Türk’ün vicdanında birlikte sevinmek, birlikte üzülmek ve birlikte yaşamak düşünce ve asaleti vardır. Farklı dinden, dilden, ırktan ve mezhepten kıstasını hiçbir zaman esas almamıştır.
Tarihini, kültürünü ve değerlerini yaşayarak yetişen nesillerin kimlik ve milli şuurları yüksek olur. Türk’ün derin mazisine dayanan 21 Mart Nevruz Bayramı gençliğimize, “Türk Milletinin Geleneksel Bayramı” olarak mahiyeti öğretilmeli ve ülkemizde resmi bayram olarak ilan edilmelidir. Türk-İslam kardeşliği ve kaynaşması, dayanışması için anlatılmalıdır. Yeni yetişen nesillerimiz, kendilerine emanet edilen atalarının idealini, kültürlerini, değerlerini ve inancını anlar, duyar ve yaşarlarsa, milletinin gelecek kaderini güçlü tutarlar. Türk Milletinin varlığının devam etmesinde örf ve adetlerimizin ve geleneklerimizin büyük ve önemli yeri vardır. Atatürk, tarih ve kültürün önemini çok iyi bildiği için şu sözlerini söylemiştir.
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
KAYNAKLAR
1-2-3-6-8-Prof. Dr. Abdullah Çay-Türk Ergenekon Bayramı Nevruz- Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü- Ank. 1993- S.155-21-14-11-223
4- 5-7-Prof. Dr. Sadık Tural- Nevruz ve Renkler- Atatürk Kültür Mer. Yay.- Ank. 1996- S.51-50-27
9- Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi- Atatürk Kültür Merkezi Yay.- Ank.2004- S.32
Yrd. Doç.Zeynel Abidin Makas- Nevruz- Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yay. İst.1987
Yrd. Doç. Ramazan Karaman- Yeni Gün Nevruz- Bilge Kültür Sanat Yay.- İst.2014
H. Vedat Demirbaş- Nevruz- Atatürk Kültür Merkezi Yay. – Ank.1998
Türk Ansiklopedisi- Heyet- Milli Eğitim Bakanlığı Yay.- C. 25, S.218 – Ank.1977