Veysel TOKER
ÖZET
Her medeniyet kendisini, içtimai zihniyetini oluşturan çerçevelerin içeriği ile belirtir. Medeniyetlerin her biri sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel hayatın ortaya koyduğu sorunlar için orijinal çözümler bütünü arz eder. Derviş, eren, alperen, alp ve ahi modellerini ihtiva eden Türkİslam Medeniyeti’nin kurucu unsuru olan yüksek sosyabilite sahibi “insan-ı kâmil” kavramıdır. Özellikle Ahiler tarafından oluşturulmuş olan Ahilik Kurumu, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ömrünün uzamasında ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli fonksiyonlar üstlenmiştir. Devletin olmadığı zamanlarda devletin ifa etmesi gereken görevleri yerine getirmiş, devletin güçlü olduğu dönemlerde ise devletin düzenlemediği alanlarda cemiyet adına düzenlemelerde bulunmuştur. Ahilik Kurumunun incelenerek zihniyet dünyasının, 18. yüzyıldan itibaren dünyada hâkim olan pozitivist felsefenin insanları ayrıştıran ve rasyonel çatışmadan beslenen yaşam tarzının karşısına bir çözüm olarak ortaya konması insanlık tarihi açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmamızda insan-ı kâmil kavramını somutlaştırdığımız Ahi modeline ve onun bilgiyi algılamasını sağlayan zihniyet dünyasını inşa ederken kullandığı yöntemlere günümüzde de ihtiyacımız vardır.
Anahtar Kelimeler: Ahi, Bilgi Hiyerarşisi, Zihniyet, İnsan-ı Kâmil
ABSTRACT
Every civilization expresses itself with the content of the frames that make up its social mentality. Each of the civilizations offers unique solutions to the problems brought about by socio-economic and socio-cultural life. The term of “human the perfect”, which is highly social and founding element of the Turkish-Islamic Civilization includes dervish, eren, alperen, alpine and ahi models. Especially the Ahi Community, which was established by the Ahis, has undertaken important functions in the prolongation of the Anatolian Seljuk State and the establishment of the Ottoman Empire. This community It fulfilled the duties that the state had to fulfill in the absence of the state, and when the state was powerful, it made arrangements on behalf of society in areas not regulated by the state. As a solution to the lifestyle that separates people and feeds on rational conflicts, it is important for human history to examine the world of Ahi community against the positivist philosophy that has dominated the world since the 18th century and to reveal the world of mentality. In this work, we still need the Ahi model, in which we embody the concept of “human the perfect” and the methods it uses to build the mindset that enables her to perceive information.
Keywords: Ahi, Knowledge Hierarchy, Mentality, Human the Perfect
GİRİŞ
Günümüzde piyasa hâkimiyeti içerisinde Batı Medeniyeti’nin insanlığa dayattığı insan tipini temsil eden homo economicus kavramı incelendiğinde pragmatist, egosantrik ve antroposentrik bir şahsiyet arz ettiğini görmekteyiz. Bu insan tipinin yer aldığı hatta inşa ettiği cemiyetlerde insanlar kazan kazan düsturu etrafında örgütlenerek güven, yardımlaşma ve sevgiyi (bu kavramları kardeşlik adı altında bütünleştirebiliriz) maddenin karşısında son plana atmaktadırlar. Homo economicus insan tipi pozitivist düşünce sisteminden beslenirken cemiyetin fertlerine madde bağımlılığı ekseninde hasta bir zihniyet vermektedir.[1]
Yaşadığımız çağda insana erdem katmaktan çok uzakta olan pozitivist öğretinin karşısına Kırşehir’de metfun bulunan Ahi Evran-ı Veli hazretlerinin, kardeşlik ve diğergâmlık üzerine kurulu insan-ı kâmil olma öğretisinin konulması insanlık açısından önem arz etmektedir. Osmanlı Devleti’nin kurulması sırasında büyük rol oynayan Ahilik Zihniyeti’nin medeniyet inşasında kullandığı yöntemlere bugünlerde de ihtiyacımız vardır. Amacımız, Türk-İslam Medeniyeti’nin insanlık tarihine armağan ettiği “insan-ı kâmil” kavramının somutlaştığı Ahi modelinin anlaşılmasını sağlamaya çalışmaktır. Bu çalışmamız önemini Ahinin, çalışma hayatı içerisinde yer alırken aynı zamanda kendisini cemiyetine adayan diğergâm bir şahsiyet olmasından almaktadır.
Bu çalışmada öncelikle kullandığımız temel kavramları tanımlayıp insan-ı kâmil olma yolunda Ahilik Zihniyeti’nin oluşumunu literatür taraması metoduyla açıklamayı amaçlamaktayız.
KAVRAMLAR
Bilgi: Bilgi, bir iş, konu, olay veya herhangi bir şey konusunda bilinendir.[2] Biz insanlar beş duyu organımızla her an bilgiler toplarız. Bilgiler sürekli etrafımızdadır hatta uyurken bile bilgi akışı durmaz. Ancak bu bilgilerin birçoğu işe yaramaz. Bu nedenle bilgi akışını bir süzgeçten geçirmemiz gerekir.
Zihin: Sözlükte anlama, kavrama ve akılda tutma gücü olarak tanımlanır.[3] İnsanlar devamlı olan salt bilgi akışını zihnine alır. Ancak salt ve kalabalık bilgi bizim işimize yaramaz. Zihnimizde aldığımız bilgileri ayırmamız ve ardından kavramlaştırmamız gerekir.
Zihniyet: Zihin kelimesinden türemiş bir kelime olan zihniyet, esasen bilgileri nasıl idrak ettiğimizin cevabıdır. Zihniyet bilgileri ayırırken ve onları kavramlaştırırken yine bilgileri kullanır. Ancak zihniyet birdenbire oluşmaz, uzun yıllar gerektirir. Cemiyetçe güvenilirliği kabul edilmiş ve en güvenilirden başlayarak bir hiyerarşi içerisinde sıralanmış kaynaklar zaman içerisinde hem fertten ferde aktarılarak hem de eğitim yoluyla zihniyete dönüşür. Fertlerin bilgi hiyerarşisi temelinde eşyaya ve kavramlara nasıl bakması gerektiği zihniyetin sonucudur. Bundan dolayıdır ki cemiyetler, aynı zihniyete sahip fertlerin oluşturduğu topluluklar olarak da tanımlanabilir. Bu nedenle zihniyet ferdi cemiyetine bağlayan en dirençli bağdır. Zihniyetimizle korku, coşkunluk ve nefretlerimizi paylaşarak; dünyaya ve kavramlara aynı gözle bakarak cemiyetin gerçek bir ferdi haline geliriz.[4]
Bilgi Hiyerarşisi: Ferdin, yaşam içerisindeki her türlü fiillinde başvurduğu, cemiyet tarafında güvenilirliği kabul edilmiş ve en güvenilirden başlayarak sıralanmış kaynaklardır.[5]
Her zihniyetin temelinde böyle bir hiyerarşik kaynak yapısı yatar. Bu nedenle zihniyet aniden ve basit bir şekilde değişime uğramaz. Zihniyetin değişebilmesi için önce bu kaynakların yerlerinin sarsılması gerekir. Bu da ancak kutsal ile profan arasındaki sınır aşımları olabilir. Böyle bir zihniyet değişimi Batı Medeniyeti’nde pozitivizm ile gerçekleşmiştir. Feodal yapının yıkılmasıyla başlayan zihniyet değişimi, Rönesans ve Reform hareketleri ile Batı Medeniyeti’nin kutsalla bağının kopmasına sebep olmuştur. Hıristiyan inancının kutsallarının yerine aklın egemen olduğu rasyonel bir düşünce sitemi olan pozitivizm geçmiştir. Kısaca kutsal ile profan arasındaki değişiklik, Batı Medeniyeti’nde İncil ve süregelen Hristiyanlık öğretilerinin yerini pozitivist felsefeye bırakmasıyla sonuçlanmıştır. Bu değişmiş zihniyetin bilgi hiyerarşisindeki tek kaynak ise vahyi reddeden akıl olmuştur. Pozitivist Batı Zihniyeti’nin artık Tanrısı insan, peygamberi bilim adamları, mucizeleri icatlar ve keşifler, ibadeti ise insanlığın gelişimi için çaba sarf etmek olmuştur.[6]
Türk-İslam Medeniyeti’nde ise iktisadi, hukuki, siyasi, örfi ve dini fiillerin yani kısaca içtimai hayatın belirleyici unsuru olan bilgi hiyerarşisinde ise kutsal kaynaklar yer almaktadır.
Bunlar:
- Kur’ân:
- Sünnet
- İcmâ
- Kıyas
- İçtihat
kaynaklarından oluşur. Vahye dayalı bir kitap olan Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamberin davranışlarından ve sözlerinden oluşan “sünnet” tartışılmaz şekilde; belirli bir konu üzerinde o konunun uzmanlarının ittifak etmeleri olan “icma” ise kimi âlimler tarafından İslam dininin sabiteleri olarak kabul edilmektedir. Hakkında hiçbir hüküm bulunmayan bir durumda aralarındaki benzerlikten dolayı çözümlenmiş olayların birbirlerine yürütülmesi olan “kıyas” ve âlimler tarafından ortak görüşle yeni hükümler koymak olan “içtihat”ta ise meseleleri çözmede temel teşkil edecek örf-adet, kamu yararı, kolaylık sağlamak, karşılıklılık, devlet mevzuatı, sahabe görüşleri ve İslam’dan önceki semavi dinlerin İslam’a uygun hükümlerine de başvurulmaktadır.[7]
Zihniyetin kabul ettiği çerçeve içerisinde yaşanmışlıklar zamanla kültüre dönüşür. Bu dönüşüm bir anda gerçekleşmez. Gerçekleşmesi için yüzyıllar hatta bin yıllar gerekebilir.
Kültür: Sözlükte “Bir topluluğun bütün fertlerinin sahip olduğu, olayları ve meseleleri karşılayan, duyuş, düşünüş şekilleriyle, tarih içinde meydana gelen fikir ve sanat verimleri ve değer hükümlerinin bütünü, hars”[8] olarak tanımlanır.
Topçu ise “Bir Türk ferdi, biyolojik bakımdan yirmi, otuz, kırk veya yetmiş, seksen, doksan yaşında olabilir. Fakat ruhi bakımdan o, bin yaşındadır. Türk’ün tarihi kadar eskidir. Ancak bu bin yıllık şuura sahip olmak lâzımdır. Şahsiyetimiz yüzlerce yıllık ruh yaşımızın şuurundan ibaret bir sentezdir. İnsan denen şahsiyet köklerini maziye salmış bir ağaç gibidir.
Kökler yüzyılların derinliğine gömülürse şahsiyet büyüktür. Bin yılları asarsa şahsiyet harikadır.”[9] diyerek ruhi yaşımızı yani Türk-İslam Medeniyeti’nin kültürünü tanımlamaktadır.
Kültürler, kendilerine uygun yaşanabilecek mekânları inşa ederler. Bu noktada maddi kültür adını da verebileceğimiz Medeniyet karşımıza çıkar.
Medeniyet: Topçu medeniyeti, “Medeniyet, insanlığın muayyen tarihî devirlerinde, bir zümre cemiyetin benimsediği vasıtalarla çalışarak ortaya koyduğu ve yaşattığı teknik eserlerin ve yaşayışların bütününe denir. Teknik eserlerin ve âdetlerin bütününden ibarettir ve maddî hayatı ilgilendirir.”[10] şeklinde tanımlamıştır.
Cemiyete ait olan içtimai kültürün, uygulanabilmesi ve yaşatılabilmesi için mekânlara ihtiyacı vardır. İçtimai kültürün beraberinde getirdiği mekânlar, bu kültürün önce bağımsız olarak yaşatılabilmesini ve gelecek nesillere aktarılmasını gerçekleştirir. Bu işlevi yerine getiren inşa edilmiş mekânlara Medeniyet denilir.
Türk İslam Medeniyeti’nin zihniyet yapısı bir inanç ve ahlak nizamı olan İslam ile şekillenmiştir. Allah’ın emir ve yasakları, Hz. Peygamberin sünneti bütün inananları birleştiren esaslardır.[11] Belirli esaslar çerçevesinde gelişmeye önem veren İslam Dini ve İslam’a aykırı olmayan Türk örf ve adetleri içtimai bütünleşmeyi ve dayanışmayı teşvik etmektedir. Türkİslam Kültürü bireysel kalkınmaya değil içtimai kalkınmaya, fırsatçılığa değil diğergâmlığa, “ben” içinde “biz” sosyalleşmesi anlayışına sahiptir.[12] Türk-İslam sosyo-kültürel yapısındaki bu sosyalleşme, fert ve cemiyet menfaatlerini uzlaştırmış, dengelemiş ve fertlerin cemiyet karşısında sevgi ve fedakârlık hisleri duyabilmelerini sağlamıştır.
Türk-İslam Medeniyeti’nin insanlık âlemine hediye ettiği bu bütünleşme ve dayanışmayı sağlayan kurumlardan bir tanesi de Ahilik Kurumu’dur.
AHİLİK
Ahiliğin Anadolu’da ortaya çıkışı, yayılması, teşkilatlanması ve kurumsallaşması, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ederek Anadolu’yu yurt edinmeleri ile başlamıştır.
11.yy’dan itibaren Anadolu’ya gelmeye başlayan atalarımız bu tarihten itibaren yavaş yavaş göçebe hayatlarını bırakarak yerleşik bir hayata geçmeye başladılar. Fakat yerleşik hayata geçtikleri bu topraklarda ticari hayat tamamıyla yerli gayrimüslim halkın elindeydi. 13. yy başlarında gerçekleşen Moğol saldırıları Orta Asya ve Horasan’dan birçok Müslüman Türk’ün Anadolu’ya göç etmesine neden oldu. Bu göç dalgasında azımsanamayacak miktarda esnaf, zanaatkâr ve tüccar da gelerek Anadolu’ya yerleşti. Bu durum Anadolu’da Türklerin göçebelikten yerleşik hayata geçişini hızlandırdı. Anadolu’da yeni oluşan esnaf ve zanaatkâr zümresinin gerek yerlilere karşı menfaatlerinin korunması gerekse de Moğol saldırılarına karşı savunma ihtiyacı, Anadolu Türklerinin örgütlenmesi sonucunu doğurdu. Ahilik işte bu durum ve sonuçlar karşısında ortaya çıkmış bir kurumdur.
Bu kurumun sistemleştirilmesi ise 12. yy’da Ahi Evran-ı Veli tarafından gerçekleştirilmiştir. Ahi Evran-ı Veli bugün İran sınırlarında yer alan Hoy kasabasında 1171(?) yılında doğmuştur. Anadolu’da Ahilik Teşkilatı’nın kurucusu ve 32 esnaf zümresinin piri kabul edilen Ahi Evran gençliğinde zamanın büyük âlimlerinden Fahruddin-i Razi’den ve özellikle şeyh Evhadü’ddin-i Kirmani’den ilim tahsil etmiştir. İleride kızı Fatma Bacı (Anadolu Bacılar Teşkilatı demek olan Bacıyan-ı Rum’un kurucusu) ile evleneceği Kirmani’den çok etkilenmiştir. Kirmani’nin telkinleriyle Bağdat’ta 34. Abbasi halifesi Nasır li-Dinillah’ın kurduğu Ahilik Teşkilatının kuruluşunda örnek alınan Fütüvvet Teşkilatının ileri gelen şeyhleri ile münasebetlerde bulunan çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olarak yetişmiştir.
Ahi Evran-ı Veli tefsir, hadis, kelam, fıkıh ve tasavvuf gibi dini ilimler yanında felsefe ve tıp sahalarında da ilim tahsil ederek günümüzde tespit edilebilen 20 eser vermiştir. Ahi Evran-ı Veli 1205 yılında Muhyiddin İbni Arabi ve hocası Evhadü’ddin-i Kirmani ile birlikte
Anadolu’ya gelerek çeşitli şehirlerini dolaşmıştır. Her gittiği şehirde vaazlar vererek esnafa dünya ve ahiret işlerini düzenli hale getirebilmeleri için gerekli olan nasihatlerde bulunmuştur. Selçuklu’da medresede müderrislik yapan Ahi Evran-ı Veli aynı zamanda bugünkü manada esnaf teşkilatı diyebileceğimiz Ahilik teşkilatını kurarak birçok şehir ve kasabada teşkilatlanmasını sağlamıştır. 1261 yılında 93 yaşındayken Moğollara karşı Anadolu’da Türkmen birliğini sağlamaya kalkıştığı için Kırşehir’de bir Moğol baskınıyla şehit edilmiştir.
AHİLİK ZİHNİYETİ VE AHİLİK’TE EĞİTİM
Ahilikte eğitim sürekli bir biçimde ön planda tutulmuş, ya öğreten olacaksın, ya öğrenen olacaksın ya da bunları destekleyen olacaksın bir dördüncü zümreden olman helak olman için yeterlidir düsturu benimsendiği için mesleki ve irfani ilim yönünden devamlı gelişme gösterilmiştir. Bu kapsamda mesleki eğitim çerçevesinde çırak ve kalfaların ahlaki yönden de yetişmesine önem verilirken, ustaların bilgi ve becerilerini geliştirmesine çaba gösterilmiştir. Ustaların zaviyelerde yaren sohbetlerine katılıp bilgi ve becerileri üzerine diğer ustalarla bilgi alışverişi yapmaları sağlanmıştır.
Ahilik teşkilatında zanaatkârlara işyerlerinde talip, yamak, çırak, kalfa ve usta düzeni içinde mesleğin incelikleri öğretilmiş, akşamları ise tekke ve zaviyelerde bir araya gelinerek ilim eğitimleri verilmiştir. Dini esaslara, örf ve adetlere dayalı meslek içi ilişkilerin düzenlendiği çırak-kalfa-usta hiyerarşisi içinde Meslek Eğitimi, tekke ve zaviyelerde ise talebeşeyh hiyerarşisi içinde İrfan Eğitimi verilmiştir.
Ahi şeyhleri yaptıkları tekke ve zaviyelerde talebelerine bilgi hiyerarşisi içerisindeki kaynaklar temelinde İrfan Eğitimi vermişlerdir. İrfan Eğitimi Türk-İslam Medeniyeti’nin Zihniyeti’nin olgunlaşmasını ve nesilden nesile aktarılması görevini ifa etmiştir.
Örnek olarak; Türk-İslam Medeniyeti bilgi hiyerarşisinin tepesinde yer alan Kur’ân-ı Kerim’deki “İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır” (Kıyame 75/36), “Nihayet o gün dünyada yararlandığınız nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz” (Tekasür 102/8) ayetleri eğitim yoluyla talip, yamak ve çıraklara verilmesi sonucunda Ahilerin zihniyetine;
- Yaratıldığını bilmek ve yaratanın emirlerine riayet etmek anlamına gelen Kulluk Şuurunu,
- Allah tarafından affa uğramayacağı ve hakkın hak sahibine verileceği o günden sakınmak anlamına gelen Kul Hakkına Riayet Şuurunu,
- Bu dünyadaki her şeyin emanet olduğunu ve günü geldiğinde (ölüm) ansızın elimizden alınacağı anlamına gelen Emanet Şuurunu,
- Allah’ın emirleri doğrultusunda bütün yaratılanlara elimizdeki emanetler alınmadan hizmet etmek, insanları kötülüklerden sakındırıp iyiliğe yöneltmek anlamına gelen Hizmet Şuurunu oluşturmaktadır. [13]
Amacı Allah’ın rızasını kazanmak olan bu şuurlanmalar Ahi sıfatına namzet olmanın şartı kılınmıştır. Bu şuurlanmalar neticesinde Ahi’de;
- Ahinin eli, kapısı ve sofrası açık olmalı; yoksullara, düşkünlere, konuklara yemek yedirmeli ve yardım etmelidir.
- Ahinin gözü, dili ve beli bağlı olmalıdır.
- Ahilik başkasının ayıbını görmemek, onu yüze vurmamak ve alçak gönüllü olmayı gerektirir.
- Ahiliğin ilkelerinden biri de sır saklamak olduğundan, Ahiliğe ait ilkeler yazılı belge haline getirilememiştir. “Meslek Sırrı” deyimi de buradan gelmektedir.
- Ahilikte kol gücü ve alın teriyle geçinenlerin haklarının ve ürettiklerinin güvence altına alınması ana ilke olarak belirtilir.
gibi davranışlar ortaya çıkmıştır.
AHİLİĞİN KURUMSALLAŞMASI
Moğol baskınları neticesinde akın akın Anadolu’ya girmiş olan Türkmen boyları, Anadolu’yu yurt edinirken Peygamber Efendimiz’in sünnetine uygun olarak vatan yapıcı din anlayışı çerçevesinde ilk İslam devleti olan Medine İslam Devleti’ni örnek almışlardır. Özellikle Ahilerin Anadolu’da örgütlenme modelleri ve kardeş manasına gelen Ahi kelimesinin sıfat olarak da verilmesi gözlemlendiğinde Medine İslam Devleti’nin rahatlıkla örnek alındığı söylenebilir.
Bağımsız ve Milli Eğitim: Anadolu’da bulunan Ahiler, Pagan, Ortodoks, Hristiyan, inancına sahip yerli Rum halk ile mücadelede zihniyet temelli erozyona uğramamak ve cemiyet içerisinde ahlaki örneklik teşkil ederek yerli halkı da İslamlaştırmak üzere eğitim merkezleri niteliğindeki Ahi Tekkelerini ve Zaviyelerini kurmuşlardır. Bunu yaparken Hz. Peygamberi örnek almışlardır. Hz. Peygamber’in Medine’ye varıldığında yaptığı ilk faaliyetlerden biri Mescid-i Nebevî’nin inşasıdır. Mescit ibadethane olmasının yanı sıra devletin kurulmasındaki birinci unsur olan eğitimi de vazife edinmiştir. Mescid-i Nebevî’nin bitişiğinde yoksul sahâbîlerin barınması için yapılan ve giderek bir eğitim kurumu haline gelen Suffe[14] İslam’ın ilk neslinin yetişmesini sağlamıştır. Burada Kur’ân ve sünnet temelli verilen eğitim İslam
Zihniyeti’nin inşa edilmesini ve yeni nesillere aktarılmasını amaçlamıştır. Sonuç olarak Suffe, Medine İslam Devleti’nin bağımsız ve milli eğitim unsurunu oluşturmuştur.
Bağımsız ve Milli Ekonomi: Anadolu’da Ahiler kurmuş oldukları eğitim merkezleri olan tekke ve zaviyelerin yanlarına günümüz ticaret merkezlerine karşılık gelen hem üretim hem de ticaretin gerçekleştirildiği bedestenler inşa etmişlerdir. Ahi birlikleri temsil ettikleri meslek kollarında hammaddeye ulaşmanın tek yolu oldukları için üretilen mallarda standartlaşma sağlanmış, narh konarak fahiş fiyatlar engellenmiştir. Böylece Rum halkın pazarlarında kandırılma riskleri ile Türk-İslam Medeniyeti zihniyetiyle bağdaşmayan kurallara uyma zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Bu bedestenlerin kurulmasında Hz. Peygamber örnek alınmıştır. Hz. Peygamber Medine’de yönetimi müşriklere ve Yahudilere ait olan iki tane pazar olmasına rağmen Yahudi kabristanlığının yanında aldığı boş bir araziye İslam Devleti’nin ilk pazarını kurdurmuştur.[15] Burada anlaşılması gereken müşriklerin ve Yahudilerin kurallarının İslam dininin emir ve yasaklarıyla çelişmesinin ve Müslümanların kandırılmasının önüne geçilmesidir. Ayrıca pazarın kabristanın yanına kurulması, dünya hayatının en aktif olduğu pazarlarda alım-satım yapılırken ölümün hatırlanarak kulluk bilinci içerisinde kul hakkına riayet eden fertler olarak davranılmasının sağlamış olmasıdır.
Diğergâmlık ve Kardeşlik: Ahi, Arapça kökenli olup kardeşler manasına gelen ihvanın tekili yani kardeş anlamına gelmektedir. Kendi öz vatanlarından kopup gelmiş Ahiler, Anadolu’da yerli halkla mücadelede etmişlerdir. Bu mücadelede güçlü olabilmek için birbirini sevmek, birbirine güvenmek, kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih edecek kadar birbirini desteklemek gerekmektedir. “Müminler ancak kardeştirler, …” (Hucurat/10) ayeti ve Hz.
Peygamber’in “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3) hadisinin uygulaması olarak birbirine kardeşim (ahi) diye seslenmişlerdir. Bu kardeşlik o kadar ön plandadır ki kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen hatta kendisinden de önce kardeşi için isteyen diğergâm bir cemiyet oluşturmuştur. Bu kardeşliğin temelinde Medine İslam Devletindeki, insanlık tarihinde hiç görülmemiş ve bir daha da görülmeyecek diğergâmlık abidesi Ensar ve Muhacir kardeşliği yatmaktadır.
Kısaca bir devletin kurulabilmesi için gereken;
- Bağımsız ve milli eğitim politikaları ve bu politikaların uygulanacağı mekânlar,
- Bağımsız ve milli ekonomi ve ticaret merkezleri,
- Diğergâmlık üzerine kurulmuş kardeşlik ilkeleri,
Ahiliğin kurumsallaşmasında örnek alınmıştır.
SONUÇ
Ahilik Kurumunun temel özelliği madde ile mana dengesine sahip olmasıdır. Ahilik Kurumu mana olarak irfan eğitimi ile fertlere ve yeni nesillere aktardığı dini ve ahlâki değerleri; madde olarak usta-çırak ilişkisinde meslek eğitimi ile öğrettiği iktisadi ve ticari bilgileri bütüncül bir yaklaşım içerisinde bulundurmaktadır. Bu bütüncül yapı, kazanma hırsı, para ve menfaat gibi kavramların öne çıktığı madde temelli Batı Zihniyeti’nin karşısına çözüm olarak konulabilir.
21. yüzyılda küreselleşmeyle birlikte devletler arasındaki gelişmişlik ve az gelişmişlik çerçevesinde bağımlılık artmıştır. Piyasa hâkimiyeti ve medya vasıtasıyla da aklın sömürgeleştirilmesi sağlanmıştır. Böylece bütün cemiyetlerin zihniyetleri erozyona uğramıştır. Cemiyetlere sömürgeleştirme politikalarıyla dayatılan popüler kültür ekseninde bütün zihniyetler birbirine benzemeye başlamıştır. Batı Medeniyeti Zihniyeti dediğimiz bu olgu, tek bir seçenekle karşımıza çıkmaktadır: “ya ondan olacaksın ya yok olacaksın”. İşte bu anafordan sıyrılarak öncelikle kendi cemiyetimizin sonra da bütün insanlığın kurtuluşu olabilecek reçeteyi Ahilik Zihniyeti’nin inşasında bulabileceğimizi düşünmekteyiz.
KAYNAKÇA
August Comte, İslamiyet ve Pozitivizm, Dergâh Yayınları, İstanbul 2012
D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara 1981
Gaston Bouthoul, Zihniyetler, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1975
İhsan Cora, “Çağdaş Tüketici Pazarları Açısından Medine Pazarının Analizi”, Atlas Dergisi, C.1, S.5, Ankara Ağustos 2020, s. 51-62
Mustafa Baktır, “Suffe”, TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul 2009, C.37, s. 469-470
Nurettin Topçu, Milliyetçiliğimizin Esasları, Dergâh Yayınları, İstanbul 1978
Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergâh Yayınları, İstanbul 2015
Ömür Toker, “Batı Avrupa Antroposentrik Liberalist Girişimci Zihniyetinin Oluşumu Ve Medeniyet İnşası”, The Journal of Academic Social Science Studies, N.54/Bahar I, Elazığ 2017, s.407-416
Ömür Toker, Bütüncül Bir Model Olarak Ahiliğin Girişimcilik Boyutunun Zihniyet Temelleri, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış YLS), Ankara 2010
Ömür Toker, Halil Özcan Özdemir, “Yüksek Sosyabilite Sahibi Türk İslam Medeniyeti Kadın
Modeli “Bacıyan-I Rum””, IV. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu, Ömer Halis Demir Üniversitesi Yayınları, Niğde 2017, s.705-714
Toshihiko Izutsu, Kuran’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, Pınar Yayınları, İstanbul (t.y.)
Yılmaz Özakpınar, İslam Medeniyeti ve Türk Kültürü, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul (t.y.)
———————————
[1] Ömür Toker, “Batı Avrupa Antroposentrik Liberalist Girişimci Zihniyetinin Oluşumu Ve Medeniyet İnşası”, The Journal of Academic Social Science Studies, N.54/Bahar I, Elazığ 2017, s.407
[2] D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara 1981, s. 104
[3] Doğan, a.g.e, s. 1071
[4] Gaston Bouthoul, Zihniyetler, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1975, s. 19-23
[5] Ömür Toker, Bütüncül Bir Model Olarak Ahiliğin Girişimcilik Boyutunun Zihniyet Temelleri, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış YLS), Ankara 2010, s. 20
[6] August Comte, İslamiyet ve Pozitivizm, Dergâh Yayınları, İstanbul 2012, s. 5-6
[7] Toshihiko Izutsu, Kuran’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, Pınar Yayınları, İstanbul (t.y.), s. 109
[8] Doğan, a.g.e, s. 627
[9] Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergâh Yayınları, İstanbul 2015, s. 164
[10] Nurettin Topçu, Milliyetçiliğimizin Esasları, Dergâh Yayınları, İstanbul 1978, s. 67
[11] Yılmaz Özakpınar, İslam Medeniyeti ve Türk Kültürü, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul (t.y.), s. 32-39
[12] Ömür Toker, Halil Özcan Özdemir, “Yüksek Sosyabilite Sahibi Türk İslam Medeniyeti Kadın Modeli “BacıyanI Rum””, IV. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu, Ömer Halis Demir Üniversitesi Yayınları, Niğde 2017, s.708
[13] Ömür Toker, Halil Özcan Özdemir, a.g.m., s.710
[14] Mustafa Baktır, “Suffe”, TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul 2009, C.37, s. 469-470
[15] İhsan Cora, “Çağdaş Tüketici Pazarları Açısından Medine Pazarının Analizi”, Atlas Dergisi, C.1, S.5, Ankara Ağustos 2020, s. 51
——————————————
[i] Yıl: 2022, Yayınlandığı Dergi / Yayın: 1. Uluslararası Ahilik ve Ahi Evran Yarışması (Makale); https://www.ahievran.org/tr/makaledetay/turk-islam-medeniyetinde-insan-i-k-mil-modeli-olarak-ahinin-zihniyet-insasi/207073 ; Erişim: 31.01.2025