Özünde aile olabilmenin sırrını unutmuş; hoşgörü, sevgi, saygı ve sair duygularından soyutlanmış bir toplum nezdinde kadının da yüksek bir değerde olması beklenemezdi zaten. Haddizatında bu vaziyetin çaresini, Batılı kaidelerin ürünü olan “Feminizm” de aramak yanlıştır. Nihâyetinde, fertlerinin her biri hürriyet anlayışı ile toplum olabilme sürecini ve medeniyet düzeyine ulaşabilme kabiliyetine eski çağlarda vakıf olmuş bir millet, kendi öz benliği çevresince tedavi usûllerini aradığı vakit bulacaktır. Bizim tedavî usûlü olarak önergemiz, kaynağını Türk kültür ve manevîyatından alan sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ve milletimizin ferdî olarak, birbirine tahammül edebilmesidir. Hele ki mazimizin enginlerinde yer edinen kadının yüksek değerdeki konumu gibi medeniyet tasviri vaziyetler, günümüzde yeniden yorumlanarak toplum nezdinde aktarılmalıdır. Ayrıca, yangına körükle gidercesine yayınlar yapan ve lümpenleşmiş bir toplumun gayesi için çırpınan yayın organlarına karşı da bir tutum sergilenmelidir.
Genel itibariyle bu ve bunlar gibi tedavî usûlleriyle Türk kadını, yine kendi öz benliğine kavuşacaktır. Bugün, kadın cinayetlerinin artması ve her gün onlarca yuvanın dağılması üzerinde de ayrıca durulması gerekir. Hâsılı, debdebe ve popüler cümlelerden ziyâde, Türk kadınının yegâne dayanağı mazisidir. Çünki, Medenî düzeydeki yerine çok eski dönemlerde kavuştuğu için, ne batılı bir düşünce akımının çerçevesinde, ne de Semitik zihniyet döngüsü çerçevesinde kendini bulacaktır.