Türk Kadınının adı yok muydu?

 

 

Geçen haftaki yazımda, Ak Parti yetkililerinin ve Ak Parti’yi destekleyen medyanın toplumu “Ak Partiden önce iyi bir şey olmadığı”, “Hiçbir şeyimiz olmadığı” konusunda şartlandırmaya çalıştıklarını vurgulayarak; Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in  “Bu ülkede Ak Parti gelene kadar ‘kadın’ kelimesinin adı yoktu Türkiye’de” diyerek bu konuda algı yaratmaya çalıştığını, Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın da Ak Parti Kadın Kolları kongresinde “Kadının adı ve imzası varsa AK Parti’nin ve sizlerin gayretleri sayesindedir.” diyerek Özlem Zengin’in sözlerini tekrar ettiğini belirterek, yeni yazımda bu konuyu işleyeceğimi ifade etmiştim.

Eğer “Ak Partiden önce Kadının Adı yoktu” denmeyip de, Duygu Asena’nın dediği gibi “Kadının Adı Yok” denseydi, bu söze bir itirazım olmazdı…

Ancak, kadını aşağılayıcı her türlü sözün rahatlıkla sarf edildiği, kadına yönelik tacizin ve kadın cinayetlerinin zirveye ulaştığı bir dönemi, kadın haklarının düzelmesinde bir milat kabul ederseniz, abartmanın şahikası olan bu değerlendirmeye hiçbir aklı başında insanın katılması mümkün olmaz.

Tarihe ilgi duyan herkes bilir ki, kadına bakış açısında zaman zaman kırılmalar olsa da, Türk kadının adı Türk’ün tarih sahnesine çıktığı andan itibaren var olmuştur.

Mitolojiler, bir toplum tarihinin belgeye dönüşmemiş dönemlerinin anlatıldığı, içinde gerçekleri de barındıran destansı anlatılardır. Türk mitolojisi incelendiğinde erkek kahramanlardan çok daha fazla kadın kahramanlar mevcuttur. Ak Ana, Umay Ana, Ayzıt, Kübey Hatun Türk Mitolojisinin en önemli dişi mitleridir. Ve tabii ki Asena… Ergenekon destanının öncü dişi kurdu…

Çoğu toplum kadına köle muamelesi yaparken, kız çocuklarını canlı canlı toprağa gömerek öldürürken, Saka’ların sultanı dünyanın ilk kadın hükümdarı büyük savaşçı Tomris Hatun, M.Ö 500’lü yıllarda güçlü erkeklerden oluşan ordusuyla  dev Pers ordularını mağlup ediyordu..

Bilge Kağan, kitabesinde: “Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatun’u yükseltti” diyerek, kadın ile erkeğin eşitliğini dünyaya ilan ediyordu…

Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Türki’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatır ve bu kızların isimlerini şöyle sıralar: “Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım.”

Kitabelerde söze başlanırken kağanlar annelerini ve hatunlarını saymışlardır. Kağan buyrukları “Kağan buyuruyor ki” sözüyle başladığı zaman geçersiz sayılmıştır. O dönemde kadının her zaman erkeğinin yanında yer alıp ona ilham verdiği düşünülmüştür…

İslam’dan önceki tarihimizi “Tarihimiz” olarak saymayan, tarih özürlüler “Ama bunlar İslam’dan önce”  diye itiraz edebilir. İslam’dan önce erkeği ile eşit durumda, hatta çoğu durumda erkeğinden önde olan Türk kadınının bu eşit ve öncül yapısı İslamiyet’le tanışmasından sonra da uzun süre devam etti…

Bu dönemlerle ilgili bazı örnekleri sırlayalım. Daha geniş bilgi edinmek isteyenler internetten, ansiklopedilerden araştırabilir. Tuğrul Beyin tahtına göz diken öz oğlunu zincire vurduran Tuğrul Bey’in savaşçı eşi Altun Can Hatun; dönemindeki gelenekleri hiçe sayarak yüzünü örtmeyen, çok iyi Kur’an okuyan, yöneticilik yeteneği mükemmel, akıllı, zeki ve şair Dehli Türk Devletinin en büyük hükümdarı Sultan Raziye;  Çin Ordularıyla savaşan, Doğu Türkistan’ın iffet abidesi hükümdarı Dilşad Hatun; Asya’nın bir ucundan diğerine orduları sevk eden, beyleri, vezirleri, kadıları, valileri atayan, verdiği emirlere söylenen komutanlara: “bizde savaşan erkeklerdir, ama kime karşı savaşacaklarını kadınlar söyler” diye çıkışan, çok küçük yaştaki çocuğunun tahta çıkmasına fetva vermesi için Halifeyi zorlayan, Selçuklu Hakanı Melikşah’ın eşi, siyaset ve strateji dehası Terken Hatun… Bir çırpıda sayabildiklerim. Bunların adını yok mu sayacağız Özlem Hanım?

Anadolu beyliklerinde ve Osmanlı’nın ilk dönemlerinde de kadının adı vardır. “Bacıyan-ı Rum” dünyanın ilk kadın örgütlenmesidir. Arap kaynaklarına değer verenler Arap Seyyahı İbn-i Batuta’nın seyahatnamesini okurlarsa Türk kadınının adının 12 ve 13. Yüzyılda da tüm ihtişamıyla var olduğunu göreceklerdir. İbn-i Batuta’dan bir cümle vermekle yetinelim; “ Bu yörede gördüğüm ilginç tutumlardan biri de erkeklerin kadınlara gösterdikleri aşırı saygıdır. Bu memlekette kadınlar erkeklerden üstün sayılıyor!”

14. yüzyıldan sonra kentli kadının adının yok olmaya başladığı bir vakıadır. Ama Anadolu’da Türk kadını, tarlada evde, çocukların eğitiminde özetle her sahada kendi çapında var olmayı sürdürmüştür… Köyde çok eşlilik yok denecek düzeydedir…

19. yüzyılda kentli kadının “hak arama”  veya “adım da, ben de varım” mücadelesi başlar. Bunda kızların okumasının önündeki engellerin yavaş yavaş kaldırılmasının payı vardır. 19. Yüzyılda ardı ardına kadın dergileri yayımlanmaya başlar. 1869’da yayımlanan ilk kadın dergisi Terakki-i Muhadderat’ı, 1895’de Hanımlara Mahsus Gazete, 1875’de Ayine’yi diğerleri takip eder. 1910-1919 arasında İstanbul’da yayımlanan kadın dergilerinin sayısı bazı aylarda otuzu geçer. Bu dönemde yayımlanan kadın dergilerinden bazıları;  Mefharet, Demet, Mehasin, Kadınlar Dünyası, Hanımlar Âlemi, Kadınlar Âlemi, Osmanlı Kadınlar Âlemi, Kadın, Genç Kadın, Hanımlara Mahsus Gazete, Musavver Kadın. Kadınlık Hayatı, Kadınlık, Kadın Duygusu, Seyyale, Türk kadını, Siyanet, Bilgi Yurdu Işığı, Bilgi Yurdu, Bilgi Mecmuası, Genç Kadın. Bunların çoğu da, moda-nakış-dikiş dergileri değil, kadının toplum içindeki rolünün artması konusunda çaba gösteren sosyo-politik dergilerdir… Hatta 4-5 tanesi, bugünkü anlamda feminist çizgidedir. Bugün Türkiye’de kadınlardaki okuma yazma oranı 1910’un en az 8-9 katı olmasına rağmen; tirajı 1000’ün üzerinde 4 tane kadın dergisi sayamayız… Onlar da magazin, moda ve yemek ağırlıklıdır…

Kadın dergilerini kadın dernekleri takip etti: Kadınları Esirgeme Derneği, Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Teali-i Nisvan Cemiyeti, Osmanlı Kadınları Terakkiperver Cemiyeti, Osmanlı Cemiyet-i Nisaiyye ve Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, İttihat Terakki Kadın Şubesi.

O dergiler ve dernekler gün gelmiş Türk kadının memur olmasının önündeki engelleri kaldırmanın öncülüğünü yapmış, gün gelmiş Sultanahmet Mitinginin organizasyonuna katkı vermiş, gün gelmiş okuma yazma kursları düzenlemiş, gün gelmiş İstanbul’un işgaline karşı en ağır yazıları yayınlamışlar, ama genelde hep milli/yerli ve anti emperyalist olmuşlardır.

Bu dernekleri yöneten, bu dergileri çıkaran kadınlarımızı, Ak Parti’den önce yaşadıkları için yok sayacağız öyle mi? Ak Parti döneminde kadınların durumunu iyileştirmek için yapılan iyi şeylerin toplamını alsanız, kadın hakları konusunda Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’nin, bu Cemiyetin yayın organı Kadın Dünyası’nın ve derneğin başkanı Ulviye Mevlan’ın Türk kadınına sağladığı kazanımların seviyesine ulaşamaz.

Cesaretin destanını yazan İstiklal Savaşımızın kadın kahramanları Nezahat Onbaşı, Tayyar Rahime, Domaniçli Habibe, Hafız Selman İzbeli, Halime Çavuş, Satı Çırpan, Şerife Bacı, Kılavuz Hatice, Gördesli Makbule, Yırk Fatma, Faike Hakkı, Göreleli Güllüşan’ı; bazıları “Bizden önce kadının adı yoktu” dedi diye yok mu sayacağız?

Büyük bir mücadele sonucu ilk telefon memuresi Osman Bedra’ya; Türkiye’nin ve İslam dünyasının ilk kadın romancısı Fatma Aliye’ye; Kadınlar Fırkası’nın ve Türk kadınlar Derneği’nin kurucusu, kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşması için mücadele eden,  kadın hakları savaşçısı Nezihe Muhittin’e; Sultanahmet Mitinglerinin ünlü hatibi romancı, siyasetçi, akademisyen ve Kurtuluş Savaşının “Halide Onbaşı”sı Halide Edip Adıvar’a; Kadınların komşularına gitmesinin bile sorgulandığı bir dönemde, henüz 17 yaşında bir genç kızken, sanat aşkına, resim aşkına sahte pasaport ayarlayıp, İtalya’ya kaçak giden, yurtdışında sergi açan ilk Türk kadın ressam olan, kadınlara yönelik ilk Güzel Sanatlar Akademisini kuran ve müdürlüğünü yapan, Ressam Mihri Müşfik’e; Arkeoloji’nin duayeni Hitit hiyerogliflerini çözümlemeyen akademisyen olması yanında Türkiye’yi Olimpiyatlarda temsil eden ilk kadın olma özelliğini taşıyan Halet Çambel’e; Dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’e;  Fenerbahçe erkek voleybol takımının 1929’da şampiyon olduğu seneki kaptanı ve Türkiye’nin ilk kadın Mühendisi Sabiha Rıfat Gürayman’a; Katıldığı Otomobil yarışında 1. gelmesine rağmen kadın olduğu için ödülün verilmek istenmemesi üzerine mahkemeye giderek 1932 yılında derecesini mahkeme kararıyla tescil ettiren Samiye Cahid Murkaya’ya; 1933 yılında Türkiye’nin ilk kadın muhtarı seçilen Gül Esin’den, 1935’de Milletvekili seçilen 17 kadına ve 1950’de Mersin Belediye Başkanı seçilen Müfide İlhan’dan ve 1993’de başbakan olan Tansu Çiller’e kadar siyasetin her kademesinde var olan kadınlarımıza; kadın sporcularımıza, bilim kadınlarımıza, sanatçılarımıza, iş kadınlarımıza, özetle her iş kolunda başarıdan başarıya koşan, erkeğin yaptığı her görevi yapan, isimlerini değil bu köşeye bir ansiklopediye bile sığdıramayacağımız kadınlarımıza “yok” demek, kimin ne haddine?

Ve  “Bizde önce kadının adı yoktu” demek başka bir açıdan bakıldığında; “…Dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir.” diyen, Türk kadınına pek çok Avrupa ülkesinden önce seçme seçilme hakkını sağlayan, tek eşliliği zorunlu hale getiren, çalışma hayatında kadınların önündeki engelleri kaldıran Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını yok saymaktır. Dolayısıyla Atatürk’e saygısızlıktır.

 “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.”, “Kadına şiddet abartılıyor.”, “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum.”, “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya.”,  “Evdeki işler yetmiyor mu?”, “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.”, “Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak”, “Kürt sorununun çözümü için Doğudan ikinci eş alınsın” gibi kadını aşağılayan, kadının adını yok etmeye yönelik sözleri sarf edenlerin mensup olduğu bir partinin yetkilileri, çok rahat bir şekilde; kendilerinden önce kadının adının olmadığını iddia edebiliyor…

Ne diyor Ziya Paşa; “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”

Yazar
Fazlı KÖKSAL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen