250 yıl önce Anadolu’da Türk kavmi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. İşte o Türk Krallığı da Hurri isimli bir kavimden gelmektedir. Bu kavim M.Ö. 3 binli yıllarda Anadolu’da yaşamıştır. İlmi verilerin ışığında çok daha gerilere gidildiğinde kavmin soyu 6 binlere dayanmaktadır. 2 bin de milattan sonraki dönem eklendiği zaman karşımıza Anadolu’da 8 bin yıllık dev bir Türk tarihi çıkmaktadır…
*****
Prof. Dr. Ekrem MEMİŞ
Malazgirt Meydan Muharebesi yıllardır istismar ediliyor.
1071 yalanı kullanılan bir “İhanet Kapanı”dır.
Devlet Bahçeli de sık sık 1071 Malazgirt Savaşı’nı yâd ederek o tarihten bu yana Türklerin Anadolu’da olduklarını belirtir. Tarihi ve ilmi hata burada başladığı gibi birleştirmek isterken ayrıştırma faaliyetleri de bu noktada odaklaşıyor.
Evvelinde, Malazgirt özellikle bazı odaklar tarafından Türk çocuklarını yanlış bilgilendirmek için hazırlanmış bir tuzaktır.
Malazgirt’ten daha önce 1041 Dandanakan Savaşı vardır. Eğer Anadolu’nun kapısı açılmışsa -ki ben bu mantığa karşıyım- Dandanakan Savaşı ile açılmıştır.
Ahirinde, Anadolu’nun 1071’den sonra Türklerin vatanı olduğunu söylemek tamamıyla ve özellikle Amerikan toplum mühendislerinin yazılan tarih kitaplarındaki dayatmasından ibarettir.
Türk çocuklarını tarih bilincinden yoksun kılmanın ilk aşamasıdır. Malazgirt’i temel almak, Aka’ların, Sümerlerin ve Eti’lerin Türk olduklarını inkâr etme yoluyla Türklerin göçebe kavim olduklarını, dolayısıyla barbar olduklarını ve medeniyet kurmaktan uzak olduklarını zihinlere kazıyarak bir tür ‘mankurtlaştırma’ taktiklerinden biridir.
Gazi Paşa bu tarihsel hatayı ortadan kaldırıp atmak için yerin altını işlemekle mükellef kuruluşun adını Etibank, oradan gelecek ürünü işleyebilmek için gerekli maddiyatı temin ve teşvik için de Sümerbank adını kullanarak tarihsel bütünlüğü Türk insanına yeniden hatırlatmak istemiştir.
1071 meselesinin zahirindeki (görünen, kamuoyu ve halka sunulan tehlikeli mesaj ve bilhassa yaratılmak istenen sahte imaj) husus ise bu tarihin tamamıyla menfur bir tuzak olmasıdır.
Bu konuda birçok ilmi ve tarihi kaynak mevcuttur.
Anadolu Türklerin ikinci yurdu değildir. Anadolu Türklerin Anayurdudur. Anadolu’da bundan 8 bin yıl önce de Türk devletinin var olduğu belgelerle kendini göstermektedir.
Akat Kralı Mezopotamya’dan gelmiş, Fırat Nehri’ni aşarak Anadolu’ya geçmiş. Anadolu’da o zaman küçük küçük şehir devletleri var. Bu küçük şehir devletlerinden 17’si Hatti Kralı Pampa’nın önderliğinde bir araya gelmişler ve Akat Kralına karşı vatanlarını korumak için mücadele etmişler.
Bu 17 kraldan biri, çivi yazılı metnin 15. satırında geçen Türki Kralı İlşu-Nail’di. Burada geçen ‘Türki kelimesinin Türk olduğuna şüphe yok. 2 bin yıl da buradan koyduğumuz zaman 4 bin 250 yıl önce Anadolu’da Türk kavmi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. İşte o Türk Krallığı da Hurri isimli bir kavimden gelmektedir. Bu kavim M.Ö. 3 binli yıllarda Anadolu’da yaşamıştır. İlmi verilerin ışığında çok daha gerilere gidildiğinde kavmin soyu 6 binlere dayanmaktadır. 2 bin de milattan sonraki dönem eklendiği zaman karşımıza Anadolu’da 8 bin yıllık dev bir Türk tarihi çıkmaktadır…
O günlerden bu güne gelen 3 kültür var. İlki; neolitik köy kültürü. Onu takip eden 5 binlerde kalkolitik kültür var. Köylerin yerini şehirlere terk ettiği dönem 3. dönem. Bu dönem ise eski Tunç Çağı. Bu üç kültür arasında hiçbir kopukluk yok. Bu kopukluğun oluşmaması ise kavmin değişmediğine işaret etmektedir.
Türk adını ilk taşıyanlar Hunlar mı, Türkîler mi?
Bildiğimiz ya da bilmemiz istenilen tarihteki bilgilerimizin yanlışlığının altını çizen Prof. Dr Ekrem Memiş, Hurrilerin Anadolu’nun Doğu bölgelerinde yaşayan en eski sahiplerinden biri olduğunu, Anadolu’nun Türk’ün ikinci vatanı olmadığını, anavatanı olduğunu belirtiyor ve Göktürk Devleti’nin ilk Türk adını taşıyan devlet olduğu tezine de karşı çıkıyor. Memiş Hoca, Hurrilerin devamı olan ve M.Ö. 1000’lerde yaşayan Türkî Krallığının Türk adını taşıyan ilk devlet olduğunun altını önemle çiziyor. Hattâ bununla da yetinmeyerek,
“Evet Hunlar Orta Asya’da bir Türk devleti kurmuşlardır ama bu devlet ilk Türk devleti değildir. Biz buralara sonradan gelmedik. Hep vardık. Ders müfredatında bunlar mutlaka işlenilmelidir” diye feryat ediyor.
Hadi son fasılda birkaç örnek daha vereyim. Tanrı ömrünü uzun eylesin de Türk’e hizmetinden eksik eylemesin, Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin bir sözünü aktarmak istiyorum. “Yahu biz Türkler Anadolu’nun bizim olduğunu anlatabilmek için daha kaç sefer fethetmek zorunda kalacağız?“
Amerika’da yapılan Sümer araştırmalarında Sümerlerin müzik aletinin bilgi ve bulguları tespit edilmiştir. Sümerlerin müzik tınıları elde edebilmek için bir çalgı çaldığını belirterek çalgının tarifini de yapmışlardır. Kısacası bu çalgının adı nedir, biliyor musunuz? “Bağ!” Yani şu bizim bildiğimiz, meftunu olduğumuz Milli Sazımız, Bağlama! Ne dersiniz, bağlamaya da 1071’den sonra mı kavuştuk?
Ve sözün sonu, özellikle adında ‘Milliyetçi’ ibaresi olan bir siyasi partinin başta genel başkanı olmak üzere bütün mensupları şu 1071 meselesini bir kez daha gözden geçirmek zorundadırlar.
Tarihi ve ilmi gerçekler Türk ve Kürt meselesinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Ayrıca çok önemli bir husus daha vardır ki ‘ayrışma’nın asıl kodları bu noktada kilitlenmiştir.
“Biz sizinle 1071’den beri kardeşiz” demek, aslında “siz ayrı bir milletsiniz ama biz sizinle sonradan, 1071’den beri kardeş olduk” demektir.
Birleştirelim derken ayrışmaya hizmet etmek tam olarak bu cümlede şifrelenerek yönlendirme yapılıyor.
Ezcümle ‘Milliyetçiler’, Amerikan dayatmasında basılan ders kitaplarına ve bu zihniyetteki sözde ilim adamlarının kaleme aldığı safsatalara kapılarak değil, tarafsız, yansız, sadece ilmi ve bilgisi olan ilim adamlarından faydalanarak doğruyu bulabilirler…