Necdet BAYRAKTAROĞLU
Yüce Allah kainatı mükemmel bir denge içinde yaratmış ve insanoğlunun emrine vermiştir. İnsanlarında, milletler ve kabileler halinde yaratıldığı Kerim Kitabı Kuran’ında belirtilmektedir. Hucurat Suresi 13.Ayetinde “Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi millet ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten sakınanınızdır…” diye buyrulmuştur. İslam dini, millet gerçeğini kabul etmekte ve onaylamaktadır.
Yine Rum Suresi 22. Ayette “Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması O’nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda bilenler için ders vardır.” denilerek, Yüce Allah dil ile renk ile de milleti anlatmaktadır. Dillerin farklı olması ile insanların topluluklar halinde yaratıldığı belirtilmekte, dillerimizin ve renklerimizin çeşitliliğindeki farklılıkları görmemizi bize emretmektedir. İbrahim Suresinin 4. Ayetinde ise “Biz her gönderdiğimiz Peygamberi ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın…” denilerek, Yüce Rab kendilerine apaçık anlatılabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin dili ile gönderdik demektedir. Peygamberler, içinde bulundukları toplumun diliyle, tanrı emirlerini aktarmışlardır. Hz. Peygamberimiz de bu konuda “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir.” demiştir. Bu nedenle kainat milletler ve kavimler üzerine kurulmuştur. Peygamberimizin hadisi gereği herkes, kendi milletinin varlığının devamı için çalışmalı, hizmetini etmeli, yardım ve gayretini göstermelidir.
Millet, belirli bir coğrafyada bağımsız bir yurt üzerinde yaşayan ırk, dil din, tarih, yasa ve geleneklerin ve adetlerin ortak bir kültür çerçevesinde bütünleştiği ve birlikte yaşama iradesi olan insan topluluğudur. Eski çağlarda kan birliği ile oluşan kabile, aşiret veya halk anlamında kullanılırdı. Milleti meydana getiren en önemli unsurlar ise ortak bir dilinin olması, tarihi bir geçmişe sahip ve tarihi bir süreç içinde kültürünün bulunması ve gelecek içinde birlikte yaşama arzusu ve inancının olması ve birlik ve beraberlik içinde ortak duyguları paylaşmalarıdır. Mustafa Kemal Atatürk: “Millet; dil, kültür ve ülke ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir toplumdur” diye açıklamıştır. Dünyada milletler kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik farklılıklar olarak çok değişik bir coğrafi alanda yer almış bulunmaktadırlar.
Dil bir milleti oluşturan ve milliliği sağlayan önemli unsurlardan biridir. O milleti oluşturan fertler arasında anlaşmayı sağlar. Milletlerin varlıklarını sürdürmeleri dilleri sayesinde olur. Her milletin bir dili vardır. Yüce Kuran’da belirtildiği üzere dil hem dini hem de milli vasıflıdır. O milletin atalarının yüzyıllar boyunca elde ettiği tecrübeleri muhafaza eder ve onları nesillerden nesillere aktarır. Dilimizi korumamız ve geliştirmemiz lazımdır. Bu dili koruyup geliştirecek olanlar da, o dilin mensupları olan kavimler ve milletlerdir.
Kültür de millet olmanın temel taşıdır. Kültür, her millete kendi özelliğini veren, ona milli damgasını vuran maddi ve manevi değerlerin adıdır. Türk-İslam kültürü de, Türk Milletinin en büyük zenginliğidir. Bu kültür ile Türkler, yüzyıllardır hakim olduğu coğrafyalarda ,çeşitli toplumlar arasında adil, huzurlu bir düzen tesis etmişlerdir.
Her milletin kendi öz tarihi vardır ve her milletin tarihi o milletin kimliğidir. Herkes kendi tarihi ile övünmeli ve iftihar etmeli, onu korumalı, yaşatmalı ve mirası üzerinde yaşamalıdır. Bir milletin temeli ve kökleri tarihidir. Tarih geçmişle geleceği birbirine bağlayan köprüdür. Milli tarih, milli şuuru yaratır. Milletleri ayakta tutan milli şuurlarıdır. Yeni nesillere milletin bu müşterek ideali verilmelidir. Çünkü tarih, insana kültürünü ve milletini öğretir. Kaynağını milletinin tarihinden alan neslin, milli şuuru daima canlı ve uyanık olur.
Her millet içinde yaşayan insanların gelecek için bir arada yaşama iradesi ve arzusu olmalıdır. Bundan ilham alarak millete hizmet edilmelidir. Bu katkı, milli dayanışma, birlik ve beraberliği sağlar. Bu arzu ve ideal, maziden istikbale taşınan birer kaynak ve ışık olmalıdır. İşte milletin kudretinin büyüklüğünü bu arzu ortaya koymaktadır.
Her milletin asaleti, adaleti, inancı, siyaseti ve dini hayatları, inanç ve ahlaki gibi ortak anlayışları vardır. Bu ortak duyguları paylaşarak ve yaşarak hayatiyetlerini devam ettirirler. İnsanlar ise bu ortak duygu ve fikirden kuvvet alarak gelecek nesillere de taşımalıdır. Orta Asya’dan Viyana’ya kadar uzanan coğrafyada hakim ortak duygu olan Türk-İslam anlayışına sahip Türk milleti, asırlardır din, dil, ırk, mezhep farkı gözetilmeden birçok halkı huzur, emniyet ve refah içinde yaşatmıştır.
Kendi milletimizin adı Türk milletidir. Türk milleti, Türk kökeninden gelenlerle, bu kökten gelmiş olanlar kadar kendini bu milletten sayanlardan meydana gelmiş topluluktur. Orta Asya’dan çıkıp gelen ve Çin Seddi’nden Viyana’ya kadar uzanan coğrafyada asırlardır hakimiyet sürüp ve tarihte çeşitli kıtalara yayılarak devletler kuran milletin adı Türk milletidir. Şu anda sınırları belirlenmiş coğrafyada devlet kurarak cumhuriyetle yönetilen Türk milleti hakkında Mustafa Kemal Atatürk: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk milleti denir” demiştir.
Türk milletinin meydana gelişinde ana unsurlar dil, din birliği, ırk ve menşei birliği, tarihi, kültürel, siyasal ve sosyal birlikteliktir. Aynı yurt ve kültür içinde Türk asıllı olmayanlarda, uzun ve zengin ortak bir geçmişe sahip olarak, kendilerini bu milletten kabul etmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk milleti bu manada şöyle açıklamaktadır: “Zengin anılar mirasına sahip olan, beraber yaşamak hususunda ortak istek ve anlaşmada samimi olan ve sahip olunan mirasın korunmasına devam hususunda da iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden oluşan topluma millet adı verilir.”
Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili, Türk Milleti için kutsaldır. Kırım atasözünde “Dilini kaybeden milliyetini de kaybeder” denilmektedir. Düşünür Heidegger de: “Dil varlığın evidir” demiştir. Atatürk 1931 yılında“Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel ve en zengin ve en kolay olabilecek dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti geçirdiği nihayetsiz badireler için de ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini elhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, milletin kalbidir, zihnidir” diyerek dilimizin önemini belirtmiştir. Yahya Kemal’de: “Her halk, kendi ikliminin lisanını söyler” demiştir. Dili milletten ayrı görmek gaflettir.
Türk milletinin ortak özelliğinden biriside milli kültürdür. Her milletin kendine has bir kültürü vardır. Mili kültürümüz dil, din tarih birliği içinde, örf ve adet ve geleneklerimiz, manevi hayat ve inanç, ahlaki anlayışlarımızın ortak bir çerçevede bütünleştiği değerlerdir. Milli kültürümüzle beslenen neslin, milli şuuru daima sağlam ve güçlü olur. Böyle bir milli kültür birlik, beraberliği ve kaynaşmayı sağlar Bu milli kültür, canlı tutulmalı ve yaşatılmalıdır. Gelecek kuşaklara aktarılmalı ve kültürlerini öğrenmeleri sağlanmalıdır. Ondan ilham ve kuvvet alarak daha geleceğe taşınmalıdır. Devletleri geliştiren, büyüten ve daimi kılan milli kültürleridir. Türk milletinin milli kültürü de, ilham alınarak gelecek tarih sayfalarında yaşatılmalıdır. Milletimizin manevi senetleri ve mühürleridir. Bu nedenle milli kültüründen faydalanamayan, öğrenemeyen nesillerin gelecekleri daima endişeli olur.
Türk milleti asil millettir ve karakteri yüksektir. Cesurdur, merttir, dürüsttür, zekidir, adil ve merhametli, hoşgörülüdür. Askerliği sever, aile ve soy düzenine, örf ve adetlerine ve vatanına, bayrağına bağlıdır. Töresine sadık, kanun ve nizamlara itaatkardır. Tarihin hiç bir döneminde sömürgeci olmamıştır. Bu asil özelliği ile diğer milletleri etkilemeyi bilmiştir. İslam dinini kabulü ile aldığı iman ve inançla, kıtalarda Türk -İslam bayraktarlığını yaptı. Adriyatik den Çin Seddi’ne kadar asırlardır Türklerin sahip olduğu coğrafyada birçok imparatorluklar ve devletler, beylikler kurdu. Ondan fazla ve çeşitli bölgelerde devlet kuran tek millettir. Türk milleti, Orta Asya’dan Viyana’ya kadar uzanan üç kıtada, hakim olan Türk-İslam anlayış ve idaresi ile asırlardır din, dil, ırk, mezhep farkı gözetilmeden çeşitli halk ve toplumlara adaleti, inancı, merhamet ve hoşgörüsü ile barış içinde, emniyet, huzur ve refah içinde yaşamasını sağlamıştır. Başka devletlerden zulüm, işkence ve baskı gören ahalinin imdat kapısı olmuştur.
Türk milletinin bir ülküsü vardır ve adı “Kızıl Elma” dır. İman, inanç ve doğrulukla çalışarak bütün Türklerin bir araya gelmesini sağlamak, maddi ve manada ilerleyerek büyümek ve rahata kavuşmaktır.
Türk Milleti, Orta Asya’dan Anadolu’ya ve buradan Viyana kapılarına kadar dayandığı zamandan bugüne kadar birçok bağrından kahramanlar, beyler, hanlar, hakanlar, sultanlar, alpler çıkarmıştır. Mete Han, Alparslan, Melikşah, Kılıç Aslanlar, Osman ve Orhan Beyler, Murat Han, Yıldırım Bayazıt, Timur Han, Fatih, Yavuz Sultan ve Kanuni Sultan, Murat ve Mehmet ve Ahmet, Mahmut, Abdulhamid Hanlar ve Mustafa Kemal Atatürk gibi ata büyüklerimiz, önderlerimiz, Türk Milletinin varlığını hakimiyetini tarihe yazdırdılar.
Türk milleti adalet, barış ve hoşgörü götürdüğü ve nizam kurduğu hakim olduğu üç kıtada topraklarda yüz binlerce şehit vermiştir. Bakü, Batum ve Sivastopol, Tebriz ve Basra’da, Halep ve Kütül Amere, Medine ve Filistin’de, Şam ve Kerkük, Süveyş, Trablusgarp ve Bingazi’de, Kıbrıs ve Girit, Rodos’ta, Üsküp ve Kosova, Varna ve Viyana gibi birçok ülke topraklarında şehitlerin kanı ve mezarları bulunmaktadır.
Türk milleti hakkında yerli ve yabancı devlet adamları, siyasetçileri, yazarları ve alimleri çok anlamlı ifadelerde bulunmuşlardır. Hz. Muhammed: “Türkler size dokunmadıkça, siz onlara dokunmayınız” diye söylemiş, Hacı Bektaş Veli’de: “Türk milleti, cihana hakim olmak için yaratılmıştır” diye açıklamış, Atatürk ise: “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmeyi bilmiştir” diye belirtmiştir. Alman devlet adamı Bismark: “Türkler, dünyanın güneşidir” diye söylemiş, Fransız düşünür Pierre Loti: “Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir” demiş, Fransız yazar La Martine: “Türkler, bir ırk ve millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır” ifade etmiş, Çek bilgini Comenius: “Türkler kahramandırlar. Dostlarına zara vermezler, fakat kazanç getirirler” diye açıklamıştır. Osmanlı ve Alman Ordularında komutanlık yapan Von Der Goltz Paşa ise: “Türkler dünyanın en mert insanları, en iyi ve asil milletidirler” diye söylemiştir.
Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, sınırları Anadolu ve Trakya’da bulunan topraklar üzerine yaşayan millet değildir. Rusya, Avrupa ve Afrika topraklarında, devletler ve dağılmış milyonlarca nüfus yoğunluğu şeklinde yerleşmiş bulunmaktadır. Danimarka’lı büyük alim bu konuda: “Türklerin vatanı, bizim bildiğimiz ölçüler içinde coğrafya parçası değildir. Türklerin sahip oldukları geniş kıta, her bakımdan başlı başına bir dünyadır. Çünkü, genişliği beş milyon kilometreyi bütün Avrupa kıtasının yarısından geniş aşan bu koca sahada, dünyanın en uç taraflarında rastlanan hususiyetler, birbirini kovalar. Böylesine değişik bir alem içinde birliğini koruyan tek varlık, buraların bilinen devirlerinden beri sahipleri olan Türklerdir” diye ifade etmiştir.
Türk milleti yüzyıllardır mevcudiyetini ve şanlı onurunu korumak için kaç kıtada kahramanlıklar sergilemiş ve büyük mücadeleler vermiştir. Haçlı ve ittifak birliği asırlardır Türk milletine saldırı ve tecavüz halinde olmuş ve halende olmaktadır. Türk milletinin düşmanı çoktur. Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar, Yahudiler, sözde Müslüman devletler tarih boyunca hep yıkıcı, bölücü, savaşçı düşmanlıklar beslemişlerdir. Hangi coğrafyada olursa olsun her Türk, Türk Milletinin varlının devamını sağlama, korumada üzerine düşen vazifeyi yerine getirmelidir. Çünkü ülkesiz, ülküsüz, ilkesiz millet olmaz. Bu konuda büyük alim Şeyh Edibali: “Geçmişini iyi bil ki,geleceğe sağlam basasın” demektedir. Mustafa Kemal Atatürk’te: “ Milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avıdır” diye söylemiştir. Ziya Gökalp’de: “Bir millet tehlikede kaldığı vakit onu fertler kurtarmaz. Bizzat milletin kendisi kurtarır” diye ifade etmiştir. Bir Çin ata sözünde: “Tarihini ve düşmanını bilmeyen millet kolayca düşer ve yok olur” denilmektedir.
Türk milleti olarak birlik ve beraberliğimize sahip çıkmalı ve milli ülküler etrafında kenetlenmeliyiz. İçimizde fitne, fesat, yıkıcı, bölücü, ayırımcı düşüncelere ve faaliyetlere fırsat vermemeliyiz. Amerikalı siyasetçi ve devlet başkanlarından olan Abraham Lincoln bu konuda: “Eğer bir millet yıkılacaksa, dışarıdan değil içerden yıkılacaktır” diye söylemiştir. Türk milletini bağımsızlığı için her zaman ve her yerde her Türk evladı üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmelidir. Napolyon Bonapart: ” Bağımsızlığını kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir” diyerek bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir.
Bu nedenle Türk milleti olarak, şan ve asalete sahip millet yapımızla ve değerlerimizle övünmeli ve iftihar etmeliyiz. Milletimizin idealini, dilini, kültürünü, inanç ve imanını anlar, duyar, yaşayabilirsek milletimizin gelecek kaderini güçlü tutarız. Milletleri ayakta tutan bu milli şuurlardır. İskoçyalı yazar Samuel Similes: “ Asil bir millet, asillere yaraşan bir şekilde idare edilir” diye çok yerinde bir söz söylemiştir. Bu milli değer ve ülkülerden ilham alarak, istiklal ve istikbalinin devamı için gelecek nesillere bu asil milletimizin bu ülkü ve idealini verilmeliyiz ve asillere yakışan şekilde idaresini sağlamalıyız. Bu yolda, uğurda her türlü fedakarlığımızı, emeğimizi, çalışmamızı, hizmetimizi ve yardımlarımızı sunmalıyız. Milli birlik Türk milletinin en büyük değeridir, sahip çıkalım. Mustafa Kemal Atatürk bu konuda: “Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez” diyerek, bize önemle uyulması gereken tavsiyede bulunmuştur.
KAYNAKLAR
Ziya Gökalp – Türkçülüğün Esasları- Türk Kültür Yay. -İst.1975
İbrahim Kafesoğlu – Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri – Ötüken Yay.- İst.1970
İbrahim Kafesoğlu – Türk Milli Kültürü – Ötüken Yay.- İst. 2011
Osman Turan – Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi- Ötüken Yay.- İst.2003
Emin Bilgiç – Milli Kültür Davamız- Boğaziçi Yay.- İst. 1986
Nevzat Köseoğlu – Milli Kültür ve Kimlik- Ötüken Yay.- İst. 2005
Anadol-N. Abbaslı-F. Abbasova- Türk Kültür Medeniyeti- Türkiyem Dergi Yay. İst.2006
Yüksel Mert – Büyük Türk Milleti – Tutku Yay. – Ank. 2010
Mümtaz Turhan – Kültür Değişmeleri – 1000 Temel Eser- İst.1969.