KIRMIZILAR YAYINCILIK’ın ortaya koyduğu bu ‘Söyleşi-Analiz- Yorum’ derlemesi, gerçekten, kendini ‘aydın’ kabul eden her okumuşun elinden düşürmemesi, zaman zaman okuması gereken bir kitaptır.
Ülkenin durumu ve geleceği hakkında kafa yoran ‘yabancılaşmamış’, ‘devşirilmemiş’, ‘yerli’ diye nitelendirilebilecek zevâtın görüşlerini derli toplu olarak sunan bu kitap, her lise ve üniversite öğrencisine, gerçekten, yol gösterici bir hizmet görebilir, yaşı ilerlemiş, bazı konularda tereddüdü olanların da kafalarında, belli kavramların yerine oturtulmasına yarayabilir.
Burada, gözüme ilişen sâdece bir yazıdan kısaca söz edeceğim: Kutlu Kaan Dalkılıç Modernite ve Millet başlıklı yazısında, İhsan Fazlıoğlu’nun “Türkiye’de bugün iki ayrı millet var. Bu durum aktüel politika ile alakalı bir şey değil; iktidarlar değişir, o gider bu gelir ama anlam-değer dünyası ayrışmış iki farklı milletten kimse söz etmiyor, herkes bu sorunu görmezden gelip halı altına süpürüyor…” sözüyle giriş yapıyor, bu sözü değerlendiriyor, Batı Toplumlarındaki moderniteyi özetleyip temel konuya geliyor ve bizce yazının can alıcı, merkez noktası olan şu satırlar geliyor:
“Nilüfer Göle, Türk modernleşme serüvenindeki bu derin ve uzun soluklu devlet-millet çatışmasının nedenselliği bağlamına tam oturacak şu sözleri yazacaktı: ‘Batı dışı toplumlarda, özne ve modernite arasındaki ahenksizlik, her ikisinin de kendi içinde bölünmüşlüğüne, parçalanmışlığına yol açmaktadır, yaralı özne ve akortsuz modernlik.’ Bu sözlerin memlekette nelere tekabül ettiğine şöyle bir göz gezdirirsek eğer, karşımıza; yaralı özne olarak Türk milleti, akortsuz modernitenin aktörü olarak önce İttihat Terakki, sonrasında Kemalizm çıkacaktır. Zira tüm bu serüvenin zemini, kendi iç dinamiklerimizden çıkmamış, hattâ çıkamamış bir yenileşme, yani Batı dışında özgün hikâye yazamamış olmamız meselesidir”
Bu satırları okuyunca, durum bütün açıklığıyla tekrar gözümüzün önüne gelmiyor mu:
Türkiye’deki ileri-geri, modern-muhâfazar/gelenekçi; adına ne denirse densin, iki temelden farklı görüşün mensuplarını, savunucularını böyle tavır almağa sevk eden temel sebep: Tanzîmat (1839) değerlendirmesidir.
Tanzimat’ı, ‘çok iyi’ bulanlar, bu gelişin ürünleridir;
Tanzimât’ı, teslimiyet olarak görenler ise, bu gelişin ürünü olmaktan çıkıp, olayları ‘kendi’ açılarından değerlendirmeye alanlardır.
***
18/07/2021