“Kırmızılar.com” fikir obasında iki yazarın başlattığı, daha doğrusu Mehmed Maksudoğlu hocanın yazısına, İkbal Vurucu hocanın cevabi yazısıyla başlayan tartışmaya haddim olmayarak “bulaşmak” istiyorum. Maksadım “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” kabilinden Türk milliyetçiliği fikri konusunda bir söz etmek.
Maksudoğlu hocanın “Osmanlı’nın son devrinde, Türkleri, İslâm’dan uzaklaştırmak için Türkçülüğü Yahûdîler başlattı” cümlesini, hele ki İkbal Vurucu’ya verdiği cevabi yazısında, “epey Türk milliyetçisi” olduğunu da ifade etmesine rağmen, nasıl kabul edebiliriz?
Öncelikle kim bu Türk milliyetçiliğini (Türkçülüğü) icat eden iki Yahudi? Hangi vasıflara sahipler? Ne zaman yaşamışlar? Kimlerle beraber olmuşlar? Milliyetçilik (Türkçülük) adına hangi cümleleri kurmuşlar?
Bu Yahudilerden Moiz Kohen (Munis Tekinalp) 1883 doğumlu, Leon Cahun ise 1841. Tahsin Irmak’ın “Bir Fazilet Mücadelesi” isimli kitabında ve birçok başka kaynakta “ilk Türkçülerden” olarak tesmiye edilen Ahmed Vefik Paşa1823, Ali Suavi 1839, Namık Kemal ise 1840 doğumludur. Türkçülüğü kurduğu iddia edilen iki Yahudi’den elli yıl evvel yaşayan bu fikir erbaplarına rağmen bu Yahudiler nasıl oluyor da Türkçülüğün kurucusu olarak kabul ediliyor. Yine bu “iki Yahudi”nin doğduğu yıl olan 1883 yılında Gaspıralı İsmail’in Tercüman gazetesi bütün Türk dünyasına ışık saçıyordu. Kültürel Türkçülüğün önemli bir ismi addedilen Süleyman Hüsnü Paşa’nın “Tarih-i Âlem” isimli eseri 1876 yılında yayınlandığında bu “iki Yahudi” daha dünyada yoktu. Yazılarında “benim Türk yavrularım” hitabıyla 1881 yılında İstanbul gazetelerinde fıkra yazan Filibeli Ahmet Hilmi Efendi değil de, daha o yıllarda doğmamış “iki Yahudi” mi kurmuş olacak Türkçülüğü. Bugün Türkçülüğün babası olarak kabul edilen Ziya Gökalp 1876, yine bir o kadar Türkçü büyüklerden Mehmet Akif 1873 doğumludurlar. Türkçülüğün içinde önemli bir yeri olan İttihat Terakki Fırkasının kuruluş tarihi olan 1889 yılında, “iki Yahudi”nin ağızları muhtemelen süt kokuyordu. Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul, Bursalı Mehmed Tahir gibi Türk milletinin ve devletinin zora düştüğü yıllarda canlarıyla, kanlarıyla varoluş mücadelesi veren nice Türk evladı yerine Türkçülüğün kuruculuğunu “iki Yahudi” ile başlatmak olacak iş değil. Bütün bunlar fikir kültür sahasında oluyorken, siyasi hayat içinde mücadele veren bürokratlardan, cephelerde savaşan askerlerden bahsetmiyorum bile.
Türkçülük nasıl çıktı? Hedefleri neydi? Öncüleri kimlerdi? Yani öncelikle bu kavramları idrak etmek lazım. Bugün Türk milliyetçiliği ismiyle tanımladığımız düşüncenin Osmanlı yıkılırken ki adıdır Türkçülük. Ondan evvel İslamcılık, ondan da evvel Osmanlıcılık olduğu gibi. Bu fikir hareketleri Türk milletinin devletlerini muhafaza etmek ve daim kılmak için müracaat ettikleri fikri manevralardı. Onun için İslamcı olarak tanımlanan Mehmet Akif Ersoy’da Türkçülerle birlikte Milli Mücadelenin içinde emek verdi, İstiklal Marşımızı yazdı. Nevzat Kösoğlu “devlet kurtulsun diye yapılan bu denemelerin içinde hep aynı insanlar ve aynı düşünce vardı” derken, çok hayati bir tespit yapar aslında.
Çünkü Türk milliyetçilerine göre devlet, tarihin derinliklerinde gidebildiği yere kadar gider, kimi zaman Hun, kimi zaman Karahanlı, Selçuklu ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti bayraktarlığında bir bütündür. 1288 yıl evvel “Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım” diyen Bilge Kağan’la, “insanı yaşat ki, devlet yaşasın diyen Şeyh Edebalı milletin medeniyet telakkisindeki berraklığı gösterir. Aralarında bin yıllık fark olsa da mihver aynıdır.
“Maraş bize mezar olmadan, düşmana Gülizar olmaz” diyerek Kuvay-ı Milliye’nin ateşini yakan ruh ile dokuz asır evvel Malazgirt ovasında “şehit olursam beni üzerimdeki beyaz kıyafetle gömün” diyen Alparslan’nın ruhunun farklı olduğunu kim iddia edebilir. Yani Türk milleti son asırda kendiliğinden ortaya çıkmış bir millet değil ki. Adı bazen Karahanlı, Göktürk, bazen ittihatçı, bazen de Türkçü, yani isimler farklı olsa da kan aynı kandır. Türkçülük tarihin derinliklerinden akıp gelen bir büyük yürüyüştür. Kuruluşu efsanelerden, ismi üçler, yediler, kırklardandır.
Modern zamanlarda anlaşılmayan, görülemeyen yanılgı ise milliyetçiliği Fransız ihtilalinden başlatmak ve içini Avrupa’nın hasta fikirleri ile doldurmaktır. “Nation”, “National” kelimelerini milliyetçilik kavramına denk saymak art niyet değilse, başlı başına bir körlüktür. “Nation” kelimesi ile bizim milliyetçiliğimizin muhteviyatı birbiriyle alakasız manalara havidir.
Gelelim söz konusu edilen “iki Yahudi”nin kuruculuğu iddiasına. Bu kişilerin esas özelliği cumhuriyetin ilk yıllarında cumhuriyeti kuran kadronun içinden kabul edilmelerinden geliyor olmalı. O kadronun içinde görülen bu insanların hükmü, ağırlığı nedir, hangi görevleri yapmışlardır, yaptıkları iş nelere sebep olmuştur gibi birçok başlığın anlaşılması gerekir. Bunları yapmadan Türkçülüğü bu adamlar yaptı demek mazinin aziz hatıralarına büyük saygısızlıktır aynı zamanda. Cumhuriyetin ilk icraatlarına muhalif olan kesimler o kadroların yaptığı icraatların esas sorumlularına itiraz edemediği için bu türlü iddialarla yıllarca siyasi hedefler peşinde koştular. Bu iddialar zamanla “şüyu vukuundan beter” hale gelerek toplumun içinde gereksiz tartışmalara sebep oluyor.
Dr. Cüneyt CESUR
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi