Türk Muhafazakârlığı ve Eleştirisi

Tam boy görmek için tıklayın.

 

Mesude SAMUR

 

Giriş

Genel kabul görmüş bir tanımı olmayan muhafazakârlık kavramsal olarak iki farklı yaklaşımdan değerlendirilir: İdeoloji ve tutum. Genel bir tutum açısından baktığımızda Eser Köker’ e göre “değişmenin değil, varılmış olunan noktanın ’mümkün olanın’ en iyisi olduğunu savunan, daha öteye geçmenin sakıncalı olduğunu vurgulayan ve bunu düşünsel ya da anlamsal olarak engelleyen her siyasi görüş/iktidar muhafazakâr olmaktadır”( alıntılayan Safi, 2007, s.32) . İdeoloji çerçevesinde incelenen muhafazakârlık ise farklı siyasi-ideolojilere eklemlenebilir veya bağımsız olarak düşünebilir. Bunu sebebini Akkaş, tarihsel ve sosyal durumsal öğeler taşımasına bağlamıştır (aktaran Safi, 2007, s.34). Berat Özipek (2004) muhafazakârlığın bu iki kavram arasında çıkmazda bırakılmasının onu basit bir düzeye indirgemek olduğuna değinmiştir. Liberal muhafazakârlığın öncüsü sayılan Edmund Burke, muhafazakârlığın ideoloji karşıtı bir tavırda olduğunu savunur. Bu ifadeye katılan Baral Dural’a (2005) göre muhafazakârlık her ne kadar ideoloji kapsamına çekilmek istense de kendini ‘olması gereken’ toplum algısı içeren ideolojilerin dışında tutar. Onun ilgi alanı ‘olan’ toplumdur. Bütün bunlardan hareket ile ‘muhafazakârlık’; modernizme karşı tepki olarak ortaya çıkmış öze dönme, değerleri korumayı esas alan bir düşünce biçimi şeklinde açıklanabilir. Ancak günümüzde Özipek’in (2004) belirttiği gibi muhafazakârlık denildiğinde yaygın olarak algılanan dindar olma ve geleneksel dini tutumun siyasi yansıması şeklindedir. Son olarak muhafazakârlık modernizme tepki olarak çıkmasına rağmen kendini ancak modernizmin dili içinde ifade edebilir. Başka bir deyişle modernleşmenin seyrine karşı değişen ve yenilenen modern bir düşünüştür (Bora, 2009).

  1. Bölüm: Türk Muhafazakârlığı Tarihi

Türkiye’de Tanzimat sonrası modernleşme projesine tepki olarak bir muhafazakârlık düşüncesi belirmiştir. Ancak Sinan Yıldırmaz’ın (2003) belirttiği gibi “ her şeyin yeni baştan, ‘topyekûn’ yaratılması üzerine kurulmuş bir modernizm anlayışına” (s.10) cumhuriyetle beraber girilmiştir. Bu anlayışı temel alacak olursak cumhuriyet ve Türk muhafazakârlığının ortaya çıkışı paraleldir denilebilir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde modernizme karşı kendi sesi olan bir muhafazakârlıktan ziyade Kemalizm çerçevesinde kendini açıklamaya çalışan ‘ananeci’ bir muhafazakârlık görülür (Yıldırmaz, 2003).  1930’lu yılların muhafazakâr bir inkılap yorumu olarak kabul gören ‘Cumhuriyetçi Muhafazakârlık’ Kemalizm’in tepeden aşağı inme değişim projesine ilk felsefi-siyasal eleştirisi olarak karşımıza çıkar (Safi, 2007). Cumhuriyetin erken dönemlerinde gelişen Türk muhafazakârlığı Atatürk ve inkılaplarına doğrudan bir eleştiri getirmez. Bunun yerine ‘milli’ ve ‘yerel’ olana dikkati esas alan ve Kemalizm’i bu bağlama oturtmaya çalışan bir muhafazakârlık söz konusudur (Yıldız,2011). 1940’larda Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su ve Osman Yükselin Serdengeçti’si Ziya Gökalp’ten sonra unutulan milliyetçi-muhafazakâr çizgiyi yeniden gündeme getirir (Safi, 2007). Necip Fazıl’ın İslamcı reaksiyonerlik şeklinde yorumlanan muhafazakârlığı, tarihi yeniden yaşama arzusu içindedir. Kendi geçmişiyle irtibatını yitiren Doğu’nun; Safi’nin (2007) de belirttiği gibi “çöken Batı’ya karşı medeniyet alternatifi” (s.169) olduğu tezi savunulur. Necip Fazıl’ın daha çok İslamcı ve milliyetçi bir muhafazakârlığı temsil ettiği görülür.1940’ların sonu 1950’lerin başında ise muhafazakârlık Demokrat Partinin varlığıyla iktidarın egemenliğinden sıyrılarak kendi dünyasını yaratmaya başlar (Yıldırmaz, 2003). Çağatay Okutanın da belirttiği gibi Türk muhafazakârlığı 1950’lerin sonlarına doğru Tek-Parti Dönemi çekingenliğinden tamamen sıyrılır (aktaran Safi, 2007, s.85).

  1. Bölüm: Türk Muhafazakârlığı

 Türk muhafazakârlığının anlaşılabilmesi için, öncelikle Batı’daki gelişiminden ayrı bir süreç izlediğinin dikkate alınması gereklidir. Avrupa’da Fransız Devrimi sonrasında oluşan modernizme tepki olarak gelişen muhafazakârlık ile Türkiye’de cumhuriyetin ilanıyla beraber ‘devlet tarafından dayatılan modernizme’ tepki mahiyetinde gelişen muhafazakârlığın özellikleri birbirinden farklıdır. Ancak her ikisi de radikal değişimi engellemiş ve ona denge ve ılımlılık getirmiştir. Batıya kıyasla Türk muhafazakârlığında uzun bir müddet siyasetten çok kültür ve ahlak öğeleri ön plana çıkarılmıştır (Safi, 2007). Türkiye’deki muhafazakârlığın İslam, gelenek ve kültürden özünü besleyen yapısı, halk kültürünün bir temsilidir. Gül Kolat’a göre Türk muhafazakârlığı halk kültürünü temsil ederken, batı muhafazakârlığı aristokrat kültürü temsil etmiştir. (aktaran Safi, 2007, 230). Çünkü Batı’da inkılap aşağı tabakadan yukarı doğru gerçekleşen bir devrimken Türkiye’de bu durum tam tersidir. Modernleşme projesini topluma dayatan bürokratlardır (Safi, 2007).

a. Türk Muhafazakârlığında Düşünce

Türk muhafazakârlığında düşüncenin oluşumun İslam ve Milliyetçiliğin payı büyüktür. Bu paydayı bir adım ileri taşıyan Tanıl Bora’ya (2009) göre İslamcılık, Milliyetçilik ve muhafazakârlığı birbirinden ayrı siyasi ideolojiler olarak görmek yanlıştır. Daha çok iç içe geçmiş ve çoğu zaman birbirinden beslenen bu kavramlar “Türk sağının birbirine dönüşebilir oluş biçimleri”(s.8) olarak düşünülmüştür. “Bu gün gelinen noktada milliyetçiliğin mi muhafazakârlığın yoksa muhafazakârlığın mı milliyetçiliğin üst başlığı olduğu halen tartışmalıdır.”(Dural, 2005, sf.42). Milliyetçiliğin muhafazakârlığa nasıl yansıdığını görmek istersek; milliyetçi-muhafazakâr ölçünün özetini Remzi Oğuz Türk’ten anlayabiliriz. Ona göre Türk milliyetçilerinin tutumunu ne geri dönmek ne de sonu gelmez inkılaplarla hayatı açıklamaktır. İnkılapların sinmesi, durultulması ve en iyi sonucun çıkarılması neslin görevidir. (aktaran Bora, 2009, s.132). Türk muhafazakârlığının İslamcılıkla olan serüveni ise onu daha derin ancak yanlış anlaşılmaya müsait bir alana iter. Bora (2009) İslamcılığın Türk muhafazakâr modernleşmesi tecrübesine eklemlenemediğini söyler. Bu tecrübeden uzak kalan İslamcılık siyaseten dışlanmış ve 60’lı yılların ortalarına kadar süren bir ‘gericilik’ kodlamasının gölgesi altında kalmıştır.

b. Türk Muhafazakârlığında Siyaset

1980 sonrası muhafazakârlığın dünyada yükselişe geçmesiyle birlikte, Türkiye’de de yükselişe geçen muhafazakârlığın Anavatan Partisinden, Adalet ve Kalkınma Partisine kadarki süreci ve muhafazakâr tutumun siyasetteki değişimi ele alınacaktır. Turgut Özal tarafından 1983’te kurulan ANAP, muhafazakârlığı yorumlama ve tanımlama çalışmalarına girişen ilk parti olması açısından Türk muhafazakâr siyasetinde önemli bir yer tutar. Kendilerini ‘modern muhafazakârlar’ olarak tanımlayan ANAP’lılar, sosyolojik bir bakışla ‘İslamcı mühendisler’ olarak görülebilir. (Safi,2007).  Nilüfer Göle’nin deyimiyle Batı kültürü akılcılığını ve muhafazakâr yerel kültür değerlerini sentezleme görevini İslamcı mühendisler üstlenmiştir (aktaran Safi, 2007, s.268). ANAP’ın muhafazakâr ideolojisine kıyasla silik bir muhafazakâr söylem taşıyan Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi gibi partiler merkez sağ çizgisini daha çıkarcı bir tarzda kullanmışlardır. Ömer Çaha siyasetin o anki doğrultusuna göre hareket eden bu partilerin bazen sağ, bazen sol veya militarist söylemlere kaydıklarını söyler (aktaran Safi, 2007, 275).  Muhafazakâr çizgide milli görüş partilerinin izlediği yol diğer muhafazakâr partilere göre daha İslamcı olarak nitelendirilebilir. Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisinde göze çarpan milli ve manevi değerlere atfedilen önem Refah Partisi ile beraber askeri darbenin etkisiyle olsa gerek Atatürk ve cumhuriyet kavramlarının içine sindirilmeye çalışılır (Safi, 2007). 1990’ların sonlarına doğru RP’nin İslamcılığı baskın parti görünümünde çatlaklar oluşmaya başlar. RP’nin içindeki ‘yenilikçi grup’  belli bir kesimin partisi olmaktansa genele hitap etme eğilimindedir. RP’nin kapatılmasıyla kurulan Fazilet Partisi içinde daha da gelişen yenilikçi oluşumlar Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde daha da belirginleşmiştir. 28 Şubat sürecinden sonra daha da eşitlenen gelenekçiler ve yenilikçiler arasındaki denge FP’nin kapatılmasıyla yol ayrımına geldi. Gelenekçi kesim SP ile yoluna devam ederken, yenilikçiler 2001’de Erdoğan’ın başkanlığında AKP’yi kurdular. Kuruluş sürecinden itibaren kimlik aramalarına başlayan AKP ‘muhafazakâr demokrat’ kimliğinde karar kıldı. Milli görüşün İslamcılık kimliğinden sıyrılmak isteyen AKP, söylemlerinde ısrarla dinci olmadığının üzerinde durdu. Ahmet Çiğdem (2009)  İslamcılığın bitmesini sağlayan 11 Eylül sonrası şartların AKP’yi de yarattığını söyler. Bu şartlar etkisinde muhafazakâr kesim daha liberal bir yol içerisine girmiş ve demokrasiye bağlılıklarını ilan etmişlerdir. Ekonomide liberalizmi benimseyen parti, kültürel ve sosyal alanlarda muhafazakâr kimliğini kullandı. Bu bakımdan Özal’ın liberalizm ve muhafazakârlığı bütünleştiren çizgisini AKP’de de görmek mümkündür. (Doğanay, 2007).

c. Türk Muhafazakâr Düşünürleri

Türk muhafazakârlığının tarihini anlamak için Türk muhafazakâr düşünürlerinin fikirlerinin hangi çatı altında geliştiğini kavramak lazım gelir. Bu bölümde Mehmet Akif Ersoy, Peyami Safa, , Ali Fuad Başgil, Nurettin Topçu gibi muhafazakâr olarak kabul gören düşünürlerin, muhafazakârlık algısı ve bu düşünürlerin çerçevesinde cumhuriyetten günümüze değişen muhafazakâr düşünce ele alınacaktır.  Muhafazakâr liberal olarak karşımıza çıkan Ali Fuat Başgil’in farklı bir liberalizm algısı vardır. Ona göre liberalizmi olduğu gibi almak yerine belirli bir geleneğin tedrisatından geçirmek makbuldür. Bu yönüyle Başgil batılılaşmaya ‘ahlaksal rezervler’ koyar (Safi, 2007). Batının ilim ahlak ve medeniyete sıcak bakan Başgil çoğu Türk muhafazakârında görüldüğü üzere Japon stili bir modernleşme taraftarlarıdır. Başgil’in inkılaplarla olan ilişkisi hoşnutsuzdur. Çünkü taklitçiliğe dayalı bu inkılaplar Batı’yı bilmeden ve yanlış metotlarla uygulanmıştır (Safi, 2007) Bunun sonucu başarısız olmuştur. Kendini muhafazakâr inkılapçı olarak tanıtan Peyami Safa’ya göre; Murat Yılmaz’ın dediği gibi “muhafazakârlık ve inkılapçılık birbirinin zıttı değil tamamlayıcısıdır.” (alıntılayan Safi, 2007). Safa muhafazakârlığı Kemalizm’in sınırları içerisinde açıklar. Peyami Safa’ya göre asıl mesele Kemalizm’i ‘medeniyetlerin ve kültürlerin’ tarihsel ölçümü olarak algılamada ve buna bağlı olarak muhafazakâr hassasiyeti olan tarih ve kültür odaklı bir okuma yapabilmektedir. (Yıldız, 2011). Doğu- Batı sentezinde karşımıza ilk çıkan isimlerden olan Safa kendi deyimiyle “ Batının müspet ilmi ve Doğu’nun mistisizmi” nin harmanlanması taraftarıdır. (alıntılayan Safi, 2007). Romanlarında da sık sık bu konuyu işleyen Safa’nın muhafazakârlığı zaman içinde koşullara bağlı olarak değişime uğramıştır. Yıldırmaz (2003), Peyami Safa’nın muhafazakârlığını üç evrede incelemiştir. Peyami Safa İlk yazılarında politik olaylardan uzak bir portrede karşımıza çıkar. Modernleşme projesine kuşkuludur ancak projenin hatalarının düzeltilebilir olduğu kanaatindedir. İkinci evresinde iktidara ve reformların geleceğine güven duyan Peyami Safa Doğu ve Batı sentezini mümkün kılanın Kemalizm olduğu görüşündedir. Üçüncü evresinde ise bağımsız çizgisini yakalamış bir muhafazakârlıkla karşımıza çıkar. Daha önceki bağlılıklarından kopmuş ve kendini mistisizme yaklaştırmıştır. Ahmet Çiğdem’e göre Safa 1960’lı yıllardan itibaren yaygın hale gelen bir bilim ve teknoloji eleştirisi içine girer ve yarı mistik bir spiritüalizmle yoluna devam eder (aktaran Safi, 2007, s.150). Muhafazakârlık dini düşünce ve İslamcılık olarak görüldüğü ‘Takrir-i Sükûn döneminde Akif’in dergisi kapatılır (Safi, 2007). Mehmet Akif Ersoy, modernizmdeki maddi gelişmenin beraberinde gelen beşeri yozlaşmayı kavramış bir aydındır. Bu paradoksun, Batı’nın ilminin alınıp ahlakının reddedilmesi gibi basit bir örnekle üstesinden gelmiştir (Emre, 2014). Akif modernleşmeci İslamcıdır bu hususta Afgani’nin çizgisinden ilerlemiştir. Onda Avrupa’nın ilim ve tekniğinden yararlanılıp, dini hurafelerden arındırarak gerçek İslam’ın yaşanması görüşü hâkimdir. Nurettin Topçu Akif’teki inkılapçılık ve muhafazakârlığı şöyle ifade eder : “Akif’in karakterine sinmiş olan tarih, mazi, mefahir ve ecdat duygusu onu milliyetçiliğe dolayısıyla muhafazakârlığa götürür.” (alıntılayan Safi, 2007). Nurettin Topçu’nun muhafazakârlığı Anadolu sosyalizmi adı altında karşımıza çıkar. Onun Anadoluculuk akımı Kemalizm’in çeperinden sıyrılmıştır. Topçu’nun ikinci kuşak Anadoluculuğunda İslam dini milliyetçiliği şekillendirir (Dural, 2005). Ona göre vatan ve tarih birliği milliyetçiliği oluşturur.  Tanzimat ile gelen modernleşme hareketlerinin karşısında olan Topçu “Türk-İslam Rönesansı” nı açıklamaya girişir (Dural, 2005). Köklerimizden kopmadan bir yenilenme ve hareketlenme taraftarı olan Topçu, Anadolu’nun özünde olan ilmi ve felsefi hazinesini bu güne taşıması taraftarıdır. Kendinden vazgeçmeden ve taklitçilik yapmadan gerçekleşecek bir değişim ve Rönesans isteği vardır. (Akın, Meşe, 2014). Topçu’nun muhafazakârlık yorumu eleştirel bir nitelik taşır. İnkılabın modernleşmeci yüzü kadar muhafazakâr yüzünü de eleştiren akıntıya karşı yüzen bir muhafazakârlık temsilcisidir. (Safi, 2007). Anadolu’da vuku bulacak rönesansın temelini oluşturan Müslümanları, Topçu özlerine dönmeye çağırır ve şekilci muhafazakârları sert bir üslupla eleştirir (Akın, Meşe, 2014).

  1. Bölüm: Türk Muhafazakârlığının Eleştirisi

Ak parti hükümetinin iktidara gelişi ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak tanıtmasından sonra, muhafazakârlık kavramı ve bu tutumun siyasete yansımasının eleştirisi yükselişe geçmiştir. Türk muhafazakârlığına yönelen eleştirileri üç kısma ayırmak mümkündür.

 

a. İdeoloji Açısından Eleştirenler

Muhafazakârlık modernizmle beraber varlığını oluşturmuştur. Fırat Mollaer’in dediği gibi modernizme olan karşıtlığı kuvvetli değildir, yok sayılabilir hatta modernizmin tarihsel gelişiminde ortaya çıkan bir yoldur (aktaran Karagüzel, 2014, s.73). Bu yol modernizmin rasyonalist aklına karşı sınırlı insanı ön plana çıkarmış ve ondan olması hayal edilen bir dünya kurmasını istemiştir. Muhafazakârlığı ideoloji açısından eleştirenler onun ütopyaya kaçan bu dünyasını eleştirirler. “Muhafazakârların gözünde ideolojik dünya özünde aşırılık ya da hesapsızlık içerir.” (Öğün, 2011, s.12). Aynı zamanda kendini ideoloji üstü bir yapıda gören muhafazakârlık, modernlik radikal geçişlere uğradığı anda ideolojik yüzünü gösterir (Karagüzel, 2014). Muhafazakârlıkta ideolojiye olan karşıtlığın bu kadar sistemli hale gelmesiyle, yeni bir ideoloji sahasına girilmiştir (Mollaer, 2014).

 

b. Siyasi Açısından Eleştirenler

Üst bağlamda ANAP’tan AKP’ye kadarki muhafazakâr sürecin incelenmesi söz konusuydu. Bu kısımda ise, bu sürece yönelik karşıt görüşler ele alınacaktır,  AKP dönemi muhafazakârlığının eleştirisi üzerinde durulacaktır. AKP’nin muhafazakâr demokrat kimliği karşıt kesimlerce tutarsız bulunmuş ve partiyi açmazlara sürüklediği belirtilmiştir. Safi (2007) AKP’nin muhafazakâr ama ilerlemeci, özgürlükçü iken ahlakçı, aklı önemseyen ancak rasyonalist olmayan bir parti olarak tanımlar. Ancak tüm bu birbirine zıt özellikleri siyasi bir kimlik olarak almasının AKP’nin açmazlarından biri olduğunu söyler. Ahmet Helvacı’ya göre ‘muhafazakâr demokrasi’ Türkiye’de kendini yüklenmiş olan anlamı karşılayamaz. Ancak onu değişim ve demokratik açılıma yedirmeye çalışanlar kavramı çağa ayak uyduramayan bir terkip haline sokmuştur. (aktaran Safi, 2007). Ülkü Doğanay(2007)’a göre AKP’nin “demokrasiyi derinleştirme” projesi parti amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak kullanılmış ve bu söylemden yarar elde edilmiştir. Doğanay (2007) AKP’nin demokrasi söylemindeki “çok kültürlülük ve farklı kimliklerin bir arada yaşaması” taleplerinin haklarla tamamlanmadığını söyler. AKP’nin çok kültürlülük söylemindeki hoşgörü iddiasının ‘eşitlik’ taleplerini karşılayamadığının, hoşgörü anlayışının ‘bir arada yaşanabilirlik’ ile sınırlı kaldığının üzerinde durur. Ali Ekber Doğan (2010) AKP’nin özgürlükçü söylemlerine rağmen iki taraflı bir siyasi tutum sergilediğini söyler. Sermayeye dayalı tarafının modernleşme ve kapitalist rasyonaliteye uyum sağlarken, kendisinden farklı ve kendisine karşı olan grev ve sendika gibi oluşumlar karşısında gelenekçidir ve hatta hoşgörüsüzdür. (Doğan, 2010).

c. Kemalizm ile İlişkisi Açısından Eleştirenler

Türk muhafazakârlığının eleştirisini yapan yazarlar, onun bir nevi Kemalizm’e eleştiri olarak ortaya çıkıp aynı zamanda Kemalizm’in yapıtaşlarını barındırmasından dolayı tutarsız bulurlar. Aktaşlı (2011) Türkiye’de muhafazakârlığın Kemalizm’e karşı olması gerekirken onu içselleştirdiğine vurgu yapar. Muhafazakâr düşüncenin Kemalizm’in başarısını getirdiğini söyler. Çünkü her ikisi de modernleşmecidir, sekülerleşmecidir ve milliyetçidir. Aralarındaki farklar ise modernleşme Kemalizm’de radikal bir tutumdayken muhafazakârlıkta tedrici ve geleneğe bağlıdır. Laiklik Kemalizm’de dini toplumsal hayattan atıp bireyselliğe indirger, muhafazakârlıkta ise din toplumsal bir kurumdur ve modernleşme sürecinin içindedir. Milliyetçilik Kemalizm’de Türk tarihi Orta Asya’dan muhafazakârlıkta ise Anadolu’dan gelir. Kemalizm’in Batı’sı pozitivist ve maddeci iken, muhafazakârlığın Batı’sı mistik ve maneviyatçı bir Batı’dır. Ancak bu farklar sadece biçimsel düzeydedir. Özlerinde Kemalizm ve muhafazakârlığın birbirinden farkları yoktur. Kemalizm’in Türk muhafazakârlığına yansıması muhafazakâr bir parti olan Ak parti ile de özelleştirilebilir. İlk dönem Türk muhafazakârlığında Modernleşme meşrutiyetini kendine ait bir ideolojiden değil de Kemalizm üzerinden sağlamıştır. Aynı örneği siyasi meşrutiyetini liberalizm ve kapitalizmden sağlayan AKP’de görmek mümkündür. (Aktaşlı, 2014). Rasim Dönmez (2014) her ne kadar İslamcı bir geçmişten gelse de AKP’nin Kemalizm ile İslami öğeleri harmanlayarak onu yeniden yorumladığını söyler. Yapı bozuma uğramış bu Kemalizm geniş halk kesimlerine söylem olarak indirgenmiştir. Çünkü Kemalizm’de görülen tek adam kültü, yeni ütopya önerisi, halkçılık, kutsallık-tabulaştırma, popülizm, toplumsal mühendislik gibi özellikler söylem olarak AKP’de de aynı şekilde gözlenmektedir (Dönmez, 2014). 

 

Sonuç

Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin nasıl geliştiğini anlamak için öncelikle yukarda bahsettiğimiz Türk muhafazakâr düşünürlerinin ortak paydada buluştuğu kısımlara eğilmek gerekir. Türk muhafazakârlığı zaman içinde farklı yönelimler izlese de, Doğu ve Batı sentezi, milliyetçilik ve İslamcılık gibi temel öğelerinden daima beslenir. Türkiye’de muhafazakârlığın tanımı ve gelişimi cumhuriyet sonrası siyasi tarihi ve Türk aydınlarının yönelimlerinin etkisiyle bu coğrafyaya özgü bir gelişim sergilemektedir. Gerek politik, gerek sosyal meselelerde ele aldığımız muhafazakârlık en geniş anlamıyla modernizme ve onun getirdiği sistemlere tepki olarak varlığını hissettirse de derine inildiğinde birbirinden farklı paradigmaları da içine alarak çok daha karmaşık bir yapı oluşturur. Muhafazakârlığın tepki gösterdiği mekanizma her ülkede veya toplumda farklılık gösterdiği için günümüzde tek bir muhafazakârlıktan bahsetmek söz konusu değildir. Bu sebepten başına sağcı, liberal, milliyetçi gibi pek çok sıfat alarak özelleştirme ihtiyacı hissedilmiş ve soyutluğundan biraz olsun kurtarılmıştır. Bütün bunların ışığında bakıldığında, Türkiye’de muhafazakârlık dönem dönem tepkisini farklı meselelere yöneltmiştir, ancak her zaman varlığını kültürel ve sosyal alanda sürdürmüş ve ülke siyasetinde söz sahibi olabilmiştir.

Kaynakça

Akın, M. H. ve Meşe, E. (2014, Temmuz-Ağustos-Eylül). “Türkiye’de Muhafazakârlığa Nurettin Topçu’nun Eleştirel            Katkısı”. Muhafazakâr Düşünce, 37, 141-154.

Aktaşlı, H.U.(2011,Ağustos-Eylül-Ekim). “Türk Muhafazakârlığı ve Kemalizm: Diyalektik Bir İlişki”. Doğu Batı, 58, 147-161.

Çiğdem, A. (2009). D’nin Halleri: Din, Darbe, Demokrasi. İstanbul: İletişim.

Bora, T. (2009). Türk Sağının Üç Hali. İstanbul: Birikim.

Dönmez, R.Ö. (2011, Ağustos-Eylül-Ekim). “Adalet ve Kalkınma Partisi: İslamcılıktan Post Kemalist Bir Anlatıya Doğru”. Doğu Batı, 58, 37-57.

Dural, B. (2005). Başkaldırı ve Uyum; Türk Muhafazakarlığı ve Nurettin Topçu. İstanbul: Bir Harf Yayınları.

Güngörmez, B. (2014,Ocak-Şubat-Mart). “Türk Düşünce Dünyasında ‘Türk Muhafazakârlığı’  Sorunsalı ve Kültürel Muhafazakârlık Olarak ‘Türk Muhafazakârlığı’”. Muhafazakâr Düşünce, 39, 161-167.

Karagüzel, Ö. F.(2014, Mart). “Modernlik ve Muhafazakârlık Türk Muhafazakârlığı Eleştirisi”. Umran, 235, 69-75.

Mollaer, F. (2011,Ağustos-Eylül-Ekim). “Klasik Muhafazakârlıktan Tekno-Muhafazakârlığa:  Tanım sorunları, Temeller ve Değişmeler”. Doğu Batı, 58, 60-71.

Özipek, B. B. (2004). Muhafazakârlık-Akıl Toplum Siyaset. Ankara: Liberte.

Safi, İ. (2007). Türkiye’de Muhafazakâr Siyaset ve Yeni Arayışlar. Ankara: Lotus.

Ülkü, D.(2007)“AKP’nin Demokrasi Söylemi ve Muhafazakârlık: Muhafazakâr Demokrasi ve Eleştirel Bir Bakış”. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 62, 65-88.

Yıldırmaz, S. (2003). “Muhafazakârlık, Türk Muhafazakârlığı ve Peyami Safa Üzerine”.  Journal  of Historical Studies, 1, 9-18.

[1]

Kaynak: https://www.academia.edu/11968488/T%C3%9CRK_MUHAFAZAK%C3%82RLI%C4%9EI_VE_ELE%C5%9ET%C4%B0R%C4%B0S%C4%B0

Yazar
Mesude SAMUR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen