Fatih AKMAN
1912 senesinde kurulan, savaşlar ve darbeler de dahil birçok badire atlatarak bugüne kadar faaliyetlerini fasılalarla sürdüren Türk Ocağı, aynı zamanda Türk fikir hayatını şekillendiren, Türk milliyetçisi birçok münevveri yetiştiren kuruluş olması hasebiyle ayrıca bir ilgiyi hak ediyor. O sebeple biz de özellikle ocağın ilk dönemini kapsayan, yani 1912-1931 yıllarına dair birkaç ilgi çekici notu paylaşmak ihtiyacı hissettik.
-Türk Ocağı’nın kurucusu fikrî manada aslen 190 Askeri Tıbbiyeli öğrencidir. Bir gece gizlice Karacaahmed Mezarlığı’nda buluşup, 1912 senesinde devrin ileri gelen münevverlerinden Ziya Gökalp’e, Mehmed Emin Yurdakul’a, Yusuf Akçura’ya ve birkaç Türk münevverine böyle bir ocağın gerekliliğini ortaya koyan mektubu yazanlar işte o 190 Tıbbiyeli gençtir. Ocak bu sebeple Tıbbiye geleneğini asla unutmamış, İstanbul’da tıbbiyeden mezun olan Ocaklı gençlere her sene sonu bir veda gecesi düzenlenmiştir. Hatta ocağın kurucusu 190 tıbbiyelinin tamamı I. Cihan Harbi’nde şehit olmuştur. Ocaktaki Tıbbiyeli öğrenci geleneği ise birçok şubede hala devam etmektedir.
-Türk milliyetçiliğinin ve fikir hayatımızın en önemli isimlerinden biri olan Ziya Gökalp, Türk Ocağı’nın kurulduğu günden vefatına değin Ocağa çeşitli hizmetlerde bulunmuştur. Ocak’ta verdiği konferanslar, serbest dersler, Türk Yurdu dergisinde yayınladığı birçok makale ve yaptığı Ocak ziyaretleri ile Ocağın unutulmaz isimleri arasında yer almıştır. Hatta Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak adlı meşhur eserini ilk olarak bölüm bölüm olmak üzere Türk Yurdu dergisinde yayınlamıştır. İşte bütün bu hizmetleri yapan Ziya Gökalp’in mezarı da -Gökalp’in hizmetlerinin elbette karşılığı olmaz ama- bir vefa örneği olarak Türk ocağı tarafından yaptırılmıştır.
-1928’de Türk Ocağı Merkez Heyeti için yapılan, yani bir Genel Merkez olarak düşünülen ve el’an Resim Heykel Müzesi olarak kullanılan bina, büyük oranda dönemin Türk Ocağı üyelerinin yardımları ile inşa edilmiştir. Aynı zamanda Atatürk de bu binanın yapımı ile yakından ilgilenmiş, nakdi yardımlarda bulunmuş, temel atımından kullanıma geçildiği güne değin birçok kez ziyaretlerde bulunmuş ve şahsına hediye edilmiş birçok tablo ve eşyayı da bu tarihi binada kullanılmak üzere Ocağa hediye etmiştir.
-Türk Ocağı’nın erken Cumhuriyet döneminde ortaya koyduğu en önemli faaliyetlerden biri de halkçılığı bizzat sahada uygulamış olmasıdır. Savaş dönemi de dahil olmak üzere Türk Ocağı, verdiği burslarla ve kalacak yer teminleri ile beraber birçok öğrencinin eğitim görmesini sağlamıştır. Dikiş nakış kurslarından, muhasebe kurslarına değin çok geniş bir kurs faaliyeti ile birçok Türk’ün iş sahibi olmasına katkı sağlamıştır. Özellikle taşra şubeleri, Anadolu’daki binlerce insanın sağlık taramasını yapmış, köylere dispanserler açmış ve halkın sağlık hizmetlerini gönüllü olarak sağlamıştır. Yine Türk Ocağı, harf inkılabından sonra Anadolu’nun dört bir yanında, şehirlerden kasabalara değin, bünyesinde okuma yazma kursları açmış, deyim yerindeyse kimse ‘bir gecede cahil kaldım’ bahanesine sığınmasın diye ücretsiz ve gönüllü olarak bu eğitimleri sağlamıştır.
-Türk Ocağı’ndan bir sene evvel kurulan ve daha sonra ocağın yayın organı haline gelen Türk Yurdu dergisi devrin en önemli fikir merkezi haline gelmiştir. En seviyeli ve faideli tartışmalar ve Türk milliyetçiliği fikrinin tekâmülüne büyük katkıları bulunan birçok makale bu dergide yayınlanmıştır. Derginin en önemli yanı ise en hararetli tartışmalarda dahi seviyenin son derece yüksek olmasıdır. Misal, Yusuf Akçura kendisinin yazdığı bir makale üzerine tenkidde bulunan Halide Edip Adıvar’a cevap mahiyetinde bir yazı kaleme almış ama bu yazıyı yayınlanacak sayıya yetiştiremediğinden derginin son sayfasına şu nazik notu ilave etme gereğini düşünmüştür: ‘Bendenize hitaben Tanin’de basılmış makalenize cevabımı Türk Yurdu’nun bu sayısına yetiştiremediğimden dolayı affınızı rica ederek bi-payan hürmetlerimi arz ve takdim eylerim efendim.’
-Türk Ocağı kurulduğu günden bugüne, güncel siyasetten uzak kalacağını taahhüt etmiş, kadim siyaset olan Türkçülük üzere hareket edileceğini beyan etmiştir. Ocağın siyaset ve siyasi iktidarlarla olan mesafesine en güzel örnek belki de Ziya Gökalp’in Türk Ocağı başkanlığına adaylığı sonucu ortaya çıkan durumdur. O dönemde iktidarda olan İttihat ve Terakki Fırkası’nın Merkez Heyeti’nde görevli olan Ziya Gökalp, bu ünvanından ötürü, ocağın bir siyasi partinin güdümü altına girebileceği kaygısıyla hareket eden ocak delegeleri tarafından başkan olarak seçilmemiştir. İşin asıl güzel yanı ise seçimden sonra yaşanmıştır. Hamdullah Suphi karşısında yalnızca 7 rey alabilen Gökalp, bir hafta sonra hiçbir şey olmamış gibi Ocakta verdiği derslere muntazaman devam etmiştir.
-Türk Ocağı bilhassa spor ve sanat konularına ayrı bir ihtimam göstermiştir. Birçok şube kendi futbol takımlarını kurmuş, birbirleriyle de olmak üzere Cumhuriyet’in ilk yıllarında mevcut bulunan ve bugün ünlü olan birçok futbol takımı ile müsabaka yapmış, turnuvalara katılmıştır. Bunun dışında düzenlenen atletizm turnuvaları da dahil, birçok spor faaliyeti yapılmış, çeşitli ödüller dağıtılmıştır. Türk Ocağı spor faaliyetlerinin dışında sanat faaliyetlerinde de ülkenin öncüsü olmuştur. Ocağın gençlerinin ortaya koyduğu tiyatro müsamereleri, Türk ve Batı klasiklerinin icra edildiği musiki geceleri, film gösterimleri ile Ocağın sahip olduğu çini, el işleri, oymacılık ve tablo koleksiyonuna değin türlü sanat faaliyetleri yapılmıştır.
-Türk Ocağı’nın ülkeye kazandırdığı belki de en önemli kurumlardan biri Türk Tarih Kurumu’dur. Atatürk’ün isteği ile Ocağın IV. Kurultayı’nda bir Türk Tarihi Tedkik Heyeti kurulmuştur. Daha sonrasında bu heyet Türk Ocaklı Yusuf Akçura’nın da bir müddet başkanlığını yapacağı Türk Tarih Kurumu adını alarak bugüne kadar gelmiştir.
-Türk Ocağı, sağlıktan eğitime, yaptığı birçok gönüllü hizmetin kaynağını açtığı ticari müesseseler yoluyla sağlıyordu. Talihsiz bir kararla kapatıldığı 1931 senesinde yurt çapında 276 şubesi bulunan ocağın çok sayıda arsası, mağazası, değirmeni, sineması, fırını, deposu ve bağı bahçesi vardı.