Ahmet URFALI
Pek çok ilahiyatçı ve mütefessir tarafından Türkleri işaret ettiği ifade edilen Mâide Suresi’nin 54. Ayeti şöyledir: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihat ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
Keza sevgili Peygamberimiz Türkleri ve Türk Ordusunu defalarca övmüştür.
Yahya Kemal Beyatlı, Milli Mücadele’nin zor yıllarında kahraman ordumuz muzafferiyeti için şöyle dua eder:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın!
Öte yandan yine Kurtuluş Savaşı’nın en çetin döneminde yazılan İstiklal Marşımız da kahraman ordumuza ithaf edilmiştir;
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Atatürk, kahramanlar yatağı ordumuzu şöyle ifade etmiştir: ‘’Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye ülküsünü gerçekleştirmek için harcamakta olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız güvencesidir.’’
Türk ordusunun kahraman askerine verilen unvan olarak “Mehmetçik” simgesi, kökenini İslamiyet öncesi Türk medeniyetine kadar uzanmaktadır. Türk milleti, kahraman ordusunun yiğit erlerine Peygamberimizin adını vererek ona Mehmetçik demiştir. Mehmetçik, sadece bir isim değildir; o bir inanç, bir fikir ve bir amaçtır. Türk milletinin gerçek ve üstün kuvvetini temsil eden Mehmetçik, Peygamber ocağı bildiği askerliğe bir aşkla bağlıdır.
Mehmet Kaplan, Mehmetçik’e seslenir ; ‘’Bir kardeşin uzakta şehit düşerken sen beride, diri, dimdik durur, etrafa sakin ve gösterişsiz bakardın. Kayalar ortasında terk edilmiş Mehmetçik, hayatına karışmış, kaya gibi sağlam vücutlu, sağlam ruhlu insan, seni ancak kayaların dili ile anlatmak mümkün.’’
Türklerde vatanın savunulması bir askerlik hizmetinden çok severek, isteyerek yapılan ve gereklilikten doğan bir gelenektir. Bu borç, namus borcudur. Askerlik, kanunlardan önce âdetlerde, Türk töresinde yaşatılır. Hatıraları, bir ömür torunlara kadar anlatılır. Pek çok yabancı tarihçinin Türkler için kullandığı tabir; ordu-millettir.
Türk ordusunun kuruluşu, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı esas alınmıştır. İlk kez Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında kurulan düzenli Türk Kara Ordusunda sayı itibarıyla 10.000 atlıdan oluşan en büyük birlik, “Tümen” olarak adlandırılmış, tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış, her birinin başına Tümenbaşı, Binbaşı, Yüzbaşı ve Onbaşı rütbelerine sahip birer komutan görevlendirilmiş ve aşağıdan yukarıya doğru emir-komuta zinciri içerisinde birbirine bağlanmıştır.
Tarih boyunca bu kahraman Türk ordusu, zaferlerin, erdemlerin, yiğitliklerin en önünde yer tutmuştur. Türk ordusu, vatan ve milletin temelidir. Ordu olmazsa ne devlet ne millet kalır.
Türk ordusunu milletimize vurulmak istenen esaret zincirini kırıp atmasını bilir. Nice kumpasları, komploları yerle bir eder.
Son darbe hadisesinde de kahraman ordumuz kısa zamanda kendini toparlayarak işbirlikçileri bertaraf etmesini bilmiştir.
Biz ilahi teveccühün milletimiz ve ordumuz üzerinden kalkmadığına iman ederiz. Bu gözümüzü yaşartan, yüreğimizi burkan olayların kısa bir zamanda sona ereceğini ve her şeyin yerli yerine oturacağını ümit ediyoruz. Darbe girişimiyle kenetlenen bilek ve yüreklerimizin sürekli olması dileriz.
Bu arada sanki fırsat bilerek askeri kurumların kapatılmasını onaylamak mümkün değildir. Kurumlar suçlu olmaz, oradaki insanlar suç işlemişse ceza onlara verilir. Bu fahiş hatadan dönülmesi gerekir. Dünyanın her tarafında irfan ordusu dediğimiz öğretmenler ile askerlere en iyi eğitim ve öğretim verilir. Her iki mesleğinde mensupları vatan ve millet aşkının zirvesinde yer alır. Milli eğitim ve milli savunma adları boşuna verilmiş sözler değildir.
Yazımızı Atatürk’ün günümüze uygun bir özdeyişiyle bitirmek yerinde olacaktır:
“Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve güç anlarda zulümden, felâket ve sıkıntılardan ve düşman saldırısından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, cumhuriyetin bugünkü verimli döneminde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve araçları ile donatılmış bir şekilde görevini aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan görevini her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve güvenimiz vardır.’’
“Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve güç anlarda zulümden, felâket ve sıkıntılardan ve düşman saldırısından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, cumhuriyetin bugünkü verimli döneminde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve araçları ile donatılmış bir şekilde görevini aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan görevini her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve güvenimiz vardır.’’