Sâdece Türk târîhinin değil, geniş mânâda Dünyâ târîhinin de temel başlıklarından birisi, “Türk Göçleri”dir. Merkezî Asya’dan, değişik zamânlarda hemen her yöne doğru gerçekleşmiş bu göç hareketleri, çok büyük netîceleriyle konuşulagelmiştir. Bir de, aynı göç ediş vâkıâsının sebepleri, değişik mahfîllerde dile getirilmiş, yazılmıştır.
Türk göçlerinin, âdetâ klâsik hâle gelmiş sebebi diye, Orta Asya’daki kuraklıktan söz açılmıştır. Bütün Dünyâ arâzisinde olduğu gibi, elbette Asya’da ve onun ortasında da coğrâfî, jeolojik değişiklikler olmuştur. Ama bahsi geçen bölgedeki el’ân mevcûdiyetini koruyan göl, nehir gibi tabiî unsurları düşünür ve orada yaşayan bir hayli kalabalık insan topluluklarını hesâba katarsak, bu “kuraklık” farazîyesini çok fazla ciddîye almamak gerekir.
Türk muhâceretinin hiçbir sebebi, “istiklâl duygusu” kadar tesirli olmamıştır. Diğer figüran kılıklı sebeplerin tekmîli birden, Türk istiklâlinin tehlikeye düşmesi derecesinde Türk’ün mâşerî vicdânını harekete geçirmemiştir. Nitekim göçlerin sonunda ortaya çıkan yeni Türk yurtları ve devletleri, göç sebebinin doğru adresini de göstermektedir.
Türk göçleri, iki çeşit devlet kuruluşuna yol açmıştır. Birincisi, davul-zurna çalarak, âşikâr biçimde, fetihler yaparak kurulan devletlerdir. İkincisi ise, “sızma” yoluyla ele geçirilen siyâsî teşekküllerdir.
“Fetih” sûretiyle tesis edilen pek çok Türk devleti içinde, ikinci ebedî Türk ana vatanı Anadolu merkezli Türkiye, baş köşeyi tutar. Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Cumhûriyet gibi bölümleri olan Türkiye Devleti’nin târîhini, bütününden seyretmekte ve anlamakta fayda vardır. Parçaya bakış, parçalanma fikrini de peşinden taşır.
Sızma fiiliyle ulaşılan devlet realitesinin yığınla misâli arasında, Cengiz bakıyesi Moğol devletleri (Altın-Orda, Çağatay, İlhanlı) ile Mısır ve Hindistan coğrafyalarında yer alan Memlûk sultanlıkları öne çıkmakta. Anılan devletlerin, bilhassa askerî hizmetlerine giren Türklerin, zamânla en yukarıdaki makâmı ele geçirdikleri, dil ve kültür yapısını kendi lehlerine değiştirdikleri, bütün Dünyâ’nın şâhit olduğu bir hakîkattir.
Türk’ün istiklâl duygusu ile devlet kurma kaabiliyeti, her zamân yan yana, el ele görülmüş, başka milletlerin güç başardığı işleri, Türk milleti rahatlık, sefâlık içinde çabucak görüvermiş, hâlledivermiştir.
Ayrıca, Türk göçlerinin başka kavimlere devlet kurdurma gibi, şaşılacak bir yanı da vardır. IV. yüzyılda vukû’ bulan ve târîh literatürüne “Kavimler Göçü” diye geçen mühim yer değiştirme hâdisesinin bir numaralı fâili, Avrupa’ya yürüyen Hun Türkleridir. Hunlar kendileri, bugünkü Macaristan merkezindeki devletlerinin kurarken, önlerine kattıkları öteki topluluklar da, Avrupa milletler ve devletler tablosunu şekillendirmişlerdir. İstiklâl sevdâsı gibi Türk’e has bâzı hasletlerin, sirâyet kaabiliyeti epeyi yüksektir.