Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi

Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi Prof. Dr. Cemal Kurnaz Bey’in yeni kitabının adı.
Türkî, yani türkü, yani Türk’e ait olan.
Cemal Bey türkülerle ilgili kısa kısa notlarını koymuş kitaba.
Türkülerde bizim doğumdan ölüme kadar bütün yaşadıklarımız var. Ninniden ağıta uzanan bir yol. Konu başlıklarının bazıları şöyle; Sevgili, Sevda, Ayrılık, Gurbet, Gelin, Dağlar …
Türkülerin önemini Ahmet Hamdi Tanpınar öğretmiş, Fethi Gemuhluoğlu türkülere olan inancını pekiştirmiş. Nevzat Kösoğlu da düşüncelerini netleştirmiş.
Bedri Rahmi Eyüboğlu Türküler Dolusu şiirine şöyle başlamış;
“Kirazın derisinin altında kiraz,
Narın içinde nar.
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var.”
Muzaffer Sarısözen’in sözü şöyle; “Milli birliğimiz sazımızın telleri arasındadır.”
Dağlardır dünyanın tuğu,
Aşk, dünyanın varı yoğu,
Can bulur kiraz kabuğu,
Saz göğsüne yaslananda.
Türkülerin sözlerinden örnekler vermiş Cemal Kurnaz, onları bizim kültürümüzle bağdaştırmış.
‘Kerpiç kerpiç üstüne’ diye başlayan türkü, birden
‘bu kerpiçin aslı ne?’ diyerek sizi şaşırtabilir.
İnsanın su ile toprak arasında olmasını mı anlatıyor acaba? Ya da Mevlâna kıssasını…
“Bir gün Mevlana’ya bir grup insan geldi. İmani konularda soruları vardı. Mevlana, bu kişileri Şems-i Tebrizi’ye gönderdi.
Şems’e geldiklerinde, O, talebelerine, bir kerpiç üzerine nasıl teyemmüm edileceğini gösteriyordu.
Gelenlerden biri, en çok takıldıkları üç soruyu, peş peşe sıralayıverdi:
1- Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım!
2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonrada cehennemde ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi?
3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz. Rahat bırakın şu insanları istediklerini yapsınlar…
Sorular biter bitmez Şems, elindeki kerpici, soruları soranın kafasına vurdu.
Hemen kadıya gitti ve Şems’ten şikayetçi oldu.
“Ben soru sordum, O bana kerpiçle vurdu!” dedi.
Şems-i Tebrizi de kendini savundu:
“O bana sordu, ben de cevabını verdim.”
Kadı bu işi açıklamasını isteyince de şu açıklamayı yaptı:
“Efendim, bu adam, ‘Bana Allah-u Teala’yı göster.’ dedi. Ben de elimdeki kerpici başına vurarak sorusunu açıkladım. Şimdi başının ağrıdığını söylüyor. Bana başının ağrısını gösterebilir mi?”
Adam şaşırdı ve,
“Ağrı gösterilir mi? Ancak hissedilir!” dedi.
Şems de taşı gediğine koydu:
“İşte, nasıl var olan ağrı gösterilmezse, Allah da vardır, ama göze gösterilemez demek istedim!”
Şems savunmasına şöyle devam etti:
“Bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi. Ben bunu açıklamak içinde başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Başı acıdı, ağrıdı. Oysa ki kerpicinde kendisi gibi asıl maddesi topraktır. Nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten yaratılmış şeytana azap verecektir. Üçüncü sorusu da ‘Bırakın insanları, isteyen istediğini yapsın; niçin ahirette yapılanların karşılığı verilecek, diye korkutuyorsunuz?’ şeklindeydi. Ben de ona canımın istediğini yaptım. Ama bundan hoşlanmadı ve beni size şikayet etti.
Gelenler bu açıklamalar karşısında ne söyleyeceklerini bilemediler ve çok mahcup oldular. “
Yine ‘Entarisi aktandır’ diye başlayan türkünün Amentüdeki hayrihi ve şerrihi min Allahi Teala’yı ihtar etmesi bundandır. Türkünün devamı şu, ‘Ne gelirse Hak’tandır.’
“Tanıtımla uğraşanlar önce o yörenin türkülerini tanımalı” demiş kitabında Cemal Bey.
Türkülerdeki tekrirden de ( kelime veya söz öbeğinin tekrarı) bahsetmiş, örnekler vermiş;
-Ovalar ovalar engin ovalar.
-Salına salına da suya gidersin.
-Sallana sallana sallan gel bana.
-Kımıldan kımıldan kımıldanıver.
-Kendi melül melül gözü yaşlı yar.
Bekir Sıtkı Erdoğan Ağabey de bir konuşmamızda şiirde tekrarlanan kelimeler kullanıldığında daha hoş olacağını söylemişti. Kendi de şiirlerinde çokça kullanmıştı.
“Gurbetten gelmişim yorgunum hancı,
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş.”
..
“Kara gözlüm, efkarlanma gül gayrı!
İbibikler, öter ötmez ordayım.”
“Bir yar sevdim, etekleri yeldirme,
Yeldirir sallanı sallanı kafir…” gibi.
Hancı şiirindeki bir mısra da şöyle; Bende bir resmi var yarısı yırtık.”
Cemal Safi de Telefonda Sen şiirinde demişti;
“Berbere uğradım dün akşam üstü,
Resmime bakarak saçımı kesti,”
Cemal Kurnaz da bir türküden iki mısra koymuş;
“Yârin bende resmi var,
Gülüyor konuşmuyor.”
Cemal Kurnaz Bey çok sayıda kitap yazmış ama türkülerle ilgili bir kitabı daha vardı; Türkülerin Gücü diye. O kitapta uzun makaleler var.
Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi kitabında konulara uygun olarak aralara serpiştirilmiş çok sayıda türkülerden alınmış mısralar var, hepsi birbirinden güzel. Biri de şu;
“Öpem yâri kim ne der
Bugün şeker bayramı.”
Şubat’ın ikisinde üç aylar girdi ya, hatırlatayım dedim.
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen