Sözlük, bir milletin kelime zenginliğini, dolayısıyla, düşünme kabiliyetini gösteren şaşmaz bir ölçüdür; kelimelerle düşünürüz. Millet, düşündüklerini, görüşünü ifâde etmek için ne kadar çok kelime kullanıyorsa, o kadar gelişmiştir, ilerlemiştir, medeniyet seviyesi o kadar yüksektir. Köklü, uzun bir tarihi olan, yeryüzünün çeşitli ülkelerine yayılmış, böylece, değişik milletlerle savaş ve barış ilişkileri içinde olmuş milletlerin dillerinde, bu farklı milletlerin dillerinden aldığı, o dillere verdiği birçok kelime bulunması, çok tabiî bir durumdur. Küçük bir alanda yaşayan, başka milletlerle teması olmamış, gelişmemiş bir milletin dilindeki kelimelerin sayısı çok azdır.
Türk milleti gibi, tarihte geniş yer kaplayan, yeryüzünün birçok ülkesine yayılmış, çeşitli milletlerle savaş ve barış ilişkileri içinde olmuş, değişik kültürlerle temasa gelmiş büyük bir milletin dilinin de çok zengin ve renkli olması gerekir. Bundan dolayı, bu milletin sözlüğünü hazırlamak, çok büyük, çaba ve emek gerektirir.
Türkçe Sözlük NASIL olmalıdır?
Anadolu Türkçesi için hazırlanıyorsa:
*Türkçe’de kullanılan kelimelerin hepsini içinde bulundurmalıdır.
*Her kelimenin, hangi dilden Türkçe’ye girmiş olduğunu göstermelidir. Kelime, hangi dilden alınmış olursa olsun, çok uzun zamandan beri kullandığımız, duygu ve düşüncelerimizi kendisiyle ifâde ettiğimiz için, artık, ‘bizim’ olmuştur, Türkçedir.
*Kelimenin, zamanla uğradığı anlam değişikliğini belirtmelidir. Sözgelişi; ‘yavuz’ kelimesinin, on altıncı yüzyılda, ‘kötü’, ’zorba’ anlamına gelirken, günümüzde, ‘güçlü’, ‘becerikli’, ’tuttuğunu koparan’, ‘azimli’ demek olduğunu belirtmelidir.
*Kelimenin, alındığı dilden farklı anlamda kullanıldığını göstermelidir: meselâ, Farsça’dan alınan ‘Rûzgâr’ kelimesinin, o dilde ‘zaman’ anlamına geldiği hâlde, Türkçe’de ‘yel’ anlamında kullanıldığı belirtilmelidir.
*Yanlış kullanılan kelimelere dikkat çekilmelidir: ‘tüm’ kelimesinin; ‘bölünmemiş’, ‘yekpâre’ anlamına geldiği, ‘hepsi’ anlamında kullanılmasının yanlış olduğu belirtilmelidir: ‘tüm insanlar’ın, ‘insanların hepsi’ değil, ‘bedeninde eksiklik olmayan insanlar’ demek olduğunu göstermelidir. ‘Gurûr’ kelimesinin; ‘öğünç’, değil, ‘aldanmak’ demek olduğunu öğretmelidir.
Böyle bir sözlük NASIL hazırlanabilir?
Böyle bir sözlüğü hazırlamak, herhangi bir kurumun, hey’etin altından kalkamayacağı kadar şumûllü, bilgi, birikim gerektiren bir iştir. Böyle bir sözlüğün hazırlanmasında:
*Türk Dili bilginleri,
*Dil ile ilgilenen tarihçiler,
*San’atçılar,
*Dili iyi kullanan yazarlar,
yer almalıdırlar. Bu, iyi yetişmiş kişiler, belirlenen bir çalışma düzeni içinde, bir yandan kendi işlerine devâm ederlerken, rastladıkları, dikkatlerini çeken kelimeleri, bu iş için kurulacak olan merkeze aktarırlar. Belli aralıklarla bir araya gelirler ve dilimizdeki kelimelerin hepsinin veya pek çoğunun toplanmış olduğu kanaatine vardıklarında, kitabın basılmasına başlanır.
Böyle bir sözlüğü, KİM, HANGİ KURUM hazırlar?
Bu büyük iş, gönüllülük esâsına dayanmalıdır, kısa bir zamana sığdırılmasına çalışılmamalıdır. KIRMIZILAR, böyle bir işi başlatabilir; ‘Sözlük Köşesi’ açar, ilgilenen, bu konuda bir diyeceği olanlar, sözlüğe girmesini uygun gördükleri kelimeleri, o köşeye yazarlar. O köşe, “kelime deposu” olur, ‘zamanı gelince’ telife geçilir.
Misâl olmak üzere, böyle, ‘ansiklopedik’ bir Türkçe sözlüğe girmesini uygun bulduğum kelimeleri, ‘nasıl verilmesi gerektiğini’ de göstererek sunuyorum:
*kutlu: mukaddes, kudsî (Ar.) Türkçe güzelim ‘Kut’ kelimesinin sonuna -sal eklenerek ‘kutsal’ denilmesi yanlıştır.
*örnek: model, misâl (Erm). Örnek kelimesi Ermeni dilinden alınmış, dilimizde yüzyıllarca kullanılmıştır, artık Türkçedir. Bu kelimeden ‘örneğin’ diye kelime türetmek doğru değildir; ‘meselâ’ kelimesini, Arapça’dan girmiştir diye kullanmak istemeyen; ‘sözgelimi’, ‘sözgelişi’ diyebilir.
*anahtar (Yun.) açmağa yarayan âlet; ‘açkı’, ‘açgıç’ kelimeleri, bu kelimenin yerini tutamamıştır.
*gül: Farsça ‘çiçek’ demek olan ‘gol’ kelimesini, Türkçe’de, çiçeklerin en güzeli kabûl edilen mâlûm çiçek türü için kullanmaktayız. Gül kelimesi, Doğu’dan gelmiştir, biz ise, “Batılılaşıyoruz” diyerek bu kelimenin yerine “Rose” demeğe kalkışmak, tam bir ahmaklık şampiyonluğu olurdu!
*kısmet (Ar.) : nasîb. ‘bölmek’ anlamına gelen bu kelimenin, yine aynı manâdaki ‘taksim’den farkı, ‘tarz’ anlatmasıdır ve cihâd hâtırasıdır. Allah’ın Müslümana helâl kıldığı ganimet, mücâhidler arasında ‘eşit olarak taksîm’ edilmez; her birinin gösterdiği yararlığa, rütbesine, atlı veya yaya oluşuna göre ‘kısmet’ edilir, durumuna göre pay edilir. Atlının kısmeti, yayanınkinden fazladır.
*enteresan (Frn): ilgi çekici. Bu kelime karşılığı olarak kimilerinin kullandığı ‘ilginç’; yanlış türetilmiştir: il-mek fiilinden, -gi yapım eki kullanılarak, alâka karşılığı ‘ilgi’ türetilmiştir, doğrudur, ‘ilgi’, türemiş isimdir: ‘ilgi-mek’ diye bir fiil yoktur ki, fiil köküne eklenen -nç ile ‘ilginç’ yapılsın. Kuruluşu sakat, gayrı meşrû kelimedir. Sıkça kullanılıyor olması, nikâhsız ilişkiden doğan çocuğun, sonradan, babanın nüfus kaydına geçirilmesine benzer.
*bilinç: Arapça ‘şuûr’ karşılığı, doğru olarak türetilmiş bir kelimedir: bil-mek fiil köküne -nç eklenerek, doğru olarak türetilmiştir.
*ortam: zemîn, çevre anlamına, yanlış türetilmiş bir kelimedir. Türkçe’de: -m yapım eki, fiil köküne eklenir ve ‘bir defa oluş’ anlatır: Doğ-mak fiilinden, doğ-(u)m (u, kaynaştırma sesi), öl-mek fiilinden: öl(ü)m, gibi. Türkçe’de ‘orta-mak’ diye bir fiil yoktur ki, fiil köküne -m eklenerek kelime türetilmiş olsun.
*esenlemek (Trk) selâmlamak. Darîr’in yazma eserinde, “ … Hz. Ali, o kabileye uğradı, onları esenledi”, diye geçer.
Korkusuzca potlar kıran bir gazeteci, Arapların eskiden beri ‘günaydın’ karşılığı olarak ‘selâmun aleykum’ dediğini, cehâletini haykırırcasına ilân ediyordu. Halbuki, Araplar, câhiliye çağında ‘günaydın’ için, ‘imte sabâhan’ derlerdi; ‘selâmun aleykum’, İslâm’la gelen esenleme ifâdesidir.
*bay: (Trk) zengin. Bu kelimeden türetilen ‘albay’ (mîrlivâ, alay beyi karşılığı) tutmuş, ‘ilbay’ (vâli karşılığı) tutmamıştır.
*ulus (Mng) millet, kavim. Bu Mongolca kelimeye -al eklenerek ‘ulusal’ denilmesi, hem gülünç, hem de acıklıdır. Bin yıldır kullanılan, bütün millet ferdlerinin bildiği ‘millî’ kelimesinin yerine bu kelimeyi kullanmak, bilgisizliğe dayanan zevksizliktir, zavallılıktır.
*birey: şahıs, ferd karşılığı dolaşıma sokulmuş olan bu kelimede bir kuzey Türkünün işgüzarlığı var gibi görünüyor: ‘Tatarca’ denilen kuzey Türkçesinde, ‘kimse’, ‘ferd’, ‘şahıs’ karşılığı ‘birev’ kullanılır. ‘Ferd’ kelimesinde, ‘teklik’, ‘başkalarından ayrı olma’ gibi manâlar vardır. ‘Şahıs’ ise, ‘belirli özellikleri olan’ gibi manâlar taşır (belirmek’le ilgilidir). Bu iki kelime, dilimizden atılınca, bütün bu manâlar ilişkisi, zihinlerimizden silinir, gider. Kelime ırkçılığına kapılıp ‘ferd’, ‘şahıs’ kelimelerini dilimizden atmak, bütün millet ferdlerinin beyinlerinden kim bilir kaç hücreyi kazıyıp atmaktır, dili fakirleştirmektir. Dille uğraşmak, ‘kuyumcu’ işçiliği gerektirir; ‘demirci’nin işi değildir. Dilimiz, câhil heveskârlardan, kifâyetsiz muhterislerden, haddini bilmezlerden çok çekmiştir.
*sofra: (ar.) sefer’de, yolculuk sırasında yenilen yemek, demektir. Osmanlı Türkünün ömrü seferde geçtiği için, yemeği ‘sofra’ olmuştur. Bizim ‘sofra’ dediğimize Arapça’da ‘mâide’ denir.
Çince’den geçmiş olduğu söylenen ‘su’, Yunancadan aldığımız ‘temel’, ‘sınır’ kelimelerini atmak, kimsenin aklından geçmez; öte yandan, bin yıldır aynı kültürü, İslâm dünya görüşünü benimseyip yaşadığımız Araplardan aldığımız, pek çoğu İslâm’la ilgili kelimeleri atmağa çalışmak da, sinsi İslâm düşmanlarının ve onlara kapılan kimi düşünme özürlülerinin “iş”idir.
1988 yılında vefat eden, cenâze töreni Büyük Hendek Neve Şalom Sinagogunda yapılan, eşi: Lydia, kızkardeşi Therese Negrin, torunları: Yonna, – Leoni Farni, Tilda-Thomas Tucker, yengesi: Lydia olan, Büyük Türk Milliyetçisi, Büyük Türk Düşünür olarak sunulan Bay İlhan Tekinalp’ın Milliyet gazetesindeki vefat ilânı. 15/11/1988
*** *** ***
22 Ekim 2023