En az otuz senedir “Türk Aklı” kavramını anlama ve anlatma çabası yahut sancısıyla geçen bir zihin çilesi yaşadığımı itirâf ederek söze gireyim. Türk Aklı’nı medeniyetimizin düşünce ve sanat ürünlerinde bulmak, bu ürünlerden damıtılmış hükümleri tasnifle göstermek, elbette bir yol olabilir. Fakat medeniyetimizin ürünleri, kolları, dalları kendi doğuş ve gelişme seyri içinde henüz toplanabilmiş değil. Dahası “Türk Medeniyeti” kavramını daha aydınlarımızın büyük çoğunluğu Doğu, Batı, İslâm başlıklı medeniyet dâirelerinden ayrı ve özgün bir yapı olarak görebilmiş, anlayabilmiş değil. Kendi medeniyetimizi ya “Doğu” veya “İslâm” ana başlığı altında bir kol, bir alt başlık olarak mütâlaa ediyoruz. Burada Doğu veya İslâm kavramlarını küçümseyen veya dışlayan bir kasıt aranmasın! Ama dünyadaki genel sınıflı yapılara aykırı olarak sosyo-ekonomik modelimizdeki sınıfsız, adâletçi ve tabiatıyla devletçi niteliğin ürettiği değerler sistemini göz önüne almadan, yapısal mâhiyeti bize zıt olan öteki modellerin yargılarıyla kendimizi tanımlamaya çalışmamız, zaman zaman ana değerleri örten, budayan, unsurlarını kendi yerlerinde değerlendir/e/meyen sonuçlar üretiyor.
O kadar ki, anlamaya çalışırken örtüyor, kurmaya çalışırken tahrip ediyoruz.
Burada kötü niyetli, düşmanca veya oryantalist fitnelerden söz ettiğim sanılmasın. Onlar apayrı konular. Dolayısıyla kendi medeniyetimizi anlamak veya anlatmak uğrunda hem malzememiz yeterince toplu değil, hem de kökten bir muhakeme hatâsı içindeyiz.
Bir kültür tarihçisi olarak Türk Aklı’nı tespit etmeye yöneldiğimde eldeki en sağlıklı malzemenin Türkçemiz olduğu fikrine gelmişimdir. Türkçemiz derken de bir yerlerde hazır metinlerin yeniden günümüz kamuoyuna sunulmasından bahsetmiyorum. Elbette ki Türkçeyle üretilen metinler, edebiyat, düşünce eserleri, dînî yorumlar bizim de malzememiz olacaktır; lakin şuradaki kastım o metinleri taze kuşaklara hatırlatmak da değil. Hatırlatmayı küçümsediğim de sanılmasın. Edebî, fikrî, dînî… okulların tezlerine de saygım var; ama kastım o da değil.
Düpedüz Türkçeden bahsediyorum.
Türk aklının icat ettiği ve içinde yürüdüğü, içinden konuştuğu Türkçe.
Yıllardır Türkçedeki muhakemeyi kuşatmaya, kucaklamaya çabalarım. Her seferinde takatimin yetmediğini bir hayranlık baygınlığı içinde görür ve önünde diz üstü çökerim. Bizim Toplumsak Aklı Anlamak adlı kitabımızı okuyanlar, birçok kritik noktada bu zihnî mâcerâmıza şâhit olmuşlardır.
Her kim dediyse, Türkçenin bir matematik profesörleri heyetince kurgulanmış gibi mütâlâasına katılırım. Lâkin halkın bu dile dokunmadığı, işlemeden kullandığı zannı gülünç olur. Demek ki Türkçedeki ana nüve o derece sağlam ve kolaycı, kullanışlıdır ki; bu dilin içine giren kimse, bilinçli veya bilinçsizce dilin kuralları içinde benzer bir muhakeme edinmekte, gerektikçe de ana yapıyla uyumlu ilavelere muktedir olabilmektedir… Bu işleme örnek olabilecek Türkçeye dair çocuk icatları, kullanımları, mahallî ihtiyaçlarını bu dille karşılayan yerel ağız ürünleri pek çoktur.
Bendenizin yıllardır Türk anlama modeli üzerinde ısrarla duruşuma en sağlam dayanak da Türkçede bulduğum ve baştan beri orada duran zımnî bir ontolojiden ileri gelmektedir. O kadar ki; zannımca Türkçeyi anlasak, birçok ideolojik açıklamalara ihtiyaç kalmayacak, belki yıllardır konuşmakla beraber çözümleyemediğimiz inanç problemlerimiz kendiliğinden çözülecekmiş gibi gelir. Ne mezhepçilikler, ne tasavvufî cereyanlar, ne felsefî ekollere kadar uzanmadan dilimizdeki akılla buluşmanın çok daha sağlıklı sonuçlar vereceğini düşünürüm.
…
Son sekiz yıldan beri tanışıklığımızın bahtiyarlığını yaşadığım sevgili Macit Şayin kardeşim, “Türkçenin Kalbine Doğru” apaçık ve sağlam bir muhakemeyle yürüyen ve bu kitapta göreceğiniz yazıları yazalı beri, Türkçeye dönük hissettiğim borçluluk duygusunu önemli ölçüde üzerimden aldı.
Gönül bu kadarla yetinmeye razı olmasa da aziz dostumuzun hazine değerindeki metinlerini gölgelerim endişesiyle sözü uzatmayacağım.
…
Diliyor ve duâ ediyorum ki, sevgili Macit kendi anlama yoğunluğuna sahip zengin bir okuyucu kitlesiyle buluşsun.
Can-ı gönülden niyâz ediyorum ki, Türkçemiz, içindeki o muhteşem muhakemeyle yeni Türk nesillerini harekete geçirsin ve medeniyetimizin özgün ve görklü yapısı insanlık âlemine apaydınlık bir ufuk olsun.
Gelin Türkçenin kalbine inmeyi başarmış bu arkadaşımıza kulak verelim, başarılı adımlarının sayısını arttırmasına duâ edelim…
*
Uç sene evvel ilk baskısı yapılmıştı. İnşaallah nice baskılara ulaşsın…
…
Günümüz hayrolsun efendim.