Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu, Kırmızılar sitesinde “Yanlış Milliyetçilik” isimli bir makale yayımladı. Bu makalede, Türkçülüğü, Osmanlı’nın son devrinde Türkleri İslam’dan uzaklaştırmak için, Yahudilerin başlattığını iddia ediyor. Metinde söz konusu iddianın geçtiği bölüm aynen şöyle:
“Osmanlı’nın son devrinde, Türkleri, İslâm’dan uzaklaştırmak için Türkçülüğü yahûdîler başlattı; LEON KAHUN Türklerin milliyetçi duygularını okşayan Gök Bayrak adlı bir kitap yazmıştır. Sahte Türk kimliği olarak Munis Tekinalp adını kullanan Yahudi dönmesi Moiz Kohen (1883-1961) Türkün Yeni Amentüsü’nü yazmıştır. (Hâkimiyet-i Millîye Matbaası, Ağustos 1928, Ankara). Tekin Alp (Moiz Kohen), Fransa’da, yahûdî mezarlığına gömülmüştür. Yahûdîler için en uygun durum: Türklerin, en büyük güç kaynağı olan İslâm’dan uzaklaştırılmasıdır. Bunun için, zâten Avrupa’ya “her bakımdan” yönelmiş Osmanlı yönetiminde ve fikir çevrelerinde, Avrupa’da revaçta olan Nasyonalizm akımından olabildiğince faydalanıldı; Türklük (İslâmsız) vurgusu yapıldı. Türkler, Avrupa menşeli Nasyonalizm akımını, görüşünü, ülkemiz gerçeğine ve şartlarına uyum sağlamak üzere, 1000 yıllık kültürümüz İslâm’la yoğurarak Milliyetçilik hareketine dönüştürdüler. Türk Milliyetçileri, İslâm’a saygılıdırlar. Kaskatı GERÇEK şudur: İslâm’dan sıyrılmış Türk, suyu çekilmiş, posası kalmış portakal gibidir.[1]
Maksudoğlu’nun bu iddialarının ne bilimsel ne de tarihî gerçeklikle bir uyumu söz konusudur. İslamcı-muhafazakar ideoloji mensubu kişilerin sıklıkla gündeme getirdikleri bu ve benzeri iddiaların arka planında Yahudi düşmanlığı bulunmaktadır. Bütün olumsuz gelişmelerin arkasında bir gizli güç arama, dış güç bulma gibi ön yargıların beslediği zihniyet yapısı komplo teorilerinden beslenir. Bu “dış güçler”, “gizli güçler” nedense hep Mason/Yahudi’dir.
Komplo teorileri olarak tanımlanan iddialar gerçekliğin bir yorumundan ziyade bireysel tatmini sağlayan malumatlardır. Kimi zaman bir ailenin, kimi zaman bir örgütün, kimi zaman bir halkın kendi kötü amaçları için birtakım planları hayata geçirdiği, başka insanları kullandığı, bu amaçları için ideolojiler dahi yarattıkları iddia edilir. Bunlara dair somut ve özgün bir kanıttan ziyade totolojiye başvuran “inançlara” komplo teorisi denir. Komplo teorisine başvuranlar kesin inançlılardır. Ne olursa olsun “inançlarından” taviz vermezler. Mesela COVID-19 vakaları karşısında geliştirilen aşıların insan DNA’sını değiştirmek için Amerikan’ın ürettiğine inanmak veya bu aşıyı Çin’in, Amerika’yı ve Avrupa’yı çökertmek için geliştirdiği yönündeki inançlar bir komplo teorisidir. En yaygın komplo teorilerinden biri de dünyayı beş büyük Yahudi ailesinin yönettiğidir. Bu beş aile öyle güçlüdür ki, dünyadaki bütün devletlerin hükümetlerini iktidara getirir, kullanır ve yıkar.
Komplo teorilerinde ana motivasyon, bilme güdüsüdür. Açıklanamayan olaylar anlaşılamayan olaylardır ve zihinde bir anlamı bulunmaz. Bunun için de olayla bağlantısı olmayan bir açıklama getirilir. Bu açıklama bilişsel ve mantıksal tutarlılıktan yoksundur. Zaten bu da önemli değildir. Önemli olan anlaşılmayan olaya bir açıklama getirmektir. Bu insan tipi de genellikle okumayan ve doğru bilgiye önem vermeyen cahil, yarı cahil kişilerdir. Komplo teorilerine inanların bir diğer özelliği de söz konusu kişi, grup, örgütlere olağan üstü bir güç atfetmeleri ve kendilerinin de bunun karşısında çaresiz olmalardır. Onlara göre olaylar aslında gayet ortadadır ama kimse bir şey yapamamaktadır.
Türkleri İslam’dan uzaklaştırmak için Türkçülüğü Yahudilerin ortaya attığı iddiası da bu tip bir komplo teorisidir. Bu iddianın bir diğer özelliği de İslamcıların, Türkçülüğü yabancı bir ideoloji gibi gösterme amacı taşıyan manipülatif nitelikli bir bilgi olmasıdır. Bu tip görüşler, İslamcı çevrelerde sıkça kullanılan bir malumattır. Örneğin, Türkçülerin kurucularının bile Türk olmadığını söylerken mal bulmuş mağribi gibi davranırlar. Kendilerince çelişki gibi gördükleri bu malumat karşısında sosyalistler de benzer tavır içindedirler.
Peki, Türk milliyetçiliğinin doğuşunda Yahudi aydınların etkisi var mıdır?
Batı düşüncesinin temelinde yer alan düşünürlerin büyük bir kısmı Yahudi veya Yahudi kökenlidir. İngiliz, Fransız, Alman vb. milletlerin düşünce tarihleri ve bunların toplamından meydana gelen Batı bilim ve düşüncesi Yahudi, Hıristiyan, deist, ateist pek çok inanç mensubunun katkısı ile yaratılmıştır. Din bu düşüncenin değerini ve niteliğini belirlemez. Aslolan düşüncenin kendisi ve toplumdaki işlevidir.
Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, deist, ateist inanışlı düşünürlerin Türk düşüncesindeki konumlarında ve etkisinde bu dini inanışlarına göre değer biçmek doğru bir yöntem midir?
Elbette Türk düşüncesinde ve bunun içinde Türk milliyetçiliğinde farklı dinden, etnisiteden, kişiler vardır. Bu etki ortaya çıkış, gelişme, güçlenme açısından gözardı edilemeyecek kadar açıktır. Ayrıca bu etki olumsuz değil olumlu bir niteliktedir. Türk milliyetçiliğinin doğuşuna doğrudan ve dolaylı olarak etki eden Yahudi aydınlar da “Bir ideoloji yaratalım da Türkler İslam’dan uzaklaşsın” gibi amaç gütmez. Türk milliyetçiliği toplumsal bir olgudur ve ancak toplumsal ve tarihi olgularla kaynağı, gelişimi, izah edilebilir. Osmanlı dönemi Türk milliyetçiliği her aşamasında İslam ile bir sorun yaşamamıştır. Aksine Türkçülüğün kurucusu sayılan Gökalp örneğinde görüldüğü gibi Türkçülüğün gayesini “Çağdaş bir İslam Türklüğü” yaratmak olarak değerlendirmişlerdir.
İnsanlar bilgisayar mıdır? Ne yüklersen onu mu verirler?
Bu kadar mekanik bir düşünme biçimi insanı insan olma vasfından çıkaran yaklaşımlardır.
Biz şunu biliyoruz ki Türk milliyetçiliğinin kökenleri, Tanzimat’a kadar uzanır. Mesela ilk resmi-gayr-i resmi gazetenin yayımlanmasını aynı zamanda Türkçülüğün de ortaya çıkmaya başladığı zaman dilimi olarak görebiliriz. Çünkü gazetelerin yayımlandığı dilin, halkın anlaması için sadeleştirilmesi gerekmiştir. Halkın gazete okuması ortak bilgi ve kültürün de ortaya çıkması anlamına gelir. Bu durum, dolaylı da olsa Türk kimliğinin görünürlük kazanmaya başladığı bir zaman dilimidir. Tanzimatla başlayan yurt dışına öğrenci gönderilmesi ve bunun sonucunda Namık Kemal, Ziya Paşa, Suavi gibi ilk nesil aydınlarla, Türkçülük ve siyasî bir İslamcılığın da tecessüm etmeye başladığı görülür.
Resmi olarak Harbiye okullarında ilk defa bir Türk tarihinin okutulmaya başlanmasını, bilinç olarak Türkçülüğün de fiilen doğuşu olarak görebiliriz.
Aslında Türkçülüğün ne zaman kim tarafından kimin etkileriyle doğduğu açıktır. Pek çok bilimsel ve popüler eser yazılmıştır. Yani, bilinen ve tartışılmaya mal bırakılmayacak kadar halledilmiş bir konudur.
Peki niçin sık sık bu gündeme getirilir?
Bu aslında akademik bir sorun değil, ideolojik bir bakış açısının sonucudur. Yahudi düşmanlığının yanında Türk milliyetçiliğini küçümsemenin ve ötekileştirmenin bir sonucudur. Türk milliyetçisi olarak kendini tanılayanlar ise “İslam eşittir Türklük” yargısını benimsemektedir. Oysa, İslam eşittir Türklük olsaydı Osmanlı’da Türkçülük diye bir akımın doğmasına ihtiyacı hissedilmezdi. Osmanlıcılık da görülmez, yeni bir millî Türk devleti de kurulmazdı.
Avrupa’da milliyetçilik, bizden yüz yıl önce fiilen ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda da millî devletler kurulmaya başlanmıştır. Bu konuda biz Türkler sadece Avrupa milletlerine değil Osmanlı’daki diğer milliyetlere nazaran da geç kaldık. Tarihî gerçeklik budur.
Üzerinde durulması gereken bir nokta, Türk milliyetçiliğinin kaynakları içerisinde Türk olmayanların etkilerinin İslamcılar ve sosyalistler tarafından ısrarla gündeme getirilmesidir. Söylemde ırkçılığa karşı olan ve olduğunu düşünen bu çevrelerin ısrarla Türk milliyetçiliğinin kaynakları içerisinde “ırkî” bir kategorileştirmeye başvurması, kendilerinin ontolojik ırkçılıkla müptela olduklarının açık bir göstergesidir.
Türk milliyetçiliği her zaman için ırkı bir temele dayanmadığını bütün etnik kimlikler üzerinde bir kimlik olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Gökalp’in Kürt, Tekinalp’in Yahudi, Arvasi’nin Arap, Ömer Seyfettin’in Çerkez olduğu iddiasını ısrarla vurgulayan zihniyetin elbette ırkçılıkla malul olması kadar doğal bir şey yoktur.
Peki bunlar bizim için önemli midir?
Elbette değildir.
Munis Tekinalp’in bir Yahudi ve adının da Moiz Kohen olması Türk milliyetçiliği açısından bir sakınca doğurmaz. Bir aydının Türk milliyetçiliği bakımından önemi yaptığı katkının niteliği ve belirleyiciliğine göre değişir. Katkının doğrudan veya dolaylı olarak yapılması da konumunun belirlenmesinde önemlidir.
Türkoloji’nin doğuşu Osmanlı-Türk biliminin değil, Almanya, Rusya ve diğer Avrupa ülkelerindeki araştırmalara dayanır. Bu demektir ki, Avrupalılar modern Türk kimliğinin inşasında belirleyici bir etkiye sahiptir. Burada bilinmesi gereken, bu Türkologların araştırma motivasyonunu bir Türk kimliği yaratmak oluşturmamaktadır. Temel motivasyon Türk kültürünün, dilinin, tarihinin araştırılması ve bilinmeyenlerin ortaya çıkarılması oluşturmaktadır. Milliyetçilik ise bu araştırmaların doğal sonucudur.
[1] Mehmet Maksudoğlu, “Yanlış Milliyetçilik”, https://www.kirmizilar.com/yanlis-milliyetcilik/ (31 Mart 2024)