Türkistan’da Bulunan ve Tarihin Bilinen İlk Pantolonundan, Türkiye’ye Gelen Damga

Sanat insanların ve sosyal grupların fiziki-sosyal dünyayı algılama ve yorumlama tarzıdır. Başka tabirle sanat duygu ve aklın ürünü olan gelenektir. Gelenekler ise mitolojik ve tarihte kökleri olan yaşama sürecini ifade eder.

Sosyal bilimler yapıları gereğe siyasal düşüncelerle yakından ilgilidir. Mesela bir araştırmacı ne kadar bilim için bilim yapsa da onun bulgularını birileri istediği takdirde çok rahatlıkla siyasallaştırabilir. Çünkü tek tip eser okuyanlar sadece okudukları gerçeklik sanıp, haberdar olmadıkları ya da sahip oldukları bilgilerin dışındaki farklı görüşlerden haberdar olmadıkları için ilmi bilgilerin siyasallaşmasına katkı yapabilirler.

Mesela Bender, bir bilginin siyasallaşması konusunda önemli iddialarda bulunarak şöyle der: “Tanınmış halı bilginleri de halı ve kilim dokumacılığının Kürtler tarafından icat edildiğini, İranlılarla Türklerin bu sanatı sonradan Kürtlerden öğrendiklerini öne sürmektedirler… Halı ve kilimin vatanı Zağros yöresidir… Kürt halıları geometrik desenli halılar ve çiçek-bitki desenli halılar olarak iki büyük grupta toplanır…[1].

Bender’in bu görüşü, konu hakkında ilmî çalışmalar yapanlarca doğrulanmamaktadır. Çünkü halı, kilim ve benzeri dokumalarda kullanılan geometrik, yani simetrik örneklerin Türklere, çiçek ve bitki, yani asimetrik örneklerin ise Farslara ait oldu konunun uzmanlarınca kabul edilmektedir. Diğer yandan Kürt dokumaları hakkında, 1953’te saha çalışmalarına dayalı doktora tezi yapan ve özellikle Kafkasya Kürtleri hakkında yaptığı çalışmalarla tanınan Aristova, “Irak, Türkiye, Suriye ve Kafkasya’da dokunan Kürt halılarında motif olarak sembolik hayvan figürleri (koçboynuzları, kare şekiller vb.) vardır; geometrik şekiller, battaniyelere özgüdür[2] diyerek, Farslara özgü olan asimetrik şekilleri yani çiçek ve bitki şekillerinin Kürtler tarafından hiçbir zaman kullanılmadığını ifade eder. Halı dokumacılığıyla ilgili Rus etnograflarından A. Miller de 1924 yılında yayımlanan eserinde aynen şunları yazmaktadır: “Fars dokumalarında hâkim olan ‘çiçek ve bitki’ motifidir. Kafkasya’da arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan höyüklerdeki halı motifleri tamamıyla 14–15. yy.daki göçebe Türklerin nakışlarıyla aynilik gösterir. Kafkas dokumacılığına Türklerin bu katkısını görmezden gelemeyiz[3].

Dokumalar, deri ve at koşumları gibi insanların günlük hayatta kullandığı eşyalar ve üzerlerindeki işretler özellikle Rus arkeolog Rudenko’nun bulgularıyla daha çok önem kazanmıştır. Rudenko, 1947-1949 yılları arasında Yukarı Altay bölgesindeki “Pazırık Kurganları”nda yapmış olduğu arkeolojik kazılarda deri giysi, kürk, at koşum takımları, keçe, halı gibi çok çeşitli eşyaları bulmuştur. Çok ilginçtir, Rudenko bu eserlerin Türkler tarafından yapılabileceğini kabul etmediği için bunları yapanları Hint-Avrupalı halk olarak ifade ettiği İskitler’in olduğunu yazmıştır. Onun bu ifadesi ise önceleri Batlı araştırmacıların çoğunlu tarafından kabul edilmiştir. Fakat yapılan son çalışmalar ile “Esik Kurganı”nda (Issyk Kurgan) bulunan* “altın adam” heykelinden sonra İskitlerin Hint-Avrupalı bir halk olmadığı, onların kullandıkları eserler ve üzerlerindeki damgalar vasıtasıyla anlaşılmıştır. Ayrıca İskitlerin Hint-Avrupa halklarına ait bir dil kullandıkları da bu güne kadar yapılan çalışmalarla desteklenmemiştir. Çünkü onlardan kalan bir tek yazılı belge bulunmamıştır[4]. Ancak İskit’lere ait olduğu söylenen arkeoloji ve etnografya eserleri üzerindeki damga ve süslemelerin Türklerin otantik damga ve süslemeleriyle örtüşmektedir.

Pazırık Kurganı’ndaki buluntularda at üzerindeki askerin pantolon giydiği, (Hint-Avrupalılar pantolonu M. S. 4. asırdan itibaren giymeye başlamışlardır.) halıdaki geometrik damgalar ile atın koşum şeklinin Hint-Avrupalı halkların kullandıklarıyla ilgisiz olduğu yapılan basit bir araştırma ve karşılaştırmayla dahi anlaşılır.

Bu makalede, Pazırık kurganından çok daha eskilere tarihlenen ve Doğu Türkistan’da bulunan, bugüne kadar yapılan çalışmalara göre, dünyanın bilinen ilk pantolonundan hareketle, Türkler ile Avrupalıların tarihinde pantolonun ve söz konusu pantolondaki damganın Türk kültür tarihindeki yeri bazı örneklerden hareketle tartışılacaktır.

Avrupa’da ve Türklerde Pantolon

Pantolon sözcüğünün Avrupa’da hiç hoş olmayan bir anlamı vardır. Çünkü konu hakkında araştırma yapan Fransız Bard’a göre “1786’da yayımlanan Fransız akademi sözlüğünde “mecazi anlamda pantolon ‘amacına ulaşmak için birçok kılığa giren ve her rolü oynayan birine denir. İtalyan komedisinin bu tipi ‘pantolonnade’ (soytarılık, güldürü) denen dans figürleriyle tanınır; çeşitli soytarılıklara, maskaralıklara, şaklara ‘pantolonnade’ denir”[5]. Pantolonun kökeni ise IV. yüzyılda Roma’da öldürülen Aziz Pantaleone anısına Venediklilerin “duydukları sevgi ve saygının bir ifadesi olarak giydikleri dar ve uzun külotlara pantoloni adı vermelerine dayanır. Fransa krallığında pantolon XVI. yüzyılda bir commedia dell’arte tipi aracılığıyla tanınmıştır”[6]. Böyle olmakla beraber “19. yüzyıl başlarına kadar Avrupa’da giyilen, genel olarak belden ve dizden büzgülü, bugünkü golf pantolonuna benzeyen, bir çeşit kısa pantolon olan giysi ‘külot’ olarak adlandırılır”[7].

Şekil 1 – Romalı askerler, M. S. 972 (İnternet ortamanından).

Günümüzdeki pantolona benzer pantolonun Batı’da kullanılması çok yeni denecek kadar bir tarihi geçmişi sahiptir. Mesela Bard, bu konuda şunları yazar: “Pantolon başlangıçta bir erkek simgesidir ve kadınların giymesi yasaktır… Galyalılar poturu büyük olasılıkla İÖ II. Yüzyıldan başlayarak Kelt ve Cermen etkisiyle giymişlerdir. Ama Doğu’da Persler ve Medler çok eskiden beri bol pantolon giyerlerdi.* Kuzey Avrupa’nın savaşçı ve avcı halkları da soğuktan korunmak ve ata binmek için bol pantolonları tercih ederlerdi. Yunanistan’da köleler, barbarların yoğun olduğu birçok bölgede zorunlu olarak dar pantolon giyerlerdi. Ama Akdenizli erkekler, Yunanlılar ve Romalılar iki parçalı, kapalı bu giysiden nefret ederlerdi. Poturla tanışan Romalılar onu ilk başta ‘barbarlığın bir simgesi’ gibi gördüler[8]. Potur (braies) denilen giysi dikişsiz olup insanın bacak arasını örtmek için kullanılmıştır (Bakınız: fotoğraf 18, bu fotoğraftaki giysi 1250 yılındaki “potur”u temsil etmektedir.) Yazarın ifade ettiği gibi potur ve pantolon bir bakıma o tarihte Avrupa’da kölelerin ve aristokrat olmayanların giydiği bir giysidir.

Avrupa sanatına bakıldığında insanların nasıl giyindiği bazı resimlerden ve kiliselerdeki mozaiklerden anlaşılmaktadır. Mesela kiliselerdeki mozaikler ile Romalı askerin giysilerine bakılırsa onların pantolon giymediği görülür. Dolayısıyla Pazırık kurganında bulunan pantolonlu insanlardan hareketle İskitlerin Hint-Avrupalı bir halk olmadığını söylemek mümkündür. Eğer İskitler, Hint-Avrupalı bir halk olsaydı, varisleri olan diğer halklarda da pantolon geleneğinin olması, hatta bu geleneğin gelişerek devam etmesi gerekmez miydi?

Şekil 2 – M. Ö. V. asır Türk askeri, Issık Kurganı (İnternet ortamanından).

 

Avrupa’da “ortaçağın sonundan başlayarak erkekler bel hizasından dizlere kadar inen külotlar giymişlerdir ve baldırlarda ise jartiyerle tutturulmuş çoraplar vardır”[9]. Avrupa’da külot, statüsü yüksek insanları, yani aristokratları; sankülot ve pantolon ise statüsü düşük yani onlara göre barbarları, yoksuları, köylüleri ve benzerlerinin temsil eder. Fakat önceleri fakirlerin kölelerin, denizcilerin giydiği pantolon XVIII. ve XIX. yüzyıldan sonra aristokratlar tarafından da giyilmeye başlanmıştır[10]. Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da “Pantolon başlangıçta bir erkek simgesidir ve kadınların giymesi yasaktır”[11].

Dünyada Biline İlk Pantolon

Bu pantolon hakkındaki bilgilerimizi Wagner’in yukarıda belirttiğimiz ettiğimiz yazısından hareketle ifade edeceğiz.

Kazının yapıldığı yer Doğu Türkistan’da bulunan Turfan şehrine yakın Yanghai adıyla bilen eski bir yerleşim yeridir. Burası 1970’lerin başında yerel köylüler tarafından keşfedilmiş ve Wagner başkanlığında yapılan ve 2014 yılında sonuçları açıklanan kazılarda 500’den fazla mezar kazısı yapılmıştır. Bu mezarların ikisinde çok önemli eşyalar bulunmuştur. Bunlardan birinde 40 yaşındaki bir askerin mumyalanmış bedeni ve üzerindeki eşyalar ile bronz, ahşap, altın, taş, kabuk, deri ve yünden imal 41 iyi korunmuş tarihi eser bulmuştur. Diğer mezar da ise tarihin bilinen en kadim pantolonu bulunmuştur. Pantolon sahibi askerinde öldüğünde 40 yaşlarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu mezarda ayrıca at koşumlarından olan at kırbacı, süslü atkuyruğu, ok kılıfı ve yay bulunmuştur.

Şekil 3Harita (Wanger’in çalışmasından).

 

Kazı yapılan bölgenin iklim şartlarından dolayı, arkeolojik kazılarda ortaya çıkan pantolonlar, etekler, çizmeler ve deri mantolar çok az hasarla günümüze kadar gelmiştir. Yapılan iklim bilimi, antropoloji, dil bilimi ve arkeolojik tetkikler sonucu bu eserlerin M. Ö. 1500 ile 1200 yıllarından kaldığı belirtilmiştir.

Wagner’e göre, Yanghai’deki buluntular Turfan ve Hami bölgelerinde (Wagner, bu bölgede bir de İskit/Saka şehir devletinin varlığından bahseder) yaşayan, ancak yazılı tarihi belgelere göre az tanınan yerli halktan kalmıştır.

Kazılarda bulunan pantolonu giyen insanların atalarının da pantolon giydiğini belirten Wagner, kazılardaki buluntular M. Ö. 7 ile 3. yüzyılda giyilen yöresel çoban giysilerle örtüşmektedir der. Diğer yandan Xiongnu (Hiung-nu yani Hun) göçebelerinin M. Ö. 3 ile 1. yüzyıllarında giydikleri giyseler de bunlarla aynıdır diyen Wagner, söz konusu pantolonu giyen insanların atalarının da pantolon giydiklerini belirtir.

 

Şekil 4 – Pantolonun aslı (Wanger’in çalışmasından), (Soldaki resim). 1950’lerde örülmüş bir çorap (Damal-Ardahan), (Sağdaki resim);  (Resimler, Mustafa Aksoy’un özel arşivinden alınmıştır)

 

Wagner’e göre “M. Ö. 1200’den M. S. 300’e kadar, bir dönemlerden kalma giysilerin kesimlerinin deşifre edilmesi kumaş kesimlerinin ne zaman kesilmeye başlandığını gösterir. Bu tarz bir kesim başlarda kesinlikle alışılmış değildi. Çok başarılı bir kalıp dokuması ve dikişlerin iyi düşünülerek yerleştirilmesi sayesinde etekler ile ceketler bedene uygun şekilde hazırlanmıştır” diyerek kazılarda ortaya çıkarılan eserleri yapanların terzilik mesleği hakkında da önemli bilgiler verir. Diğer yandan Wagner’e göre “M. Ö. 3. yüzyılın ortalarına kadar hem erkekler, hem kadınlar Asya ve Avrupa´da dikişsiz örtülerle bedenlerini örtmektedirler”. Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi Wagner ve ekibinin bulduğu pantolonu giyenlerin varisleri olan Xiongnu’lar (Hiung-nu) devrinde dahi, onlardan başka Asyalı ve Avrupalı halklar pantolondan habersizdir.

Şekil 5 – Pantolondaki damganın çizimi.

 

Wagner, atın binek hayvanı olarak kullanılmaya başlanmasıyla pantolon arasındaki ilişkiyi de şöyle izah eder: “Bu pantolonları giyen atlı savaşçıların silahları ve bazı özel eşyaları da mezarlarına konmuştur. Pantolon yaklaşık 3200 sene önce üretilmiştir. Yani pantolon, Avrasya bozkırlarında atlı savaşçıların ilk ortaya çıktığı zamanda yapılmaya başlanmıştır. İncelemelerimiz bugün bildiğimiz pantolonun biniciliğin başlangıcıyla alakalı olduğunu ortaya koymuştur”. Wagner kazılarda bulunun çizmenin de yaklaşık 2600 senelik olduğunu belirtir.

Şekil 6Çizme (Wanger’in çalışmasından).

Türk lehçelerinin bazılarında pantolon kelimesi: Eski Türkçe: üm; Sahaca: bürüüke; Kumanca: könçek (qwm); Kırgızca: şılım;   Azerice: şalvar; Türkmence: balak; Tatarca: çalbar; Kırım Tatarca: ştan (crh).

Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya Gelen 3.500 Yıllık Damga

Etnografya eserleri tarih yazımında ve sosyal bilim araştırmalarında bazı hallerde yazılı belgelerden daha önemlidir. Başka tabirle etnografya eserleri görülenden farklı özellikleri içinde barındırmaktadırlar. Ayrıca bu eserleri yapanlar devletlerin ya da bazı yöneticilerin tarih yazıcıları olmayıp kendi duygu ve düşünlerini maddi kültür unsurları vasıtasıyla ifade ettikleri için o eserlerin “en otantik tarihî belgeler” olarak kabul edilmeleri gerekir.

Şekil 7 – (A) dokumadan ayrıntı, (Novosibirsk-Batı Sibirya); (B) Çorap (Çamlıhemşin-Rize); (C) Bir kilimden ayrıntı, (Isparta) (Resimler, Mustafa Aksoy özel arşivinden alınmıştır).

 

Tarihi yazımında etnografya eserlerinin nasıl kullanılmasına dikkat çeken, çağımızın önemli tarihçilerinden biri olan Burke, türlü etnografya eserinin tarih yazımında nasıl kullanılacağını örnekleriyle anlatır[12]. Fakat ülkemizdeki tarihçilerin bu eserlere olan ilgisinin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.

Sanat eserleri sosyo-kültürel ortamlarda meydana geldiğine göre, o sanat eseri, onu yapanın zihniyet dünyasıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle, özellikle ananevi sanat eserlerini araştırırken sosyo-kültürel tarihî göz önüne almadan yapılan değerlendirmeler yetersiz kalmaya mahkûmdur. Başka tabirle, bu makalede bir kısmını sunduğumuz, görsel belgeler üzerindeki damganın Doğu Türkistan’dan yola çıkarak, Novosibirsk, Damal, Kars, Çamlıhemşin, Isparta, Balıkesir ve benzeri Türk kültür coğrafyasında görülmesini hangi kültür teorisine* açıklayabilir?

Sonuç olarak, Türklerin bilinen kadim dönemlerinden günümüze gelerek, makalemize konu olan damga, Türk tarihine şahitlik etmektedir. Çünkü bu damga ve benzerleri başka halkların -mesela Hint-Avrupalı halkların- geleneksel, yani otantik kültürlerinde yoktur.

KAYNAKLAR

[1] Bender, C., Kürt Tarihi ve Uygarlığı, İstanbul, 2000, s. 230-231.      

[2] Aristova, T. F., Kürtlerin Maddi Kültürü/Geleneksel Kültür Birliği Sorunu (Çev. İ. Kale; A. Karabağ), İstanbul, 2002, s. 181.

[3] Miller, A., Kovrovıye İzdeliya Vostoka, Leningrad, 1924, s. 22-23.

* Esik Kurganı, 1969 yılında K. Akişev başkanlığındaki Kazakistan Tarih, Etnografya ve Arkeoloji Enstitüsü’nün arkeolog ekibi tarafından keşfedilmiştir. Bu kurgan aynı zamanda İskit (Saka) kurganı olarak tanımlanır ve buluntuların M. Ö. 5. yüzyıldan kalma olduğu tahmin edilmektedir. Pazırık Kurganı ise M. Ö. 3-4 asır olarak tarihlenmektedir.

[4] İskitler ve Sarmatlar’ın “İran dilleri konuştukları düşünülüyor” demek daha doğru olur. Zira bu varsayım, bu konuda araştırma yapmış olan Batılı bilginlerden kaynaklanmaktadır.  Yoksa elimizde İskit dili malzemesi metinler yoktur”.  İsenbike Toğan’ın  Melyuko’nun  “İskitler ve Sarmatlar”  makalesinin çevirisine yazdığı dipnot. Melyuko, İ. A., “İskitler ve Sarmatlar”  (İ. Toğan), Erken İç Asya Tarihi (Der. D. Sinor), İstanbul, 2000, s. 141.

[5] Bard, C., Pantolonun Politik Tarihi (Çev. İ. Yergiz), İstanbul, 2011, s. 8.

[6] Bard, C., a. g. e., s. 8.

[7] Bard, C., a. g. e., s. 7.

* M. Aksoy’un notu: Dünyadaki bilinen ilk pantolon, Almaya, Doğu Türkistan ve Çin arkeologlarınca Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde Alman arkeolog Wagner başkanlığından yapılan bir kazıda bulunmuştur. Bakınız: von Mayke Wagner, “Xınjıang, Chına Silk Road Fashion”, Forschungsberıchte Des DAI  (Des Deutschen Archäologıschen Instıtuts),   2014,  Faszikel 1.

[8] Bard, C., a. g. e., s. 7,  9.

[9] Bard, C., a. g. e., s. 9.

[10] Bard, C., a. g. e., s. 10, 26, 27, 7.

[11] Bard, C., a. g. e., s. 7.

[12] Burke, P., Afişten Heykele Minyatürden Fotoğrafa Tarihin Görgü Tanıkları (Çev. Z. Yelçe), İstanbul, 2009.

* Bilenen kültür teorileri bu hareketliliği açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

Yazar
Mustafa AKSOY

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen