Türkiye-Afrika Zirvesi’nde Ortak Vizyon

Bu noktada yeni Afrika’yı tanımlarken sömürgeci mirasın olumsuz etkilerinin sonlandığı, yerel kalkınma öncelikli bir ekonomik modelin benimsendiği, doğal kaynaklar ve zenginliklerden bölge halkının maksimum düzeyde faydalanacağı bir anlayışın öncelendiği, kültürel çeşitlilik korunurken bir taraftan da kültürel çoğulculuğun bir zenginlik olarak kabul edildiği ve son olarak demokratik ve sivil yönetimlerin kıta genelinde yaygınlaştığı bir siyasi yelpazeye işaret edilmektedir. Bu bağlamda şekillenen yeni Afrika, dünya siyasetinin geleceğinde önemli rol oynaması kaçınılmaz bir hale gelecek, küresel siyasetteki adaletsizliklerin de son bulması konusunda sistemin başat aktörleri üzerindeki baskı giderek artacaktır.

*****

İsmail Numan TELCİ

Türkiye’nin küresel sisteme yönelik eleştirilerinin Afrika kıtasından da önemli oranda destek bulması Türkiye ile yeni Afrika’nın gelecek vizyonunun büyük ölçüde örtüştüğünün, bunun da ötesinde birbirini destekler nitelikte olduğunun göstergesidir. Bu çerçevede İstanbul’da düzenlenen Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesinde uluslararası sistemdeki sorunlara yönelik küresel değişim vizyonunun ortaya koyulduğu dikkat çekmektedir.

Türkiye’nin Afrika’ya yönelik ortaklık zirvelerinin üçüncüsü 16-18 Aralık tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşti. Afrika ülkelerinin yoğun ilgi gösterdiği gözlemlenen zirvede son yirmi yılda ivme kazanan Türkiye-Afrika iş birliğinin daha da ileriye taşınması için barış, güvenlik ve adalet kavramları çerçevesinde insan odaklı gelişme, güçlü-sürdürülebilir büyüme kapsamında yeni eylem planı kabul edildi. En geniş katılımlı zirvelerden birisi olarak kayıtlara geçen bu buluşma, önümüzdeki yıllarda Türkiye ve Afrika ülkelerinin başını çektiği yeni bir siyasi vizyonla ortaklıkların inşa edilmesine temel oluşturacak bir platform olarak görülmelidir. Söz konusu zirvenin sadece Türkiye-Afrika ilişkilerinin değil, küresel siyasetin de dönüşümünde öncü ve küresel adaletsizliğin sonlanmasına yönelik kurumsal adımlardan birisi olarak görüleceğinin altı çizilmelidir.

Sömürge Mirasının Sonu

Afrika’nın dünya siyasetinde yeri, yakın tarihe kadar sömürgeci güçlerin mücadele sahası olarak nitelendirilmekteydi. Bağımsızlık mücadelelerini kazanan Afrika ülkeleri, resmi anlamda bağımsız olmalarına rağmen eski sömürgeci ülkelerin siyasi, askeri ve ekonomik nüfuzundan kurtulamamış, hatta sömürgeciliğin yeni bir formata dönüştüğü tartışmaları yapılagelmiştir. Bu bağlamda ilk dönemde Fransa, İngiltere, İspanya, Portekiz, Belçika ve Hollanda gibi Avrupalı sömürge imparatorluklarının tahakkümünde, ardından Soğuk Savaş döneminde ABD-SSCB’nin mücadele ettiği bir alan olarak kalan Afrika ülkeleri, tam anlamıyla milli potansiyellerini ortaya çıkaramamış, siyasi ve ekonomik bağımsızlıklarını elde edememiştir. Öyle ki günümüzde dahi Batılı devletler, Afrika ülkelerini hala eski sömürgeleri olarak görmeye ve nüfuzlarını muhafaza etmeye çalışmaktadır.

Ancak Soğuk Savaş sonrası küresel siyasette yeni aktörlerin Afrika’da siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini geliştirmek için pro-aktif diplomatik girişimleri ve Afrika ülkelerinin de artık sadece kalkınma ve büyüme için Batılı ülkelere muhtaç olmadığını fark etmesi, bölgesel aktörlerin ilişki ağını dönüştürdü. Afrika’da yükselen güçler olarak tanımlanan Çin, Hindistan, Japonya ve Brezilya gibi kıta dışı aktörler ve Türkiye gibi kıtayla derin bağlara sahip ülkeler bir anlamda Batılı ülkelerin endişeyle takip ettiği ve kıtada etki alanlarını günden güne arttıran bir konuma gelmiştir. Bu ülkeler arasında en dikkat çekenleri şüphesiz Türkiye ve Çin’dir. Çin kıtayı kendi agresif ekonomik büyüme politikasının ve ticari gelişiminin önemli bir havzası olarak görmekte ve gerçekleştirdiği stratejik liman, altyapı, ulaşım yatırımları ve ticari ilişkileriyle konumunu güçlendirmektedir.

Eşit Ortaklık, Kazan-Kazan Siyaseti

Öte yandan Türkiye gibi tarihsel olarak Afrika ile ciddi ilişkileri bulunan ve coğrafi açıdan bölgeye komşu bir aktörün, bölgedeki köklü mirasını yeniden canlandırma girişimleri Afrika’da hem toplumsal hem de siyasi düzeyde olumlu bir karşılık bulmuştur. Nitekim Türkiye, Afrika kıtasını başlı başına bir değer olarak görmüş ve kıta ülkelerinin yerli ve milli potansiyellerini keşfetmeleri ve bu etkileşimden ortaya çıkacak faydadan ortak bir şekilde yararlanılması şiarıyla bölgeye yönelik politikalarını şekillendirmiştir. Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkilerini ‘eşit ortaklık ve kazan-kazan’ ilkeleri temeline oturtmak suretiyle, 2005 yılında Afrika Yılı ilan ederek bölgeye yönelimini bir dış politika hedefi olarak belirlemiş, 2008’de ise ilk Türkiye-Afrika zirvesini gerçekleştirerek Afrika Birliği’nin stratejik ortağı olma amacını bölgedeki paydaşlarıyla paylaşmıştır.

Türkiye bu angajmanlarını giderek artırırken, bir taraftan kıtaya yönelik bütüncül bir politikayı hayata geçirmiş bir taraftan da ikili iş birlikleriyle kıtanın geneline yayılan mikro düzeyde bir ortaklık ağı inşa etmiştir. Geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen III. Türkiye-Afrika Zirvesi bu anlamda Türkiye’nin özellikle AK Parti döneminde ciddi önem gösterdiği Afrika’daki ortaklık ağının nasıl geliştiğini anlamak açısından önemli bir göstergedir. Nitekim Çin ve Rusya gibi Afrika’ya dair son dönemde çıkar odaklı politikalar yürüten aktörlerin düzenlediği benzer zirvelere katılım Türkiye’deki zirveye gösterilen ilgiden çok daha düşük düzeyde kalmıştır.

Çin ve Türkiye örneklerinde görüldüğü üzere, Afrika’da geleneksel güçlerin nüfuzunu yitirdiği ve buna paralel olarak yükselen güçlerin bölge siyasetinde daha etkili olduğu uzun süredir tartışılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye ve Çin gibi aktörlerin Afrika’daki siyasi, askeri ve ekonomik gelişmelerde daha görünür hale gelmesi dikkat çekmektedir. Buna karşın Fransa’nın eski sömürgeleri ile kötüleşen ilişkileri, Avrupalı aktörlerin Afrika ülkeleriyle yaşadıkları siyasi ve ekonomik gerginlikler ve ABD’nin tek taraflı politikalarının bölge ülkeleri üzerinde yarattığı rahatsızlık, Afrikalı ülkelerin kıtada varlık gösteren yeni aktörlerle yeni işbirliği imkanlarını değerlendirmesinin önünü açmıştır. Bu bağlamda yakın tarihe kadar Afrika’da yükselen güçler olarak nitelendirilen ülkelerin artık kıtanın en kritik aktörleri konuma gelmesi, küresel siyasette Afrika tartışmaları bağlamında yükselen güçler döneminin sona erdiği ve bu güçlerin artık eski sömürgeci güçleri devre dışı bırakacak etkinliğe ulaştığı değerlendirmelerine sebep olmaktadır.

Yeni Afrika’nın Doğuşu

Bu durumun en açık göstergelerinden birisi Afrika’nın önde gelen aktörlerinin geleneksel davranış kalıpları dışına çıkarak sömürgeci mirası net bir şekilde reddetmeleri, ulusal çıkarlarını öncelemeleri ve yerel kalkınma stratejilerini hayata geçirmeleridir. Bu anlamda Cezayir ve Mali’nin son dönemde Fransa’ya karşı tutumu dikkat çekmektedir. 2021 yılının başlarında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ülkesinin Cezayir’in geçmişindeki politikalarına yönelik yaptığı yorumlarla başlayan kriz, Cezayir tarafının ciddi tepki göstermesiyle büyürken, Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun’un Fransız mevkidaşının telefonlarına cevap dahi vermediği bir düzleme evrilmiştir. Cezayir daha da ileri giderek Fransa’daki büyükelçisini geri çekerken, Fransız askeri uçaklarına hava sahasını kapatma kararı almıştır.

Benzer şekilde Mali de Macron’un “Fransa olmasa Mali teröristlerin eline geçerdi” sözlerine sert tepki göstererek Fransa’nın Bamako Büyükelçisi M. Joel Meyer’i Dışişleri Bakanlığına çağırarak nota vermiştir. Birkaç sene öncesine kadar düşünülmesi dahi zor olan bu tepkilerin günümüzde Afrika ülkeleri liderleri tarafından açık biçimde gösterilmesi, bölgeye yönelik tarihsel ilişki biçimlerinin son bulmasının bir zorunluluk olduğunu ortaya koyarken, artık ortaya yeni bir Afrika’nın çıkıyor oluşuna da işaret etmektedir.

Bu noktada yeni Afrika’yı tanımlarken sömürgeci mirasın olumsuz etkilerinin sonlandığı, yerel kalkınma öncelikli bir ekonomik modelin benimsendiği, doğal kaynaklar ve zenginliklerden bölge halkının maksimum düzeyde faydalanacağı bir anlayışın öncelendiği, kültürel çeşitlilik korunurken bir taraftan da kültürel çoğulculuğun bir zenginlik olarak kabul edildiği ve son olarak demokratik ve sivil yönetimlerin kıta genelinde yaygınlaştığı bir siyasi yelpazeye işaret edilmektedir. Bu bağlamda şekillenen yeni Afrika, dünya siyasetinin geleceğinde önemli rol oynaması kaçınılmaz bir hale gelecek, küresel siyasetteki adaletsizliklerin de son bulması konusunda sistemin başat aktörleri üzerindeki baskı giderek artacaktır.

Türkiye’nin Yeni Küresel Reform Vizyonu’na Afrika Desteği

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aracılığıyla küresel sisteme yönelik eleştirilerinin Afrika kıtasından da önemli oranda destek bulması Türkiye ile yeni Afrika’nın gelecek vizyonunun büyük ölçüde örtüştüğünün, bunun da ötesinde birbirini destekler nitelikte olduğunun göstergesidir. Bu çerçevede İstanbul’da düzenlenen Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Afrikalı liderlerin yaptığı açıklamaların ışığında uluslararası sistemdeki sorunlara yönelik küresel değişim vizyonunun ortaya koyulduğu dikkat çekmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür bayrağı altında yürüttüğümüz mücadeleyi sadece kendimiz için değil Afrikalı kardeşlerimiz için de veriyoruz.” açıklaması bir anlamda Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde adil temsil hakkı için verdiği mücadeleye Afrika ülkelerini de ortak etme arzusunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, başta Afrika Birliği Dönem Başkanı ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi, Afrika Birliği Komisyon Başkanı Musa Faki ve diğer Afrika liderlerinin Türkiye’ye duyduğu güven ve gelecek vizyonuna destek bağlamında yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin yaptığı uluslararası kurumlardaki reform çağrısına Afrika’nın desteğini gözler önüne sermektedir. “Birlikte Kalkınma ve Refah için Güçlendirilmiş Ortaklık” temasıyla düzenlenen zirve, aslında ismiyle müsemma bir şekilde, ikili ilişkilerde güçlü iş birliğini, uluslararası kurumlarda adil temsil hakkını ortaya koyan Türkiye’nin Afrika ülkelerinin geleceğinde önemli bir yol haritası olacaktır. Öte yandan III. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi, 2008’de İstanbul’da, 2014’te Ekvator Ginesi’nin Malabo kentinde düzenlenen birinci ve ikinci zirvelerdeki insan odaklı, karşılıklı saygıya dayanan ve güçlü-sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen amaç ve ilkelerle uyumlu yeni küresel dinamiklerle bağlantılı bir stratejik rehberlik de sunmaktadır.

Sonuç olarak III. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi sadece ikili ilişkilerin veya kıtanın geneline yayılan ortaklık ağının gelişmesine katkı sunmanın yanı sıra Türkiye’nin uluslararası siyasette yaptığı reform çağrısına kıta ülkelerinin adil temsil hakkı çerçevesinde güven ve desteğini ortaya koymasını sağlamıştır. Dolayısıyla bu zirvenin rehberlik edeceği stratejik yol haritası, Türkiye’nin kıtadaki konumunu güçlendirerek geleneksel sömürgeci güçlerin oluşturduğu boşlukları dolduracak ve Afrika ülkelerinin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sunacaktır.

———————————————–

Kaynak:

https://orsam.org.tr/tr/turkiye-afrika-zirvesinde-ortak-vizyon/

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen