Türkiye’de Bilimin Sorunları ve Öneriler

Bilimin eleştirel ve sorgulayıcı niteliği, mutlaka kısıtlamaların olmadığı özgür bir ortam gerektirir. Çünkü düşünme ve ifadenin kısıtlandığı bir ortamda fikirler tartışılamaz ve gelişmesi mümkün olmaz. Bu bağlamda bilim insanlarının düşünce ve ifade hürriyetlerinde kısıtlama olmaması gerekir. Bu olay bir sistem sorunu olarak da değerlendirilebilir. Etkin ve verimli bir sistemde, bireylerin yetenek ve becerilerini ortaya koyup onu katma değere dönüştürmesini teşvik eden bir oto denetim yapısı vardır. Tersi olduğu durumda baskıcı yapı nedeniyle bireyler yeteneklerini ortaya koyup kolaylıkla toplum yararına ürünlere dönüştüremezler. San Diego Üniversitesinde (A.B.D, ) tanıştığım bir akademisyenin ifadesi , “Türkiye’de vasat olarak görünen insanlar Amerika’ya gelince mucit oluyorlar” şeklindedir. Bu tespit çok doğrudur ve bizleri düşünmeye zorlamalıdır. Neticede en hassas soruyu öncelikle yönetici kademlerindekilere sormalıyız. “Neden bizim yeteneklerimiz ülkemizde kendilerini gösteremiyorlar da başka ülkelerde gösterebiliyorlar?’

*****

Prof.Dr. İbrahim SOĞUKPINAR

Dünyada medeniyetlerin gelişiminin bilimsel kültüre dayandığı gerçeği yadsınamaz. Bilim her konu/problemi akıl, mantık, tecrübe ve somut temel /kanıtlara dayanarak açıklama veya ispat etmeyi gerektirir. Yaşantılarına Bilim ve bilimsel yaklaşım kullanarak yön veren toplumlar her zaman daha mutlu olup, ileri medeniyetler kurmuşlardır. Her ne kadar bilim denilince, ilgili üniversiteler, araştırma kurumları ve bilim insanları akla gelirse de bilimsel düşünce, toplumsal kültür olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye’de nakarat gibi sürekli olarak bilimsel gelişmeden bahsedilir. Ancak balçıkta patinaj yapan araç misali maalesef bu konuda sürekli olarak yerimizde saymaya devam ediyoruz. Bazılarına göre her ile bir üniversite açarak bilimin zirvelerine ulaşılmıştır. Diğer görüşe göre ise yerimizde saymaya devam ediyoruz. Yapılan özgün araştırmalar ve sonuçları, alınan uluslararası patent ve markalar, üniversitelerimizin uluslararası sıralamadaki yerleri, bilimsel alanda alınamayan Nobel ödülleri ve diğerleri değerlendirildiğinde ulus olarak yerimizin çok da parlak olmadığı görülür. Ancak önemli olan problemleri doğru teşhis edip en uygun çözümü geliştirerek uygulayıp söz konusu girdaptan en hızlı şeklide kurtulmanın yolunu bulmaktır. Bu makalede problemin olası nedenleri ve çözüm önerileri verilmiştir.

Bilimin gelişmesi için uygun bir iklim ve destekleyici unsurlar olmalıdır. Bu bağlamda en önemli faktörler aşağıda özetlenmiştir:

Özgür düşünce ve özgürce ifade edebilme ortamının olması. Bilimin eleştirel ve sorgulayıcı niteliği, mutlaka kısıtlamaların olmadığı özgür bir ortam gerektirir. Çünkü düşünme ve ifadenin kısıtlandığı bir ortamda fikirler tartışılamaz ve gelişmesi mümkün olmaz. Bu bağlamda bilim insanlarının düşünce ve ifade hürriyetlerinde kısıtlama olmaması gerekir. Bu olay bir sistem sorunu olarak da değerlendirilebilir. Etkin ve verimli bir sistemde, bireylerin yetenek ve becerilerini ortaya koyup onu katma değere dönüştürmesini teşvik eden bir oto denetim yapısı vardır. Tersi olduğu durumda baskıcı yapı nedeniyle bireyler yeteneklerini ortaya koyup kolaylıkla toplum yararına ürünlere dönüştüremezler. San Diego Üniversitesinde(A.B.D, ) tanıştığım bir akademisyenin ifadesi , “Türkiye’de vasat olarak görünen insanlar Amerika’ya gelince mucit oluyorlar” şeklindedir. Bu tespit çok doğrudur ve bizleri düşünmeye zorlamalıdır. Neticede en hassas soruyu öncelikle yönetici kademlerindekilere sormalıyız. “Neden bizim yeteneklerimiz ülkemizde kendilerini gösteremiyorlar da başka ülkelerde gösterebiliyorlar?’

Toplumda Bilime ve Bilim adamlarına verilen değerin derecesi bilimin gelişmesi için önemli bir kıstastır. Çünkü bilim, merak, düşünme ve zekâya dayalı faaliyetlerdir. Bu tür faaliyetlerin çıktılarının toplumu ileri götürecek düzeyde faydalı olabilmesi için bilim insanlarının ve çalışmalarının toplum tarafından ilgi görmesi ve değer verilmesi önemlidir. Toplumda hangi faaliyet veya meslek grubuna daha çok değer verilirse o alan gelişecektir. Bu bağlamda maalesef Türkiye’de bilime ve bilim insanlarına hak ettiği değerin verilmediği görülmektedir. Bu tespitimizi destekleyen güncel ve ilginç bir örnek verilecek olursa: Prof. Dr. Aziz Sancar, ülkemizden çıkarak yurt dışında Nobel ödülü almış saygın bir bilim adamıdır. Kendisi zaman zaman Türkiye’ye gelir ve gider. Geliş-gidişleriyle ne basın, ne Televizyonlar ne de halk ilgilenir. Ancak bir futbol kulübümüzün yurt dışından transfer ettiği Falcao adındaki futbolcuyu karşılamak için yaklaşık 30.000 kişi hava limanına gitmiştir. Bu olay, toplumun hangi konuya değer verdiğini net olarak anlatmaktadır. Doğal olarak en fazla değer verilen çalışmaya ilgi duyulacağından, sonuçta yeni nesil Bilime değil Futbol’a yönelmektedir.

Diğer bir etken, üst düzey yöneticilerin bilim insanlarına bakışı ve yaklaşımlarıdır. Bilim insanlarının bir kısmının özgürlükçü ve eleştirel yaklaşımları, çoğu siyasetçi olan üst düzey yöneticiler tarafından hoş karşılanmaz. Çünkü onların eleştiriye tahammülleri yoktur. Her vesile ile bu nitelikteki bilim insanları üzerinde baskı kurmaya ve onları kendilerine itaat etmeye zorlarlar. Bilim insanlarının yaşadıkları güçlük ve problemleri yönetip çözmek yerine problemleri yok etmek daha kolaylarına gelir(Yönetemiyorsan yok et stratejisi).  Somut örnek, Doktorların küresel salgın nedeniyle yaşadıkları sıkıntıların çözülmemesi sonucu ülke dışına gitme eğilimlerinin artması karşısında, problemin nedenlerini araştırıp çözüm üretmek yerine, “Gitsinler bizde yerlerine yeni mezun stajyerleri koyarız” denilmiştir. Bu yaklaşım ile bilgi ve tecrübe değersizleştirilmiştir. Değersizleştirilen yetenek ve beceriler ya terk edilir ya da sahipleri ülkeyi terk ederler. Her iki durumda da bilimin gelişmesi yavaşlar ve engellenmiş olur.

Halkın bilimsel anlayışı ve kültürel yapısı bilimin gelişmesinde destek veya köstek olabilmektedir. Eğer toplumun karşılaştığı problemlerin çözümünde bilimsel yaklaşımlar yerine hurafe ve doğaüstü güçlerden yardım isteme veya ona teslim olma eğilimi söz konusu ise bu anlayış bilimin önünde engel durumunda olacaktır. Örnek olarak, Bakan seviyesindeki bir yönetici tüm icraatlarının kendilerine ilahi güç tarafından yaptırıldığını söyleyebilmiştir. Böyle bir anlayış ile bilimsel yaklaşım beraber olabilir mi? Diğer durumda akıl ve mantık ile her olayın neden sonuç ilişkisini açıklanması, bilimsel gelişmelerin teşvikçisi olacaktır. Bu bağlamda halkın olaylara bakışı, bilimsel gelişme için önemli bir diğer parametredir.

Beyin göçü olarak da ifade edilen yetişmiş nitelikli bireylerin kendilerine başka bir ülkede gelecek arama yolunu seçmeleridir. Oran düşük ise çok fazla olumsuz olmayan bu durum, oran yükseldiğinde tehlikeli olabilecektir. Çünkü özellikle bilimsel çalışıma olmak üzere, bütün önemli gelişmeler nitelikli ve bilimsel yaklaşıma sahip insan gücü ile yapılabilmektedir. Bunun için nitelikli insan gücü yetiştirmek ülkelerin geleceği için en kritik çalışmalardan birisidir. Yetiştirmiş olduğunuz en yetenekli ve gelişmenin öncüleri olabilecek değerler kaybedilirse ne olacağını tahmin etmek zor değildir. Kısaca, değerli elemanlarınızın gittiği ülkelere bağımlı olunması söz konusudur. Son yıllarda ülkemizden göçen her meslekten yetişmiş nitelikli insanların sayısını artması ve bu probleme çözüm üretilmemesi, Türkiye’de bilimin geleceği açısından büyük bir tehdittir. Göçün arkasındaki gerçek nedenleri araştırıp çözerek iyi yetişmiş değerleri koruyup mutlu olmalarını sağlamak gereklidir. Bunun yerine, devleti idare edenlerin kafayı kuma sokarcasına giderlerse gitsinler demeleri akıllara zarar bir anlayıştır. Gitmeyi düşünen herkes haklı bir neden bulacaktır. Onlara bir şey denemez. Ancak, bu durumda olanların tamamının gittiğinde neler olabileceğini düşünmek gerekir.

Değerli okuyucular,

Dünya hızla gelişip değişirken ve bu değişimin ana itici gücünün, Bilim ve Bilimsel düşünce olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Öyleyse, ülke olarak ne yapılması gerektiğini düşünüp etkili çözümler üretilmesi hayati önem taşımaktadır. Öncelikle her devlet birimleri ve paydaşları bütünleşik bir sistem yapısında birbiri ile etkileşim içindedirler. Dolayısıyla, Bilimi, Kültürü, Sosyal ve Siyasi hayatı, Ekonomiyi ve diğer bileşenleri birbirinden bağımsız olarak düşünmemek gerekir. Çünkü bir tarafta olan iyi veya kötü gelişme az veya çok diğer tarafları etkileyecektir. O nedenle problemlere toplumsal ve bütün olarak hatta evrensel yaklaşımla bakarak çözüm üretmek mecburiyeti vardır. Aksi halde üretilecek çözümler etkili olamayacaktır. Bu nedenle Türkiye’de Bilimsel gelişmenin önündeki engellerin kaldırılması ve anlamlı bir ivme kazandırılabilmesi önemlidir. Bunun için,  Eğitim-öğretim, Bilim, Adalet, Savunma, Ekonomi, Kültür, Sosyal hayat ve ilgili olan bütün bileşenler birlikte değerlendirilmeli ve geliştirilecek çözümler eşzamanlı olarak uygulanmalıdır. Basit bir örnek verecek olursak, Bilimsel düşünce Eğitim-öğretim ile doğrudan ilgili olduğu halde adalet, ekonomi ve sosyal hayattan bağımsız olamaz. Çünkü Bilimi üretecek olan bilim insanları aynı toplumdan yetişiyor ve onlarla aynı ortamı paylaşıyoruz. Yaşanan etkileşimin sonucunda toplumdaki her olumlu veya olumsuz olay bilimsel gelişmeyi de etkileyecektir. Bu bağlamda öncelikle yukarıda açıklanan olumsuzlukları gidermeye yönelik önlemler önerilebilir. Bunlar kısaca,

  • Bilim insanlarının düşünce ve fikirlerini geliştirip özgürce ifade ederek tartışabilecekleri bir ortamın sağlanması
  • Toplumun bilime ve bilim insanlarına yaklaşımı değişmeli, bilim merakı artmalı.
  • Bireylerin yetenek ve becerilerini ortaya koyup onu katma değere dönüştürmesini teşvik eden bir oto denetim yapısı olmalı.
  • Bilim insanı niteliğine olanların bilimin doğasına ve giydikleri cübbenin anlamına uygun hareket etmeleri.
  • Yönetimdekilerin bilim insanlarının eleştirisinden korkmayıp ondan faydalanma yoluna gitmeleri ve buna olanak sağlamaları.
  • Halkın bilim kültürü ve bilime verilen değer arttırılmalı.
  • Bilimsel kuruluşların yapıları her zaman doğruları ve bilimin gerektirdiği şekle getirilmeli.
  • Yöneticilerin bilim insanlarına bakışlarının değişerek itaat kültürü yerine liyakat ve yeteneğe saygı kültürü hâkim olmalı.
  • Kendisi gibi düşünmeyeni düşman olarak gören anlayış yerine, bunu hatalarını düzeltmek için fırsat olarak gören anlayış hâkim olmalı.
  • Beyin göçünün kültürel ekonomik ve sosyolojik yönleri analiz edilerek önlemler geliştirilmeli, tersine beyin göçü için etkili çözümler üretilerek uygulamaya koyulmalı.

Önerilen önlemler bir miktar fayda sağlasa da yeterli olmayacaktır. Çünkü bilim, toplumun tamamını kapsayan bir kavramdır. Bu nedenle olay, tek yönlü değerlendirildiğinde yetersiz kalacaktır. Sonuçta; Eğitim- öğretim, adalet, ekonomi, sosyal, siyasi ve ilgili bütün yaklaşımların tamamı bilimsel gelişmeyi etkileyen parametreler olduğundan tüm ilgili konularda da bütünüyle gelişme sağlanırsa istenilen netice alınabilecektir. Aksi halde yine patinaj yapmaya devam edilmesi söz konusudur.

——————————————-

Kaynak:

https://www.akademikakil.com/turkiyede-bilimin-sorunlari-ve-oneriler/ispinar/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen